Görmemişin bilgisi olmuş sen neden bilmiyorsun diye eli günü sınava tutmuş.
Bu yazı için kaç kere doldum doldum ama nedense uygun zamanı bulup da içimi dökemedim. Hazır mısınız, geliyor:
Bilgi görgüsüzlüğü nedir?
Kıçımdan uydurdum bunu ama anlamlı, bakın valla anlatacağım şimdi size.
Ben Televole'nin mankenlere sorduğu sorularla tanıştım bu kavramla. Bir elimizde kaç parmak vardır? Zıbırttırık antlaşması hangi tarihte imzalanmıştır? Abdülkerim Keşkelekoğlu kaç senesinde aramızdan ayrılmıştır? Annem teyzemin kardeşiyse teyzem benim neyimdir? Elinin körüdür efendim. Çok mu bilinmesi gereken şeyler bunlar, kime göre neye göre? Herkesin aynı şeylere önem vermesi mümkün müdür? Uzun uzun düşündüm, değildir. Eğer herkes benim gibi olmuş olsa, tarih insan hikayelerinden ibaret olurdu mesela, fizik ve kimya olmazdı. Moda olmazdı, mankenler hiç olmazdı. Televizyon kanalları sadece belgesel, tartışma, sağlık, edebiyat, bilim programları yayınlardı, ben de canım hiçbir şey yapmak istemediğinde izleyecek bir şey bulamayıp televizyonu kapatırdım o ayrı. Radyo diye bir şey olmazdı. Olmazdı da olmazdı.. Hep düşünüyorum, çok sıkıcı ve eksik olurdu hayatımız. Buradan nereye varacağım: geldiğim yere. Herkes her şeyi aynı derecede önemseyemez. Bu sanat eseri de olabilir, sanatçı da olabilir, siyaset de olabilir.
Kimseye başbakanın adını neden bilmiyorsun diye kızamazsınız, tabii bu kişi siyaset uzmanıyım diye ahkam kesmiyorsa. Kimseye Ajdar şarkılarını bilmediği için kızamazsınız, bildiği için de onu yargılayamazsınız. Ben Zeki Müren dinliyorum, bana o zevk veriyor, o adam da Ajdar dinliyor olabilir pek tabii.
Okan Bayülgen'in programlarında sıkça yer alır bu soru bölümü.
-5 ressam sayabilir misiniz bana?
- ımm kem küm
Sayamayabilir. İlgi göstermesi ya da her şeyi bilmesi gerekir mi? "Aaa ne ayıp, beş ressam bile sayamadı hahaha ne aptal şeymiş bu böyle.."
-" Tamam ben beş ressam sayamadım ve aptalım. Sen de İsmail YK'nın kaç albüm çıkardığını ve bu albümlerinin isimlerini söyle bakalım."
- ımm kem küm..
Bilgi böyle bir şeydir işte. Ressam isimleri, ideolojiler, felsefe akımları... Tornacılık, bebeğin altını değiştirmek, pilav yapmak, kravat bağlamak, çanta çeşitleri, bilgisayar birimleri, blog tasarımı, uçlu kalem tamiri...
Bilgileri kutsallaştırmak nazarımda aptallıkla eştir, cehalettir hatta. "Benim bildiklerim kutsal, onun bildikleri işe yaramaz." Böyle bir cüret insanı çok zor durumlarla karşı karşıya bırakabilir.
"Beş ressam sayamam ama Sezen Aksu albümlerinin isimlerini sıralayabilirim size" diyebilir biri. Çünkü Sezen Aksu ressamlardan daha önemlidir onun için. Bunun için onu suçlayamazsın, onunla alay edemezsin.
Bir de bilmiyorum demekten çekinmemek lazım. Bilmiyorum çünkü ilgimi çekmedi, ilgilenmiyorum, bana lazım olacağını düşünmüyorum, her an her şekilde edinebileceğim bir bilgiyi hafızaya alma gereği duymadım.. Bunların hepsi olabilir.
-Atatürk kaç yılında doğmuştur?
-Bilmiyorum.
Bence sorun yok burada. Bize ne kaç yılında doğmuşsa doğmuş, he zaman olarak aşağı yukarı bilmemizin yararı var. Ama sadece yararı var. Kaç yılında doğduğunu bilmiyordur da devrimlerini biliyordur belki. Onun iyi bir şeyler yapıp yapmadığını düşünmüştür belki. Belki iyi bir şey yapmadığına kanaat getirmiştir ve hakkında edindiği bilgileri artık önemsemiyordur. Bunların hepsi olabilir şeyler. Sadece saygı duymak lazım, eleştirilmez bunlar.
Son zamanlarda Star'da yine ülkemizin vahim halleri gösteriliyor. Evet üzücü ama yargılama hakkımız yok. Çocuklarını geçindirme derdine düşmüş biri olabilir. Bu kişiden meclisteki milletvekili sayısını bilmesini bekleyemezsin. Bu bir gerektir elbette, hele de oy kullanan biriyse ülke hakkında bilgisinin olması gerekir ama böyle bir uygulamamız yok. Bence bu soruları oy kullanmadan önce kişilere sormaları gerekir, mikrofonsuz. Bilenler oy kullansın bilmeyenler önümüzdeki seçime kadar haber izlesin. Dediğim gibi zorunluluk, gereklilik olabilir bazı bilgiler ama alay konusu değildir, olmamalı.
Ben beraber yaşadığım büyükbabamın bıyıklı olup olmadığını bile bilmiyordum mesela, kendime sorup cevap alamamıştım. Çünkü bu benim için önemli değildi. O benim büyükbabamdı ve bıyıklı da olsa bıyıksız da olsa hakkında çok şey biliyordum, onun fiziksel olmayan özelliklerini uzun uzun anlatabilirdim. "Aaa ne aptal, büyükbabasının bıyıklı olup olmadığını bile bilmiyor." Daha fazla alay edin, çünkü babamın şu an bıyıklı olup olmadığından da emin değilim. Annemin ve babamın doğum yıllarını bilmiyorum. Gerektiği zaman kendilerine soruyorum yaşlarını.
Beş ressam sayabilirim, beş fikir akımı ve belki sıkarsam en önemli temsilcilerini sayabilirim, meclisteki milletvekili sayısını biliyorum, bakanlardan çoğunu biliyorum. İsim konusunda çok başarılı değilim, ama görüntülerinden bütün bakanların ne bakanı olduğunu sayabilirim. Ama şu an bana çok bilinen antlaşmaları, önemli tarihleri sorun asla bilemem. Yorum isterseniz bir sürü yorum yapabilirim, iyi mi olmuş, kötü mü olmuş, sonuçlarını söyleyip değerlendirebilirim. Savaşları önemsemem, sadece insanların savaş çıkaracak kadar geri olmasını eleştirebilirim. O savaşlarda mahvolup gitmiş insanları hayal ederim, savaş sonunda yeniden ayağa kalmaya çalışan ülkeyi hayal ederim üzülürüm. Yıkılan köprüler, yakılan kütüphaneler için.. Ama tarihleri önemsiz benim için. Önemli olmadığı için de aklımda değil..
İnsanlardan her şeyi önemsemesini her şeyi bilmesini bekleyemezsin. Bilemedikleri için de onlarla alay edemezsin, sana ekmeğin, tüpün fiyatını sorarlar, sen de onu bilemezsin belki. Hayat! İnsanlar, farklıdır. İlgileri, yetenekleri de farklıdır. Bilgileri seçme hakları da vardır. Okulda her bilgiyi edindim ben, işime yarayacak kadar tuttum, bütün derslerim iyiydi. Ama sonra, hepsini sildim. İşime yarayacağını düşünmediğim için.. Bu kadarcık da hakkım olabilir sanırım kendimle ilgili..
(!) "Boş zamanlarımda sergi beğenemiyorum mesela, hangisine gideceğimi şaşırıyorum. Ah acaba hangi tiyatroya bilet alsam, hangi konferansa katılsam, kime yumurta fırlatsam..." (!)
İmkanı olan var olmayan var, ilgisini çeken var çekmeyen var. Hafıza dediğimiz çeşit çeşit, hepsinin yüksek olmasını beklememek lazım.
Bu kadar uzattım, özeti şudur ki:
Ben insanlarla tanışırken mutlaka benden daha iyi yapabildiği bir şey vardır, mutlaka ondan öğreneceğim bir şey vardır diye bakıyorum. Aaa aptal mısın, o kitabı neden okumadın, bu adamı neden bilmiyorsun, aa onu mu dinliyorsun demiyorum. Sadece edindiğim bir bilgi yüzünden benimle alay ediyorsa tanışlığım o zaman sakata biniyor. Saygısızlık yani. Aslında saygı yani, olması gereken bu.
Bilen bilmeyene bilmeyen de bilene saygı gösterecek arkadaş, hayat bayram olacak.
Bu ka!
Not: Google'ın bile bilmedikleri var abi, abartmamak lazım bazı şeyleri. Bilmediğimiz konularda özgürce, ezilmeden "Bilmiyorum" diyebileceğimiz güzel günlere..
2 yorum:
Çok doğru tespitler! Tebrik ediyorum canım :)
Sonunda buna isyan eden biri çıktı, o kadar mutluyum ki. 1-2 ay önce hocalardan biri "müze gezmeyi sever misin?" diye sormuştu ben de "hayır" dedim. Kadının yüz ifadesi müze sevmeyen ilk insan görmüş gibiydi. Oysa ben çoğu yaşıtımdan daha fazla müze gezmiş, hatta bir sürü şehirde müze gezmiş bir insanım ama müzeleri sevmiyorum. Zorunluluktan gidip gördüm. Olamaz mı? Oluyor bak. Neden buna şaşırıyoruz? Sergi, konser, tiyatro, müze, fuar, her boku bilmek, gitmek, görmek lazımmış gibi davranmak neyin nesi?
Oh be.
Yorum Gönder