21 Temmuz 2011

Gül Döktüm Yollarına

Buralarda "hırsı azmak" diye bir deyim vardır. Hırsı azdı, başına bir gelecek var denir ve hep de çıkar arkadaş. Geçen günlerde yazmıştım olayı. Babaannemin de hırsı azmıştı malum, birkaç gün önce balkondan içeri gelirken düz yolda takla atmayı başarıp düştü. Dizi, eli bir de kaşının üstü morardı. Üzüldüm tabii, başına bir şey gelmesini isteyecek kadar kötü biri değilim çünkü.

Az önce Leyla ile Mecnun'u izledim, keyfim yerindeydi. İki gündür masanın üstünde duran hafif pörsümüş bir gül vardı. Nasılsa yarına bozulur diye değerlendireyim, babaannemin başından aşağı dökeyim de keyfi yerine gelsin dedim. Demez olaydım. Bu malca eylemimin başıma bir iş açacağı belliydi. 
Neymiş efendim, bana hiç yakıştıramamışmış. Solmuş gülü mü layık görmüşüm ona.. Abartmıyorum iki saat söylendi bunun için. 

Ayt.. Ne yapsam suç arkadaş, yaranamıyorum. 
Babaanneme şu güzide eseri armağan ediyorum:

Ben Küçükken

Daha önce de Blogger'da mim olarak dolaşıyordu ama kısmet olmadı ekleyemedim. Şimdi madem yeniden başladı bu eğlence ahanda şapşi ben:


Ben küçükken en yakın hatta tek yakın arkadaşlarım tavuklar ve horozlardı: 



Yüz kapatmayı sevmiyorum ama annemin resmini başka bir blogda görmek beni cinayete yönlendireceği için mecburen kapattım. Malum daha önce bütün blog yazılarım çalınmıştı ve köpeğim Efe'nin fotoğrafını başka bir blogda görmüştüm, hiç hoş bir duygu değil kesinlikle. 

Evden kaçıp tavuk kümesine saklanacak kadar severdim tavukları. Ömrüm horoz atlamalarıyla mücadele ile geçti. Gıcık şeyler..