27 Kasım 2011

Home is Where the Heart is



Merhaba sevgilim blog, 

Dün harika bir kahvaltıya davetliydim. İtiraf ediyorum mızmızlandım, hasta mı etsem kendimi gitmesem mi diye düşündüm bir an yalan yok ama ekip ruhu diye bir şey var değil mi? Atladım gittim iyi ki gitmişim, çok keyifliydi. Oyun bile oynadık bir ara. 

Sonra eve çıkacağım güzel insanla evlere bakalım dedik ama maalesef fiyatlar çok uçuktu götüm götüm uzaklaştık. Oradan metrobüse yürüdüm. Uzunca bir yol gittikten sonra metrobüse geldim. Lakin yer-yön duygum, bilgim sıfır olduğu için yanlış taraftan giriş yapmışım. Sordum yine "Öbür tarafa geçmeniz lazım." dedi bir cengaver. Geçtim hadi, diğer tarafta da emin olmak için sorayım dedim, "Diğer taraf, yanlış yerdesiniz" dedi cehepe kadın kolları kılıklı bir kadın. Cebimde para az, akbil bitmek üzere. Sinirden köpürdüm haliyle. Sonra sakinleşmek için kenarda dikilmeye başladım. Sakinleşince iki hanım kıza daha sordum. Doğru yerde olduğumu öğrendim. Bindim, eve geldim. Anahtarı unuttuğum için kapıda kaldım, Allahtan apartmanın kapısı açıktı. İçeride iki saat kadar oturdum. Bir ara kimliğimle kapının kilidini açmaya çalıştım ama maalesef bu konuda yeteneğim olmadığını kimliğimi haşat ederek öğrendim. 

Buz gibiydi, üşüdüm üşüdüm üşüdüm üşüdüm.. Ben neden bu kadar üşüyorum arkadaş.. UFO bana sponsor olsun, ayak ısıtıcı versin bana. 

Bir de bağlama çalan bir arkadaşım olsun istiyorum.
Hımm bir de "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi"ne gitmek istiyorum. 
Bir de metrobüste kitap okumak istiyorum, otursam okuyacağım ama oturamıyorum bir türlü. Üç hafta oldu sanırım, daha oturarak gidebilmiş değilim. 

Bir cenabetlik var bende, hiçbir işim rast gitmiyor bu aralar. Hayırlısı bakalım.

Daha arkadaşlarımla buluşamadım, ne zaman buluşacağım bilmiyorum. Papatya Prenses geldi geçenlerde, kek yapmış elleriyle, pek güzeldi kek. Ellerine sağlık.
Bir de yine denk gelen hediyelerden birine sahip oldum. Evim neresi bilmiyorum dedim ve üzerinde "Home is Where the Heart is" yazan bir teneke kutum oldu. Teneke kutu hastası bir insan için seçilmiş mükemmel bir hediye. Papatya Prenses hediye konusunda yine beni benden aldı. 

Durum raporum bu. Menopoza girmek üzereyim sanırım, herkesin her hareketi batıyor. Çocuklar balkona top atsa keser miyim acaba? Yok o kadar değil ama metrobüste çıldıran kadın videosu ararsanız benimkine rastlayabilirsiniz yakın zamanda.

Metrobüs kurallarım var: 

Sakız çiğnemeyin. 
İkidir yanıma sakız çiğneyen birileri düşüyor. Allam çarp ağzına iki tane diyorum ama hemen vazgeçiyorum, şiddete hayır. Cak cak cak cak sinir oluyorum. Kulaklık taktım kulaklarıma, müzik de çalıyor, daha duyuyorum cak cak'larını düşünün.

Sevgilinizle fingirdeşmeyin.
Metrobüs kabusum bu benim. Ben orada uyanmaya çalışıyorum, kafam olmuş bir milyon, bunlar nereden buldularsa o enerjiyi öpüşüp koklaşıyorlar. Hormonlarını sevdiklerim.. "Ayyyşkımm yaae,bana bundan alsanaağ" Lan kadın bir dur sabah sabah adam yeni uyanmış zaten, ne masraf çıkarıyorsun herife. Adam da aynıymış meğer "Tameeem aşkııığğm sen ne istersen alııırıım" iyi aman alın alışın ama biz duymayalım tamam mı? Bak dellendim yine durduk yere. Aç var tok var sonuçta.

Telefonda konuşmayın. 
En azından uzun konuşmayın. Özelinizi bilmek zorunda değiliz.
Geçen gün yarım saat içinde adamın evlenmek üzere olduğunu eve eksik perde gittiğini duvarlarının mavi olduğunu, eşi ya da sevgilisi neyse işte onunla sinemaya gitme planları yaptığını, kadının gitmek istediğini ama adamın mecburen eşlik edeceğini, adamın sigortacı olduğunu, bir müşterisinden 15323685962022 kez gerizekalı, salak, manyak gibi ifadeler kullanacak kadar kadar nefret ettiğini öğrendim. Bir de hafızam kötü, kim bilir neler duydum daha. 
Dün de adamın birinden şunları öğrendim. Hakkari Yüksekova'da askerlik yapıyormuş. Pusuya düşürülmüşler. Şehit yokmuş ama bazı arkadaşları yaralanmış. "Bilmem kim orada götünü yayarken biz orada çatışıyoruz. Benim silahım şu, bize şu silahtan vermediler daha. El bombası var bir de. Ben mükemmel nişancı olduğum için beni özel göreve aldılar, farklı bir ekibimiz var bizim. Zaten Hakkari'ye de iyi nişancı olduğum için gönderildim." dedi.

Mümkünse hiç konuşmayın.
İki kişi tanıdık çıkacak diye aklım çıkıyor. Bağırarak birbirlerine doğru koşup sarılıyorlar. Hayatlarını özet geçiyorlar. Dinliyoruz işte biz de. Uyku sersemi oluyorum zaten her şekilde. Gözlerim kapalı dinliyorum, yapacak bir şey bulamıyorum.

Çok uzun boyluysanız oturun, domalın, çömelin bir şey yapın. 
Kısa boyluların önüne perde gibi gerilmeyin. Ya panik atak varsa o kısa boyluda he? Ya kendini mezarda gibi hissediyorsa.. Arada bazı yere bakın, görün bizi. 2 metrelik adam üstüme abanıyor arkadaşım, insaf insaf.. Bana kadar güç alacak birini mi bulamadın?

Terli ellerinizle oraya buraya tutunmayın.
Bazen tutunacak oluyorum ıyy ıslak! Yapmayın.

İnsanların yüzüne öksürmeyin, hapşırmayın, solumayın.
Kapatın ağzınızı bu kadar basit. 

İnsanlara salatalık fırlatmayın.
Geçen başıma gelen olaydan sonra bunu da ekleme ihtiyacı hissettim.

Saçınız sallım saçak ise başınızı çevirip durmayın.
Özellikle kıvırcık saçlılar saçlarına hakim olsa çok güzel bir yer olacak dünya, ahanda buraya yazıyorum.

Sırt çantanızı elinize alın, en azından onun bir parçanız olduğunun bilincinde olun.
Ağzımı bozmak istemiyorum ama bazıları var işte isim veremedim siz verin, sırt çantaları sanki onlara ait değilmiş gibi yürüyor. Madem beceremeyeceksin taşıma arkadaşım o çantayı. Çarpa çarpa geçiyor her yere, iki kişilik yer kaplıyor. Bir bak ben kaç kiloluk çantayı elimde taşıyorum değil mi yavrucuğum, neden 2 saatimi kilolarca yük taşıyarak geçiriyorum bir sor kendine ama ama ama..

Müziğin sesini ayarlayın, kulaklığınız var madem sadece kendiniz dinleyin. 
Sabah sabah Sezen şarkısı dinlemek istemiyorum misal ben. Bir yerden dumtıs üçyüzbeşyüz çalıyor, bir yerden Sezen çalıyor. Kafa daha işe gitmeden bir milyon oluyor. Kendiniz dinleyin, sadece kendiniz. O insanlar müzik dinleyecek teknolojik ürünlere sahip olmadıkları için dinlememezlik etmiyorlar, müzik dinlemek istemedikleri için müzik dinlemiyorlar. Amme hizmetine lüzum yok, yıpratmayın kendinizi.

Oturuyorsanız ve ayakta insanlar varsa gülmeyin.
Biliyorum görüyorum bazıları var, ben 100 kiloluk adamlarla mücadele ederken onlar oturmuş erkekler hakkında feylosof boku yemişcesine konuşuyorlar, gülüşüyorlar. Ay o bana bunu aldı, bununla buraya gittik hahahahahaha. Biz orada canımızla haklaşıyoruz bunların derdi daha hâlâ erkekler.. gıır.. Ayakta olanlar, sizden nefret ediyor. Ümüğünüzü sıkmak istiyor, bilginize.

Yine nereden nereye geldim, böyle bir yazı olmayacaktı bu. 
Bahçelerde et met koca kafalı haşmet!