21 Temmuz 2010

Ukala Misafir Düşman Başına


Ayt uyuz oldum yazmazsam çatlarım. 
Ölen bir zat vardı ya Allah rahmet eylesin, onun eşi, hala oğlum yani ölenin torunu, halam falan bize gelmiş. Ben duymak zorunda mıyım geldiğinizi haber veren olmayınca ne bileyim ben, müneccim miyim acaba? Alla alla.. 
İki katlı ahşap bir ev bizimkisi ama öyle lüksten değil buralardaki bütün evler müstakil ve iki katlı zaten. Üst kattaydım ben odamda, bilgisayar da müthiş uğulduyor. Mümkün değil alt katın sesini duymam. Öylesine inmiştim enee bir baktım misafir. 
Altımda diz yapmış eşofman, onun üstünde yakasından üç kafa rahat geçecek pijama, saçlar 6165331 gündür yıkanmamışcasına ahenge küfrediyor. Şaşırdım evin içinde birden bir sürü insan görünce, başkaları da var mı ki diye de bakıyorum, akraba olmayanlar varsa ayıp olur diyerekten. 
Kalkmışlar bana "Hoş geldin" diyorlar. Çok komiksiniz lan..! Sonra da ikramları göstererek "Buyurmaz mısınız?" dedi biri. Bunların hepsi 20-30 saniye içinde anca oldu herhalde. Lan arkadaş, bir ben şöyle çirkef olamıyorum. Ailenin bir tarafı çirkeflikte sınır tanımıyor. Terbiyesizler. Çıktım geldim arkadaş, bana ne!?
Hala oğlu da şu yazıda bahsi geçen gebeş:
Şu Yazı
Ben niye şimdi bu her yaptıkları olay olan şımarıklara haddini bildiremiyorum. Allam biz niye böyleyiz. Neden inip klişe bile olsa en azından "Herkes kendine baksın arkadaşım, önce kendi davranışlarınızı düzeltin, kim kaldırdı ulan sizin götünüzü, ne sanıyorsunuz kendinizi" diyemiyorum, diyemiyoruz. Biz niye böyle yetiştirildik, yok ayıp yok bir şey.. 
Yapmak isterdim gerçekten isterdim. Çünkü bunu yapanlar hayatta ne kadar çok değer görüyor bunu gördüm ben. Halamın gelini böyle biri ve ailede ona karşı duracak kimse yok, herkese haddini bildiriyor. 
Hani sabah anlattığım olayda adama siktir git dedim ya, o sanırım benim en büyük azarımdı birine. Yaş olmuş 25.. 
Taciz edip kaçan adama bile arkasından anca "Salak" diye bağırmış biriyim ben. 

5 saniye daha bekleselerdi, özür dileyip "Hoş geldiniz" diyecektim, ellerini öpecektim. 
Ayt salaklık bende..
Neyse alın işte günlük yazısı hıh!!

edit akbayram: sinirden halamın karısı yazmışım, papatya prenses sayesinde düzelttim amaaen nolcek.! hıh!

Yükseklik Kompleksi

İki gün önce babaannemin kardeşi vefat etti. Dün defnedildi. Başka bir ilde yaşıyordu bilmem kaçıncı eşiyle. Bizim buralarda tanıdığı hiç kimse yok. Babamın tanıdıkları da olmasa cenazeye kimse gelmeyecekti sanırım.
Bir de oğlu var. Kendisi eniştem olur, halamın kocası -Ortada bir akraba evliliği var evet.- Eniştem bize bayram değil seyran değil durup dururken küsmüştü. Surat bir karıştı hep zaten, bugün de durum değişmedi. Babamı azarladı, babaannemi azarladı, bize surat astı, elini öptürmedi falan enteresan bir insan kendisi.

Baş sağlığına gelenler oldu, onlara hizmet ettim, bulaşık yıkadım bolca. Halamın gelini de o sırada uyuyordu, uyandı "Ayy başım ay tansiyonum" diyerek hiçbir işe yardım etmedi. Bizi çalıştırdı resmen. Akıllı kadın. Evleneli 12-13 sene oldu, ne zaman bir iş olsa hastanelik etmeyi başarıyor kendisini. Artık hala oğlu da alıştı, başta sürekli acile götürüyordu, zamanla evde tedaviye başladı. Kocasıyla fingirdeyince düzeliyor öyle güzel bir insan..
Bu hala oğlu ile karısının bir özelliği cenaze evinde bile ergenler gibi fingirdeşmek. Büyükbabamın cenazesinde yaptılar, bize has bir şey sanmıştık ama o gün yine yapınca anladık ki bu durum onlarda baki. Takıyorum arkadaş böyle şeylere, herkesin içinde fingirdeşmeler sinirimi bozuyor, hele de yersiz olunca ağızlarına ağızlarına çarpasım geliyor.

Öğle namazıyla cenazeyi kaldıracaktık. Camiye gittik. Millet öğle namazına girmek üzereydi, 55-60 yaşlarında bir adam beni yalnız görüp koluma yapıştı:
-Nerelisiniz siz?
-Neden lazımdı, pardon?
-Nerelisiniz lütfen söyleyin.
-Alla alla, manyak mısın be adam, söyle derdini (Artık iyice geldi heyheylerim gitmeye kalktım durdurdu zorla)
-(Parmağıyla kardeşimi göstererek) Şu ayakta duran kız, sözlü nişanlı falan mı, biliyor musunuz?
-Ohaa yavaş.. Kardeşim lan o benim. (Sanki sana alalım dedi tepkiye gel)
-Söz nişan bir şey var mı?
-Eeeeeh cenazemiz var bizim, deli misin nesin, bi siktir git.
Adam cenaze lafını duyunca çekildi tırım tırım. Gerçi cenazemiz olmasa ben kalitemi bozup -çok kaliteliyimdir anlatılmaz yaşanır- adamı kolumu tuttuğuna pişman edecek kadar rezil ederdim ama cenazesi olan bir kadın çizgisinden kaymak istemedim.
Tüm bunlar olurken bizden başını çevirse bizi görebilecek uzaklıkta olan babam bu olayı görmesin diye dua ediyordum içimden. Adamın kolumu tuttuğunu görse "Noluyor lan burda?" diye olaya dalıp cami avlusunda adamın ağzını gözünü kırabilirdi. Övünmüyorum bu durumla ama hak etti pis sapık.
Neyse babam görmeden atlattık bu olayı.

Sonra öğle namazı ardından cenaze namazı kılındı. Mezarlığa doğru yola çıkıldı ama bensiz.
Çünkü arabalarda bana yer kalmadı. Otobüs tutulmuş ama benim bundan haberim yoktu tabi. Gerçi babam beni otobüsle göndermezdi o da ayrı. Zira nerede ipsiz sapsız varsa otobüse doluşmuş. Neden böyle dediğimi de anlatayım da yine üstüme kalmasın itham.
Dediğim gibi babaannemin kardeşi uzun süre önce buradan taşındığı için kimse kalmadı çevresinden. Halbuki eskiden en işlek yerde birkaç dükkanı olan sözü dinlenir bir esnafmış. Hayat işte.
Az kişi olunca cami avlusunda bekleyen -ve sonradan anladığımız üzere işi bu olan- insanlar tabuta omuz verdiler. "Allah razı olsun ne iyi insanlar" derken para almak için ellerini ovuşturduklarını gördük. Görmezden geldik yalan yok, inanamıyor çünkü insan. Heh bu insanlar ve bunlar gibi bir koca güruh da otobüse atlayıp mezarlığa gitmiş. Camide alamadıkları parayı orada koparmak için... Hala oğlunu, babaannemin kardeşinin eşini sıkıştırmışlar. Mezarların üzerine basa basa para istemişler. Yenge olaydan habersiz olduğu için bunu buranın bir adeti sanıp önüne gelene 10'ar lira dağıtmaya başlamış, bizden birileri olayı fark edene kadar bu dağıtma eylemi devam etmiş. Yürümek bile imkansız hale gelmiş; küçük çocuklar, büyükler, dilenciler ne ararsan hepsi aynı anda saldırmış. Nasıl kurtuldular bilmiyorum ama defin işlemini zar zor halledip eve dönmüşler.

Bu sırada ben neredeydim?
Altın fiyatları malum, elimde bir küçük bir şey vardı onu sattım. Satıııp kendimi alışverişe verdim. Aslında maksat aylardır içerde olan bünyeyi dışarı çıkarmaktı. Tek başıma kaç kilometre yaptım bilmiyorum. 5 liraya tişört, 10 liraya ayakkabı aldım.
Ayakkabı hikayemi de anlatayım tam olsun.
Benim yeşil çakma Converselerim vardı ama cart yeşil:
Heh bu güzelim ayakkabılar asla kıramayacağım halam tarafından istendi. Torunu sokakta oynarken giyecek ayakkabı bulamıyormuş, benden bir çift spor ayakkabı istedi. Bende de ayakkabı fabrikası yok sonuçta. En eski bu vardı vermek zorunda kaldım. Geçen telefonda sevgilim, "yeşil ayakkabılı yarim" diye sevince beni durumu anlattım hemen üzülerek. Hiç tahmin etmediğim bir şey oldu: üzüldü. "Ben o ayakkabılarını çok seviyordum anısı vardı" dedi. Höff dedim.. Yeğeni görünce sordum ayakkabıları, "Onlar bana gelmiyor artık, bodrumdadır, bakayım" dedi. Bakmış ama bulamamış sonra halama sormuş. Halam sağ olsun ayakkabıları başkasına vermiş. Evlat acısı gibi oturdu içime..
Aynı gün yani bu yazı boyunca anlattığım gün, hazır çıkmışken aramaya başladım. Bilekleri örtecek cinsten olanını bulamadım maalesef. Her yeri dolaştım, yok arkadaş.. Yine de şans eseri en azından aradığım renkten olanı buldum. Kumaş gibi değil, dayanıksız belli, sikindirik bir şey ama olsun renk aynı ya. 


Bu arada yolda yürürken yanından geçtiğin adamın konuşmasını duyarsın ya hani, adamın biri telefonda karşı tarafa aynen şunu dedi:
"Bende yükseklik kompleksi var, çıkamam ben oraya."
Bir de alışveriş yaptığım -Böyle yazınca da çok para harcadım gibi oluyor 5 liraya tişört aldığım- mini dükkanda duydum şunu:
"Ninelerden hayır yok tabi evladım, ne varsa dedelerde var."
Algılarım süperdi yani.

Sonra alışveriş faslı da bitti. Oturdum bir medreseye, çay sigara.. Bunlar olurken kafamı bir çevirdim fotoğraf makinesinden yüzünü göremediğim bir çocuk fotoğraflarımı çekiyor. Haaayıır hayııır benden başka bir şey yoktu fotoğraflık, eminim beni çektiğinden. Bir şey demedim tabii demek ki şiirsel bir kadınım ki adam özene bezene fotoğraflıyor beni diye havalandım hatta. 
Sonra kalktım eve geldim. 

Gün bu kadardı. Ama hani dışarı çıktığım nadir günlerden biri olduğu için yazayım dedim. Bir de tabi bilmeyenler vardır, ben ne zaman dışarı çıksam mutlaka yazacak kadar absürt bir şey gelir başıma. Bu yazı da kanıtı işte. 
Günlük yazılarını bu kadar uzatma alışkanlığım yoktu ama haddini bilemedi terbiyesiz, uzadı da uzadı.
Öptüm çüz.