Elindeki (cebine girmeden) bütün parasını kitap almak için harcayan ve kitaplığını halka açmasına az kalmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki: "Kütüphanecilerden, kitapçılardan tis tis tiskiniyorum.!"
Kütüphaneye koyacağın adamda azıcık kitap sevgisi olacak, kitaplardan yararlanmak isteyen cici bebelere karşı anlayış olacak. Amaaaa neeeerde..?
Kitap serüvenimi de anlatayım ben aslında.
Cin Ali'den başlayalım. Babam vicdanını rahatlatmak için kardeşimle bana sürekli bir şeyler alırdı. Okul öncesi hep oyuncak alan babam, ben okula başladıktan sonra ayakkabı, kitap ve müzik aletlerine taktı kafayı. Birinci sınıfta Cin Ali serisinin eve girdiği günü hatırlıyorum. O on kitap beni benden almıştı, büyülenmiştim sanki. Hayatın anlamını bulmuştum.
İlkokulda da tam bir kitap kurduydum. Öğretmen, en çok kim kitap okuyacak yarışması yapardı ve ödül olarak da ona kitap hediye ederdi. Üzerinize afiyet bütün ödülleri silip süpürmüştüm. Artık öğretmen, sınıf kitaplığından aldığım kitapları listelemekten yorulmuş, "Aldığın zaman kendin yaz" demişti. Zaman içinde sınıf kitaplıkları yetmemeye başladı. Babama kitap sipariş ediyordum ama isim vermediğim için "Karadeniz Fıkraları" alıp geliyordu. Etrafımda bana kitap tavsiye edecek kimse yoktu. Öğretmenin elinde bir kitap görür görmez isterdim. Kadıncağız benden bıktı, okulda kitap okumak yerine örgü örmeyi tercih etti. Dördüncü sınıfta araştırma inceleme okuduğumu çok net hatırlıyorum. Bir de 200 küsür sayfalık roman deneyimim olmuştu. Bana aşık çocuklardan biri romanı kıskanıp kapağını yırtmıştı. Şu olayın "kahramanı" olan göbeli ve ana sınıfı öğretmenimi öldürmek isteyişimi saymazsak öldürmek istediğim ilk kişi buydu. Yani sayarsak üçüncü oluyor evet. Sinirden şemsiye kırmıştım sırtında. Öhöm..
Ortaokul yıllarımda ise sınıf kitaplıklarını bitirdikten sonra okul kütüphanesine yöneldim. Her teneffüs açmıyorlardı sinir oluyordum. Bizim okulunki yetmeyince yandaki okulun edebiyat öğretmenini kafalayıp o okulun kütüphanesine dadanmıştım.
Bir de ders kitapları var tabii. Mal bir insan olduğum için ders kitaplarım alınır alınmaz Türkçe kitabını açıp bütün metinleri okurdum. Bir gecede kitabı bitirip bütün bir dönem herkese özet geçerdim.
Kitap yüzünden birçok kez abidik gubidik insanlarla papaz oldum. Bunlardan biri de ortaokuldaki Türkçe öğretmenimdi. Fondötenden yüzünün rengini yıllarca anlayamadığımız şapşi kadınla sınıfın ortasında kavga ettik, gerçi o bağırdı ben sadece laf soktum ama olsun, kavga sayılır. Olay şöyle oldu efenim: Bu gerzek, okul müsameresi düzenleyecekti, birkaç oynak hatunu aldı amigo kız dansı gibi bir şeyler düzenledi. Kavga olan derste de işte, sınıfı bırakıp kalorifere götünü verdi, o öndeki iki amigo ile konuşmaya daldı. Sınıf curcunaya başladı, konuşanlar, oynayanlar... Ben de çıkardım kitabımı, okumaya başladım. Kadın birden bir bağırdı:
"Ne yapıyorsun sen?" diye,
"Kitap okuyorum öğretmenim"
"Dersteyiz ne kitabı, ne kadar saygısızsın sen, burada ders işliyoruz görmüyor musun?"
"Ders işlemiyoruz öğretmenim, siz ısınarak arkadaşlarımızla konuşuyorsunuz."
"Ben hayatımda senin kadar saygısızını görmedim, teneffüste müdüre gidiyoruz."
"Gidelim tamam"
Müdüre gitmedi. Neden? Çünkü göt olacağını biliyordu haspam. O müdüre gitmedi ama bütün sınıf teneffüste "Helal olsun sana, sen haklıydın" dedi, havam oldu.
Yine ortaokul yılları ama bir yaz tatili. Evdeki kitaplar bitip para da bulamayınca ilçe kütüphanesine gideyim dedim. Hay gitmez olaydım. Bütün kütüphane ansiklopedi dolu, okuyacak başka kitap yok. Aslında var ama seçiciler için değil, bildiğin gazetenin yanında verilen aşk romanları.. Ben kütüphanede kitap seçip bir yandan da kendimle konuşup isyan ederken -kendi kendine konuşmak benden sorulur-, adam babamın arkadaşı olduğu için bana "torpil" geçmeye karar verdi. "Bak madem sen okumayı seviyorsun, sana şu odanın kapısını açabilirim, ama buradan kimseye bahsetmek yok." dedi. Önce "aha kesin sıçtık, oramı buramı ellemesin şimdi" derken kapı bir açıldı; arkadaş, cennete düştüm sanki.. Ağzına kadar kitap dolu, bir sürü önemli yazarın kitabı, araştırma, inceleme, psikoloji, şiir.. Bir yandan adam gelmesin sapık gibi zaten diye endişelenirken bir yandan da kitaplara gömüldüm. İlk on-on beş kitabımı seçtim ama iki kitap mı ne alabiliyorduk, fazlasını sonraya bırakıp çekildim. İçim içimi yiyor ama, adamın yaptığı çok sinir bozucu, kendi kitapları gibi saklıyor orada, bir yandan da kapı bana açıldı'nın şımarıklığı...
Off adam kesinlikle öküzdü. Kendi odasının sobasını yakıyor, kitapların olduğu bölümde ders çalışan, araştırma yapanları öyle soğukta bırakıyordu. Dümbelek kafalı..
Bu adama üniversitenin ilk yılında işim düştü. Dede Korkut lazım oldu bana, ama sürekli bende olması gerekiyordu, bir dönem kadar. Yeni basımları beğenmediğim için eski basım istedim ve kütüphaneye başvurdum. Dedim hacı böyle böyle. Kütüphaneci, kitapların yerlerini bilmediğini için aradım taradım iki tane Dede Korkut buldum." Bakın madem sizde iki taneymiş, bana bir güzellik yapma imkanınız var mı acaba? 15 gün değil de mesela 2 ay kalsa bende." Kabul etti, iki ay sonra getirirsin, derslerin daha önemli, zaten burada çok da başvurulan bir kitap değil hem bir tane daha var aynısından" dedi. "İyi" dedim ayrıldım. Aradan 20 gün geçti, babama şikayet etmiş beni. "Kızın kitap aldı getirmedi, söyle teslim etsin." demiş. Gururum iki paralık oldu babama karşı. Ertesi gün koştur koştur verdim kitabı. Bir daha da ilçe kütüphanesine uğramadım.
Lisede 70'ine merdiven dayamış hızla tırmanmaya çalışan bir teyzeydi kütüphanecimiz. 4. kattaki kütüphaneyi her teneffüs inatla ziyaret ederdim. Öğle araları da eve gitmez, kitap okurdum. Haliyle kütüphaneci teyzeyle arkadaş oldum. Artık beni kendi evladı gibi seviyordu. Hatta öyle çok seviyordu ki, beni oğluna almaya kalktı. Evet evet bildiğin, evlenme amaçlı tanıştırmak istedi bizi. Ben iki teneffüs üst üste uğramasam üşenmeden yanıma geliyordu. Son sene emekli oldu da yırttım bu işten.
Üniversiteye onca kütüphane deneyimi yaşayıp ağzının payını almış bir insan olarak başladım. Uzun zaman kütüphaneye uğramadım ama bulmaya mecbur olduğum ve başka hiçbir yerde bulamayacağım kitapların bizim okulun kütüphanesinde olduğunu bilmek yenilmeme sebep oldu. Birkaç kez sakin sakin gittim, işimi hallettim. Genç bir çocuk vardı, çok anlayışlıydı sağ olsun.
Bir gün yine işim düştü ve gitmeye mecbur kaldım. Konu anlatımım olacaktı yarın ve hoca yeni vermişti konuyu. Son saatlerimdi ve işim çok acildi. Gittim koşa koşa, aradım taradım, kaynakları buldum. Kütüphaneciye haber vermek için odaya bir girdim, aaa herif yok. O gitmiş, yerine öğrenci işlerindeki öküz gelmiş. "Benim bu kitaplardan çok acil fotokopi almam lazım" dedim. Kitapların isimlerini falan söylemeye başlayacaktım ki, kucağında 20 kilo kitap taşıyan benden öğrenci kimliği istedi adam. -Tamam haklı olabilir ne var alla alla-
"Bakın çok acil işim, ismimi, bölümümü, sınıfımı söyleyeyim kimliği çıkaramıyorum şimdi" dedim. "Fotokopi yan odada zaten" diye de ekledim. "Yok illa kimlik göreceğim." dedi. Kitapları bırakamadım çünkü bıraksam bir daha alamayacaktım, kimliği çıkardım zar zor, biraz uzaktaydım masaya, elimle vermek yerine "birazcık" attım adamın önüne.
"Sen kendini ne zannediyorsun.? Sen nasıl atarsın bunu bana?" diye bağırmaya başladı. Sinirliydim ama aklımın ucunda yoktu kavga etmek. "Adam haklı, ya başkası gelse çalsa kitapları" falan diye sakinleştirmiştim kendimi. "Atmadım" dedim önce sakince açıkladım, "Uzakta olduğum için öyle geldi size, affedersiniz". Yok, herif azarlamaya devam etti, haliyle bende de zaten konu anlatımı yüzünden gerilmiş kayışlar koptu.
"Ben kendimi biliyorum da siz kendinizi ne zannediyorsunuz acaba? Sizce akıllı insan işi mi bu güzel havada kütüphanede elinde kilolarca kitap varken kütüphaneciyle kavga etmek? Ne sanıyorsunuz bizi acaba, öğrenciyiz biz, hem de sıradan öğrenciler değiliz, öğretmen olmak üzere olan öğrencileriz. Hırsız muamelesi yapamazsınız siz bize" diye pöykürdüm. Adam bu sefer iyice coştu, pembe kafa kağıdımı istedi, "Bölüm başkanına şikayet edeceğim seni" dedi. O an ben iyice havalandım çünkü bölüm başkanı üzerinize afiyet bana hayrandı. -Kadın erkek olarak değil yanlış olmasın- İyice gaza geldim, çıkardım kimliği "Alın buyurun" dedim. "Nereye şikayet ediyorsanız edin, hatta kimlik sizde kalsın, hatıra diye saklayın" dedim. Adam memlekete baktı, meğer o gerzek herifle aynı ilçedenmişiz, ilçe de küçük bir yer olunca "Sen hemşehrimmişsin, kimin kızısın sen?" dedi. Nefret ettiğim soruların başında gelen bu güzel soruyu da duyunca adamdan daha da bir tiksindim. "Size ne, verdim işte kimliği, dekana mı gidiyorsunuz bölüm başkanına mı gidiyorsunuz, çıkmadan yetişin koşun koşun" dedim. Yok illa olmaz demeye başladı, "Sen hemşehrimmişsin, bir daha yapma böyle şeyler, akıllı ol" dedi. "Alsanıza hey yarabbim, sadece tehdit mi ediyorsunuz siz, işiniz gücünüz mü yok, gidin diyorum, şikayet edin, lütfen şikayet edin." Gitmedi adam, kimliği bana geri verdi. Odadan çıktım, kitapların olduğu bölüme geçip aldığım kitapları yerlerine yerleştirdim. Çıktım gittim, çıkış o çıkış daha da uğramadım.
Daha sonra bölüm başkanının odasındaki bir muhabbette anlattım böyle böyle oldu diye. İlgileneceğini söyledi ama ilgilenmemiştir, ki önemli olan ilgilenmesi de değildi, sadece bilmesi yeterliydi.
Okulun arkasına ikinci el eşya satan bir yer açılmış, bir sürü de kitap satıyorlar. Allaaaah, bursu alınca koştur koştur git sen, bütün bursu oraya ver sonra bütün ay babandan para dilen.. Bir de azar işit, elinde kitaplarla eve gelince. "Harca, harcama demiyorum, harca ama yemeye içmeye harca, kitaba verme bütün paranı."
Her zaman yaşlı bir adam duruyordu, bir gidişimde oğluna rastladım. Ben kitaplara hasta hasta bakıp "Bu da benim olsun, bu da benim olsun" derken çocuk da bana bakıyormuş. "Bu dükkan sizin gibi kitap aşığı birini görmedi." diye iltifatlar etmeye başladı. Bana yanında çalışmayı teklif etti. Bir sürü kitap hediye etti. Hazır maymun etmişken kitapları sayfa sayısına göre değerlendiren dükkan sahibini iyice kazıklayıp ayrıldım oradan. Evet bunu da araya sıkıştırdım.
Uyuz oluyorum kütüphanecilere, kitapçılara.. Sahafların iyisine lafım yok ama bazı eşşoğlueşekbeşdonugevşekler el yazma eserleri turistlere sayfa sayfa satıyor. Birçok destan maalesef bu şekilde yok olup gitti efenim. Köylerden topluyorlar sonra da sayfa sayfa satıyorlar.
Hatırlayabildiklerim bunlar, kitapla ilgili bir sürü başka anım da vardır kesin, belki bir yazı daha çıkar sonra.
Öptüm çüzz.