1 Nisan 2009

Başlıksız Yazı

1 Nisan 2005
Hayatımın en uzun süreli ve ölümcül denebilecek hastalığıyla boğuşuyordum. Hastalığın ne olduğunu da bilmiyordum aslında. Grip gibi başlamıştı ama çok feciydi. Ateşten ölüyordum resmen. Havale geçirmememin sebebi arada bir gelen telefondaki sesin üşüme hissetsem bile üstümü açmamı söylemesiydi. 1 hafta kendimi bilmeden yattım. Cuma günü stajım vardı. Zar zor da olsa kalkıp gitmem gerekiyordu staj okuluna. O zamanlar birinci sınıf olmanın çömezliğiyle gitmezsem dersten kalacağımı düşünüyordum. Sabah gözümü bir açtım, güneş yoktu. Kar yağmıştı durup dururken hem de az buz değildi. Boyum kısa olduğundan olsa gerek dizime kadardı. Takım elbisemi giydim, ciddi olmalıydım staj bu. Okula gittim tören zilinin çalmasını beklemeye başladım. Tören zili çaldı. Öğrencilerden biri çıkıp Türküm dedi doğruyum dedi çalışkanım dedi. Daha önce Eğitim-Sen'de karşılaştığım müdür yardımcısını gördüm. Gittim yanına, hocam hastayım zor duruyorum dedim ama izin istemedim. Adamın kadınlara karşı zaafı vardı, kendiliğinden dedi ben idare ederim seni git dinlen. Sağ olun dedim çıktım okuldan. O zamanlar onsuz adım atmadığım arkadaşımı aradım. Ben izin aldım gelebiliyor musun sen dedim. Çıkarım ben de şimdi benim okula doğru yürü yolda yakalarım seni dedi. Yürümeye başladım. Halsizlikten bayılacak gibiydim ama yürüdüm yine de.. Kestirme bir yol vardı aslında başka da yol yoktu diğeri çoook uzundu. Parkın içinden geçecektim, 5-10 tane de site vardı parkın etrafında. Herkes okula işe gidiyordu, öyle hatırlıyorum. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Diğer ana yola çıkmam için bir merdiven vardı, merdivenin bittiği yerde de dolmuş durağı. Merdivene doğru ilerledim. Dolmuş durağında bekleyen yirmili yaşlarındaki çocuk beni görünce merdivenlerden aşağı indi. Aklımda kötü hiçbir şey yoktu, öğretmendim ben herkes saygı gösterirdi bana. Çocuğun yanından geçip merdivenlere doğru yürümeye devam ettim. Yanından geçerken bir şey mi dedi? Sanırım ama duymadım hastalıktan herhalde kulaklarım da tıkanmıştı. Merdivenlere yürüdüm. Basamakları çıkmaya başladım. Çocuğun adım seslerini duydum. Yok canım rastlantı, yanımdan geçip gidecek sen de iyice manyak oldun kızım. Ama öyle olmadı. Birden elini bacaklarımın arasında buldum. Kabanımı nasıl aştı, nasıl uzattı elini hemen bacak arama. Saniyeler uzadı. Arkamı döndüm. Çocukla göz göze geldik. Sanki bir saat baktım gözlerine. Neden yaptığını anlamaya çalıştım sanki bilmiyorum. Birden gözleri büyüdü çocuğun, bir şeyden korkmuş gibiydi. Aklımdan bir anda sayısız şey geçti. Elim ağırdı çocuk çok iri değildi. Yumruk atsam yere düşerdi ama hastaydım sadece tek yumruk atabilirdim o da bütün gücümü tüketirdi ayağa kalkarsa saldırırsa kendimi savunacak gücüm kalmazdı. Bu riski alamadım. Çocuk birden kaçmaya başladı. Bir iki basamak aşağı indim peşinden, kovalayacak mıydım, hayır..! Var gücümle bağırdım belki biri duyar da çocuğa gününü gösterir diye. SALAK..! Sonradan bunu düşündüm de neden salak dediğimi bilmiyorum ne kadar saçma, salak..!
Merdivenlerden hızlıca çıktım. Her yer bembeyazdı zihnimden başka. Herkesin hayran kaldığı bir soğukkanlılığım vardı ama o an soğukkanlı kalamadım. Kendime engel olamadım ağlamaya başladım. Gözyaşlarım neden akıyordu, neden bu kadar çoktu.? Etrafta kimse yoktu. Kendime sarılıp hızlı hızlı yürümeye başladım. Ya geri gelirse kimse yoktu.. Ya başka biri gelirse? Kimse gelmesin..! Kadın görmem lazımdı. Nerdeydi bu kadınlar.? Sıcak evlerinde erkekleriyle kahvaltı mı ediyorlardı, ben neden dışardaydım? Yoktu kadınlar ama benim onlara ihtiyacım vardı. Lütfen karşıma bir kadın çıksın Allahım lütfen diyordum içimden. İçimden bağırıyordum. Birkaç kadın gördüm, önce sevindim ama kadın görmek isterken onlardan bile korkacağımı düşünmemiştim. Gitmeyin dedim sadece içimden, uzaklaşmayın buralarda kalın.
Telefonu çıkardım cebimden. O her zaman yanımda olacağına inandığım arkadaşımı aradım. Ağlıyordum gel hemen nolur dediğimi hatırlıyorum. Yerimi söyledim. Dolmuşla geliyormuş beni görür görmez indi dolmuştan. Hayatımdaki en değerli sarılıştı o. Sarıldım. Bırakamadım sarıldım sarıldım sarıldım sarıldım. O da korkmuştu anlatamadım sadece gidelim burdan dedim. Dolmuşa bindik gittik.. Keşke her şey o karla birlikte eriseydi ama erimedi.
Günlerce tek başıma yürüyemedim. Elimde sürekli defter taşıdım göğsüme yasladım defterlerimi öyle yürüdüm. Acaba arkamdan gelen bu adım sesi neydi? Yol verdim bütün adımlara. Sınıfta erkekler çoksa o derse girmedim. Dolmuşta erkekleri saydım. Ya şimdi durdurursa minibüsü ya hepsi saldırırsa bana..? Napardım evet napardım.. Kim koruyordu beni, kim vardı ki etrafta.?
Polisi neden aramamıştım ama onlar da erkekti. Ne anlatırdım onlara..!! İyi yapmış mı derlerdi acaba? Sen ne yaptın da çocuk böyle yaptı mı derlerdi?
Ve o gün o çocuk neden korkup kaçtı. İstese öldürürdü beni kimsenin de ruhu duymazdı ama korktu kaçtı. Arkamda yeşil cübbeli bir amca belirmediyse neden korktu? Ya benim günahım neydi.!?
Bu olaydan sonra nasıl toparlandım ya da gerçek manada toparlanabildim mi bilmiyorum.
Kadın olmak diye bas bas bağırıyorum ya, durduk yere değil hiçbiri. Bu ülkede sen böyle giyinirsen tabii tacize uğrarsın diyen polisler var. Polislerden bile korkuyorsam kime güvenebilirim. Evet o gün anladım, yalnızım. Üstelik bu ne ilkti ne de son..

Süper Bir Soru


İhtiyaç Yayınları'ndan çalıştığımı söylemiştim, örnek sorularına bayılıyorum ahanda bir tanesi:

" 'Amerika'daki Katrina Kasırgası sonrasında çoğu beyazlardan oluşan kurtarma ekipleri önce beyaz, sonra sarı ırka, en son ise zenci ırka yardım ederek ırklar arasında ayrım yapmışlardır.' Irk ayrımı yapmaksızın tüm insanların hayatının eşit derecede önemli olduğunu savunduğu için bu durumu protesto eden beyaz bir insanın Kohlberg'e göre hangi ahlaki gelişim döneminde olduğu söylenebilir?"

A) İtaat ve ceza
B) Saf Çıkarcı
C) İyi Çocuk
D) Kanun ve Düzen
E) Evrensel Ahlak İlkeleri