27 Temmuz 2009

Revolver

Konu bu karikatürle başladı.

pippi: Hani bir kelime vardı tabanca'nın eş anlamlısı. Remember'a benziyordu. Hatta Ataol'un şiirinde geçiyordu da Haluk Levent bestelemişti şiiri.
kardeş: Gülendam
pippi: Yuh..
kar: Revolver
pippi: Heh tamam

Öyle sıradan bir diyalog. Yaşamayan bilmez ama Gülendam dedi ya.. Hey allam.

Hayal Et Sevgilim

Bundan 8 sene önceydi. Annem babamla tartışıp evden ayrıldı buraya 50-60 km uzakta oturan anneannemin yanına gitti. Bir hafta kadar bekledik dönmedi. Sonunda aile meclisi toplanıp bir karar aldı, babam annemden özür dilemeli ve annemin eve dönmesini sağlamalıydı. Ben, kardeşim ve babam atladık arabaya, yola çıktık. Hiç unutmuyorum günlerden cumartesiydi, öğlen 12-1 gibiydi saat. Mevsim kış. Yollar karlı buzlu. Babam çok iyi şoför olduğu için ona güveniyoruz ama. O kötü yollardan güzel güzel gidiyorduk. Ta ki karşıdan bir minibüs gelene kadar. Ben aslında ne minibüsü ne de olayı hatırlıyorum sanırım o sırada sağa sola bakıyordum yol yerine. Ama evet bir kaza oldu. Kötü bir kaza. Ben önde oturuyordum. Kaza nasıl oldu ayrıntılı olarak hatırlamıyorum ama araba hurdaya dönmüş, gazetede gördüm resmini. Babam ve kardeşim burnu kanamadan çıkmış arabadan, bense arabaya sıkışmışım. Gözümü hastanede açtım. Ne mi oldu? Bacaklarımı kaybettim.
O günden sonra hayat yaşanması zor bir hal aldı. Ben böyle olacağını hiç düşünmemiştim, çocuk sayılırdım daha. 15 yaşındaydım. Okulu bırakmayı düşündüm, herkes bana acıyacaktı hem de hiçbir şey yapmadan öylece acıyacaktı. Babam beni okulun merdivenlerinden sınıfa kadar kucağında getirirken, ben gün içinde sandalyemde otururken, babam çıkışta beni alırken öylece seyredeceklerdi beni. Şükredeceklerdi iki bacaklarının da olmasına ama benim için bir şey yapmadan.

O lanet merdivenleri kullanamıyordum. Deprem olsa, yangın çıksa herkes giderdi ben kalırdım. Tehlikenin az olduğunu anladıklarında birinin aklına gelirsem anca o zaman gelip alırlardı beni. Bunları bilerek gidiyordum okula. O yüzden de isteksizdim işin aslı. Arkadaşlarım anlayışlılardı hiçbir zaman acımadılar bana, onlardan bir farkım olmadığını biliyorlardı ama onlar bile yaşadığım zorlukları göremiyordu.

Bir gün babam gelmedi ve benim eve gitmem gerekiyordu bir şekilde. İki üç arkadaşın yardımıyla okulun merdivenlerini atlattık ve tekerlekli sandalyemle eve doğru gitmeye kalktım. Gidebildim mi? Gittim ama eve vardığımda bütün umudumu yemişti sinirim.

Yokuş vardı okulla ana yol arasında, ordan aşağı indim ama kaldırıma çıkamadım. Yüksek yapmışlardı. Yola insem iki şeritli yolda sorun olacaktım. Etraftan birileri yardım etti ve çıkardılar beni kaldırıma. Biraz ilerde kaldırım ara verdi bu sefer de inemedim. Yine birilerini bekledim. Bütün bir yol böyle gitmez deyip dolmuşla gideyim dedim. Dolmuş durağına kadar geçmem gereken bir de anayol vardı. Onu atlat bunu atlat minibüse ulaştım ama binemiyorsun ki minibüse. Birileri yardım etmeye kalktı iyi hoş da birileri de eve geç kalıyoruz diye homurdanmaya başladı. "Tamam neyse siz gidin" dedim ama gitmediler ve yardıma devam ettiler. Beni kucağına alıp koltuğa oturttu biri, sonra da sandalyeyi aldı yanıma koydu. Homurdananlar susmuştu. Evin ordaki durağa geldiğimizde yine aynı seramoni yaşandı. Önce sandalyemi indirdiler sonra beni. "Gidebilir misin?" diye de sordular. "Evet gidebilirim" dedim ama bilmiyordum gidip gidemeyeceğimi. O zamana kadar hep babam bırakıp alıyordu beni bu yolları tek başıma aşmamıştım hiç.

Taşlıydı bizim sokağın yolları, ilerleyebilirsen ilerle. Tekerlekleri haşat oldu arabanın, ben artık sinirden ağlama aşamasına geldim. Babama kızıyorum bir yandan bir yandan da adamın ne mecburiyeti var ki diye düşünüyordum.

Kapıya kadar gelmeyi başardım. Eve çıkarken de merdiven vardı. Seslenerek anneme duyurdum geldiğimi, bu sefer o kucakladı taşıdı. Benim tek başıma gelmem yüzünden kendilerini suçladılar.

Ben şanslıydım çünkü beni okula bırakıp okuldan alan bir babam vardı. Almayabilirdi de, her gün bunu yaşıyor da olabilirdim. Başkalarına muhtaç olmadan -ki babam bile olsa bu ağır benim için- yaşamam lazım diyorum ama bu mümkün değil. Evden dışarı çıkmak işkence oluyordu, yetişkin olsam bile öyleydi ki ben daha çocuktum.

Belediyelerin bu konuda çalışması lazım. Halkın bu konularda belediyelere baskı yapması lazım. İstemelisiniz bunu, hakkımız bu bizim. Sadece benim gibi engelli arkadaşların toplanıp istemesiyle olmayabiliyor bazen bu. Bunu yapın lütfen bizim için..
Ve bir ricam daha var. Her gün işe, okula gittiğiniz yolu bir de engelli olduğunuzu düşünerek gidin zihninizde. Ancak o zaman "biraz olsun" anlayabilirsiniz ne hissettiğimi, ne yaşadığımı.

-Bugün size böyle bir yazı yazmıyorsam bu kimine göre kader, kimine göre rastlantı kimine göre tevafuk.. 2-3 sene önce bir gün oturdum düşündüm aynı yolları engelli olsam nasıl aşardım diye ve yaşadığım yerden nefret ettim çünkü koca koca kaldırımlar, engellilerin kullanımı düşünülmeden üretilmiş minibüsler, ayrı bir kısmı olmayan koca koca merdivenler... Taşlı, iğrenç yollar... O kadar zorlandım ki zihnimde bile, kalakaldım yolun ortasında. Yaşamadan bilemeyiz. O yüzden zihninizde yaşayın bunu. Korkmayın düşünmekten. Hayal edin ve hayalinizde yaşadığınız zorlukları, engelli insanların yaşamaması için bir şeyler yapın. Lütfen.

Bayiliciiim

Bu yazı, dikkat çekmek amacıyla yazılmıştır, duyurulur.

Ben üç kez bayıldım hayatımda. Üçüncüsü dündü işte.
1) 7-8 sene önceydi. Ben gece höyküre pöyküre ağlamıştım, bir de yemeden içmeden kesilmiştim işte.. Bir de üstüne regl idim. Gece 4 gibi uyudum öğlen 12'de kalktım. Tuvalete gittim, hacetimi giderdim. Sonra malum oturup da birden kalkınca ellerimi yıkarken -yazar bu cümlede, ne kadar temiz olduğunun altını çizmekte- gözüm karardı anladım acayip bir şeyler olacağını, bayılmak böyle bir şey mi, şimdi buralarda düşüp karizmayı çizdirmeyim odama gideyim en iyisi dedim. 4-5 adım atabildim salonda -siz antre de diyor olabilirsiniz bilmiyorum- şak ya da küt düştüm. Acayip bir şeydi böyle. Sürekli konuşuyordum içimden. Heh öl inşallah burda salak diyordum kendime. Sonracağıma öldüm mü lan yoksa dedim. Kalbim de atmıyor gibiydi aha şincik şapa oturduk öldüm ben öldüm dedim ruhumun havalanmasını beklemeye başladım. Havalanmadı. Kardeşim küt ya da şak sesini duyup gelmiş. Şebek bir insan olduğum için yine bir şebeklik yapıyorum sanmış önce ama bakmış yüzüm bembeyaz paniklemiş ben tabii bu aşamayı bilmiyorum zira yüzünü göremiyordum. Anneee diye bağırdı. "Ablam bayıldı." Annem de iplemedi şaka yapıyordur şebek dedi. Yok anne cidden yatıyor yerde dedi kardeşim. Duyuyorum, beynim faaliyetine devam ediyor. Havuz problemi getirseler çözeceğim ama işte hareket edemiyorum haliyle zihinden de çözemeyeceğim için çözemem de diyebiliriz buna. Öhöm neyse işte kolonya koklattılar bana sağ olsunlar. Biraz toparlandım cidden işe yarıyormuş bayılana limon kolonyası. Koltuğa oturdum ama çok feci durumdaydım. Sonracığıma benim çok sorumlu ebeveynlerim beni hastaneye götürmediler bir hafta kendime gelemedim sersem sersem yattım.

2) İkincisinde daha da salaktım. Geçen seneydi. KPSS sonuçları gelmişti ben de bunalıma girdim ciddi ciddi. 40 kilodan aşağılarda seyrediyordum. Yemek yemiyordum fazla. Evde de değildim, halamda kalıyordum aslında evet onun evi de bir ev sonuçta değil mi neyse işte. Yine çişim geldi, yine tuvalete girdim ama yapacak işim olmadığı için aman canım sıkılmasın azıcık oturayım ne olacak ki deyip telefonu çıkarıp tavla oynamaya başladım. Bilgisayarı mars ettim tamam bari kalkayım artık dedim. Kalktım yine elimi yıkıyorum. Birden gözümü bir açtım yerdeyim. Düşmenin şiddetiyle uyanmışım hemen ama sanki çok uzun bir zaman geçmiş gibiydi anlamadım bir türlü ne kadar zaman karanlıkta kaldım ve tabii yerde. Sonracığıma tuzlu ayran içirdi halam. Öylelik toparladım bünyeyi.

3) Dün oldu bu da. Yatıyordum tembel tembel, birden kalkınca küt ya da şak. Yine böyle düşmenin etkisiyle mi kalktım bilmiyorum ne kadar zaman kaldım yerde hiçbir fikrim yok. Yatağa zor attım kendimi. Akşama kadar da yattım. Düzelttim sonra ayarımı. Artık alışkınız malum. Düşe kalka büyüyoruz işte.

Yeterince dikkat çekebildim mi bilmiyorum ama çekemediysem kollarımı jiletlemeyi deneyeceğim.