23 Kasım 2008

Çiçekli Böcekli Bir Gün

Öğretmenler günü imiş yarın. Kaç kişinin umrunda bilmiyorum ama birileri telefonların başında bekliyor olacak yine yarın. Çoğunluğunun başı önüne eğilecek, yıllarını sorgulayacak. Çocuklarının öğretmenlerine, belki de çocukları arkadaşlarının arasında küçük düşmesin diye, hediye yarıştırmaya kalkan veliler, iş kendi öğretmenlerine gelince bir telefon etmeyecekler, kuru bir kutlamayı esirgeyecekler öğretmenlerinden.

Evet meslekte çok ciddi bir sorun var. Yeterli birikime sahip öğretmenler yok. Anlamsız cezalar, anlamsız hitaplar, anlamsız konular... Unutulmaması gereken şey şu: aralarında mesleğini ciddiye alan, öğrencilerini hazinesi olarak gören, onlar için tabiri caizse saçını süpürge eden öğretmenler de var.

Hiç kimsenin tenezzül edip gitmediği ücra köylerde öğrencilerini soğuktan korumak için tezek yakan, birleştirilmiş sınıflarda öğrencilerini merkezde okuyan öğrencilerle eş değerde yetiştirmek için canla başla çalışan öğretmenler de var. Daha 22'sinde yaşıtları araba alma, gezme tozma hayalleri kurarken o öğretmenler ertesi gün öğrencilerini nasıl ısıtacağının derdinde.

Ben henüz öğretmen bile değilim. İki senelik staj deneyimim var sadece. Ama o stajda bittim ben, o stajda yıkıldım. Hiçbir şeyin sandığım gibi, sanıldığı gibi olmadığını o stajda anladım. Merkezde bulunan iki farklı okulda staj yaptım. Taşımalı sistemle eğitim görmeye çalışan öğrenciler... Henüz 12-13 yaşlarındalar. Kimisi saçını, kimilerinin sadece alaylı cümlelerinde kullandığı, "don lastiği" ile bağlamış. Kimisinin gömleği alındığı günden beri yıkanmamış. Kimisi karlı günlerde yazlık ayakkabılarla okul yolunda yürümekte. Kimisi zeka geriliği yaşıyor, anlayamıyor, dersin ortasında birden ortaya fırlayıp öğretmenin ilgisini çekmeye çalışıyor, arkadaşları tarafından sevilmediğini düşünüp ağlıyor. Kimisi annesinin diktiği okul çantasında taşıyor defterlerini. Kimisi ödevlerini yapamıyor çünkü geceleri çalışıyor. Kimisi aile reisi olmuş şimdiden. Başka sorumluluklar yüklemiş hayat omuzlarına. İnternetleri yok, kitapları yok, onlarla ilgilenen velileri yok, sahip oldukları tek şey öğretmenleri.. Bir sınıfta 40 kişi.. Hepsinin tek umudu aynı öğretmen. Hepsini kurtarmakla mükellef o öğretmen. O öğretmen hepsi için ayrı ayrı üzülüyor, hepsiyle ayrı ayrı ilgilenmeye çalışıyor. Ödevlerini yapmamış öğrencilere söyleyecek sözü yok, çünkü biliyor her şeyi, her şeyin farkında. O öğretmen okuldan çıktığında aklında sayısız soruyla o dolmuştan inip öbürüne biniyor, cebindeki paranın hesabını yapıyor, bu parayla kütüphaneye kitap alsam diyor, kalanıyla da eve erzak alırım, bu da mobilyanın borcu için, bu da çocuklara harçlık, bu da ... kalmadı ki..

Önceden öğretmen olmayı çok isterdim. Öğrencilerimle sürekli iletişim halinde olacaktım, hepsini yeteneğine göre farklı dallara yönlendirecektim, hepsinin velileriyle irtibat halinde olacaktım ilgilerinin üzerine eğilmelerini sağlayacaktım.. Şimdi hepsini yapabilir miyim bilmiyorum.. İnancımı yitirdim sanırım.. Yitirmemem gerektiğini bile bile yitirdim.
Öğrenciyken sınıftaki Atatürk portresine bakmadığı hiçbir ders olmayan öğrenci, öğretmen olduğunda Atatürk'ten gözlerini neden kaçırır.? Neden sıradan bir öğretmen adayı olarak arka sırada otururken gözlerinden birden yaşlar boşanır.? Utandım, korktum.. Yapabilirim dedim ama hayal ettiğim şeyin imkansızlığını o 40 kişinin yüzünde ayrı ayrı gördüğümde yitirdim sanki inancımı.. Utandım, kaçırdım gözlerimi. Onun yitişinden seneler sonra hâlâ bu durumda olmamızı yediremedim kendime. Hepimizin adına utandım..

Hâlâ taşıyorum umudumu. Bir gün göreve başladığımda en azından kendi öğrencilerimi kurtaracağımı düşünüyorum. Benim öğrencilerim meslek sahibi olacak, yetenekli olacak, bilinçli olacak, doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek, hayata karşı dik duracak, öğrenmekten haz alacak, ne istediğini, ne yaptığını bilecek.. İnanıyorum..

Şimdi Milli Eğitim Bakanı'na şunu söylemek istiyorum.
Öğretmen yetiştirme konusunda eksiğimiz var, görün bunu artık. Köy Enstitüleri olmalı yine.. Yine her şeyi başarabilen kaliteli öğretmenler yetiştirmeli. Açın gözünüzü Allah için. Neye inanıyorsanız, neyi kutsal sayıyorsanız onun için açın gözünüzü. Bu öğretmen yetiştirme sistemi ile bir yere varılması mümkün değil. Önce öğretmen yetiştirmemiz lazım. Bütün bu sorunların üstesinden gelebilecek idealist öğretmenlere ihtiyaç var. "Öğretmen"in bir öğrenci için ne anlama geldiğinin bilincine varmış öğretmenlere ihtiyacımız var.
Ve bir de şu var: O kadar öğretmen açığı varken neden mezun ettiğiniz öğretmenleri atayamıyorsunuz. Neyi test ediyorsunuz o KPSS denilenle.? Neyi başarabilir o sınavdan yüksek puan alan biri, o sınavdan yüksek puan almak neyin ispatı? Eğitim Fakültelerindeki öğrenci sayısını azaltın, mezun ettiğiniz öğretmenlere görevlerini garanti edebilin. Daha neler var söylemek istediğim... Keşke...

--------------------------------

Evet, bütün öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun...