Çocukluk ve müzikten devam edelim madem.
Etrafımda müzik dinleyen insanlar vardı, bu insanlar TRT'de o malum yuvarlak platforma çıkan sanatçıları dinlerdi, ben de dinlerdim, sonraları kanallar arttı TRT'nin diğer kanallarına da geçtik ama dinlediğim müzik değişmedi tabii. Çok çeşitli kanallarımız yoktu bizim. İlçede oturuyorduk, merkezde çizgi film olan kanallar da çıkarken bizim burda çıkmıyordu, haliyle hafta sonları çıkan Top 10, Pop 10 tarzı programları da izleyemiyordum. Uydu gelene kadar eve çanak takılana kadar kocaman kız oldum. O yaştan sonra ağız tadıyla iki üç klip izleyebildim. O güne kadar ne yapıyordum..? Babamın kasetlerini dinliyordum, kuzen var benden 10 yaş büyük onun kasetleriyle idare ediyordum. Onlarda mı ne vardı, hemen anlatayım.
Babam Orhan Gencebay, Bülent Ersoy, Coşkun Sabah dinleyen bir insandı. O kasetler de ben doğmadan öncenin kasetleriydi. Ev erkeği olunca müzik dinlemesine gerek kalmadı zahar, bilemiyorum. Tamam Orhan Baba sevilmez mi, bayılırım. Hâlâ hangi şarkısı çıksa dinlerim ama 6-7 yaşındaki bir çocuğun Orhan Gencebay şarkısı söylemesi de ayrı bir komikti. Yonca Evcimik vardı mesela , öff ben o kadının kasetini de alamamıştım, sonra Serdar Ortaç vardı Karabiberim vur kadehlere.... Bir gün büyük halamın oğlu dedi ki "Bana kaset adı söyle sana kaset alacağım." İstediğim kaset belliydi "Karabiberim" ama küçük halam Mahsun Kırmızıgül hayranıydı ve ne zamandır kaset almak istiyordu. Kuzene Mahsun kaseti sipariş etmek zorunda kaldım içim kan ağlayarak. Manyaklık evet ama yapamıyorum aksini.
Bu müzik olayı hayatımda kapanmaz yaralar açtı nasıl desem travmatik etkileri oldu.
Misal 7 yaşındayım, ilkokul bire gidiyorum. Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı haftası için pasta börek yapıp eğlence düzenledik. Öğretmen dedi ki "Yarın gelirken kaset getirsin herkes, müzik seçeriz. "
Küçük halam bizimle yaşıyordu, ona anlattım durumu, babamın kaset çekmecesinden beraberce kaset seçtik. Ceylan, Şoför Türküleri, Ankara Oyun havaları... Bir de kasetlerin üzerine her türlü ihtimale karşı adım yazıldı. Mutlu mesut gittim okula, çünkü herkes bayılacaktı getirdiğim kasetlere, babamın bir çekmece dolusu kaseti vardı çünkü.
Eğlence başladı, ortaokulun ukala kızları da eğlenceyi görünce aramıza katılma gereği duydu. Hiç sevmezdim büyük ve ukalaları, zaten büyüksün daha ne ukalalığı.. O kızlardan biri "Kaset seçelim müzik açalım hey hadi millet" gibi bir iki cümle kurdu. Ben zaten önemli biriyim, kimsede olmayan cinsten kasetlerim var, herkes beğenecek ya hemen vermeliyim. Koştum uzattım kıza kasetlerimi. O sırada benim sınıfın öğrencilerinden biri de kaset uzattı. Kız benim kasete baktı suratını buruşturdu, yanımdaki şapşalın kasetine baktı popçulardan biriydi ya Mustafa ya Serdar.. Haliyle bana bakıp alaylı bir gülümsemeyle "Güzelim bunu dinlemeyelim biz en iyisi" dedi. Hem büyük hem ukala hem de sopalıktı.. Bilinçaltıma gitmiş bu olayın devamı da, sonrası hakkında zerre bir şey hatırlamıyorum. Ama Ceylan'ın turuncu kasetinin üstündeki adımı da silemiyorum gözümün önünden.
4. sınıfta kızın birinin sesi güzeldi hoca tahtaya çıkardı kız bir başladı.. dağlar dağlar dağlar dağlar demeye.. Ben de şımarığım ya "Hehehe şarkıya bak böyle bir şarkı mı var?" dedim. O dönem uzatmalı platonik aşkım olan çocuk, dikkat çekmek isterim platonik olma sebebi sadece yaşlarımızdı yoksa gayet güzel bir kızdım, uzatmalı platoniğim de "Tabii ki var, Mahsun Kırmızıgül söylüyor. Bilmiyor musun?" dedi. Yıkıldım.. Sevdiğim adamın Mahsun Kırmızıgül dinlemesi yüzünden mi yıkılayım, benim Ceylan şarkılarım dururken... neyse :)
Aldığım ilk kaset Tarkan kasetiydi. Şımarık. Onu da ölmek üzere olduğum için sevineyim diye almışlardı. 6. sınıfa gidiyordum, kızamık oldum sanırım tam hatırlamıyorum şimdi. Ne getireyim dedi babam. Normalde böyle durumlarda hiçbir şey derim ama işte nasılsa öleceğim diye "Tarkan kaseti bir de oyuncak var ya hani besliyorsun küçük bir şey işte ondan" dedim. Babam ilk defa hemen getirdi istediğim bir şeyi. Sanal bebek ve Tarkan kaseti.
Sonra da çok kaset almadım aslında, param olmuyordu pek. Bizimkiler harçlık konusunda bir garipti. Ondan sonraki ilk kesetimi lisede almıştım galiba . Athena'nın bir kasetiydi. Sonra kaset çektirme işine merak sardım. Kurban, Düş Sokağı Sakinleri, Bülent Ortaçgil, Kargo, Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Duman... Çektirdiğim kasetleri emanet vermek ve geri alamamak da bu kaset çektirme işinin bitmesine neden oldu. Sonra zaten lise bitti. Bilgisayarlar, kolay müzik vs derken önüne gelen her şeyi dinleyen biri oldum çıktım..
Ama Orhan Gencebay'ın yeri başkadır. Her gece dinlerim illa bir şarkısını. Bir de oyun havaları.. Şaka gibi gelebilir ama değil, açıyorum gecenin ikisinde üçünde oh mis oynuyorum kendi kendime..
Ahh nasıl unuttum ortaokulda walkman almışlardı bana. Sahip olduğum en değerli şeydi o zamanlar. Sony markalıydı. Sınıfta betona düştü ama kırılmadı. Hatta hâlâ çalışıyor ama işte milletin ipodu varken ben kafam kadar volkmenle gezemiyorum. 10 seneyi geçmiş alalı. Vay..
Bir de şarkı söyleme deneyimlerim oldu. Bunlar daha beter.
Şöyle düşünelim Orhan Gencebay'dan "Batsın Bu Dünya"yı söyleyen 7 yaşında bir kız çocuğu.
Kabus gibi değil mi? Ama bizimkilere kabus gibi gelmemişti işte. Halamın oğlunu tuttum kolundan "Abi dur bak şarkı söyleyeceğim sana." dedim demez olaydım
"Batsın bu dünya bitsin bu rüyaaaa ağlatıp da gülenee yazıklar olsun.. "
Abim bayıldı.. "Çok beğendim, sesin çok güzel" demeye başladı. Zaten kalkmaya müsait olan popom durur mu anında tavan yaptı. Ondan sonra okula gittiğimde müzik derslerinde şarkı söyleyen salak kızlardan biri olmuştum. Sibel Can, Orhan Gencebay...
Okul müsameresi olacaktı. 80 çeşit rolde oynuyor olmam beni tatmin etmemiş olmalı ki bir de şarkı söyleyeyim ben dedim. Müzik öğretmeni onayladı, çalışmalara gitmeye başladım. Aslında devamlı bir olay değildi sadece bir kez gidebildim. Sanırım babamın yüzünden müzik hayatım sona erdi. Hava kararınca başlıyordu çalışmalar, ben de çok değerliyim ya ailem için püfff , başıma bir şey gelir diye izin vermediler başta, sonra babam çalışmalara kendisi bırakmaya karar verdi beni. Bıraktı evet ben orda arkadaşlarımla konuşurken o da müzik öğretmenimle konuşuyordu. İçeri girdik bir iki kişi şarkı söyledi ben de sıramı bekliyordum, mikrofonla prova yapacaktım. Birden müzik öğretmenimi tepemde buldum. "Pippi, bak napalım biliyor musun, sen bu sene söyleme şarkını, seneye söyle olmaz mı..?" "Peki hocam zaten ben de istemiyordum. " dedim çıktım ordan. Ağlayarak eve gittim. Bir daha da asla hiçbir ortamda müziği o kadar ciddiye almadım. Aklıma bile gelmezdi hatta aklıma o kadar gelmezdi ki bunu daha geçen sene fark ettim. Beni ağlatan kişi müzik öğretmenim değil, babamdı. Kesinlikle müzik öğretmenime böyle söyle daha küçük karanlıkta gelemez vs dedi.. Kesin..
Neyse.. Öyle ya da böyle bitmişti işte..
Aynı müsamerede başka rollerim olduğunu da söylemiştim. Akşam 8'i geç bulan babam, müsamereme gelmediği için gecenin 12'sinde tek başıma eve dönmek zorunda kaldım.
Önüme kurbağalar atlıyordu. Çok düşünceliler.
Demek ki neymiş müzik kariyerine doğru yerden başlamak gerekiyormuş. :)
Unutmasam da futbol kariyerimden de bahsetsem..