7 Aralık 2008

Saz Pedalı

Dün sabah şiir okuyayım dedim olmadı arkadaş..
Sen git,
"ayağımı gaz pedalından çekip..." diye devam eden bir dizeyi

"ayağımı saz pedalından çekip..." olarak oku.

Ben romantik de olamıyorum işte bu yüzden.
Melankoli benim işim değil arkadaş olmuyor valla.

+18 Bayram Yazısı



Bugün bayram diyor Barış Manço..

Her bayram sabahı üşenmeden bağıra bağıra söylerim bunu. Bir keresinde kardeşim azarlamıştı "Bayram şekeri misin arkadaşım gitsene başımdan..!" diye.
Evet bayram şekeriyim..
Geçen bayram, yani Ramazan bayramı pek güzeldi. Evin erkekleri bayram namazına gitti. Onları kapıda karşıladık, herkesin elini öptüm, kimseden harçlık almadım. Vermiyor artık canlarım..
Annem, halam eşlerinin ellerini de öptüler hatta baktım benden gayrı herkesin eşi vardı, çok garip kalmıştım. Neyse dedim kısmet..

Bilmiyorum ama bu kurban işi çocukluğumdan beri geriyor beni. Bir iki sene öncesine kadar kendi kurbanımı kesmekten bahsettiğime inanamıyorum, ne tür düşünceler içindeydim acaba..?
Kesemem arkadaş.. Kestirtmem hatta.. İlerde bunu telafi edecek farklı yollar da artacaktır. Bir cana bile bile kıyabileceğimi sanmıyorum. Kurban bayramı rezilliklerden ibaret bir hal almış durumda. Birilerinin bunu denetlemesi gerekiyor yoksa böyle kaş yapalım derken göz çıkarmış oluyoruz.

Çocukken çok iyi hatırlıyorum.. O zamandan vardı damarlarımda psikopatlık. 4-5-6 yaş hiç önemli değil her kurban izlerdim hayvanın nasıl kesildiğini. Bir çukur açılırdı önce, sonra hayvan bağlanırdı, boynundan besmeleyle duayla kesilirdi.. Atar damar olduğu için kan fıskıyeden fışkırır gibi gelirdi.. Açılan çukur kanla dolardı. Hayvandan garip sesler de gelirdi.. Hayvanın öldüğünden emin olunduğunda derisi yüzülürdü. Bir sesi vardır ki deri yüzmenin, cırt cırt...
Sonra etler ayrılmaya başlar. Bu arada atılması gereken kısımlar da ayrılır. Kellesi ayrılır. Bir keresinde ben bir kap içinde duran kelleden gözüne dokunmuştum, ağlamıştı hissettim.

Gelelim bunları neden anlattığıma.?
Çocuk her şeyi ister. Ben de istedim, nasıl kesiliyor bakmam lazım dedim. Onlar da benim ikna kabiliyetim sayesinde tavlandılar ama olmaması gerekiyordu bu. Şimdi bile bunları bu kadar net anlatabiliyorsam demek ki hafızada kalıyor bu görüntüler.
Belki bu benim manyaklığımdır bilemiyorum ama intihar konusunda, intihar yolları hakkında çok farklı araştırmalar okudum. Hangi yöntemin riski ne, ne kadar sürede ölünebilir, bulunduğunuzda ne halde olursunuz.. Bunların hepsini biliyorum ben. Bileklerinizi nasıl keserseniz daha çabuk tüketirsiniz kanı, kan akarken vücüdunuz ne gibi tepkiler verir..?
Bunlar benim saçmalığım da olabilir tabii bilemiyorum.
Eğer kurban kesilen yerde bir çocuk görüyorsanız lütfen ailesini uyarın. Bu zannedildiğinden daha önemli bir görev. Başka Pippianaları ağlamasın diye söylüyorum.

Bir de kurbanlıkla arkadaş olmak var ki bu daha da beter. Bir keresinde arkadaş olayım dedim kocaman hayvanla. Öyle, ben balkondayken bana serenat yapardı. Kesim günü geldikçe şarkıları acıklı okumaya başladı, uzun hava falan okuyordu yani o derece. Üstelik gözünde yaş da gördüm. Kestirmemek için çok uğraştım ama dinlemediler tabii. Bir tek onun kesilişini izleyememiştim, içimde azıcık bir insani duygu kalmış demek ki.

Bir keresinde de benim adıma bir kurban kesilmişti. Bu kadar bela atlattı nasıl hâlâ ölmedi gibilerdendi sanırım. Sabahın köründe annem kaldırdı ama körü gerçekten 6 mıydı neydi..
-Kalk abdest al.
-Bismillah.. Nolur ya, öldüm mü ne abdesti..?
-Kalk dedim kızın Hüseyin Amca'n geldi kurbanı kesecek.
-İyi anne bana ne kesin işte.
-Büyükbaban senin adına kestiriyormuş, vekalet vermen lazım.
-O ne be.! Tamam verdim vekalet hadi iyi uykular.
-Kızım öyle değil abdest al çabuk adam seni bekliyor.

Siz siz olun birisini kalk abdest al diye uyandırmayın. İnsanın aklına bin türlü şey geliyor, öldüm mü, biri mi öldü, kim öldü, gece ben burdaydım ama nasıl oldu ki bu iş, eve biri mi girdi, rüyamda mı bir şey oldu... Nerden gelir aklıma kurban vekaleti vermek..
Ağlaya ağlaya abdest aldım, hem korkarak uyandım hem benim yüzümden bir hayvan kesilecek bir başladım ağlamaya ama saatlerce.. Kİ bu olay olduğunda ben 17 yaşındaydım. Kendime saygısız etmeyi seviyorum.. Çüş demek istiyorum müsaadenizle..

İşte kurban bayramlarını artık şeker bayramı olarak anmayı tercih ediyorum. İnançlara saygım sonsuz ama benim tecrübelerim bu kadarına izin veriyor.

Durum bu..

我愛你 **

Aşk konusunu ve şu malum  etiketini açmam gerektiğini düşündüm.
Üzüntülerimi, çevirdiğim sayısız geyiği paylaştığım arkadaşlarımın hayatımdaki bu önemli değişimi de bilmeye hakkı var diye düşündüm..

O kadar çabuk oldu ki biz de anlayamadık işin aslı.
Birden denilen şey oldu, işte birden sevdim, sevdi, sevdik..

Uzun zamandır yalnız olduğumu, bir sürü özel sıkıntımın arasında bir de bu yalnızlığın verdiği sıkıntıyı çekmek zorunda kaldığımı biliyor herkes.
İlyaslardan yorulmuş bir yüreğimin olduğunu ve gelecek Cemşit'e muhtaç olduğumu..
Ben bloğa yazarken fark ettim birçok şeyi; Cemşit'ten başkasını istemediğimi, gelecek herhangi birini değil, sadece Cemşit'i sevebileceğimi bloğa yazdıkça anladım.
Bazen yoruma kapalı yazılarım oldu, sadece beni ilgilendiren kimsenin yardım edemeyeceğini düşündüğüm konularda, bazen gülelim eğlenelim diye yazılmış yazılar..
İşte o yazılardan birinde tanıdım kendisini.

O zamanlar kendisini tanımıyordum bile, o da beni tanımıyordu tabii. Zaman içinde farklı yazılarda yine yorumlaşmaya devam ettik. Sonra tanıştık, konuştuk.
Bir gün bir baktık her şey değişmiş, biz artık sevgili olmuşuz. Bu aşamayı ayrıntılı anlatmak isterdim ama biz de farkında değiliz neyin nasıl olduğunun.

O gelmeden önce hayat devam ediyordu elbette.. Nefes alıyordum, nefes veriyordum.
O geldikten sonra neler değişti.?
Düzenli olarak KPSS çalışabiliyorum. Ailemle gülüp eğlenebiliyorum. Şiir de yazabiliyorum. Aseksüelliğe adım attığımı düşünürken önceleri, şimdi kendimi Afrodit gibi hissediyorum. Varlığımın farkındayım, kendimi sevmeye başladım. Bakımlı olmayı ihmal etmiştim, kendime bakıyorum, yemek yiyorum, sigarayı belli zamanlarda içiyorum, rahat huzurlu uyuyorum. Saçma sapan kabuslar görmüyorum, gülümseyerek uyanıyorum, telefonum elimden düşmüyor, gelen mesajlarla gözlerim doluyor ama ona söylemiyorum... Daha neler neler..

Arkadaşlarla konuşurken anlattığım bir "Hayatımın Erkeği" vardı. Herkes bulamayacağımı düşünüyordu, benim de inancım kalmamıştı işin aslı ama öyle olmadı işte. Tam olarak hayatımın erkeği diyebileceğim biri o.
Uyumluluk olur da bu kadar mı olur arkadaş, ben de şaşırıyorum, o da şaşırıyor farkındayım.

Tabii ki sorunsuz ilişki olmaz, can yakmayan aşk olmaz. Bizim de canımız yanar, bizim de sorunlarımız olur ama ikimiz de şunun farkındayız: Konuşarak çözemeyeceğimiz sorunumuz yok.

Her insanın yaraları vardır. Geçmeyeceğini düşündüğü, iyileşmesinin imkansız olduğuna inandığı yaraları... Şimdi hayatımda o var ve ben biliyorum ki iyileşmeyecek yaram yok benim. Varlığıyla iyileştirebilir bütün yaralarımı.

Şükür ki onunla tanışmadan bitmedi hayatım.. Allah'a şükür onu tanıdım..
Ve Jackie Chan sana minnetarız ikimiz de. Te oralardan bizim aşkı bulmamıza vesile oldun. Ne mübarek bir insanmışsın sen. Saygılar bizden sana.
Çocuğumuz olursa adına Jackie koyarız demek isterdik ama bu pek mümkün değil. Artık bir ayar çekeriz olaya endişen olmasın.
Seviyorum efendim, çok seviyorum. Çok seviyoruz.

Buraya kadar kim olduğunu anlamamış olanlar için açık adres beyan etmek farz:
Ahanda sevgilim, sevdiceğim: