Ortaokuldaydım, yaz tatiliydi. Bursa'da olan yakınlarımın dışında İstanbul ve civarında kimseyi tanımıyordum. Akrabalarla zaten ailem ilgileniyordu, çocuktum daha. O geceki karanlığı hiç unutmuyorum. O geceki karanlık kadar zifiri bir karanlık görmedim ben. Deprem saatinde kaldırdı annem bizi yanına aldı. Çok karanlıktı her şey. Sessizlik vardı çok derin bir sessizlik. Olanların boyutunu tahmin edemediğimiz için uyumaya çalıştık. Ne zaman ki sabah oldu ve televizyonu açtık, gördüklerimiz...
Yıkılan apartmanlar, hiç ölmeyecek sandıkları sevdiklerini kaybeden insanlar...
"Sesimi duyan var mı?" diye bağıran insanların bağırışlarıyla birlikte hıçkıra hıçkıra ağlayışlarım.
Annemle babama yalvarmıştım nolur ben de gideyim yardım ederim diye, 13 yaşındaki ben nasıl gidecektim ama istedim çok. Yardım etmeliydim.
Değirmendere, o kadar güzel bir yerdi ki cennetten bir köşe gibiydi gözümde. Sahilde oturup çay içtiğim çay bahçesi sular altında kaldı, karşıdan çekirdek aldığım bakkal sular altında kaldı, parkın içindeki heykeller sular altında kaldı ve hayatlar ve insanlar...
Olayların üzerinden zaman geçtikçe herkes kendine göre yorumlar getirmeye, çeşit çeşit teoriler atmaya başladı. "Marmara'nın altında bir deprem yaratma cihazı denenmişti, bu cihazın denenmesi için de "önemli" adamlar yurt dışından o malum askeri tesislere gelmişti. Ama olay umdukları gibi olmadı, cihaz her şeyi mahvedecek büyüklükte bir deprem oluşturdu. Sessizce örtüldü olayın üstü.." diyenler oldu. "Allah uyarı gönderdi, ceza verecek hepimize. Namusuyla yaşayanlara hiçbir şey olmadı bak. Allah kime zarar vereceğini biliyor" diyenler oldu.
En çok yaralayansa yıllar içinde başka ülkelerde olan daha şiddetli depremleri görmek ve nasıl sakince atlattıklarını izlemek oldu. Bir sürü ıvır zıvır meseleyle uğraşan güzide ülkem iş insan hayatını düşünmeye gelince ı ıhhh.
Ben sık sık düşünüyorum, ya yine bu kadar büyük bir acı yaşamak zorunda kalırsak. Şimdi bütün arkadaşlarım uzakta. Kime nasıl ulaşırım bir daha.. Bu lanet makine önümden kalktığında kaybedeceğim insanlar var hayatımda. Ya sonra..
Depremden sonra arkadaşlarını kaybeden insanların hikayelerini çok dinledim. "Depremden sonra bir daha ondan haber alamadım." cümlesiyle başlayıp yine bu cümleyle bitiyordu.
Bir gece birlikte uyuduğun insanı sabah yanında bulamıyorsun, onun nefes almayan bedeniyle yan yana bekliyorsun saatlerce, yaşamaya devam etmek için.
Hayat değil mi? Hayat...
Cezasını hâlâ çekmemiş insanlar var.
Her şeyden geçtim hani, yakın geçmişte bu kadar büyük bir yıkıma şahit olmuş insanlar nasıl olur da depremi görmezden gelmeye devam edebilir.? Ucuz olsun, aman paramız gitmesin diye en sevdiğini gözden çıkarabilir. Depreme karşı önlem almak sadece kendimiz için değil, hiç tanımadığınız herhangi biri için bile yapılması gereken bir şey değil midir?
Hangimizin anısı yok ki depremle ilgili, hangimiz bir yakınımızı kaybetmedik ya da yakınını kaybetmiş birine rastlamadık.
Susuyoruz evet hatırlamak acı veriyor. Ama unutursak da olmaz, yok sayamayacağımız kadar büyük bir acıydı bu, ve bitmiş bir acı değil, hep tekrarlanan bir acı.
Önlem şart.
Aslında uzun bile yazdım. Geçen yıl okuduğum bir yazıyı paylaşmak için yazmıştım bu yazıyı.
Okunması gereken bir yazı:
http://blog.sets.subicon.net/2009/08/17-agustos-1999-deprem-guncesi.htmlve bir de bu yazıda da linki bulunan şu yazı da okunmalı:
http://meren.org/blog/2009/08/17-agustos-1999/
Bir yazı daha:
http://tuslarintikirtisi.blogspot.com/2009/08/daha-17sine-yeni-girmisti-agustos.html
http://meren.org/blog/2009/08/17-agustos-1999/
Bir yazı daha:
http://tuslarintikirtisi.blogspot.com/2009/08/daha-17sine-yeni-girmisti-agustos.html