31 Aralık 2011

Yaşasın Kötülük


Mimler gelmişti, 2012'den beklentilerimi yazayım dedim ama aklıma bir halt gelmedi, daha doğrusu bir halt istemediğimi fark ettim. Şöyle gönül alayım:

2012 az biraz normal olabilir. Sıradan, basit, stabil, default, normal, bir "yıl"ın olması gerektiği gibi..

Dünyaya da bunu gönderiyorum:

İyi seneler.

Giderayak bir de tavsiye: Ölen kişilerin ırklarını, düşüncelerini, yaşayışlarını unutun gerekirse. Sevmeseniz bile sevenlerinin olduğunu düşünüp saygı gösterin. Her gidiş yarım, eksik kalmış hayat demektir. Kalplerinizi bu kadar karartmayın.

29 Aralık 2011

Rhonda Byrne Halt Etmiş, Yaşasın Pippi Haşmet


Bakın size ne diyeceğim:

Arkadaşlar dünyaca ünlü bir insan olmama ramak kaldı. Ben bunun kitabını yazıp milyonlar satarım, kimseyi de tanımam şimdiden söyleyeyim.

Şu yazıya bakınız (ama gerçekten bakınız çünkü bu yazı "şu yazı"yla ilgili), ne demişim:
"Eve çıkmak mı, yok daha neler.? Hayatta eve çıkmam, hele de sıfır bir eve hayatta çıkmam. Çıkacaksam bile içinde hayat izleri olan eski bir eve çıkarım. Teraslı eve de çıkmam misal.. Bir de ev dediğin pahalı olacak. Ucuz ev mi olurmuş. hıh"


Eve çıkıyorum. Evin özelliklerine geçeyim mi, hazır mısınız?
Sıfır, iki katlı, tertemiz banyosu, tuvaleti, mutfağı var ve dahası terası var. Üstelik özelliklerine göre uygun da bir fiyatı var.

Ben size daha nasıl hizmet edeyim he, daha ne yapayım sizin için?
Secret'ı yapmaktan -ki zaten becerememişti kimse- kurtardım sizi. Artık ev hediyelerini kabul edebilirim sanırım. 

17 Aralık 2011

Büyük Konuş Büyük Lokma Ye


Tecrübemle sabitlediğim yeni bir şey var.

Millet "Secret yapın", "Evrene olumlu mesaj gönderin." diyor ya, hiiiç zaman kaybetmeyin böyle şeylerle. Olayı çözdüm ben.

İstanbul'a gelmeden önce neleri küçümsediysem, nelerle alay ettiysem hemen hemen hepsini buraya gelir gelmez yaptım. Şimdiye kadar asla kullanmam dediğim şeyleri kullandım, asla gitmem dediğim yerlere gittim, asla yapmam dediğim işleri yaptım. Herkesin gözünün önünde alay ettiğim her şeyi yapan bir insan oldum çıktım. Allahtan kötü şeyler değildi yoksa sıçıştı yeminle.

Buradan vardığımız sonuç ne peki?
Büyük konuşun! Sevgili mi istiyorsunuz? "Yok abi, ben daha da sevgili mevgili istemiyorum. Boş iş bunlar, hem etrafta adam mı var? Kafamı dinlerim bir süre." deyin, anında sevgiliniz gelsin.
Paris'e mi yerleşmek istiyorsunuz? "Paris mi yok daha neler, hayatta Paris'e yerleşmem. Bizim köy Paris'ten daha güzel. Aşk şehri diye kakalıyorlar size, siz de hemen inanıyorsunuz." deyin, çok geçmeden Paris'e düşsün yolunuz.
Örnekler çoğaltılabilir.

Olayı anladınız değil mi? Heh şimdi:
"Eve çıkmak mı, yok daha neler.? Hayatta eve çıkmam, hele de sıfır bir eve hayatta çıkmam. Çıkacaksam bile içinde hayat izleri olan eski bir eve çıkarım. Teraslı eve de çıkmam misal.. Bir de ev dediğin pahalı olacak. Ucuz ev mi olurmuş. hıh"




Güncelleme:
Bulduğum yöntemi gözünüzün önünde denedim, işte sonucu:
Yaşasın Pippi Haşmet

8 Aralık 2011

Ceylan Anne


Metrobüste her gün piştiğim için dün kalın montum yerine hırkamla gideyim işe dedim. Demez olaydım, bir yağmur başladı gün içinde of ki of.. Akşama kadar diner nasılsa dedim, maalesef dinmedi. İşten çıktım eve yürümek imkansız, hadi dedim dolmuşa bineyim ama o da mümkün olmadı trafikten. En sonunda tıpış tıpış geri döndüm ajansa. 

Oturduk FB-GS maçını izledik. İzlemez olaydım, normalde aboneliğim olmadığı için gizli saklı izliyordum maçları, adam gibi bir televizyonla adam gibi bir maç izleyecek oldum onda da yenildik. Gerçi güzel oynadı GS, yalan yok. Alex de teselli etti çok acı olmadı benim için. İki Galatasaraylı bir Beşiktaşlı ile birlikte izledim maçı, ne kadar çok alay edildi tahmin edersiniz. Üçüncüde de gözlerim doldu, yalnız olsam ağlardım herhalde. 

Maçtan sonra çıkmayı tekrar denedim, yağmur yine vardı ama trafik açılmıştı. Çok geçmeden minibüs geldi bindim metrobüse gittim. Metrobüste önce bir delikanlıyı kurtardım, fazladan para verdi ne diye aldım bilmiyorum, hiç almasam da olurdu. Vicdan azabı çekiyorum ama helal etti. Çocuğun yüzüne de bakmadım hiç, neden bazen yüzlere bakmıyorum bilmiyorum.

Sonra Zincirlikuyu'ya kadar geldim ama o da ne Avcılar gelmiyor, hep Edirnekapı. Kaza olduğu için seferler aksamış. Ben zaten panik bir insanım, yağmur var, üstümde doğru dürüst bir şey yok, sıçtım dedim. Yanımdaki hanıma sorayım bakalım nasıl gidebilirmişim dedim. "Ne olmuş, Bahçelievler'e nasıl gidebilirim?" diye sordum, o da Bahçelievler'e gidecekmiş ve İstanbul'un yabancısıymış. "Arkadaş ol bana beraber gidelim" dedi, girdi koluma. O oğlunu aradı ben kardeşimi aradım, yolları az çok öğrendik hadi bakalım binelim Edirnekapı'ya dedik. Kimse nereye kadar gideceğini bilmiyor metrobüsün. Edirnekapı'ya kadar geldik devamına gidemedik. Metroyla mı geçsek dedim ama uzun olacaktı iş. Beklemeye başladık. Kadıncağız, üşüdüğümü görünce çantasındaki polar montu çıkardı bana giydirdi. Fermuarı da kendi elleriyle çekti. Girdi koluma konuştuk, dua etti. O dua eder etmez Avcılar metrobüsü geldi. Bindik ve eve doğru yola çıktık. Sohbetimiz orada da devam etti. "Mont sende kalsın, içimden geldi lütfen kırma beni" dedi. O kadar içten söyledi ki kıramadım ve gerçekten baktıkça dünü hatırlayacağım bu hediyeyi almayı kabul ettim. Öyle güzel konuşuyordu, içimi öyle aydınlattı ki söyledikleri. Annelik hakkında yorumları, sevgiye dair düşünceleri... İnerken adını sordum, "Ceylan" imiş adı. Ceylan Anne var, aramızda ve bizimle. İçimi mutlulukla, inançla, sevgiyle doldurdu. 

Metrobüsten inip taksiye atlayıp eve yakın bir yere gittim. Oradan da yürüyerek annemi aradım, hemen anlattım bu olayı. Hoşuna gideceğini biliyordum, güzel şeyleri anlatayım da içi rahat etsin dedim. "Dışarı çıkmanın güzelliklerini gördün mü?" dedi bana. "Bak ne güzel insanlar tanıyorsun." dedi. Mutlu oldu annem. Ben de mutlu oldum. Eve geldiğimde de yüzüm gülüyordu, uyurken de. 

Bugün o pembe montla geldim işe. Baktıkça Ceylan Annemi hatırlıyorum, güzellik doluyor içime.