10 Mart 2013

Durulmayan Bir Kafa - Kay Redfield Jamison


Okuyalı uzun zaman oldu ancak altı çizilesi bölümleri paylaşmamıştım. Bipolar bozuklukla mücadele eden arkadaşlar kesinlikle okumanız gereken bir kitap. Yalnız olmadığınızı görüyorsunuz, bu çok önemli. 

"Bir kitabın herhangi bir bölümünü üst üste birkaç kez okuyor ama aklımda hiçbir şeyin kalmadığını fark ediyordum. Hangi kitabı ya da şiiri elime alsam aynı şey oluyordu. Hiçbir şey anlamıyordum. Hiçbirinin anlaşılacak bir yanı yoktu. Derslerde anlatılanları izleyemiyor, çevremde neler olup bittiğinden habersiz pencereden dışarıya dalıyordum. Korkutucu bir durumdu bu!"
"Okuldakilerin nasıl olup da beni normal sandıklarını anlayabilmiş değilim. Herhalde herkes kendi derdinde olduğundan, kendi dünyaları ile dolu olduklarından çaresizlik içinde kıvranan biri eğer acılarını sergilemeyip saklamaya çabalarsa, kimsenin dikkatini çekmiyor. Bense dikkat çekmemek için öyle böyle değil, çok büyük bir çaba gösteriyordum. İçimde bir şeylerin dehşetli ters gittiğinin farkındaydım ama neler olup bittiğini bilmiyordum; üstelik kişinin kendi sorunlarını kendi çözmesi gerektiği ilkesine göre yetiştirilmiştim. Böylece ailemi de arkadaşlarımı da belirli bir psikolojik uzaklıkta tutmak şaşılacak kadar kolay oldu benim için; Hugo Wolf'un yazdığı gibi: 'Elbette zaman zaman yüreğim daralmıyormuşcasına neşeli görünüyordum, insan içinde aklım başımdaymış gibi konuşuyordum, dışarıdan bakıldığında keyfim kim bilir ne kadar yerinde. Oysa ruh ölümcül uykusunu sürdürüyor, kalbin binbir yarası kanıyor.'"

"Lise son sınıftayken de olduğu gibi, bu hareketli dönemlerde derslerim çok iyi gidiyor, sınavlar, laboratuvar çalışmaları, uzun ödevler bana gülünç ölçüde kolay geliyordu, tabii uçukluğum devam ettiği sürece. Ayrıca, çeşitli politik ve toplumsal konulara yakından eğiliyor, kampüsteki savaş karşıtı gösterilerden tutun da güzellik ürünleri yapmak ve satmak için kaplumbağaları öldüren kozmetik firmalarını protesto etmek gibi daha marjinal olaylara dek pek çok eyleme katılıyordum.Bir keresinde ellerimle yaptığım bir pankartla yerel bir mağazanın önüne dikildim. Pankartta son derece kötü çizilmiş iki deniz kaplumbağası kumlar üzerinde ilerlemeye çalışırken gökte yıldızların parladığını gösteren -hayvancıkların üstün yön bulma yeteneklerini bence çok açık ve acıklı biçimde anlatan- bir resim ile SİZİN CİLDİNİZ İÇİN ONLARIN CANI GİDİYOR sözlerinin kocaman kırmızı harflerle yazıldığı bir ibare yer alıyordu. Ama gecenin kaçınılmaz olarak günü izlediği gibi, benim ruh halim de birden küt diye değişir, kafam bir kez daha çalışamaz hale gelirdi. Derslerime, arkadaşlarıma, okumaya, gezmeye, hayal kurmaya olan ilgim yok olup giderdi. Bana ne olduğunu, nasıl olduğunu hiç anlayamazdım, bir sabah uyandığımda içimin korkuyla dolu olduğunu, bir gün daha yaşamayı nasıl başarabileceğimi bilemediğimi hissederdim. Bütün gün kütüphanede oturur, derse girmeyi bir türlü göze alamazdım.Pencereden dışarı dalar, aptal aptal kitaplarıma bakar, onları eller, alt alta, üst üste yerlerini değiştirir ama açamazdım. Okulu bırakmayı düşünürdüm. Derse girsem de faydasızdı. Faydasız ve acılı. Anlatılanlardan hiçbir şey anlamazdım ki, dayanılmaz bir yetersizlik duygusundan, beni çepçevre kaplamış olan karanlıktan kurtulmanın tek yolunun ölüm olduğuna inanırdım. Tamamıyla yapayalnız hissederdim kendimi, sınıf arkadaşlarımın aralarında hararetli hararetli konuşmalarını izlemek yalnızca artırırdı bu duyguyu. Telefona cevap vermekten vazgeçer, içimdeki ölümcül kasvetten kurtulurum umuduyla saatlerce banyoda kalırdım."

"Bu tür deliliğin çok kendine özel bir iç sızısı, coşkunluğu, yapayalnızlığı, dehşeti var. Uçtuğunuz zaman harikasınız. Düşünceler olsun, duygular olsun müthiş bir hızla, yoğunlukla üst üste geliyor, aynı kayan yıldızlar gibi ve siz bu yıldızların peşine düşüp her an daha iyisini daha parlağını buluyorsunuz. Çekingenlik diye bir şey kalmıyor, aradığınız sözcükleri, jestleri tak diye buluyorsunuz, başkalarını büyülediğinizin kesinlikle bilincindesiniz. Tekdüze insanlarda ilginç yanlar keşfediyorsunuz. Gövdenizin her yanını müthiş bir duyarlık sarıyor, baştan çıkarmak, baştan çıkarılmak karşı konulmaz bir istek haline geliyor. Her şey çok kolay, siz çok güçlüsünüz, parasal açıdan da her şeyi yapabilecek durumdasınız, üst düzey bir keyif, coşku, mutluluk iliklerinize kadar dolmuş. Ama bir noktadan sonra bütün bunlar değişiyor. Kafanıza üşüşen fikirler çok fazla, çok hızlı; biraz önce açık seçik gördüğünüz şeyler birbirine onulmaz biçimde karışıyor. Bellek yok oluyor. Arkadaşlarınızın yüzündeki ilgi ve keyif yerini endişe ve korkuya bırakıyor. Önceleri düzgün bir akış içinde olan her şey birden tersine dönüyor, sinir, öfke, korku birbirini izliyor, denetimi tümüyle elden kaçırıyorsunuz, kafanızın en karanlık mağaralarına dalıyorsunuz. O mağaraların orada olduklarını bilmiyordunuz o ana dek. Bunun sonu hiç gelmeyecek, çünkü delilik kendi gerçekliğini yaratıyor. Dalıyorsunuz, dalıyorsunuz, dalıyorsunuz, sonunda sadece başkalarının hatırladığı davranışlarınız kalıyor geriye -garip, anlaşılmaz, kendinden çıkmış, amaçsız davranışlarınız- Maninin belki de tek iyi yanı, belleğinizi kısmen silmesi... Peki, sonrası ne? İlaçları aldıktan, doktora gittikten, çaresizliği, depresyonu, aşırı dozu atlattıktan sonra ne var? Yaşadığınız bütün o inanılmaz duyguların içinden nasıl çıkacaksınız? Kimler olup bitenleri anlatmama nezaketini gösteriyor? Kim neyi biliyor? Neler yaptım? Neden? Ve hepsinden kötüsü, aynı şeyler ne zaman yinelenecek? Tabii unutmayı engelleyen, özellikle hatırlatan acı şeyler de var -ilaçlar var, alman gereken, almaktan hoşlanmadığın, almayı unuttuğun, aldığın, istemediğin, unuttuğun ama eninde sonunda aldığın ilaçlar- Sonra iptal edilen kredi kartları, ödemen gereken karşılıksız çekler, işyerinde uydurmak zorunda kaldığın türlü bahaneler, şundan bundan özür dilemeler, gelip giden belirsiz anılar (Hay allah ne yapmıştım?) yıpranan ya da tümüyle bozulan dostluklar, bir evliliğin yıkıntıları. Ve her zaman, her zaman, bir daha ne zaman olacak aynı şeyler? Hangi duygularım gerçek? Ben, hangi benim? Aklına eseni yapan çılgın, kaotic, anarşik, deli kişi mi benim? Çekingen, içine kapanık, çaresiz, intihara eğilimli, karamsar, bitkin kişi mi benim? Herhalde
her ikisinden de var içimde, umarım ikisinin de fazlası yok. İniş çıkışlarıyla ünlü olan Virginia Woolf ne güzel özetlemiş: "Yeraltında dalışlarımız duygularımızı ne ölçüde renklendiriyor? Yani demek istediğim, herhangi bir duygu ne kadar gerçek?"


Buradan satın alabilirsiniz: Buradan işte.