2 Ağustos 2013

Konca Kuriş

Adını ve yüzünü hatırlıyorum. Kimimiz ne adını biliyor ne yüzünü hatırlıyor. Bazı isimler var, çocukluğumun silik haberlerinden aklımda kalan. Konca Kuriş bu isimlerden biri ve geçenlerde durup dururken yine aklıma geldi. Sanki bir yazı borcum varmış gibi hissediyorum. Daha önce Soner Yalçın yazmış, yazacağım her şeyi ve fazlasını yazmış, ama dedim ya, borcum var sanki..

Konca Kuriş, genç bir kadın. Eğitim hayatını yarıda bırakıp evlenmeyi seçmiş. Eşinin ailesinin 'rica'sı ile başını kapatıyor. O dönemde komşularından dolayı Hizbullah ile tanışıyor. Hizbullah'ın çalışmalarına dahil oluyor. Hizbullah'la ilişkileri ileri seviyelere geldiğinde, çarşafa girmesi isteniyor. Kuriş, bunu sorgularken İktibas Dergisi ile tanışıyor. Bu tanışıklığın ardından kararını verip çarşafı reddedip Hizbullah'tan ayrılıyor.

Kendini geliştiriyordu. Makaleler, yazılar okuyor, yeni sorularına yeni cevaplar buluyordu. Sosyalist teyzesi ile Mersin'de Bağımsız Kadınlar Derneği'ni kurdu. Artık feminizme yakındı ve İslam'da kadının yerini sorguluyordu. Bu sorgulamalar ile basın kendine yeni bir malzeme bulmuş oldu. Daha önce başka başka erkek isimlerin de dile getirdiği düşünceleri vardı ve bu düşünceleri Kuriş de dile getiriyordu ama basın için o bir kadındı, üstelik baş örtülü bir kadındı. 

"İslam'da kadına baş örtüsü zorunluluğu yoktur. Cuma ve cenaze namazları kadın erkek birlikte kılınabilir. Kuran'da erkekler daha üstün olarak anlatılmamıştır. İbadet kendi dilinde de yapılır. Regl dönemlerinde de ibadete devam edilebilir." gibi daha önce başka isimlerden de duyduğumuz söylemleri var. Kaldı ki, ilk kez duyuyor olsak bile...

Konca, hem çalışıyor hem de çocuklarına bakıyordu. Ticaretle uğraşan sosyal bir kadındı. Buna benzer özellikleri de onu farklı kılıyordu. 

16 Temmuz 1998 tarihinde eşiyle eve geldiğinde evin önünden kaçırıldı. Herkes seferber oldu ancak bulunamadı.

17 Ocak 2000 tarihinde yakalanan bir Hizbullah üyesinin itirafları sayesinde Kuriş'e dair ilk bilgiler edinildi. Kaçırıldıktan sonra 10 gün Mersin'de bir örgüt evinde hapsedilen Kuriş, daha sonra bir televizyon kutusuna konularak Konya'da yeni kiralanan bir örgüt evine götürüldü. Polisin daha önceki operasyonlardan aldığı ilhamla baskın yaptığı bir eve. Ancak evde çarşaflı bir kadın ve çocuklar görünce polis bu insanlar terörist olamaz diye düşünerek evden çıkıp gitti. O gün, Konca hayatta mıydı bilinmiyor. 
22 Ocak 2000 tarihinde ulaşıldı Kuriş'in cesedine. Ailesi tanımakta zorlansa da sonunda cesedin Kuriş'e ait olduğu öğrenildi. 8 ay önce öldürüldüğü tespit edildi. Aynı gün başka başka cesetlere de ulaşıldı. Çok sayıda kişi kayıptı. 

38 gün sorgulandı, polislerin izleyemediği işkencelerden geçti Kuriş. 38 gün boyunca sürekli düşüncelerinin doğruluğunu anlatmaya çalıştı. Bu sorgular örgüt tarafından kaydedildi. 
“İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuran-ı Kerim karşıtı fiilleri ve söylemleri nedeniyle, Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz-laik TC'nin resmi din söylemleri ile talimatları paralelinde hareket eden ve Siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları şüpheye sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri hükümler gereği cezalandırılmıştır.”
 Hizbullah İcra Şurası ne menem bir şeyse, kararı vermişti. Selçuk Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğrencisi Edip, şükür namazı kılıyor ve Kuriş'i boğarak öldürüyor. 

Konca Kuriş'in vasiyeti, cenazesinin kadınlar tarafından kaldırılması idi. Ancak bu, kayınpederi ve imam tarafından engellendi. +Kaynak

Konca Kuriş elimde delillerim olmasa da, Mersin'de bir seks işçisini intihardan kurtarmış, kadın sığınma evlerine yardım eden bir kadındı. Sıcak ve samimiydi, cesurdu, özgürdü. 

Ne oldu biliyor musunuz? 2011 yılında Hizbullah üyeleri serbest bırakıldı. 188 cinayetten sorumlu 'insan'lar serbest bırakıldı. Dava 10 yılda bitirilemediği için salıverildiler. 
Aralarında islamcı yazar Konca Kuriş’in de bulunduğu, çoğu domuz bağıyla öldürülmüş 188 cinayetten sorumlu tutulan Hizbullah ana davası sanıklarının tahliyesine, davanın 10 yılda bitirilememesi yol açtı. Yargıtay, CMK 102‘nin yürürlüğe gireceğini bildiği halde davayı değil, tutuklulukları görüştü.
Türkiye, 2000’li yıllara, Hizbullah vahşetinin etkisi altında girdi. Örgütün lideri Hüseyin Velioğlu’nun İstanbul’daki bir evde çatışma sonucunda öldürülmesi, Edip Gümüş ve Cemal Tutar’ın aynı çatışmada sağ olarak yakalanması, polisin örgütün yıllarca ele geçirilemeyen şifrelerine ulaşmasını sağladı. Bu şifreler, örgütün lider kadrosunun yakalanmasına, bu isimlerin verdikleri ifadeler doğrultusunda domuz bağı yapılarak gömülmüş cesetlerin beton altından çıkartılmasına kadar uzanan operasyon sürecini başlattı. Önce Üsküdar’daki bir evden domuz bağı yapılarak gömülmüş 10 ceset çıkarıldı. Çıkarılan cesetlerden birinin kafatasında beton çivisi bulunduğu, bazı cesetlerin de kol ve bacaklarının kırıldığı ve kesildiği, maktüllerin işkenceye maruz kaldıkları anlaşıldı.
KURİŞ’İN CESEDİ
İslamcı yazar Konca Kuriş ve Malki cinayeti davası sanığı Mehmet Sümbül’ün sorgulanıp öldürüldüğü de bu operasyonlarda bulunan kasetlerle anlaşıldı. Emniyet sorgusunda, Kuriş’in Konya’da öldürüldüğü evin adresini verdiği iddia edilen Gümüş’ün beyanları, Mersin’deki evinin önünden kaçırıldıktan sonra bulunamayan Kuriş’in cesedinin bulunmasını sağladı. Adana’da, Beylerbeyi, Kirazlıtepe’de, Ankara’da art arda domuz bağı yapılmış, bir bölümü teşhis bile edilemeyen cesetler bulundu. Örgütün arşivleri de aralarında eski DEP milletvekili Mehmet Sincan’ın da bulunduğu Güneydoğu’daki faili meçhul cinayetlerin Hizbullah’ın eylemleri olduğunu ortaya koydu.
ANA DOSYA DİYARBAKIR’DA
Türkiye genelindeki eylemleri nedeniyle, farklı illerde farklı davalar açılırken, Hizbullah ana dosyası Diyarbakır’a gönderildi. Velioğlu’ndan sonra örgütün en üst düzey isimleri olan Edip Gümüş ve Cemal Tutar’ın isimleri de bu dosyada yer aldı. 188 cinayetten sorumlu tutulan Hizbullah terör örgütünün ana davası, 15 sanıklı olarak 10 Temmuz 2000’de Diyarbakır DGM’de başladı.
İddianamede sanıklar Edip Gümüş, Cemal Tutar, Fuat Balca 28, Mehmet Feysel Bozkuş 16, Abdülkerim Kaya 15, Mehmet Varol 13, Mustafa İpek 10, Mahmut Demir 26, Kemal Gülşen 16, Yunus Avcı 11, Sinan Yakut 16 eylemden sorumlu tutuluyordu. Zamanla, açılan ek davalarla, sanık sayısı 31’e çıktı.
DGM’lerin kapatılmasından sonra dava özel yetkili Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Davanın ilk aşaması, 2-3 ayda bir yapılan duruşmalar, savunmaların hazırlanması için aylarca süre istenmesi, adli tıp raporlarının birkaç yılda gönderilmesi, sonradan yakalanan sanıkların savunmalarının geç alınması, mahkemeler arası yazışmalar gibi nedenlerle, 8 yılda, ancak mütaala aşamasına geldi. Savcılık, Mayıs 2008’de 18 sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Karar ise mütaaladan 1.5 yıl sonra verildi.
İYİ HAL İNDİRİMİ
Önceki gün tahliye edilen isimlerden Cemal Tutar, esas hakkındaki savunmasında, Hizbullah cemaatinin gayretleri ve Allah’ın yardımı ile 90’lı yıllarda Güneydoğu halkının özüne döndüğünü vurguladı. Hizbullah’ın iki durumda cihada başvurduğunu belirten Tutar, “Birincisi İslami çalışmaları engellemek isteyenlere ve ikincisi cana, mala, namusa saldırı düzenleyenlere karşı. Evet, biz şeriatçıyız ve hiçbir şeyi zorla yaptırmıyoruz. Biz Allah’ın kitabına ve Hz. Muhammed’in sünnetine göre hareket ediyoruz” dedi. Mahkeme, 57. duruşma sonunda 30 Aralık 2009’da 16 sanığa müebbet hapis cezası verdi.
Mahkeme, bu cezayı belirlerken, örgüt lideri konumundaki sanıkların cezasında iyi hal indirimi yaptı. Mahkeme, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını bu yolla müebbete çevirdi. Böylece, ömür boyu cezaevinde kalması gereken sanıkların, 30 yıl sonra tahliye umudu doğdu.
179 DOSYA GÖRÜŞÜLMEDİ
Yargıtay Başsavcılığı, gerekçeli kararı Mart 2010’da tamamlanarak Yargıtay’a gönderilen kararla ilgili tebliğnamesinde, cezaların onanmasını istedi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise 9 ay sonra, 31 Aralık 2010’da, tutukluluk süresini azami 10 yılla sınırlayan yasanın yürürlüğe gireceğini bilmesine rağmen, 9 ay boyunca dosyayı görüşmedi. Yargıtay, Hizbullah dosyası ile birlikte, benzer durumdaki 179 dosyayı da geçen sürede sonuca bağlamadı. Bu durum, tepki çeken tahliyelere zemin oluşturdu.
2008’de bir kez CMK’nın 102. maddesinin yürürlük tarihini erteleyen Adalet Bakanlığı ve hükümet de bu süreçte, tutuklu dosyalarının görüşülmemiş olmasına rağmen, yargıyı uyarıcı bir ikinci ertelemeye gitmedi.
9. Ceza Dairesi, önceki gün, dava ile ilgili tüm süreçler tamamlanmış olmasına rağmen davayı değil, tutukluluk durumunu görüştü. Davayı görüşüp onama kararı vermesi halinde, sanıkların hiçbiri serbest kalamayacaktı. Ancak 10 yıldan fazla süreyle tutuklu bulunan 10 sanık, 102. maddeye göre durumlarının değerlendirilmesi sonucu serbest kaldı. Yargıtay, temyiz incelemesini ise muhtemelen birkaç ay içinde yapacak. Bu durumda, cezalar onanırsa, sanıkların yeniden bulunup cezaevine konulması gerekecek. Kaynak: Posta Milliyet Vatan
2011'de Hizbullah'ın açıklamalarını içeren CNN Türk haberi için: Haber 
CNN Türk'ün Hizbullah dosyasından: 1, 2, 3, 4

Sözlüklerde okuduğum bazı yorumlarda birkaç ortak isyan var. Neden sesi çıkmıyor dindar kesimin diye. Neden çıkmıyor, onların yazılarını da okuduğum için söyleyeyim. Onlar, bu işin derin devlet tarafından İslam'ı karalamak için yapıldığını düşünüyor. Bu konudan bahsetmenin de derin devletin ya da bazılarına göre laikliği savunan kesimin ekmeğine yağ sürmek olacağını düşünüyorlar. Yazılanlardan öğrendiğim budur. 
Ben bunları yazarken aklımda sadece Konca Kuriş'in bunu okuyacak artık yetişkin olmuş evlatları var. Okuyorsanız eğer, hepinizden özür dilerim. Kendimi sizin yerinize koyamam elbette ama bunun için çalıştım. Sizi üzmek değil amacım. Hatırlanmalı, unutulmamalı. Bir daha olmaması için. Bir daha insanlar düşünceleri yüzünden öldürülmesin, hayatlar yarım kalmasın diye. Beni affedin, gerçekten size tekrar yaşattığım için çok üzgünüm.

Geride çocuklar var, düşünceler var, koca bir hayatın yaşanması gereken kalanı var.

Bu yazıları, altına bunları yapanları aşağılayan, küfür dolu yorumlar yazılsın diye yazmıyorum. Bu yazıları geçmişi unutmayalım, güllük gülistan bir hayat yaşadığımız sanılmasın diye, henüz ülkenin birçok kesiminin çok farklı olduğunu görmemiz için, gözlerimizi açmamız için yazıyorum. Yapılacak çok iş var. Sevgiden başlayacağız. Öğretmenleri eğiterek başlayacağız. Sevginin matematikten daha önemli olduğunu bileceğiz, göreceğiz, anlatacağız. Kimsenin İnşaat Fakülteli Edip olmaması için.. 

Bir sürü bilinmeyeni vardır bu örgütün ve yaptıklarının hatta örgüte yapılan ve yaptırılanların. Ne zaman gizem üzerinden kalkar bilinmez. Bu ülkede kimsenin açıklayamadığı nice olaydan biridir. Kötüdür bu da, çok kötüdür.

Şöyle bir şey de var: 
Konya'da Konca Kuriş'in cesedinin bulunduğu villa bugün engellilere hizmet eden bir rehabilitasyon merkezi. +Kaynak
Şöyle müthiş bir şey daha var: Youtube

+ olarak, daha ayrıntılı bilgi edinmek için okunmalı:
Ekşi'den
Ekşi'den: Burada verilen linke tıklar ve çıkan yazıda kuriş araması yaparsanız ekşi'deki alıntının devamına da ulaşabilirsiniz.
TBMM üzerine gitsin
Yargı ve hükümet arasında çekişme
Türbanıyla
Ben Nilüfer Kızı Konca
Balçiçek İlter'den
Bir Kadını Anımsamak
Cüneyt Özdemir'den
Kaybolan Kardeşin Peşinde
Hizbullah Evi: Youtube
Habertürk'ten Hizbullah Manifestosu Üzerine
Hizbullah Üniversitede
Basının birilerini işaret etme yöntemine örnek olması açısından: Rabia Kazan haberi


* Ulusal basının hiçbir haberine tamamen inanmanın mümkün olmadığı günlerden geçiyoruz. Bu nedenle basında çıkan tüm haberlere de sadece vicdanınızla yaklaşmanızı önerebilirim. Hiçbiri tamamen doğru olmayabilir. Doğru olan kısım Konca Kuriş adında özgür ve genele göre farklı düşünceleri olan bir kadının, düşünceleri yüzünden öldürüldüğüdür. Konca'yı öldüren karanlık düşüncelerdir, aydınlanmamış vicdanlardır, kara kalplerdir. İnsanlığın mücadelesi sevgisizlikle sevgi için olmalıdır. A kişisi, B örgütünden ziyade genele odaklanmalı.

Little Fish



Geçen hafta şöyle bir şey oldu:

Bendeniz soğuk bir insanım. Özellikle de kur ihtimali olan erkeklere karşı buuuz gibiyim. Bir gün bir partiye davet edildim. Akşam saatlerinde olan bir partiydi, hafif bir müzik, az alkol, yemek, eş dost sohbetinden ibaretti.

Ben her yerde, her saat çalışan bir insan olarak, durmadım orada da bir köşeye çekildim çalışıyordum. Yanıma bir adam yaklaştı. Adam baştan fail. Gayet güzel giyinmiş, sarışın ve kelimsi. Bitti tabii, zaten kralı gelse de bitirecek bir şeyler bulurdum.

Bilmem ne fabrikasında bilmem ne müdürüymüş efendim, adını da söyleyeyim tam olsun diyeceğim ama C'li bir şeydi işte. Cemal, Cengiz, Cemşit ne bileyim öyle bir şeydi.  Aldığı ödüllerden, sertifikalardan, okul müsamerelerinden, okuma bayramlarına kadar başarılarına dair biraz kafa sikti. Sonra ben içkinin de etkisiyle aldım sazı elime. Hazır beni dinleyecek bir sazan bulmuşum, durur muyum? Hiiiiç susmadan çocukluğuma kadar anlattım adama. Adamın beklentileri büyük, ortak arkadaşlar falan, hafiften değil bayağı bayağı yazılıyor. Hiç olmayacak özellikleri bulup buluşturup "Aa aynı ben." diyor ama yemem mümkün değil. Anladı herhalde, bu sefer de zıtlıkları söylemeye başladı. E bu da çekici gelmedi. Hiçbir şekilde gideri yoktu mevzunun. Benden nefret de edebilirsiniz sevgili erkek arkadaşlarım ama elimde değil, sümük gibi davranıyorum cinsinizin arkadaşım olmayanlarına. Bana komik geliyor böyle şeyler, günlük hayatta herkesin önemsediği o kadar çok şeye kıskıs gülüyorum, kimsenin siklemediği o kadar küçük ayrıntıları dert ediyorum ki.. Annem, bana sökmez bu ufak numaralar.

Sonra samimi olduğumuzu düşünmüş olmalı ki, "Ailemle yaşıyorum, çok zor oluyor." dedi. Dedi ve adamın olmayan gideri bile ortadan yok oldu. Lan arkadaş, sen kırkına gelmişsin, ne annesinden bahsediyorsun.. İşin gücün var, git bir oda falan tut kendine. Yazııık..

Sonra bir beş dakika daha işlerimi halledip he he diye konuşmasını geçiştirirken bir arkadaşımı gördüm ve aynen topuk. Kaçtım resmen ve çok affedersiniz adam göt gibi kaldı. "Ben şimdi ne yapacağım.?" diye söyleniyordu, "Bulursun birini ya takma." dedim. Nihahaha

Abi valla kusura bakmayın. Erkek düşmanlığım var benim sanırım. 

Uzaktan çok daha sevimliler.