4 Haziran 2010

Savaşların Kaynağı Popo Uyarımıdır

Doç. Dr. Nusret Kaya'nın sitesi PsikoEstetik'e bir uğramak lazım, zaten yazıları okumaya başladığınızda kalmak isteyeceksiniz. Savaşların Kaynağı Popo Uyarımıdır başlıklı bir yazı var mesela. Üşenmeden hepsini okumak lazım.

Altını çizdiğim bazı kısımlar:
"Rüya, beynimizin üç ayrı katmanından gelebilir. Beynimizin üstünde korteks vardır, yani üst beyin. Vatandaş bahçede yılan görmüştür; üst beyinsel olarak rüyasında yılan görür. Şuuraltı, üst beyinle alt beyin arasında sembolik bir tabakadır. Seksüel içerikli takıntılarla doludur. Şuuraltı rüyasında yılan penistir. Alt beyin rüyasında ise iyileştirici güçtür. Tıptaki sembol de yılandır bu yüzden. Bir vatandaşa rüyasını ayrıntılı olarak yazdırmazsanız hangi katmanından geldiğini bilmeniz mümkün değildir. 18 göbek önceki bir atamızın genetik bilgi şifreleriyle geçmiş çok önemli bir takıntı olabilir."
"İçinizdeki beni sevmenin A harfi, ana rahmindeki halimizi andıran kurbağa larvasının alt ucundaki enerjiyi doğru kullanmanızdır. O enerjiyi doğru kullanmazsanız, içinizde kadın yerine bir anne oluşur en klasik anlamda. Bir süre sonra bir sürü anne der ki, "Ben sizin için saçımı süpürge ettim, başıma bunlar mı gelecekti?" Buyrun. Çünkü bir kadın anatomisinde olması gereken primer güç annelik değildir, kadınlıktır. Kadınlığın kapısı da vajinadır. Mutlaka her kadın vajinal orgazmı bilmelidir."
"Kadın kilitli kapıyı açmadıysa, vajinal orgazmı öğrenmediyse zorunlu olarak rahme geçer. Eğer klitorisi kullanıyorsa da zorunlu olarak pipi gücü kullanıyordur. Bir anatomi kitabını açıp baktığınız zaman şunu görürsünüz, klitoris pipinin ufak bir modelidir."
"Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre lezbiyenlik %33'e varmış. Bir sürü klitoris kızının normal hayatı heteroseksüeldir. Ama buradaki rüya analizlerinde kız kıza sevişme rüyaları gördüklerini söylerler. Zamanla erkek düşmanı haline gelirler. Çünkü onun pipisi, erkek penisi kadar büyük değildir. Tao'nun 2000 yıldır söylemiş olduğu enerji seksinde klitorise dokunma yasağı var. Partner yoksa vibratör öneriyoruz. Rahim kullanan bir kadın erkeğe, "bebeğim, çocuğum" der. Ancak vajinayı bilen kadın "erkeğim" der."
"Kedi, rüya dilinde klitoris simgesidir. Çünkü şehvetlidir. Devamlı poposunu yalar, okşanmak ister. Bir sürü kadın var; kedi yataklarında, tepelerinde... Ne oldu? Kedi klitorise kamçı vurdu. Adamın önüne geçti."
"Hamile bir kadının çiçek gibi bakılması gerekiyor. Kaynana dırıltısı, karı-koca kavgası olmamalı. Tuvalet terbiyesi önemli. Bebeklikte korteksin hiçbir fonksiyonunu kullanamıyorsunuz. Poponuzdaki kakayı ve çişi birileri temizleyecek. İleri ülkelerde kadına doğum sonrası iznin iki yıl verilmesinin sebebi budur. Anne eli dışında bir el, bebeğin poposuna değmemeli. Bir de titiz birinin eline düştüyse, erkek bebeğin poposunda kulak çubuğu kullanır. Global bilgi şu: Erkek bebeğin anüsüyle uğraşmayın, kız bebeğin de klitorisine dokunmayın. Ağızlarından salya akarak şöyle anlatırlar: "Doktor bey, ben onun yerim poposunu!". Popoyu ısıranlar, öpenler, pipiyi ağzına alanlar var.bunlar bu konularda gelişmiş ülkelerde enseste girer. Mahkeme kararıyla çocukları ellerinden alınır. Bizde sevgi zannediliyor. Bebekken yapılan darbelerin açılımı eşcinselliğe-maçoluğa varabilir. Gidip zavallı hakeme aynı gırtlaktan "İbne!" diye bağırır. Projeksiyon... İki adımda bir "Yerinde duruyor mu?" diye pipisini yoklar. Çünkü o anal erojenlik aşağıdan yukarı, "Ben burdayım hemşerim!" dediği zaman, büyük bir çoğunluğu "aşırı pipi meşgalesi semptomu" yaşar."
"Erkek bebekte anüs uyarımı çok yaygın, ama hepsi homoseksüel olmaz. Diyelim ki, rahim libidosu kullanan anne bebeğin poposunu ikide bir öptü! Sünnet yüzünden pipiye de bir darbe vuruldu! Bu aşamalarda deneysel anlamda üçüncü bir darbe olursa çok büyük bir çıkmaz olur. Bu durumlar onu araba düşkünü, çeteci yapabilir. Savaşların kaynağı, rahim libidosu kullanan kadınların sebep olduğu bebeklik dönemindeki popo uyarımıdır."
"Rüyada ve gerçekte, anne kalp ritmini taklit eden müzik dinlemek, ana rahmine gerileme eğilimi taşır. Dokuz ay on beş günde kaydedilen en yüksek ses, anne kalp sesidir; dumçık-dumçık-dumçık... Benim gençlere öğüdüm, bu müzikleri dinlememeleri..."
Temel İnşaat Bozukluğu hakkındaki düşünceleri de okunmalıizlenmeli dinlenmeli.
Yazıyı uzatmak istemiyorum ama gidin okuyun derim ben, bu hocanın bütün yazılarını.
Uzman TV'den takip edin.. Derki'de de bir röportaj var.
Röportajdan bir bölümü ekleyeyim ki devamını da okuyun.

Göğüsler besleme organıdır. Kadın çocuğunu oradan besler, erkek de anneden oradan beslenir. Çok tehlikeli. Aslında ufak tefek değmeler olabilir . Ama haz alsın diye uzun süren emişler olmamalı mesela. Ne olur o zaman? Erkek alt-beyinsel anlamda anal/oral bebeklik dönemine döner çünkü anasının memesini emdiği kayıtlara döner; yüzünü görmüyor ki memesini emerken. Sadece ağzı ile bir şeyler yapıyor. Kadın da enerji dünyasında bebeğini emzirmeye başladı. Daha başlangıçta kadın anne oldu. Meme uçları ile klitorise dokunulmayacak bu, bu kadar önemli. Uzun vadede de erkek boşalmaya gitmeyim, vajinal orgazmı hedeflemeli.
Nusret Kaya'yla ilgili de bir iki kelam edeyim. Dini kavramlara çok değiniyor gibi geldi ama başka türlü de anlatılmaz ki bu konular, illaki ucu dine dayanıyor, din de kültür değil midir en nihayetinde.? Kitapları bütün olarak okunmalı bunu da anladım. Bu tarz konularla ilgili araştırmalar hakkında yapılan yorumları bildiğim için direkt reddetmek yerine düşünün derim, ben de düşünüyorum. Bazı konular misal işte Ayşe Arman'la olan röportajlarından birinde yüksekten düşme şeklinde görülen rüyaları, annenin düşük yapma korkusuyla bağdaştırıyormuş. Olabilir ama açıklaması bana biraz garip geldi. Annenle konuş bakalım, sana hamileyken düşük yapma korkusu yaşamış mı? Bildiğim kadarıyla zaten bütün kadınlar böyle korkular yaşar. Belki de sorun böyle kısa röportajlara çok önemli bilgiler sığdırmaya çalışmakla ilgilidir, yarım yamalak anlaşılmaya neden olabiliyor. Kitapları da imkan bulduğum ilk anda temin edip okuyacağım, kesin fikrimi o zaman vereceğim kendimce.

Ayşe Arman'ın Nusret Kaya ile röportajları:

Gündem Hakkında. - Kürt Sorunu, Açılım, PKK Engeli ve Çözüm Önerileri


İki konuyu birleştirmek istemedim bu nedenle buradan devam ediyorum.
Abir'i unutmamak lazım. Abir'i unutmazsan, İsrail uluslararası sularda bir gemiye saldırıp içindeki silahsız insanları vurduğunda ABD'den olumlu bir şeyler beklemeyi düşünmezsin en azından. 

Obama'yı ne sanıyor bu insanlar anlamıyorum. Obama, evet ABD için önemli bir adam, -ki bu aralar çoğu ABD vatandaşı bundan bile şüpheli- ama bizim için değil. Yuvarlak cümlelerle kimseyi kırmamaya çalışıp gizli gizli aynı politikaları devam ettiren, istemese bile ettirmek zorunda bırakılan/bırakılacak ve "Durun, bu yanlış" diyemeyecek bir adam. Daha fazlası değil. Başkan sadece vitrin. İç işlerinde bir şeyler yapabilir ama dış işlerinde devlet politikasının haricinde ne yapabilir, ne yapabiliyor, ne yapabilecek.? Dünyayı falan kurtarmayacak, hâlâ ümidi olanlar varsa özellikle belirteyim.

İsrail'e gelince..
İsrailliler şöyle, Museviler böyle demeyeceğim. Genellenecek bir durum yok. Ama politikası tam bir facia.. Gazze saldırısı, işgali, zamanlaması, bombaladığı yerler.. Adamlar okulları bombalıyor, fosfor bombası kullanıyor. Bakınız:
Beyaz Fosfor Bombası
"Fosfor dumanının teneffüs edilmesi ciğerlerde ani yaralar oluşmasına ve teneffüs eden kişinin havasızlıktan boğulmasına yol açmaktadır. Hemen sonraki aşamada insan vücudu içten dışa doğru yanmaktadır. Çoğu kez, beyaz fosforla yanan kişinin elbiselerinde fazla iz meydana gelmemekte, yanma reaksiyonu vücut içinden cilde kadar sürmektedir. Beyaz fosfor kullanımı sonrasında çekilen fotoğraflar, kemiklerine kadar yanmış, ancak elbiseleri pürüzsüz kurbanlar bulunduğunu ortaya koymuştur. Yanma reaksiyonu bir kez başladığında durdurulamamaktadır."
Aynı İsrail, "Birleşmiş Milletler Filistinli Göçmenlere Yardım Ajansı"'nı bombalayıp, bu olayın "tamamen teknik bir arıza"dan kaynaklandığını açıklamıştı. Kimse de sesini çıkaramadı. Çıkaramıyor. Küçüktü kıyamadım, büyüdü yenemedim hesabı sanırım. Ya da dünya çoktan İsrailli oldu da haberimiz yok, bilemiyorum. 

Mavi Marmara, İHH ve Dahası

Bir şey daha vardı söylemek istediğim. Eğer Mavi Marmara, İsrail'in sınır gördüğü yeri geçmiş olsaydı, o zaman bu kadar çok tepki göstermezdim. Alıp tutuklama hakkı olabilir belki bu durumda. Elbette şiddete başvurmadan. 
Ama sen bunu uluslararası sularda yapıp sonra da tutup önüne gelene ateş edersen...
Bir de "Bunlar bana misketle, sopayla saldırdı alleeee" dersen haksız durumda olduğun gibi bir de komik duruma düşersin. 

21.yy'dayız, güya herkes savaş karşıtı. Sorsan bütün liderler barıştan bahsediyor. Hatta öyle ki, güzellik yarışmasına katılan hanım kızlar yanlarında halt etmiş.. Eee madem hepiniz barış istiyorsunuz, şu hal nedir öyleyse.? Cümle alem ikiyüzlü, arkadaş. 

Bir de Fethullah Gülen var:
Bu eylem, anarşist bir eylem olduğundan sanırım adamcağız isyan etmiş. 
Ne diyeyim, alemin ikiyüzlüsünü görün diye söyleyeyim dedim..

Eğer ben bu olaya tepki göstermeyip aman dinci onlar, kesin Hamas'a yardım götürüyorlardı deyip sırtımı dönseydim ben de ikiyüzlü olurdum.
Ki ben hâlâ bundan emin olmayan biriyim. İHH hakkında çok olumlu ya da tümüyle olumsuz fikirleri olan biri değildim. Hâlâ da öyle değilim. Adamlar ne yaparlarsa yapsınlar haklılar demem asla. Ben Hamas'a yardım götürme ihtimallerini de düşünerek yaptım ne yaptıysam. Dediğim gibi eğer bu olay işgalci İsrail'in sözde sınır kabul ettiği yerde olmuş olsaydı ve tutuklamalar şiddete başvurmadan yapılmış olsaydı sadece daha önceden yaptığım gibi Gazze işgalini ve İsrail'in saçma politikasını eleştirirdim. Benim derdim, yardım gemilerine müdahale şekli. İkiyüzlü bir insan değilim. Herhangi bir ülke ayan beyan PKK'ya yardım getirmeye kalksa -ki PKK ile Hamas'ı aynı kefeye koymak doğru sayılmaz sanırım- ve Türk ordusu da İsrail'in yapmış olduğu şeyi yardım getirenlere yapmış olsa, yine kimsenin ne dediğine aldırmaz "Bu yanlış" diye bağıran iki üç kişiden biri olurdum.
--

PKK, Kürt Sorunu(!), Kürt Sorununa Çözüm

Hazır PKK demişken, onlara da ne zamandır sakladığım iki çift lafım var.
Bugüne kadar hiçbir zaman arkadaşlarımın ne olduğuyla ilgilenen biri olmadım. Kürt olsun Terazi burcu olsun mavi gözlü olsun şişman olsun kısa boylu olsun... Umurumda bile olmadı hiç. Bu nedenle insanların birbirlerini Kürt, Laz bilmem ne diye ayırmalarından nefret ediyorum. Ben Kürt'üm beni sevin diyeni de sevmem, Ben Türk'üm bana saygı duyun diyeni de sevmem. 
Türkiye'nin cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı yanlışlar var bu konuda. Türkiyelilik tanımı yerine Türk tanımını kullanmak gibi.. Atatürk milliyetçiliği bunu ayırt etmiyor, herkesin eşit görüldüğünü özellikle belirtiyor. Aslında bahsedilen tanım Türkiyelilik tanımı olmasına rağmen ismi Türk oluyor. 


Çocukken herkesin aynı olduğunu sanırdım, büyüdükçe insanların kendilerine farklı farklı tanımlamalar yaptığını görmeye başladım. Bu beni çok şeyden soğuttu.

Sen mavi gözlü bir insansan her gün ela gözlülerle beraber, iyi ki ela gözlüyüz, ne mutlu ela gözlü olanlara der misin? Ben demem.. Desem bile bu bana bir süre sonra kullanılmışlık hissi verir ve ela gözlülerden nefret etmeye başlayabilirim.

Bir zamanlar ülkenin sadece doğusunda imkan yok zanneden bilgisiz insanlardan biriydim ama geçen sene görev yaptığım köyü gördükten sonra halt ettiğimi anladım.
Gerçekten yanılmışım. Bu sorun sadece doğunun sorunu değil, ülkenin sorunu imiş. 
İşsiz insanlar, okula montsuz, kabansız, yalın ayak gelen öğrenciler, okutulmayan kız çocukları, okuldan alınıp erkenden askere gönderilip ardından iş bulması için büyük şehire gönderilen erkek çocuklar, çocuklarının sayısını bilmeyen aileler, çekmeyen telefonlar, bilgisayar görmemiş bilmemiş insanlar.. Hepsini batıda gördüm ben. Bu ülkenin batısında gördüm evet. Tek fark dildi. Türkçe konuşan ama doğudaki yaşamdan farklı yaşamayan insanlar..
Doğudaki vatandaşların çoğu bunun Türkiye gerçeği olduğunu kabul ediyorlar ama bazı art niyetliler inatla "Hayır, sizi sevmiyorlar, bu yüzden buraya kimse yatırım yapmıyor, bu yüzden böylesiniz" diyorlar. Hükümetler, çok geç kaldılar bunları düzeltmek için. AKP'nin açılım politikasının mahiyetine tam olarak idrak edememiş olsam da şöyle bir baktığımda iyi şeyler de görüyorum. Şivan Perver ile bir bakanın yan yana oturabileceği aklımın ucundan geçmezdi mesela ama oldu. Bunları görüp takdir etmek de lazım. AKP, şu an iktidardaki parti,  açılımı ekonomik anlamda da tamamlayıcı bir şeyler yapmalı. Bazıları "Size ekmek verip çenenizi kapatmaya çalışıyorlar" diyerek milleti galeyana getirmekten vazgeçmeyecek elbette ama gerçeğin bu olmadığını da göstermek lazım.

Greenpeace, eli kanlı bir örgüt olsa Greenpeace düşmanı bir insan olurdum. Amacı umurumda olmazdı. 
Bu nedenle kimse PKK'nın özgürlükçü bilmem neci bir örgüt olduğu masalını anlatmasın bana.  
PKK'nın bu zamana dek yakalayamadığı kadar büyük bir fırsat sunuldu önüne. Nâzım hâlâ ülkesine getirilememişken, PKKlılar güle oynaya çiçeklerle giriş yaptılar ülkeye. Hatta bazıları mecliste, hepimiz biliyoruz. Yoo, buna karşı değilim aksine çok memnunum hatta provokatör olduğunu görüyor olmasam ve barış isteğinin samimi olduğuna kanaat getirsem sonuna kadar desteklerim BDP'yi.
Ancak çok inanarak söylüyorum. "Kürt sorunu" denilen sorunun çözümünün önündeki en büyük engel PKK ve onun siyasi partisi BDP'dir. 

Ellerine mikrofon alır almaz, iki laflarından biri barış olan insanların, hükümete doğruyu yanlışı gösterip ona rehberlik etmek yerine hâlâ kanlı saldırılar yapmasındaki amacı çözmüş değilim. 
Kürt halkını gerçekten tanıyorsam kalkıp da hadi devlet kuralım demeyeceklerini de biliyorum. Bütün olup Türkiye hükümetlerini düzeltmek yerine yine aslında bambaşka bir devletin himayesine girmek niye?
Üstelik bu kurulan devlet gördüğüm kadarıyla Türkiye'de yaşayan Kürt halkına yarar sağlayacak bir devlet de olmayacak. Yani durum onlar için şimdikinden farklı olmayacak. Aksine kötü bile olabilir.

Yani demem o ki, Kürt sorunu denilen şey evet maalesef bazı insanların kafalarındaki saçma ön yargılarını yıkıp atamamalarından kaynaklanıyor olabilir. 
İki Dil Bir Bavul'da bir sahne vardı. Öğretmen, bir eve misafir oluyor. Ev sahibi adam, geçmişte başından geçen bir olayı anlatıyordu. Adam, hatırlamıyorum şimdi ne için olduğunu ama bir şey için evrak doldurmuş ve bildiği yabancı diller bölümüne Türkçe yazmış. Ana dilinin Kürtçe olduğunu söylemiş. Kadın da, "Kürtçe dil mi?" diye dalga geçmiş. 
Ben böyle bir şeyi kimseye asla yapmadığım gibi etrafımda yapan kimse de görmedim, bu nedenle açıkçası yadırgıyorum bu durumu. Yine de ben görmedim diye bunlar yokmuş gibi davranamam. Demek ki, gerçekten Kürt sorunu var. Ki çok eskilere gitmeden biraz da magazinel bir habere bakalım. Ahmet Kaya'ya çatal-bıçak fırlatıldı, kendi dilinde şarkı söylemek istediği için. Kimlerin fırlattığının önemi yok, birkaç isimden çok daha ciddi bir sorundu çünkü bu. O zamanlar sorundu. O zamanlar neden böyleydi bilmiyorum ama şimdi böyle olmasını istemiyorum. Nitekim ne güzel şeyler oluyor. Ben evde Kürtçe şarkılar dinliyorum. Kürtçe bilen bir arkadaşım olsa da Kürtçe öğrensem diyorum. 

PKK, barış palavraları atıp ardından da kanlı eylemlere devam eden ve Kürt halkını kalleşçe arkadan vuran bir örgüttür. Fikrim bu.
Köyleri basıp önüne gelen herkesi kurşuna dizen bir örgüttü bu, unutmadık.! Öğretmenleri öldürdü, çocukları öldürdü, beşikteki bebekleri öldürdü. Ne için yaptı bunları, barış için mi?

Şu an kaç kişi Abdullah Öcalan'ın yerinde olmak isterdi acaba? Yaptıklarını bir kenara bırakıp sadece şu an bulunduğu ortamı düşünecek olursak...
Onun sahip olduğu imkanlara sahip olmayan nice insan var bu ülkede. İnsanlara yanlış mesaj veriliyor, dürüst namuslu olursan aç kalırsın ama terörist olursan rahat edersin deniliyor. Bu da malumdur ki hiç hoş değil. -Elbette eziyet edilmesin, ona da işkence yapılsa onun için de sesimi çıkarırdım. Ama diğer mahkumlara da ona gösterildiği gibi ihtimam gösterilsin hiç değilse, onların eksiği ne ki-
Adam, Deniz Baykal'ın malum kaseti hakkında bile yorum yaptı. Şaka gibi ama değil. 
Sonra da ne dedi.? "31 Mayıs itibarıyla her şeye hazır olun çünkü ben çekiliyorum aradan". Kim bilir ne haltlar dönüyor bizim bilmediğimiz, kim bilir ne haltlar dönüyor ki adam alenen PKK'yı oradan bile yönettiğini söylüyor ama kimseden ses çıkmıyor. Rezil bir durum..

Ölen askerlerden PKK kadar, şimdiye kadar gelmiş geçmiş hükümetler de sorumludur. Onlar da suçludur. Aslında hepimiz suçluyuz. 
Kürtler şöyledir böyledir diyerek, halkı galeyana getirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürenler.. Siz de suçlusunuz. Doğuda çalışmam ben deyip bir iki sene içinde batıya geçmek isteyenler özellikle öğretmenler, siz de suçlusunuz. Kalıp düzeltmek yerine, kaçıp rahat etmeyi tercih ettiniz. Siz eğer, gittiğiniz yerden hemen dönmeyip orada kalmak isteseniz, belki de böyle olmayacaktı. Emek verecektiniz, yorulacaktınız ama bugün ölen bir 19'luk delikanlının hayatını kurtaracaktınız. 
Oturduğunuz yerden şehitler şehitler deyip ağlamakla çözülmüyor sorunlar. PKK'ya lanet yağdırmakla da çözülmüyor, çözülmeyecek. 
Hepimiz elimizi taşın altına koyamıyor olabiliriz belki ama en azından cesaret edip elini taşın altına koyanlara destek versek.. Evet bu da bir şeydir.
Hepimizin suçuı var. Oraya gidip yine bir iki sene içinde dönen doktorlar.. Doğum kontrolünü bile anlatmaktan aciz doktorlar.. Biliyorum nelerle karşılaşabileceğinizi, tahmin edebiliyorum. Zor, görüyorum. Ama imkansız değil. Neden yapmadınız?
Lafa gelince herkes milliyetçi, herkes barışçı, herkes şöyle herkes böyle. Ama olmuyor değil mi? Bir şeyler yapmadan olmuyor. 


AKP, sevdiğim bir parti değil. Ama iktidarda ve bir şeyler yapmaya çalışıyor Kürt Sorunu (!) hakkında. İkiyüzlü olduğunu sanmıyorum "açılım" konusunda. Açılım diye bir tabirin olması bile aslında "Kürt Sorunu"nun varlığını onaylıyor ve bu gerçeği kabul etmemizi gerekli kılıyor. AK Parti'yi bu konuda destekliyorum. 
Kürt halkının, Türkiye halkı dışında görülmediğinin halka anlatılması lazım. İmkanların zorlanması lazım ve bir şekilde oralara da yatırım yapılması lazım. Oraya gidip iki sene oradan ayrılmaların önüne geçilmesi lazım. Giden oralarda görev yapan insanlara bir dönem fazladan ücret ödeniyordu bilemiyorum hâlâ devam ediyor mu bu ama etmiyorsa etmeli, ücret yeterli değilse artırılmalı. 
Doğuya yatırım yapacak kişilere büyük vergi indirimi uygulanmalı. 
Kürt halkının, Türkiye halkından ayrı düşünülmediğini somut olarak da göstermek lazım. Bunların dışında, kültürel faaliyetlere önem verilmeli. Festivaller, şiir günleri, sinema günleri düzenlenmeli.
Her eve kitap yardımı yapılmalı. Günlük gazeteler gönderilmeli. 
Bunların dışında yurt genelinde özellikle de televizyonda Kürtlerin yanlış olan kültürlerinden doğan sorunları işleyen diziler yerine güzel ananelerini anlatan diziler, filmler gösterilmeli.
Evet töre var ama Kürtlere has bir şey olarak gösteremeyiz. Ülkenin herhangi bir yerinde de olabilirdi bu. Düzeltmeye çalışırken bu sorunu Kürtlere mal etmemeye de özen göstermeliyiz.


Kabul etmemiz gereken bir gerçek daha var: aşiret liderleri. Büyük aşiretlerin liderleri, düzenlerinin bozulmasını istemedikleri için, halka yapılacak eğitim ve diğer konulardaki hizmetlerin önünü kesmeye çalışıyorlar.
Açıkçası bunun için ne yapılabilir tam emin değilim maalesef. Vergi indirimi demiştim ya hani, belki bu da bir çözüm olabilir. 
Kürt halkı memnun edilirse görülecektir ki "PKK aslında Kürt halkının iyiliği için, barış için çaba sarf eden bir örgüt değil. Aksine bu saçma durumu silahla kana bulayan, her zaman savaş yanlısı olmuş bir örgüt." Bunu biz görebiliyoruz ama önemli olan Kürt halkının görmesi. Eğer bu sağlanırsa PKK, halktan maddi ve manevi destek göremeyecek ve yalnız kalacaktır. Yeni üyeler katılmadığı için de bir zaman sonra bitecektir. Bitme sürecinde eylemleri hız kazansa bile sonunda pes etmek zorunda kalacaktır.


Zor ve uzun bir süreç ama imkansız değil.


Velhasılı kelam bir şeyleri düzeltmek istiyorum ama gördüğüm yanlışları insanlara kabul ettiremiyorum ve yine yanlışlar düzeltildiği takdirde görebileceğimiz güzellikleri de.. 


Karman çorman.
Sanırım herkesin kafasının bu kadar karışık olma sebebi, bizden saklanan şeyler. Çok şey saklanıyor halktan. Bu nedenle de her kafadan bir ses çıkıyor. 
Demek ki bildiğimiz takdirde şu kargaşadan daha büyük bir kargaşa yaşanacak ki, doğru dürüst açıklamalar yapılmıyor, saklanmaya devam ediyor bazı şeyler.


20 sene sonrasını çok merak ediyorum.
Bakalım dünya o kadar dayanabilecek mi insanlığa?


http://pippihasmet.blogspot.com/2010/06/insan-seviyorum-bu-yuzden-her-sey-bana.html

Abir'e Ağıt

Abir, on dördünde bir kızdı.
Barış getirmek için (!) Irak'ı işgal eden Amerika'nın barış yanlısı, insancıl askerleri tarafından tecavüze uğrayıp öldürüldü. Yanında annesini, babasını ve kardeşini de götürdü.

Tarih: 12 Mart 2006.
Birkaç Amerikan askeri bir eve baskın düzenledi.
Evde bulunan Abir Kazım El Cenabi'yi ve ailesini öldürdü. Daha sonra da cesetlerle birlikte evi ateşe verdiler. 
Abir'i daha önce de rahatsız eden bu Amerikan askerleri, Abir'i ve ailesini tehdit olarak gördüklerini, onları kendi güvenliklerini sağlamak için öldürdüklerini söylüyorlar. Kendi güvenliklerini sağlamak için Abir'e önce tecavüz ediyorlar nedense. 

Askerler tutuklandılar ama uzun bir mücadeleden sonra. Çünkü birileri inatla onları korumaya devam etti. Abir'in yaşını 20'lerde göstermeye çalıştılar. Birileri susmadı ki, tepkilerden çekinen ABD sonunda boyun eğdi ve askerler cezalandırıldı. 
Konu şuradan ve şuradan da okunabilir.

Grup Yorum- Abir'e Ağıt

Kuşatılmış kentin kara gözlü kızı Abir
Öldürüldü bir bahar günü
Katili işgalci yankee

Iraklı kız kardeşim benim
Kara gözlü kardeşim benim
Abir, Bağdat'ın yaralı kalbindesin
Bağdat'ın yaralı kalbinde

İşgalciler vurdu seni
Canımda can sol yanımda sızısın şimdi
Dayanamam aç, aç gözlerini

Düşlerin nerde
Boylu boyunca yatıyorsun on dördünde
Saçların yanmış,
Bedenin çıplak her yanın kan içinde
Al ellerimi şimdi, sar ülkenin bağrına
Bir acıyı dindirsin diye

Bağdat'ın esmer yüzü senin yüzüne benzer
Necef'in kara kıvırcık saçı seninkine
Felluce'nin onuru, onuru senindir
Kapama yüzünü ellerinle


not: Geçen sene yazmış olduğum bir yazının güncellenmiş halidir. 

Battık Yine Boğuluyoruz Biz Yine Yine Aranıyoruz Biz


Bu altın kol var ya, halamın oğluna girsin!!

Babaaaa, bazen çok saf, salak bir adam oluyorsunuz. Tabii bunu size başkası dese gider ona kafa göz dalarım ama ben diyebilirim. Çünkü bana bu hakkı sizin spermleriniz verdi.

Bana çocukken bilinçsizce yaşattığınız travmalara yorum yapmayacağım bu yazıda, bu nedenle korkmanıza gerek yok.

İyi adamsınız, çok iyi adamsınız. Tanımadığınız insanlara bile yardım etmekten çekinmeyen birisiniz. Yaşadığım bu küçük yerde bana karşı çoğu konuda anlayışlı davrandığınız için de birçok kişi tarafından -aile içini bilmedikleri için- kıskanılan biri oldum sayenizde. Gel gelelim çok safsınız be baba..

Yeter bu kadar "siz". Nasılsa yazı bu, "sen" diye devam ediyorum. 

E be salak babam. Halamın oğluna iki tane cillop gibi kredi kartı verirken aklını nerede bırakmıştın acaba?
Herifin şimdiye kadar yediği paralarla Afrika'daki açlık sorununa rahat rahat çözüm getirebilirdik. İstesek yapardık valla..
Koca konağı sattı halamlar. Buna dükkan açtılar, ev döşediler, düğün yaptılar. O ne yaptı? Hepsini tüketti. Bitirdi. Sonra bir sürü borç. Dükkan gitti.. İşler bitti. Borç borç borç. Beğenmedikleri eniştemin, emekli maaşına kaldılar. Sonra ne oldu? Bu salak kuzen kalktı yeniden dükkan açacağım dedi. Evi ipotek ettiler 25 bin çektiler. Yeni dükkan için.. 
O da yetmedi babamdan kredi kartlarını istedi. Onları da doldurdu. 20 bin giymiş durumdayız şimdi. İki aydır ödemesi gereken kısmı da ödememiş kağıt geldi. Bankalar aramaya başladı. Sağ olsunlar onlar da olmasa arayanımız soranımız yok.
Şimdi yeteneksiz kuzenim bunları ödemediği gibi bir de babamdan üçüncü kredi kartı istiyor. 

Hayır diyememek nelere sebep olabilir görün diye..
İyi ki kadın değilmiş sevgili babam. (Değişik bir cümle oldu) 

Kuzenimin başarısızlığı ile babamın salaklığını birleştirince ekmek parasına muhtaç üç aile çıkıyor ortaya.

Tam götü toparladık en azından borcumuz azaldı oh be derken başımıza gelen bu olayla bir kez daha yerlere serildi aile ekonomimiz.
Hayır bir de heriflerde öyle bir şey var ki, ne kadar borç içinde yüzseler de hiçbir şeyden geri kalmıyorlar. Bizde durum böyle olmuyor. Kardeşim ve ben sırf babam sıkıntı çekmesin diye hiçbir istediğimizi söyleyemedik babama şimdiye kadar. Adam alırsa seviniyoruz, almazsa istemiyoruz. Hayatımın son 20 senesine bakınca da hep istediklerimi ertelemekle geçtiğini görüyorum.
Kuzen, salak kuzen.. Bu evde okulu bitirmiş iki insan var. Bu çocukların iş kurması gerek, hayat kurması gerek. Herkesin senin gibi her istediğini hemen yapan ailesi yok. Azıcık düşünceli olsana.. 

İş buldum, çalışıyorum desem bile evlenmeye kalksam aileden desteğim olmadan bunu yapmam gerekecek çünkü ailem borç içinde yüzüyor olacak. Sen iki ayrı şehirde Ankaralı Turgut'un, yöresel halk oyunu ekibinin ve davul zurna ekibinin de geldiği iki ayrı düğün yaptın, ailen evini mutfak ihtiyaçlarına kadar fazla fazla aldı. Allah'tan belanı mı istiyorsun..? Kafa göz dalacağım artık. 40'a yaklaşıyorsun artık iki dakika adam ol, gözünü seveyim ol artık..

Bir de geçenlerde Selahattin Duman'da da okumuştum ve hak verdim adama. Gerçekten çocuğun travma yaşayanı makbuldür. Kardeşim ve ben çocukken ne çok sıkıntı çektik, bir biz biliriz. Evet çok şükür birçok çocuğa göre iyiydik ama fark eden insanlarsanız hayat size daha da ağırdır. Küçük Emrah kadar olmasa da bizim de bir sürü derdimiz vardı. Ama bu salak kuzenim, tek bir sıkıntı çekmedi. Annesi mükemmel anlayışlı biri, dedesi zengin, büyük büyük annesi daha da zengin.. Ben timsahı belgesellerde izlerken o giysisinde taşıyordu. Ne istese aldılar, ne istese tamam dediler. Allah için saygılı biriydi evlenene kadar. Evlendikten sonra değişti ama neyse.. Velhasılı kelam sonuç ortada. Çok anlayışlı, istekleri sorunsuzca yerine getirilmiş bir çocuk mal oldu. Buna benzer bir sürü örnek var.

Sinirliyim.
Sıçtık yani özeti bu. 
Şimdi ne bok yiyeceğiz bilmesek de nefes alıyoruz çok şükür.