28 Şubat 2011

And The Oscar Goes To

Klişedir bu yazı, bu başlık.. 
Özet yorumsa: "Beklenen ödüllerdi." 
Aslında "Oscar Ödülleri kimlere gitti?", "Ödülleri kimler aldı?", "Oscar Ödülleri" gibi bir başlık atsaydım, şu yazı belki daha çok kişiye ulaşırdı ama sonuçta ben de adını yazamadığım bazı kişiler için NTV'ye başvurdum, artık onlar da oradan okusun.. 
Yalnız bu gece anladım ki sürekli beklenen ödüller verilse ödül hakkında konuşmanın bir manası yok, arada bir şaşırtmalı ki, ödül ödül olsun değil mi? Bakmayın yazı yazdığıma Oscar çok da sikimde değil benim aslında. 
Sırf kültürlü bir kadın olduğum sanılsın diye yazıyorum bu yazıyı. İzledim törenin tamamını ve neden bizde bu kadar gösterişli bir tören yok, sadece sinema için değil edebiyat için şu için bu için.. Elbette var ama bu kadar gösterişli yapılmıyor en azından canlı canlı izlesek, heyecanlansak.. Törenlerin reklamını yapmak gerçekten zor olmalı. pof
83. törenmiş bu vay arkadaş.. Geçen seneki beni hayal kırıklığına uğratmıştı ama bu kez güzeldi. Filmler de güzeldi işin aslı. 
Hayır o kadar izledim bari boşuna izlemiş olmayayım da yazayım, lazım olunca bakarım.
Yanlışım varsa düzeltelim lütfen.. Cehaletimden dolayı özür dilerim şimdiden.


En iyi görüntü yönetmeni:  Wally Phister -"Inception"
En iyi sanat yönetmeni: "Alice in Wonderland" - Robert Stromberg, Karen O'hara
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Melissa Leo "The Fighter"
En İyi animasyon kısa film: "The Lost Thing"
En iyi animasyon: "Toy Story 3"
En iyi uyarlama senaryo: "The Social Network" - Aaron Sorkin
En iyi özgün senaryo: "King's Speech" - David Seidler
En iyi yabancı film: Danimarka - "In a better World"
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christian Bale - "The Fighter"
En iyi ses miksajı: "Inception" Lora Hirschberg, Garry A. Rizzo, Ed Novick
En iyi ses montajı: "Inception" Richard King
En iyi makyaj: "The Wolfman"- Rick Baker , Dave Elsey
En iyi kostüm: "Alice in Wonderland" Colleen Atwood
En iyi belgesel kısa film: "Strangers no more"
En iyi kısa film: "God of Love"
En iyi belgesel ödülü: "Inside Job"
En iyi görsel efekt: "Inception" Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley, Peter Bebb
En iyi kurgu: "The Social Network" Angus Wall, Kirk Baxter
En iyi müzik: "The Social Network" - Trent Reznor, Atticus Ross
En iyi şarkı: "Toy Story 3" - Randy Newman
En iyi yönetmen: "The King's Speech" - Tom Hooper
En iyi kadın oyuncu: "Black Swan" - Natalie Portman
En iyi erkek oyuncu: "The King's Speech" - Colin Firth
En iyi film: "The King's Speech"

İzlemediğim bir film olan "The King's Speech"'i bir an önce izleyeceğim. Hatta bugünümü burada adı geçip de benim izlemediğim filmlere ayırsam iyi olacak.
Eh madem listeyi tamamladığımı düşünüyorum, gideyim ben.
Ah ah nasıl unuttum: Anne Hathaway ile James Franco'nun tören başındaki görüntülerini kaçırdıysanız mutlaka bulun ve izleyin, harikaydı. Şu saat itibarıyla videosu yok ama gün içinde Youtube'a düşecektir. Ayrıca Hathaway'in şarkı performansı da harikaydı. 
Kıyafetlerin önemini çok idrak edemiyorum ama olağandışı bir kıyafete rastlamadım ben. Kırmızı ve pudra renkli uzuuun kıyafetler tercih edilmişti. Ben olsam ben de kırmızı giyerdim ama uzun olmazdı benimki. Ay bir türlü gidemedim, hadi gidiyorum gidiyorum tamam.

26 Şubat 2011

Christian Camargo



Olabilir tabii, insanlık hali. Şimdiye kadar hangi tipleri beğenmedim ki bunu beğenmeyeceğim. Abi, hastasıyım adamın öyle böyle değil. Nasıl oldu da ergen aşkı etiketime şimdiye kadar eklemedim bilemiyorum. Galiba, kimse sarkmasın diye. 
Ben bu herifi, Dexter'ın ilk sezonunda tanıdım yalan yok, önceden de görmüşümdür belki bir yerlerde ama fark etmemiş olabilirim. Dexter'ın ilk sezonunu bu kadar çok beğenme sebebim bu adam olsa gerek. 
Kendileri, 71 doğumlu.. Tiyatro, dizi, film her şeye bulaşmış bu vatandaş.. 



Varlığını bildiğimden beri, dişisi var mı diye bakmadım. Çünkü bakarsam vazgeçeceğim, biliyorum. Prensiplerim var benim de, sevgilisi olanlarla ilgilenmiyorum ama bu gece kız kıza konuşurken aklıma soktular yine bu adamı, dayanamadım baktım. Varmış, hem de evliymiş adam.. (Juliet Rylance ile, kadın yetenekli bir de ühü) Bu yazı, bu yüzden ona veda yazım olacak biraz da. 


Güzel günler geçirdik seninle. Yalnız gecelerimde fotoğraflarına baktım uzun uzun. Filmlerini izlemeye çalıştım. Ama her şeyin bir sonu varmış yeğen, bu iş de buraya kadarmış.. Fotoğraflarının olduğu klasörü siliyorum. Facebook hayran sayfandan da çıkmayı düşünüyorum. Rica ederim, sen de bu işi daha fazla zorlaştırma ve beni arama, olur mu? Parmak uçlarıma basarak sana sarıldığım o günleri unutmak eminim senin için de zor olacak ama dayanabilirsin, dayanmalısın.. Hoşça kal.. Hoşça kal Christian..

21 Şubat 2011

Bilgi Görgüsüzlüğü



Görmemişin bilgisi olmuş sen neden bilmiyorsun diye eli günü sınava tutmuş.
Bu yazı için kaç kere doldum doldum ama nedense uygun zamanı bulup da içimi dökemedim. Hazır mısınız, geliyor:

Bilgi görgüsüzlüğü nedir?
Kıçımdan uydurdum bunu ama anlamlı, bakın valla anlatacağım şimdi size. 
Ben Televole'nin mankenlere sorduğu sorularla tanıştım bu kavramla. Bir elimizde kaç parmak vardır? Zıbırttırık antlaşması hangi tarihte imzalanmıştır? Abdülkerim Keşkelekoğlu kaç senesinde aramızdan ayrılmıştır? Annem teyzemin kardeşiyse teyzem benim neyimdir? Elinin körüdür efendim. Çok mu bilinmesi gereken şeyler bunlar, kime göre neye göre? Herkesin aynı şeylere önem vermesi mümkün müdür? Uzun uzun düşündüm, değildir. Eğer herkes benim gibi olmuş olsa, tarih insan hikayelerinden ibaret olurdu mesela, fizik ve kimya olmazdı. Moda olmazdı, mankenler hiç olmazdı. Televizyon kanalları sadece belgesel, tartışma, sağlık, edebiyat, bilim programları yayınlardı, ben de canım hiçbir şey yapmak istemediğinde izleyecek bir şey bulamayıp televizyonu kapatırdım o ayrı. Radyo diye bir şey olmazdı. Olmazdı da olmazdı.. Hep düşünüyorum, çok sıkıcı ve eksik olurdu hayatımız. Buradan nereye varacağım: geldiğim yere. Herkes her şeyi aynı derecede önemseyemez. Bu sanat eseri de olabilir, sanatçı da olabilir, siyaset de olabilir.

Kimseye başbakanın adını neden bilmiyorsun diye kızamazsınız, tabii bu kişi siyaset uzmanıyım diye ahkam kesmiyorsa. Kimseye Ajdar şarkılarını bilmediği için kızamazsınız, bildiği için de onu yargılayamazsınız. Ben Zeki Müren dinliyorum, bana o zevk veriyor, o adam da Ajdar dinliyor olabilir pek tabii. 

Okan Bayülgen'in  programlarında sıkça yer alır bu soru bölümü. 
-5 ressam sayabilir misiniz bana?
- ımm kem küm
Sayamayabilir. İlgi göstermesi ya da her şeyi bilmesi gerekir mi? "Aaa ne ayıp, beş ressam bile sayamadı hahaha ne aptal şeymiş bu böyle.."
-" Tamam ben beş ressam sayamadım ve aptalım. Sen de İsmail YK'nın kaç albüm çıkardığını ve bu albümlerinin isimlerini söyle bakalım."
- ımm kem küm..

Bilgi böyle bir şeydir işte. Ressam isimleri, ideolojiler, felsefe akımları... Tornacılık, bebeğin altını değiştirmek, pilav yapmak, kravat bağlamak, çanta çeşitleri, bilgisayar birimleri, blog tasarımı, uçlu kalem tamiri...
Bilgileri kutsallaştırmak nazarımda aptallıkla eştir, cehalettir hatta. "Benim bildiklerim kutsal, onun bildikleri işe yaramaz." Böyle bir cüret insanı çok zor durumlarla karşı karşıya bırakabilir. 

"Beş ressam sayamam ama Sezen Aksu albümlerinin isimlerini sıralayabilirim size" diyebilir biri. Çünkü Sezen Aksu ressamlardan daha önemlidir onun için. Bunun için onu suçlayamazsın, onunla alay edemezsin. 

Bir de bilmiyorum demekten çekinmemek lazım. Bilmiyorum çünkü ilgimi çekmedi, ilgilenmiyorum, bana lazım olacağını düşünmüyorum, her an her şekilde edinebileceğim bir bilgiyi hafızaya alma gereği duymadım.. Bunların hepsi olabilir. 

-Atatürk kaç yılında doğmuştur? 
-Bilmiyorum.

Bence sorun yok burada. Bize ne kaç yılında doğmuşsa doğmuş, he zaman olarak aşağı yukarı bilmemizin yararı var. Ama sadece yararı var. Kaç yılında doğduğunu bilmiyordur da devrimlerini biliyordur belki. Onun iyi bir şeyler yapıp yapmadığını düşünmüştür belki. Belki iyi bir şey yapmadığına kanaat getirmiştir ve hakkında edindiği bilgileri artık önemsemiyordur. Bunların hepsi olabilir şeyler. Sadece saygı duymak lazım, eleştirilmez bunlar.

Son zamanlarda Star'da yine ülkemizin vahim halleri gösteriliyor. Evet üzücü ama yargılama hakkımız yok. Çocuklarını geçindirme derdine düşmüş biri olabilir. Bu kişiden meclisteki milletvekili sayısını bilmesini bekleyemezsin. Bu bir gerektir elbette, hele de oy kullanan biriyse ülke hakkında bilgisinin olması gerekir ama böyle bir uygulamamız yok. Bence bu soruları oy kullanmadan önce kişilere sormaları gerekir, mikrofonsuz. Bilenler oy kullansın bilmeyenler önümüzdeki seçime kadar haber izlesin. Dediğim gibi zorunluluk, gereklilik olabilir bazı bilgiler ama alay konusu değildir, olmamalı. 

Ben beraber yaşadığım büyükbabamın bıyıklı olup olmadığını bile bilmiyordum mesela, kendime sorup cevap alamamıştım. Çünkü bu benim için önemli değildi. O benim büyükbabamdı ve bıyıklı da olsa bıyıksız da olsa hakkında çok şey biliyordum, onun fiziksel olmayan özelliklerini uzun uzun anlatabilirdim. "Aaa ne aptal, büyükbabasının bıyıklı olup olmadığını bile bilmiyor." Daha fazla alay edin, çünkü babamın şu an bıyıklı olup olmadığından da emin değilim. Annemin ve babamın doğum yıllarını bilmiyorum. Gerektiği zaman kendilerine soruyorum yaşlarını. 
Beş ressam sayabilirim, beş fikir akımı ve belki sıkarsam en önemli temsilcilerini sayabilirim, meclisteki milletvekili sayısını biliyorum, bakanlardan çoğunu biliyorum. İsim konusunda çok başarılı değilim, ama görüntülerinden bütün bakanların ne bakanı olduğunu sayabilirim. Ama şu an bana çok bilinen antlaşmaları, önemli tarihleri sorun asla bilemem. Yorum isterseniz bir sürü yorum yapabilirim, iyi mi olmuş, kötü mü olmuş, sonuçlarını söyleyip değerlendirebilirim. Savaşları önemsemem, sadece insanların savaş çıkaracak kadar geri olmasını eleştirebilirim. O savaşlarda mahvolup gitmiş insanları hayal ederim, savaş sonunda yeniden ayağa kalmaya çalışan ülkeyi hayal ederim üzülürüm. Yıkılan köprüler, yakılan kütüphaneler için.. Ama tarihleri önemsiz benim için. Önemli olmadığı için de aklımda değil..

İnsanlardan her şeyi önemsemesini her şeyi bilmesini bekleyemezsin. Bilemedikleri için de onlarla alay edemezsin, sana ekmeğin, tüpün fiyatını sorarlar, sen de onu bilemezsin belki. Hayat! İnsanlar, farklıdır. İlgileri, yetenekleri de farklıdır. Bilgileri seçme hakları da vardır. Okulda her bilgiyi edindim ben, işime yarayacak kadar tuttum, bütün derslerim iyiydi. Ama sonra, hepsini sildim. İşime yarayacağını düşünmediğim için.. Bu kadarcık da hakkım olabilir sanırım kendimle ilgili.. 
(!) "Boş zamanlarımda sergi beğenemiyorum mesela, hangisine gideceğimi şaşırıyorum. Ah acaba hangi tiyatroya bilet alsam, hangi konferansa katılsam, kime yumurta fırlatsam..." (!)
İmkanı olan var olmayan var, ilgisini çeken var çekmeyen var. Hafıza dediğimiz çeşit çeşit, hepsinin yüksek olmasını beklememek lazım. 

Bu kadar uzattım, özeti şudur ki:
Ben insanlarla tanışırken mutlaka benden daha iyi yapabildiği bir şey vardır, mutlaka ondan öğreneceğim bir şey vardır diye bakıyorum. Aaa aptal mısın, o kitabı neden okumadın, bu adamı neden bilmiyorsun, aa onu mu dinliyorsun demiyorum. Sadece edindiğim bir bilgi yüzünden benimle alay ediyorsa tanışlığım o zaman sakata biniyor. Saygısızlık yani. Aslında saygı yani, olması gereken bu.
Bilen bilmeyene bilmeyen de bilene saygı gösterecek arkadaş, hayat bayram olacak. 
Bu ka!

Not: Google'ın bile bilmedikleri var abi, abartmamak lazım bazı şeyleri. Bilmediğimiz konularda özgürce, ezilmeden "Bilmiyorum" diyebileceğimiz güzel günlere..

19 Şubat 2011

Anne Hathaway



Arkadaş, abartmıyorum şu heteroseksüel kadın halimle hastasıyım şu kadının. 
Hayranlığım, Becoming Jane'deki Jane Austen rolü ile başladı.
Onun oynayıp da benim izleme imkanı bulduğum filmlerinde ağzım açık ona odaklanıyorum sadece, erkekler gibi böneliyorum resmen. 

Bembeyaz teni olsun, güzel dudakları olsun, yeteneği olsun, sempatikliği olsun, gülüşü olsun daha neler neler... Kadında kusur bulamıyorum ben.
Bu sene Oscar ödül törenini sunacağı için de heyecanlıyım. Yayınlanan videolarda da harika. Ayt!



16 Şubat 2011

Dekolte Giyene Tecavüz Ederler

Annem, işsiz kaldığım için üzülüyor ve sürekli fikirler üretiyor. Dilinden hiç düşürmediği şey ise "Akademisyen olsana kızım" cümlesi. Elimdeki imkanlarla bu hiç de zor değil benim için ama istemiyorum. Nedenini size bir örnekle açıklayacağım:


Bakıyoruz ne demiş Prof. Dr. Orhan ÇEKER: 
"Her ülkede taciz olayları yaşanabilir. Sorunun kökenine inmek gerekir": Eyvallah doğrudur. İnelim bakalım.
"Sorunun odağında kim var? Kadın var.": Hımm demek öyle. Bence soruna sağından solundan aşağılardan bakılıyor Sayın Çeker. Sorunun odağını kadın olarak görmek için anca yanlış tarafta olmak lazım. Yine de olur ya, belki benim göremediğim bir şey görmüştür devam edelim. 
"Kardeşim, sen dekolte giyersen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir." : Vay be, akademisyen ya Sayın ÇEKER, öğrenecek çok şeyimiz var bakın bakın okuyun bunları. Meğer sorunun kökeninde kadın varmış. Kadın dekolte giyerse elbet tacize tecavüze uğrarmış. Şaşırmamalıymış. 
Sayın ÇEKER bak hele buraya: Ben kış ortasında kat kat giyinmiş öğretmendim. Üstelik hastaydım ve dışarıdan belliydi bayılmak üzere olduğum. Ne bir cazibem vardı ne bir "gelgel"im.. Tacize uğradım, ölümden döndüm. Daha geçen gün evine giden teyze dolmuşta tacize uğradı gözümün önünde, ben kurtardım. Lisede dizimin aşağısına kadar uzanan etek giyen bir öğrenciydim ben, dolmuşta dedem yaşındaki adam taciz etti. Bunlara ne açıklama getiriyorsunuz? Nerem açıkmış da neremden etkilenmiş bu sapıklar? Neremi kapatsaydım bu sapıklardan korunurdum? Gerçekten merak ettim, madem Prof. Dr olmuşsunuz, madem "büyük adam" olmuşsunuz bunu da izah edersiniz bizim gibi "yardıma muhtaç kadınlar"a. 
"Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın": Yok canım, ne münasebet. Kimsenin böyle anladığını sanmıyorum. Sanmadık değil mi?
"Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabii ki erkek suçludur ama kadının da suçu göz ardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur.": Evet evet suç iğrenç. Yalnız bunu kabul ettiniz diye diğer saçmalıkları da onaylayacak değiliz. Ben diyorum işte, dolmuşta dekoltesi olmayan hatta üstüne, başı bile kapalı olan teyzenin uğradığı tacizi açıklayın bana! Teyzenin suçu ne ola ki mesela? Dolmuşa binmek mi, sokağa çıkmak mı yoksa kadın olmak mı?

"Başta toplumun acilen yaygın bir din eğitimine tabii tutulması gerekir. ": Bismillah! Verilen eğitim neyinize yetmiyor efendim. Herkesin dini olacak diye bir kaide var da biz mi bilmiyoruz. Dinsizleri de mi din sahibi yapacaksınız? Haa doğru ya bütün tecavüzcüler dinsizdi, nasıl atladım bunu.. Din eğitimi aldığınızı anlıyoruz, ben de açıklamalarınızdan ve çıkan sonuçtan edindiğim bilgiyi söylüyorum size: Din eğitimi işe yaramaz bu sorun için. Yaramıyormuş yani ahanda. 
"Ardından bu tür suçları özendirici yayınlara yasak getirilmelidir. Yayınlanan dizilerde tecavüz sahnesinin dakikalarca gösterildiği, toplumsal ahlakın yok edildiği durumlar var. Bu tür dizilerin asla toplumla buluşturulmaması gerekir.": Özendirici yayın anlayışınızla verdiğiniz örnek birbirini tutmuyor bunu söyleyeyim önce. Bahsettiğiniz dizide özendirme yok aksine cezalandırma var. Bir de sitelere Google'ın gönderdiği ziyaretçilerin internette neler aradığını bilseniz emin olun fikirleriniz değişirdi. Ben de özendirme konusunda sizin gibi düşünüyordum bir zamanlar, tabii ilk gençlikti o zaman, okudukça gördükçe öğrendim. Toplum dediğimiz şey aslında masum değil, hiç değil.. Hangi dizide, hangi kitapta, hangi filmde bebeğe tecavüz edildi bu ülkede? Ama bu ülke bebek tecavüzcülerinin de olduğu bir ülke. Hangi dizide hangi filmde hangi kitapta anne baba çocuk dayı enişte yenge toplu seks sahnesi anlatıldı, işlendi? Ama insanlar bunları arıyor internette, orada burada. Neden? Çünkü aç bu millet. Sakındıkça saklandıkça cıs aman dokunma öğrenme görme dedikçe daha çok merak ediyor. Çok gizemli, çok önemli, çok muhteşem bir şey zannediyor.. Abarttıkça abartıyor. Neden büyük şehirlerde mini eteğiyle dolaşan kadınlar o kadar çok ilgi çekmiyor da küçük şehirlerdekiler ilgi çekiyor? Alışmadıkları için.. Alışsalar artık eskisi kadar tesirli olmayacak bu görüntü onlar için. Aynı şehrin, denizi bulunan kasabası ile denizi olmayan kasabası arasındaki bakış farkı da bundan işte.. 

Bu kadar açıklamayı yaptığım için utanıyorum. 
İnsan hikayelerine biraz olsun yakın olsaydınız bunları şimdiye kadar okumuş, öğrenmiş olurdunuz. Bir sürü kadın hikayesi var bu ülkede. Hiçbir şey yoksa, empati Sayın hocam empati.. Bu kadar zor olmamalı.

Ve hani mahalle aralarında sarf edilen bir cümle vardır: "Senin anana bacına da aynısı yapılsa hoşuna gider mi?" diye.. Dileğim odur ki, çevrenizden biri böyle bir şey yaşamaz ve siz bu anlattıklarımı, anlatılanları sadece okuyarak öğrenirsiniz. 

12 Şubat 2011

iphone Kilise Jay Leno Zaytung ve Paramparça

Bakmayın öyle, başlık bulamadım ne yapayım.? 
Arkadaş, müslümanlar ne güzel cep telefonundan mesaj yoluyla olsun, aramalarla olsun boşanabiliyor falan sen şu Katoliklerin yaptığına bak, neymiş efendim, iphone uygulaması ile günah çıkarılmazmış babababak.. . Adamlar üşenmemiş uygulama yapmış ne güzel.. Zamana ayak uyduramıyor dinler. cık cık
Anlamadık değil mi? 
Geçenlerde Jay Leno söyledi ama Zaytung haberi gibi olunca kesin dalga geçiyordur, yok artık demiştim. Hayır neden böyle dediysem, sanki İslam'daki örneğini görmedik bunun. Jay Leno dedi ki (tamam aynen hatırlamam imkansızdı kopyala yapıştır yaptım ne var)

"The Catholic Church has approved an app that let’s you confess on your iPhone. You can now cheat and atone right on the same device. Perfect for Brett Favre. The actual name for this app is “Priest in your pocket.” Don’t they read the paper? Couldn’t they come up with a better name? The Catholic Church has approved an app that lets people confess their sins through their iPhones. The number one confession? Taking the Lord's name in vain after the iPhone drops your call."
Apple, Iphone için bir uygulama geliştirmiş. Amaç günah çıkarmak.. Adamlar haklı. Millet alışverişini internetten yapıyor, seks ihtiyacını internetten hallediyor, ee yediği haltlar ne olacak peki, onlar için dışarı mı çıkacak.? Iphone'u var adamın boru mu arkadaş, tuvalette bile günah çıkarabilmeli artık. Nitekim işte "İtiraf" mı ne böyle bir isimle 3 dolar karşılığında edinilebilen bir uygulama hazırlıyorlar. Kilise önce hık mık etmiş ama sonra orta yol bulunmuş. "Olabilir ancak yine de kilisede günah çıkarmaları daha iyidir" sonucuna varılmış. Bakmayın zamana ayak uyduramıyorlar dediğime gayet de güzel uyduruyorlar işte. 


Mehmet Barlas'ın konuyla ilgili yazısı budur.
Bir link bir link daha.
Şöyle bir şeye rastladım belki ilginizi çeker.

7 Şubat 2011

Sayın Başbakanım


Bu yazıyı okuduğunuzu biliyor olmanın gururu ile başlıyorum yazıma. Ee blog açılımı yaptığınızı öğrendik hep birlikte. Nasıl mutlu oldum anlatamam, yani kendi adıma. Düşününce çok önemli bir şey. Kendi kendimize vızıldanıyoruz gibi oluyor bazen biliyor musunuz, şurada işe yarayan ve işe yaramayan onca şey yazdım biri de çıkıp höt demedi daha. Üzülüyor insan bu duruma. İstiyorum ki yazdığım nacizane işe yarar her yazı yerine ulaşsın ama dediğim gibi kimsenin gördüğü yok. 
Müsaadenizle ben bilmeyen arkadaşlar için neden bahsettiğimi özetlemek amacıyla bir haber paylaşacağım:
Burada amacım belli bir blogu ya da blog sahibinin yazdığı yazıyı savunmak değil, bu nedenle ilgili kişi ve yazıdan biraz da olsa mesafeli olarak değerlendireceğim durumu.
Kişi, bir yazı yazıyor bloguna, yazdığı yazıda başbakanımızın bir cümlesini alıp kişileri değiştirerek başka bir şeye vurgu yapıyor. Cümlenin içinde geçen ve hakaret olarak düşünülüp başbakanımız tarafından dava sebebi olarak görülen isim de başbakanımızın zamanında "Sayın" diyerek hitap ettiği bir başka kişi. Olayı bu şekilde özetledim sanırım.

Sayın Başbakanım,
Eleştiri çok güzel bir şeydir diyerek başlayayım. Siz pek tahammül etmeyi başaramıyorsunuz kanımca ama gerçekten bir alışsanız ve zeki olduğunuzu düşünerek söylüyorum tadına bir varsanız eleştirinin, çok daha iyi yerlerde olacağınıza kanaat getiriyorum. Abartmıyorum. Bazı eleştiriler insanların saflık anlarına denk gelir, karşı tarafı yaralamak için yapılır ama bu kişiler bilmezler ki aslında eleştirdikleri kişinin ekmeğine yağ sürmektedirler. Mesela, sizin gibi düşünmeyen biri sizi eleştirdiğinde onu ciddiye alsanız, söylediklerini bir ölçüp tartsanız işinize yarayacak bir şeyler illa bulursunuz, dediğim gibi zekanızdan şüphem yok. Bazen de blog yazarları gibi ya da çoğu blog yazarı gibi gerçekten bilinçli olarak ve bir şeylerin düzelmesini temenni ederek eleştiri yapılır. Misal ben iki türlüsünü de yaptım size karşı, içinde hakaret geçmeyen bir sürü yazım var sizinle ve tonla insanla ilgili. He hakaret de korkumdan değil, üslubum bu benim, eleştirirken hakaret etmem. Biz gençlerin, yazı yazmaya, konuşmaya, bir şeyler anlatmaya çalışan insanların sizinle bir alıp veremediği yok, olamaz da. "Recep Tayyip Erdoğan" yani ne alıp veremediğim olabilir ki sizinle.? Ama başbakanımla olur. Neden? Çünkü beni temsil ediyor. Ben size oy vermedim ama bu beni temsil ettiğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Ortada bir rejim varsa ve demokrasi de bunun bir parçasıysa bu böyle. Sizi seçenler aptaldır demedim mesela hiçbir zaman çünkü saygı duyuyorum. Sizden de beni seçmeyenler aptaldır imasında bulunmayan sözler bekliyorum. Öyle ki, ne kadar yanlış düşünmüşüm aslında bambaşka bir insanmış başbakanımız diyebileyim. Çok istiyorum bunu. Bu başbakan belki siz olursunuz belki başka biri benim için kişi çok da önemli değil ama beni yani halkın her kesimini eşit düzeyde temsil edecek siyasi asalete sahip olmasını bekliyorum başbakanımdan.
Almanya'da Merkel'in öpüşen afişlerini yaptılar, onunla dalga geçmek için. Kadın hiçbir şey yapmadı biliyor musunuz? Demokrasinin minik güzellikleri bunlar. Eleştiriler, minik sanatsal imalar.. Eğlenmenize bakın.. 
Benim bile yani şurada beni gören bilen toplasan bin kişi vardır. Bu bin kişi içinde bile ne hakaretlere uğruyoruz. Karşılığında seni bulacağım, dava açacağım, sen de kimsin demiyorum. Bunu demem için bir sebep yok çünkü. Ben yazıyorsam o da yazabilir. Benim üslubum daha dikkatlidir, onun değildir. Uyarırım, belki destek alırım aynı fikirde olduklarımdan ancak dava açmak ya da benzeri bir şey sıradan insanlar için bile çok saçma ki bir başbakan için çok kötü bir şey. 
Başbakan, kendisine oy vermemiş olan, kendisi hakkında eleştirilerde bulunan insanları da temsil edendir. Bunu bu şekilde kabullenmek lazım.

Bir de ortada ciddi bir hakaret, küfür olsa gerçekten şu yazıyı bile yazmazdım, dediğim gibi üslup önemli benim için. Ama ne kadar güzel ki gencecik bir delikanlı saçma sapan işlerle uğraşmak yerine oturup haberleri takip ediyor, ne oluyor ne bitiyor bu ülkede biliyor. Başbakanın bir sözüne atıfta bulunacak kadar hem de.. O kadar az sayıda ki bu gençler, bence kıymetlerini bilmek lazım ve hoş görmek lazım. Yazmayan, görmeyen, okumayan bir toplum olmamak için.. Eminim ki hiçbir şeyden haberi olmayan bir milletin seçtiği başbakan olmanın yanında; okumuş, bilen, gören bir milletin seçtiği başbakan olmanın tadı başkadır.

Blog yazarının cümlesini her yere yazarak bir protesto başlatmak da aklımdan geçmedi değil ama cümle katıldığım bir cümle değil ki arkadaş, neyse.. 
Dilerim bu olay, en hasarsız şekilde atlatılır ve benzeri bir olay tekrar yaşanmaz. 
Bu ülkenin bir genci olarak, çok gurur kırıcı buluyorum bunu. 
Ve öyle ya da böyle fikirlerimi ifade edecek cesaretim, bilgim, yeteneğim olduğu için benimle gurur duyacak bir başbakan istiyorum. Benim de başbakanım olur musunuz, lütfen.?

Kötü Haber : Öleceksiniz


Dileğim odur ki hepimiz Titanik'teki güzel kadın gibi rahat bir ölümle ayrılalım bu dünyadan mamafih şartlar işte, ne olacağımız belli değil malum. 
Peki ne kadar hazırız bu gerçeğe? Neler yaptık, hayatımızdan arta kalanlar ne olacak? Peki ya söyleyemediklerimiz?

Blog açarken büyük fikirlerim, amaçlarım olmadığını daha önce de söylemiştim, o zamanlar küçüktüm zaten kafam basmıyordu her mevzuya. Şimdi iyi ki yazıyorum dedikçe güzel güzel sebepler de buluyorum her defasında. Anneme bir şeyler yazmışım, büyükbabama yazmışım, babama yazmışım, kardeşim için nedensiz ertelediğim bir yazım var onu da yazacağım ömrüm yeterse. Peki buralar ne olacak?
Düşünüyorum, bütün şifrelerimi tek bir kişiye emanet etme isteğim var aslında. Aklıma ilk gelen kişi elbette eşim oldu. Ama düşünüyorum, bana bir şey olursa adamın buraya gelip bir şeyler karalaması, blog arkadaşlarıma haber vermesi olası değil. Ne zamandır internetle bile çok haşır neşir değil bir de ölüm gibi bir yıkımla karşılaşırsa bilgisayar başına geçmesi aylar sürer. Kardeşim geliyor sonra aklıma. İşin gerçeği o da hiç anlamaz bu işlerden, mail atmayı bile geçen sene öğrendi, bu onun eksiği değil elbette, ikimize gibi alınan bilgisayarı bencilce kullanmamdan ileri geliyor. 

Bilgisayarımın şifresi var mesela, ölsem acaba bilgisayarımı açabilecekler mi? Bütün ailenin resimleri bende duruyor. Nasıl ulaşacaklar? İntihar edersem ya da şüpheli bir şekilde ölürsem polisler bilgisayarımı alırlar mı bilmiyorum, alırlarsa ne kadar kurcalarlar. Bilgisayarımda porno arşivim yok ama kocaman bir Türkçe müzik arşivi var. Sanat müziği, halk müziği, 90'lar pop... Her şey anlamsız olacak değil mi? Bir gün lazım olur diyerek sakladığım her şey. Bilgisayardaki komik resimler, karikatürler, elektronik kitaplar...
Blogu iyi ki yazmışım.. İyi ki kardeşim biliyor burayı, iyi ki öldükten sonra ailenin geri kalanı benden izler bulmak için bloguma gelip kendi dilimden yaşadıklarımı, düşündüklerimi okuyabilecek. 

Evet aslında Defne'nin gidişi nedeniyle yazıyorum bu yazıyı, tahmin etmişsinizdir belki. Biraz sustum ben. Çünkü Defne, benim arkadaşımdı. Çat Kapı zamanında tanışmıştım, o zamandan beri hep neşeli yanım oldu o. Aile kurduğunu öğrendiğimde hele de anne olduğunu öğrendiğimde daha da bir sevindim. Örnek aldım onu kendime. Eşine aşık.. Marjinal olacağım diye çıldırmak yerine kendi istediği hayatı yaşamayı seçen biriydi çünkü. Eşini anlatıyordu sürekli, aha diyordum her seferinde aynı ben.. Şikayet de etsem, memnun da olsam hep eşimden bahsediyorum ben de. Ondan nefret ediyorum diyorum, onu çok seviyorum diyorum, ama hep o hep o. Defne de böyleydi nazarımda. Böyleydi, ne saçma..
Yani özeti şu ki yarın birileri benim için de böyleydi diyebilirler. Bununla bir kez daha yüzleştim. Her seferinde bir ders daha her seferinde bir ders daha... Ama hayat işte, alıyor girdabına yeniden yine yeni yeniden..

Ölsem kimsenin haberi olmaz aslında biliyor musunuz? Sevdiğim adama ulaşırsanız anca bu şekilde öğrenirsiniz, o da gelir de buralara uğrarsa hani. Normal ya da gerçek ne boksa işte o hayattaki arkadaşlarım da öğrenemez öldüğümü, çünkü hiçbiri burada değil. Evimi bile bilmiyorlar. Telefonum kırk yılda bir çalar benim. Ee ben ölünce iki gün sonra şarjı bitecek kimse uğraşmaz telefonumla. Pin kodunu kimse bilmiyor zaten. MSN dersen biri çağırırsa anca geliyorum, aylarca girmediğim bile olduğu için nerde bu kız demez kimse. Yani özeti budur ki: aylar sonra anca... 
Ne kötü.. Ben olsam çok üzülürdüm. Ama bir yandan da iyi. Taze taze insanın canı daha çok yanar. Mesela MJ'in ölümünü şimdi duymuş olsam sanırım sadece şaşırırdım ama o gece ağlamıştım, gibi gibi gibi..

Ee var mı sizin hazırlığınız? İnterneti ne yapacaksınız, ölümünüzün ardından Facebook'daki fotoğraflarınıza bakacak arkadaşlarınız için ufak sürprizler hazırladınız mı? Ölümle ilgili bir şeyler karalıyor musunuz arada, ölümünü biliyormuş desinler arkanızdan. Ve siz siz olun, Facebook için seçtiğiniz fotoğraflarınıza dikkat edin. Şüpheli bir ölümünüz olursa 3. sayfalarda kullanılıyor o fotoğraflar. 

Ben uzun uzun defalarca yazdım ama yine iliştireyim ne olur ne olmaz:
Baba, sizi affediyorum. Aslında affedilecek bir şey de yapmadınız. Sadece kendi hayatınızı yaşamayı seçtiniz ya da ailenizin size biçtiği hayatı. Bunun için sizi yargılayamam. Yaşadıklarım da bende kalsın madem. Çocuğum olursa ona iyi bir anne olmak için kullanacağım kazandığım tecrübeleri. Teşekkür ederim, hep yanı başımda olduğunuz için. İnsan büyüdükçe daha iyi anlıyormuş gerçekten, ailenin kıymeti büyüdükçe daha iyi anlaşılıyormuş. Hiçbir şey kaybetmeden daha 25 yaşımda bunu öğrendiğim için şanslı sayıyorum kendimi. Sizi seviyorum.
Anne, seni de affediyorum. Belki anne sevgisini alamadım senden onca zaman ama olsun, hiçbir zaman kimseye muhtaç etmedin bizi. İyi bir annelik senin gözünde hizmet demekti evet ama bu senin anlayışındı ve buna göre elinden geleni yaptın. Teşekkür ederim. Son birkaç senedir de olsa anne sevgisini yaşattığın, yaşatacak kadar kendini değiştirdiğin, geliştirdiğin için teşekkür ederim. 
Babaanne, biliyorum anlıyorum seni. İlgi istiyorsun, elimden geleni yapıyorum. İlaçlarım en çok seni sevindirmiş olmalı. Ama annemi üzdüğün için ve anne sevgisinden mahrum büyümeme sebep olduğun için affetmeyeceğim seni, üzgünüm. 
Kardeşim, bana yazdığın bir yazı vardı hani, karda benim önümden gidip yoluma açan bir ablam olduğu için çok şanslıyım diyordun. Arkamdan gelen adımların olmasa çoğu zaman çoğu şeyde güç bulamazdım emin ol. Seni çok seviyorum. 
Halam, annemle babamın eksiğini kapatmak için verdiğiniz mücadeleyi biliyorum. Keşke hayatınızı güzelleştirmek için elimden daha çok şey gelse de yapabilsem.. Siz olmasanız ben şu an bambaşka çok başka bir insan olurdum. Bir şeylerden anlıyorsam, kişiliğim varsa eğer sayenizdedir. Teşekkür ederim..
Eşim, sevgilim, her şeyim.. Seninle büyüdüm ben. Sendendim, seni buldum, senin oldum, seninleyim hep. En büyük şansım seni bulmaktı. Çocukken, minicikken başladım seni aramaya.. Uzun sürdü, umutsuzluğa düştüm ama sonra ne oldu, sen çıktın karşıma. Hayatımı boşa yaşamadığımı biliyorum artık. Sen sen sen diyorum. Sonsuza kadar! Seni çok seviyorum.

6 Şubat 2011

Twitter Uçar Blogger Kalır 4



* Bazen diyorum "Sen bu hallere düşecek kadın mıydın?" sonra hemen "Amaan ne varmış halimde" diyorum. Böyle böyle dengeliyorum bünyeyi.
* Sevgili dizi kadınları yıkık dökükken aniden modacı olmanın sırrını bencileyin işsiz güçsüz kadınlara da anlatır mısınız? İhtiyacımız var.
* "Balon şişirirken ölürsen seni hep gülerek anarım sevgilim" dedi
* Bir tek direğim var, o da sana girsin KPSS
* Tanrı bir yanlışınız var: Denizdeki mahlukatı göğe, gökteki zımbırtıları da denize koyacaktınız. Göğe bakınca denizanalarını görecektik.
* Hep kahvedir elbiselerim ben bu rengi pek çok severim odun olduğum için çok yakıştığı için hep kahvedir elbiselerim
* Ferhat'ın dağları neresiyle deldiği hala gizemini korumakta.
* Allahtan koca kafalı değilim de sadece bazı kazakları giyip çıkarırken ölümden dönüyorum.
* Bir ara "Twitter'ı amacına uygun kullanın, sadece ne yaptığınızı yazın" diye çemkiren bir ablamız vardı. Berduş olmuş diyorlar.
* Kadın olduğumu öğrenince bana mail göndermekten vazgeçen güzel hanımlar, yapmayın ama, anlaşabiliriz.
* Burcu taburcu, Asuman pansuman, begüm huu.. Allahım hep atlattım, sen yakalatma adımı müzik camiasına. Amin.
* Makyaj yapmayı ben öğrenirsem herkes öğrenir arkadaş. Fred Çakmaktaş'a benzedim. Ahanda şimdi Fred Fred oturuyorum.
* Şiddete meyyalim vallahi zevkten 
* Son bilmemkaç yüzyılın en büyük icadı saç maşasıdır efenim
* İsviçre'de hanımların yaşadığından şüpheliyim. Bu bilim insanları neden tüy sorununa çare bulamadı ki? Bu musunuz yani, bu  mudur abi?
* Yılbaşı gecesi 11'e kadar Cübbeli dinleyip sonra da uyuduğumu söylesem nasılsa inanmazsın Twitter
* Arkadaşlarımın bir şekilde bana ayıp etmiş kişilerle görüşmesinden nefret ediyorum.
* Bugünün Küçük Emrah'ı seçtim Mete'yi. Hayırlı uğurlu olsun.
* Bir gün birilerinin yazılarını çalan birini takip edeceğim diye aklım çıkıyor. Olur olur insanlık hali.
* Bir an bütün sosyal ağlarda aynı anda bir sessizlik oluyor. Sadece bir an ve ben o bir anda dünyadaki son insanın yalnızlığını yaşıyorum. 
* Vakti zamanında kaymakama "ibnetor" diye bağırmış bir dedenin torunuyum. Gururluyum.
* Sanırım Twitter'da engellediğim ilk kişi babam. Nereden öğrendi şu interneti, her yerden çıkıyor. Ya sabır!
* Artık ben de Blogmania yazarıyım. 
* "Doğu Garnizonu"nu "Düğün Organizasyonu" olarak okudum. Hey maşallah.. 
* Ahanda sıçtık: Babam emekli olmuş.
* Ketıldan çıkan kireçle badana yapıyorum. 
* Uyuyamıyorsanız pasta yiyin.
* pipi değil pippi. pipi değil pippi. repeat after me. pipi değil pippi
* Brezilya'da Avon kadınlarının sayısı askerlerden fazla imiş. En güzel bir şey.
* Bazen sırf üşendiğim için dans yarışmasındaki Asena oluyorum: Tan'a katılıyorum.
Şimdilik bu kadar. pırt

5 Şubat 2011

Twitter Uçar Blogger Kalır 3


* Erkin Koray'a baba diyorum ama bundan annemin haberi yok.
* Kameranın açık olduğunu unutup burnumu karıştırmaktan korkuyorum. Salak olduğum için malum bunu yapmak hiç de zor değil benim için
* Davulcuya aşık olmak üzereyim, adam hiç değilse verdiği sözü tutuyor. 
* Sevgilisine az önce "Seni çok seviyoruz" diyen mal benim
* Acaba tarihte ilk hangi gerzek, tüylerini almaya başladı. Zaman makinesi yapacağım sırf ağzını yüzünü kırmak için.
* "Bu akşam ne pişirsem?" diye düşünenleri "Hangi filmi izlesem?" diye düşünürken anlıyorum.
* Saçımı keserken kulağımı da kesen kişi babamdır. Gıkım çıkmamıştı, hey gidi
* "Uluslararası pipi uzatma yarışması" yazıp bloga gelenler var. Çok seviliyorum valla.
* Olaylı bir şekilde ölürüm de Facebook durumumu 3. sayfalara basarlar diye dikkatli dikkatli yazıyorum. Ne olur ne olmaz..
* Yaşayan değerlerimizi koruyalım. Bloglarınıza sahip çıkın lan!
* Twitter'da ünlü olacağına Blogger'da Orkid Kanatlı ol
* Nereye gidiyor bu İngilizce? Ne olacak bu İngilizcenin hali? İngilizcemize sahip çıkalım.! Thnx ne lan thnx ne!?
* Diz yapmış eşofman modasının gelmesini dört gözle bekliyorum.
* Siyahlarınız siyah kalsın reklamlarında ne zaman metalci genç annesi oynatacaklar acep, merakla bekliyorum
* Ay ay ay ne güzel bir ad soyad buldum: Emir Büyükyerden
* Meclis TV'ye yeni yayın döneminde başarılar diliyorum.
* Eksenim kaydı jajaja diye gülesim geliyor.
* Şimdi bir telefon sapığı arasa üstünde ne var dese ben de anlatsam bir sürü kontör kazansam.. 
* Şimdi bir serum olsa da yesem.. 
* Delilikle dahilik arasındaki çizgiyi gördüm, bahsedildiği kadar ince değilmiş, heyecan yapmayın. 
* Çocukken silgiyi boynuma asma ihtiyacım olmadı ama şimdi cımbızı assam mı diye düşünmüyor değilim. 
* Taneleri öğütemeyen bir mideye sahibim öyle yediğim gibi çıkıyor mercimek mısır falan
* Ailemizin her yaştan ferdinin ortak tehdidi: Kendimi kaybedeceğim sonunda o olacak.
* "Onu değil de bunu tartışın, peki bu ne olacak" diyen birinin ağzına bir tane çarpacak potansiyelim var. Biliyorum, dönence.
* Çok ferasetli bir insanım. İzdivaç programlarından birine daimi konuk olup fikir beyan etmek istiyorum. Bilgilere. 
* Cadılar bayramının kutlanmadığı bir kültürde olmanın en güzel yanı, geçmişte giydiğiniz kostümlerle bilinçaltınızı şişirmemiş olmanızdır
* Erkek evladım yavrum bebeğim balım kaymağım olursa adına "Haltettin" koyacağım. ahanda buraya yazdım. Erdem koyarsam yedirirsiniz bana bunu
* 6 yaşımdan beri kullandığım bir çorba kaşığım var. Hani ben de isterdim büyükannemden yadigar elmas bir gerdanlık ama olmadı.
* İnsanın "Sie" adında bir arkadaşının olması çok rahatlatıcı.

3 Şubat 2011

Twitter Uçar Blogger Kalır 2


* Hiçbir sınavda yeme içme ihtiyacı hissetmemesine rağmen sırf millet getiriyorsa bir hikmet vardır diyerek kek su taşıyan salak benim.
* Kadınlar ikiye ayrılır: Bıyıklarından rahatsız olanlar, bıyıklarından rahatsız olmayanlar
* Herkes kendi önünü temizlerse bütün önler temizlenmiş olur. Temiz toplum. 
* Gerçek hayat adil değil dedim uzun zaman önce internete yöneldim ama gerçek hayattaki herkes buralara gelince buralar da adil olmaktan çıktı.
* Yapışkan insanı hayatınızdan çıkarma yolu: Ondan en az asgari ücret kadar borç istemek
* Sınavlara yanında gelmek isteyenlere kafa tutup yalnız giden ama sınav çıkışı anasına danasına sarılanları görünce duygulanan salak da benim. 
* "Sosyal medya maymunu" diye bir şey var bence evet.
* "MSN yoksa Gtalk kullanın." Pippi de Haşmet 
* Serdar Ortaç'a "Altın Klakson" ödülü vereceğim, yakındır, neresine olursa artık.
* Çişimi tutuyorum çişimi tutuyorum sonra sistit oluyorum.
* "Sabah 8ekiz akşam 7edi" yazdım az önce. Güneş çarptı zahar. Beyne para mı saydık, hiç..
* Bir akrabalık ilişkilerinin bir de aktarmalı yolculukların içinden çıkamıyorum arkadaş
* "Vize verecek kişi çok çok"u "Bize verecek kişi çok çok" diye anlamak...
* Mahallede başı boş bir velet buldum. Kıçı kırık bir ağaç çiziyorum "Aa nasıl yaptın?" deyip harikasın bakışı atıyor. Tempra oluyorum hemen. 
* 25 senelik komşu teyze gözlerimin rengini bugün fark etti.  "Siyah sanıyordum meğer yeşilmiş" dedi. Anlaşarak ayrıldık.
* İlk fırsatta Kabasakal'a meyleden Safinaz'ın peşinde sürünen adam anca ıspanak yediğinde işe yarar hale gelir, fazlasını beklememek lazım.
* Dünya, Avon kadınlarının olacak. Hissediyorum, çok yakında. 
* Çocuğunuzun adına "Hapşu" koyun. Adını her söyleyişinde "Çok yaşa" diye dua alsın, ondan mesut kimse olmasın. 
* Hatta çocuğunuz her "Çok yaşa" diyene "Sen de gör" desin, insanoğlunun ortalama ömrü uzasın. Nasıl fikir ama?
* Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu/Kurulu var misal. Hep demişimdir, küçükleri muzır neşriyattan korumak lazım diye. çiş bok kaka. 
* "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler"deki anlatım bozukluğunu biliyorum ama bu bilgi ne işime yarar işte onu bilmiyorum.
* Kardeşimi 'Ceddin Deden'le uyandırma çabasındayım. Birazdan gelip ağzımı kırarsa bu yöntem işe yarıyor demektir.
* KPSS'ye "Akıncılar Marşı" dinleyerek gittim. Kendimi seviyorum, kendimi onaylıyorum. 
* Dininiz, düşünceniz ne olursa olsun arkadaşlık edebilirim sizinle ama eğer bitli iseniz benden uzak durun nolur
* Anneme göre, Temel Reis'in yavuklusunun adı Safinaz değil: Şaziment 
* Bırak o sonuç belgesini Gülcan, bizim sistem orospu oldu.
* Allahın yarattığı bir musibetim işte
* Ben banyodayken tüm iyi niyetiyle gelip odamı havalandırmak için camı açan anne, sayende tabiata karşı giyindim. Güzel bir deneyim oldu.