5 Haziran 2013

Sayın Başbakanım



Sayın Başbakanım,

Benim ve benim gibi birçok kişinin ne size ne de polise kini var. Şahsen ben, istifa edip etmemenizi bile umursamıyorum.

Ben size, zamanında şu yazıyı ciddiye almadığınız için teşekkür etmek istiyorum. 

Ciddiye alsanız neler olurdu/olmazdı biliyoruz ama ciddiye almadığınız için neler oldu, özetliyorum:

-Politika konuşmayan ve dahi yanında konuşulmasına izin vermeyen insanlar günlerdir politika konuşuyor. 

-Eylemlere katılmayan, eylem yapanları küçümseyen, aşağılayan, yargılayan insanlar biber gazı bağımlısı oldu, her gün eylemde ve bundan sonraki her eylemde "Başıma bir şey gelir mi?" demeden koşa koşa en önde olacaklar.

-Ekonomik seviyemin aynı olmadığı, ne zaman politika konuşsam konuşmamı espriyle bölen çok sevdiğim ama siyasi olarak hiçbir zaman ortak yanımızın olacağını düşünmediğim apolitik denilebilecek arkadaşlarımla aynı eylemlere katılıyorum. 

-Yolda yayalar daha az çarpışıyor, çarpıştığında özür diliyor. Trafikte insanlar birbirine yol veriyor. 

-Bugüne kadar ana medyanın haberlerini izleyerek, dinleyerek, okuyarak edindiği ideolojisini sorguluyor insanlar. Kürtlerden özür diliyor.

-Her zaman "marjinal" bir insan olduğumu ve hiçbir zaman bir avuç insanla bile aynı düşüncelere sahip olamayacağımı düşünüp kendimi yalnız hissederken milyonlarca insan ile ortak noktamın olduğu gerçeğini bana gösterdiniz. Birkaç gündür kendimi yalnız hissetmiyorum ve inanın üzerimden kocaman bir yük kalkmış gibi rahatım.

-Ben bir klavye delikanlısıydım. Korktuğumdan değil, dolaylı olarak sebep olduğunuzu düşündüğüm bazı hastalıklarımdan dolayı çekingendim ve sokağa bile çıkamadığım günler geçirdim. Şimdi ben biber gazı yiyorum, dövülmekten zerre korkmuyorum, hakaretlere/küfürlere verecek cevaplarım hazır, ondan da zerre korkmuyorum. Zira ben ataması yapılmadığı için çok sevdiği görevini yapamayan bir öğretmen olarak atamamın yapılmadığı 3 sene boyunca evde oturup KPSS denilen işe yaramaz bir sınava çalışmış, her sene yenilmiş, aldatılmış ve bu yüzden defalarca intiharı düşünmüş ama görüldüğü üzere intihardan vazgeçmiş bir insanım. 

-Yıllardır mücadelelerine destek verdiğim eşcinsel, transeksüel, seks işçisi dostlarım anlaşılıyor. Onları kırma olasılığı bulunan herhangi bir söz söylenmesine izin verilmiyor.

-İnsanlar seksist küfürler etmiyor, edenler yanındaki arkadaşı tarafından uyarılıyor. Kimse kimsenin kız ya da kadın olmasını önemsemiyor.

-Baş örtülü arkadaşlarım, ön yargıları olmadan bizimle halay çekiyor, slogan atıyor. Hep şikayet ettiğim bir şey vardı. Ben baş örtülü arkadaşlarımın eylemlerine destek verdim, haklı mücadelelerini herkese anlatmaya çalıştım ama onlar beni dışladı diye düşünüyordum, öyleydi çünkü. Artık değil. Onlar da mücadeleme ortak, mücademiz diyorlar. Anlaştık biz yani.

-Siz, zor bir sezon geçirmiş ve sürekli birbirine hakaret yağdırmış taraftarları bir araya getirdiniz. Hiç anlaşamayan taraftarlar bir anda omuz omuza zıplamaya başladı. Evet zıplıyoruz, öyle büyük eylemlerimiz yoktu bizim esasında.

-90'lıların apolitik olduğunu düşünen benim gibi insanların içine umut doğdu. Bundan sonra herkes onları eleştirmeden önce bir duracak eminim ki.

-"Sakın olaya karışma!" diyen, sütünü helal etmeyeceğini dillendiren anneler artık "Gitme" yerine "Dikkatli ol." diyor. Ailemi aradım, olayları televizyondan izleyip yanlış anlamalarını istemediğim için uyardım. Yıllarca siyasi konularda beni hışımla tersleyen hatta hakaret eden  annem ben daha derdimi anlatamadan "İnsanların demokratik hakları ellerinden alınırsa böyle olur elbette, anlıyorum ben." dedi. Annem, 50'li yaşlarında, ev işi yapmaktan televizyon bile izlemeye vakti olmayan sağcı hatta dinci bir aileden gelen yine sağcı bir kadın. Babam, sağcı yine ve "Taksim'e gittim." dediğimde "Neden gittin, bacaklarını kırarım bir daha gidersen, gelir alırım seni oradan!" demedi. "Haklısın" dedi. Bunlar büyük işaretler, çok büyük. 

-Tüm bu olaylara rağmen içimde en ufak bir nefret yok, kin yok. Sinirimi nasıl yenebileceğimi öğrendim. Toplumun ne kadar büyük bir güç olduğunu öğrendim. Şiddet varsa şiddet, iyilik güzellik varsa iyilik güzellik. Her şeyin düzeleceğine dair umutlarım var. Bunu siz başarabilirsiniz, bence hâlâ geç değil. Çok iyimserim belki, kabul ediyorum. Ama bunun için haklı bir sebebim var. Ben Gezi Parkı'nda, olmasını istediğim ülkenin küçük bir halini gördüm. Bunun için gaza maruz kaldık, dayak yedik, hakaret işittik ama o güzellik için değerdi ve Gezi Parkı'na gelseniz, beraber çay içsek, otursak, sohbet etsek, özür dileseniz eminim ki çoğunluk yine sizi kucaklayacaktır. 

-Dünyanın en inatçı insanı zannederdim kendimi. Herkesin eleştirisini alır ancak kendimi bir türlü değiştiremezdim. Burnum düşse dönüp almam o derece de gururluyumdur ama öyle olmuyor işte işler. Bazen ben kaybediyorum. Şimdi bunu daha güzel anlayabiliyorum. Sonunda kaybeden, inatçılığı seçen oluyor, kabullenmese de. Birkaç gündür inatçılığımı kırma mücadelesi veriyorum, başardığımı hissediyorum, daha rahatım.
--

Ben dün metroda, emekliliği yaklaşmış bir polis memuru gördüm. O yüzü hiç unutmayacağım. Utandığı o kadar belliydi ki... Çocukluğumda polis olmak istediğim birkaç senem olmuştu. Bunu Emniyet'in önünden her geçişimde duyacakları şekilde söyler, kendimle gurur duyardım. Polis Haftası'nda polisleri ziyaret ederdik, bizlere pasta verirler biz de onlara çiçek verirdik. Bize her zaman polislere güvenmeyi öğrettiler. Zaman içinde gördüm ki, maalesef bu bilgi sorunlu. Üniversite yıllarımda yaşadığım ölümcül olabilecek taciz olayımda polisi aramayı 'unuttum' ben. Sonra da geldiğimiz noktaya üzüldüm. Ben bugün hâlâ emekçi polis abilerimizin, kardeşlerimizin yanındayım. Saatlerce çalıştırılıp o haldeki bünyenin doğal tepkisi olan sinirle önüne gelene şiddet uygulamasını, eline güç verilen insanların hemen şiddete başvurabileceğini bile kendimi zorlayarak da olsa anlayabiliyorum, (bunda ağzımın yüzümün kırılmamış olmasının da payı olsa gerek, empatimi düşürüyor muhtemelen) Çünkü o "Sizin yüzünüzden çalışıyorum." diyor ve aslında şiddetinin yönü başka. Tabii bir de gerçekten nefret dolu olanlar var, onlar 'eylemci'lerin içinde de var maalesef. Eğitimsiz insanların düşüncesi, vicdanı olmaz, onlar herkese zarar verir. 
Nejat Uygur'un oyunlarını hatırlayın, emekçi polisi ne güzel resmediyordu. Ben kendi adıma söylüyorum bunu, yine polisin yanındayım. Ama artık rica ederim, polislerimizi en azından çoğunluğunu sağlıklı, temiz zihinlere sahip insanlardan seçin. Biz yanlış yapan 'eylemci'yi uyarabiliyoruz ve böylece birçok olayı engelledik ama onları kimse durdurmuyor. Hepimiz üzülüyoruz.

Bir de gördüğüm güzellikler var. Taksim'e gittiğim günlerden birinde polis önce gazladı, sonra çekildi çünkü kalabalıktık. Sonra Gezi Parkı'na girdik. Şenlik havası resmen. Herkes yine de tedirgin, Talcid'ler, sirkeler, limonlar, maskeler, gözlükler... Sonra birileri şarkı söyledi, aynı birileri insanları her ihtimale karşı 'saçma sapan' davranılmaması konusunda uyardı. 
Ben o gün bizimle halay çeken baş örtülüler gördüm, küçük bir yangın çıktığını ve yine parktakiler tarafından söndürüldüğünü gördüm, esnafa gidip "Abicim, senin şemsiyelerin suyuyla söndürmeye çalıştık yangını, onlar artık kullanılmaz, ödeyelim istiyoruz." dendiğini ve esnafın "Olur mu öyle şey, lütfen, bizdendir, sorun yok." dediğini duydum, maske ve Talcid aldığımız eczanenin bize lazım olur diyerek sabun verdiğini gördüm, parkta oturduğumuz süre boyunca belki 20 kişinin gelip bir şeye ihtiyacınız var mı dediğini gördüm, elimizde fazla olanları diğer arkadaşlara verdiğimizi gördüm, o kadar kalabalıkta kimi zaman mecburen çarpışılsa bile kimsenin kimseye ses etmediğini gördüm, alkol alan insanların her ihtimale karşı tatlı tatlı, gerekçesi söylenerek uyarıldığını gördüm, yemeğini polisle paylaşmak isteyen insanlar gördüm; hırsızlık görmedim, taciz görmedim, kavga görmedim, hakaret eden görmedim.
Siz bu insanların gerçekten bile isteye polise zarar verebileceğini düşünüyor musunuz? 

Şunu reddetmiyorum, evet maalesef arada sorunlu bazı insanlar var. Ancak polisin görevi bizi onlardan ayırt edip onları görevi doğrultusunda uzaklaştırmak ya da gereği neyse yapmak değil mi? Polis neden önyargılı, neden herkesi aynı kefeye koyuyor? Metroda o insanlar neden polis memuruna "Sen de polissin ne de olsa!" diye saldırmadı? Sizin de kabul ettiğiniz üzere ortada ciddi bir hata var ve sağlıklı olan, hatayı, yanlışı kabul edip özür dilemek değil midir? Ben seçtiğimiz başbakanımızın özür dilemesini istiyorum, vekilinin değil. Ben açılım için bu kadar mücadele eden ve birçok insanı samimiyetine inandırmayı başarmış bir 'lider'in özür dilemek ve hatasını kabul etmek gibi herkesçe yüce bilinen bir eylemi gerçekleştirebileceğine inanmak istiyorum. Kayıplarımızın telafisi yok ancak, telafi etme çabanızı, samimiyetinizi görmek istiyorum.

Samimiyetime inanır mısınız bilmiyorum ama ben sizinle gurur duymak istiyorum. Oy vermemiş olabilirim, düşüncelerimizin çoğu farklı olabilir ama bu benim sizi sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. Benim hükümetten büyük beklentilerim yok belki de. Dinlenilmek istiyorum, söylediklerim ciddiye alınsın istiyorum. Yanlış varsa tatmin eden açıklamalar yapılsın istiyorum, saydam olunsun istiyorum, ülkemin başbakanını desteklemek istiyorum. Bileyim ki, babam yıllarca boşuna çalışmadı, ben yıllarca boşuna eğitim almadım, sabahlara kadar boşuna çalışmıyorum. Amacımız ortak olsun, herkese dünyanın ne kadar güzel bir yer olabileceğini gösterelim. 

Tüm bunlardan biz çok güzel dersler çıkardık. Siz ve hükümetinizin de benzer dersleri çıkarmasını diliyorum ve şu an önümü göremiyor olsam da, eğer görevinize devam edecekseniz, başbakanım olmanızı rica ediyorum tekrar tekrar. Size oy vermemiş olsak bile, haftada bir kadeh içiyor olsak bile, sokakta öpüşüyor olsak bile bizim de başbakanımız olur musunuz?
Yollardan, köprülerden daha çok ihtiyacımız var bunlara. 
--
Bu iyimser bakışıma rağmen şunu belirtmeden geçemem: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.


Not: Kişisel düşüncelerimdir, gözlemlerimdir. Kimsenin sözcüsü değilim.