21 Nisan 2010

Ama Arkadaşlar İyidir



Hep ciddi bir sorun oldu arkadaşsızlığım.
Okula başlayana kadar yaşadığım yerde sokağa çıkıp oyun oynayamadım, arkadaşım yoktu. Mahallede iki ev ötesinden uzağını da bilmezdim. 
Ana sınıfına uyum sağlayamadım. Hiç kimse benimle ilgilenmiyordu, ben de kimseye yaklaşamıyordum. Öğretmenimiz zaten psikopattı. 
İlkokulda iyi bir öğretmenin eline düştüm ve sayesinde bir iki tane arkadaş edindim. 
İlk arkadaşımla aramız iyiydi ama o bana benzemiyordu biraz fazla yaramazdı. Onunla gezmeye başladım okulda. Orta son çocuklarının peşine takılıp onları rahatsız ederdik. Bizim sınıfta bir kız vardı biraz safça, "Senin bize lolipop borcun vardı, unuttun" falan derdik kız gidip alırdı öyle de saftı. 
Bu arkadaşımla arama zamanla mesafe girdi. 

Yazları halamın yanına giderdim evlerinin yanındaki apartmanda oturanlardan bir arkadaşım oldu ama nasıl iğrenç biri anlatamam. Bir de çok zengin ve çok şımarıktı. Zengin olmalarına rağmen sürekli halamın evine güya beni görmeye gelip bir şeyler yürütürdü. Ben ilçede okuduğum için eğitim de sonuçta sınırlıydı, sürekli beni küçümseyecek bir şey bulurdu. Mesela yerin dibine geçtiğim bir andır benim için şu:
-Mektuplaşalım mı ben eve gidince?
-Olur ama mutlaka posta kodunu yaz. Sizin oranın posta kodu kaç?
- ?
-Ahaha bilmiyor musun yoksa?
Halam müdahale edip öğreniriz ne olduğunu demişti. Ben posta kodunun ne olduğunu bile bilmiyordum ilk kez ondan duymuştum. 

Bu çocuk sürekli beni aşağılamanın yanında bir de bir keresinde oklava ile kovalamıştı. Vurmuş da hatta bilinçaltıma attım zahar, hiç hatırlamıyorum.
İlk sigaramı onunla içtim, üstelik annesi kokuyu anlayınca çocuk korkup benim içtiğimi söyledi, sesimi çıkaramadım, sersem olduğum için.

Yüzme kursuna gidiyordu. Halam benim de gitmemi istedi ama utandığım için gidemedim. Bu arkadaş sağ olsun, 
"Gel bir gün benimle, izlersin eğer istersen sen de yazılırsın" dedi. 
Ben de gittim salak gibi. Bütün arkadaşları benimle dalga geçti, hem de sebepsiz. 

Tekrar okula dönecek olursak 2. sınıfta biri geldi sınıfa, onunla da aram iyi oldu. Ama onun da küsme huyu vardı. Canını yanlışlıkla yaktığım zaman hemen küserdi, nasıl vicdan azabı çekerdim anlatamam.
Arada bazı bize gelirdi. Annem "Akşam oldu hadi artık, annen merak eder seni" diyerek gönderirdi onu. Rezil olurdum.

İlkokul böyle geçti. Ortaokulda bir arkadaş daha buldum. Okuldaki tek sarışın olduğu için biraz fazla popülerdi. Onun yüzünden derslerim kötüleşti. Umursamaz oldum. Sonra kıskandı bir sebepten ve küstü, kendine yeni arkadaş edindi. Edindiği arkadaş da benim ilk arkadaşım dediğim malum yaramaz çocuk.

Sonrasında bir grup oluşturduk. Birkaç arkadaş ama hepsi de birbirinden cici, hayatımın en eğlenceli zamanlarını onlarla geçirdim. Ama ortaokul bitip de farklı okullara dağılınca uzaklaştık şimdi  nerede olduklarını bile bilmiyorum.

Lisede bir arkadaş grubum daha oldu. Ama yarışmaya ilçeden katıldığım için beni adam yerine koymuyorlardı. Hafta sonları kendi aralarında görüşüp beni çağırmıyorlardı. Hepsi aynı dershaneye gidiyor bense dershaneye gitmediğim için hafta sonu yaşananları bilmeyip mevzulara uzak kalıyordum. Lise böyle geçti bir bok anlamadım. 

Üniversite ise, hepsinden berbat. Hayatımda ilk defa oluyor sandığım bir arkadaşlığın içinde buldum kendimi. Lisede aynı sınıfta olduğum ama fazla bir dostluğumun olmadığı biriydi bu. Aynı üniversitenin aynı fakültesinin aynı bölümünün aynı sınıfına yerleştiğimizi öğrendim. Konuşmaya başladık kayıttan önce. Sonra kayıtlar başladı. Liseden kalan arkadaşlarımı aradım benimle kayıta gelir misiniz diye, hepsi saçma salak bahanelerle reddetti ama o hem geldi hem de bütün işlerimi kendisi halletti. Biraz da bunun etkisiyle çok güvendim ona, çok sevdim onu. 2 sene boyunca okula yalnız girmedik, hep birlikteydik, hep yan yana oturduk. Sevgililerimiz bile arkadaştı. Sonra onun sevgilisi ile benim sevgilimin arası açıldı ve ev değişimi oldu. Evleri de değişince birbirleriyle görüşmez oldular ne olduysa bundan sonra oldu. Benim arkadaş da sevgilisi istemediği için belki de, benden uzaklaştı gitti. Bütün emeklerim mahvoldu. Üstelik o dönem birlikte olduğum salak sevgilim de onun yüzündendi yine. O da gidince ayrıldım beklemeden.
Bir arkadaşlık denemem daha oldu. Hatta bununla aynı eve çıkmayı bile düşündüm ama olmadı, bir türlü beceremedik. Sonra da güzel giden ilişkisini bozup uzaktaki sevgilisini benim onaylamadığım, sevmediğim, olmaz dediğim biriyle aldattığını öğrendim ve bana yalan söylediği için ondan kendi isteğimle uzaklaştım.
Son sınıfta güzel bir arkadaş daha edindim. Evde bilgisayarım yoktu o zaman, yazılacak bir metni onunla birlikte onun evinde yazdık. Ondan sonra başladı arkadaşlığımız. Bana kimseye vermediği bir sırrı verdi ve bu aramızdaki bağı daha da güçlendirdi. Bize gelip kalırdı bazen, çok sevdim onu ama başka arkadaşları da vardı. Ben nedense hep tek olmak isterdim, başka kimseyle görüşmesin sadece benimle görüşsün isterdim ama o öyle yapmadı. Yine de en sevdiğim insan oldu sınıfımda hatta üniversite yıllarımın tamamı içinde. 
Fakülte bittiğinde yollarımız ayrıldı, o uzak bir memlekete taşındı. Ardından çok ağladım ama nafile, gitti işte. Yine görüşüyoruz telefonda, internette ama kavuşamadık bir türlü.
Fakülte bitti yaz geldi geçti.
Sonra birden özel biri girdi hayatıma. İnternette tanıştık güya ama hayatımın her anını anlayabilen, gerçekten seven biriydi o. En zor zamanlarımda yanımda oldu. Ben de kötü bir arkadaş olmadım hiçbir zaman. Ben de onu saatlerce dinledim, konuştuk, dertleştik. Sesini duymadığım gün işkence gibi olmuştu. 2 sene sürdü sanırım. Yani bilmiyorum şu an görüşmüyorum sanırım bitti. Saçma sapan bir nedenden hem de. Bir hafta kadar konuşmadık, o bu arada diğer arkadaşlarıyla geziyordu, konuşuyordu, bana ihtiyacı yoktu. Benimse tek arkadaşım oydu. Kıskandım biraz ama sesimi çıkartmadım. Bir gün aradı, ders çalışıyordum o sırada, gece saat 1 gibi falan. 
-Ooo özledin mi bakiim sen beni? Hayırdır lan noldu, kötü bir şey yok değil mi?
-Bilgisayarın ekranı görünmüyor. Renkler gitti noldu acaba.?
-Monitöre giden kablolarda sorun vardır. Ama dur bir de internetten bakayım.
İnternetten baktım ve ona okudum yazılanları, dedi ki:
-Yanlış yere bakıyorsun bence. Dizüstü bu, sen kesin masaüstüne bakıyorsun.
-Yok, işte dizüstü yazıyor, alla alla.
Okudum devamını da tekrar. Sesini yükseltti bilmiyorum fark etti mi ama yükseltti:
-Ya bu değil saçmalama, dizüstü bu masaüstüne bakıyorsun herhalde sen bence yanlış bakıyorsun.
-Ya evet salaktım ben koskoca dizüstü yazısını okuyamıyorum.
Öyle bir bağırdı, çemkirdi ki bana anlatamam. Ne dediğini bile hatırlamıyorum sinirden. Kalbim bir anda paramparça oldu.
Sonra tamam yarın başka birine daha sorar öğrenip sana haber veririm iyi geceler dedim kapattım.
Ertesi gün de işte mesajla durumu bildirdim servise götürmesini söyledim bilgisayarı. Hoşça kal yazdım mesajın sonuna.

27 Mart'tan beri konuşmuyoruz kendisiyle. Deli gibi özlüyorum onu. Herkese ondan bahsediyorum. Gurur yaptım bu kez. Kaç defa benzer kırgınlıklar olduysa uzatmadım hiç ama bu sefer gurur yapasım geldi. Çok kırgınım hâlâ. Gelip özür dileyecek falan değil biliyorum. Ben de dilemeyeceğim. Ya hiçbir şey olmamış gibi başlayacağız -ki o gelmeyeceği ve gittiğimde sevinmeyeceği için çok zor- ya da böyle devam edecek. 
Bakalım hayırlısı.

Bütün bu arkadaşlıkların dışında, en arkadaşlı günlerimi blog yazdığım dönemde yaşadım. Ailemden bir kişiyi kaybettiğimde yüz yüze görüşüp tanıştıklarımdan 2-3 kişi baş sağlığı dilerken, blog arkadaşlarımın 100-150 kadarı baş sağlığı diledi. Arkadaşlık, aslında beraber çay içmek, dedikodu yapmak değil. Senin kim olduğunu, nasıl biri olduğunu sadece yazılarını okuyarak bilen ve sana inanan insanlar da senin arkadaşın olabiliyormuş. Bana kızan çok oldu, ne diye önemsiyorsun sanal sonuçta hepsi dendi, yarın gidersin herkes unutur dediler. Ama ben reddettim, hep korudum bu arkadaşlığı ve nitekim elimde sağlam birkaç arkadaş kalabildi. Beni merak eden, benim için endişelenen.. İçim rahat, kendimi koca internette yalnız hissetmiyorum. Hatta bir telefon etsem bir şey istesem canla başla yapacak insanlar olduğunu biliyorum. Bu çok güzel bir şey.. 
Defalarca teşekkür ettim onlara ama yetmiyor. Hayatımın 2-3 senesinde 25 senenin acısını çıkartacak kadar arkadaş edindim, arkadaşlarımın hepsine teşekkürü bir borç bilirim efenim. 
Gözlerinizden öpüyorum. 
Nokta.

Oğuz Atak'ı Hatırlamak

Oğuz Atak adını hatırlayan var mı bilmiyorum ama hatırlatmak istedim birden.

6 Mayıs 1997
Polisler She Bar'a baskın düzenliyor. She Bar'ın hem ortağı hem de barmeni olan Oğuz Atak, TGRT'nin dikkatini çekiyor ve haber yapıyor. Neden? Çünkü Oğuz ATAK'ın sırtında Arap harfleriyle "Allah" yazıyor. Evet sebep bu.. Uzun uzun anlatıyor TGRT, dövmesiyle ilgili onu suçluyor ve işaret ediyor güzelce.
Çok değil ertesi gün, köpeğini gezdirmek için gittiği Bebek Parkı'nda öldürülüyor Oğuz. Öldürülüyor evet ne kolay söyleniyor değil mi? Sırtında Allah dövmen var denilerek kavga çıkarılıyor, kavgada karşı taraf silah çekiyor. Oğuz, kalbinden ve midesinden yaralanıyor. Ambulans çağrılıyor ama ambulans geç geliyor, geç geldiği yetmez gibi bir de aküsü bitiyor, başka bir ambülans geliyor ama ne çare, Oğuz gidiyor..

Yüzü gözümün önünde hâlâ.

Tek başına bu olay yeterince büyük bir facia iken bir de Bebek Camii imamı Seyfettin Çetin, Oğuz Atak'ın cenaze namazını kılmadı!
Olayı Milliyet arşivinden:
Bebek Camii imamı Çetin, "Cenaze namazını belediye görevlileri kıldırır. Benim görevim değil. Namazı kıldırmaya mecbur değilim. Mezarlıklar Müdürlüğü'ne geç başvurulmuş" dedi. Bunun üzerine sanatçı Yıldız Tilbe, "Allah rızası için kılın kardeşim. Allah'tan korkan ölüyü yerde koymaz. Hepimiz Müslüman evladıyız. Suçlamak kullara değil, sadece Allah'a düşer" diye konuştu. Tilbe'nin tepkisine, Melis Sökmen de katıldı. Topluluktan tepki artınca, camii mümezzini Salih Çoban, "Problem değil. Önce namazlarımızı kılalım da görevli gelmezse biz kıldırırız" demek zorunda kaldı. Bu durum karşısında, Atak'ın arkadaşlarınca Beşiktaş Belediyesi'nden imam istendi. Belediyenin görevlendirdiği, isminin açıklanmasını istemeyen imam da basın mensuplarının avludan dışarı çıkarılmasını, aksi takdirde namazı kıldırmayacağını söyledi.   
Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Mustafa Ateş, namazı kıldırmayı reddeden Bebek Camii imamının, namazı kıldırmakla yükümlü olduğunu söyledi. Ateş, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Bebek Camii imamı hakkında soruşturma açabileceğini belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cenaze Takip İşleri Müdürlüğü yetkilileri de, imamın bu tutumunun bilgisizlikten kaynaklanmış olabileceğini söyledi.
"Ozzy" olarak çağrılan Atak'ın arkadaşları, TGRT'ye dava açacaklarını, ardından çeşitli İnsan Hakları derneklerine başvuracaklarını belirterek, "Bu olay, bazı şeylerin başlangıcı gibi geliyor" dedi.
Oğuz için, cenaze öncesi annesinden vekalet alınıp toplu dava açmak için dört yüze yakın imza toplandı. Dağıtılan "Oğuz Dostları" imzalı bildiride, "Oğuz'u hiç tanımadan yargılayan ve hedef gösteren TV kanalı biraz araştırıp onu tanısaydı, o şu anda yaşıyor olacaktı" ifadesiyle birlikte, Atak'ın bir şiiri yer aldı.




She Bar'ın sahiplerinden Ayşin Koray, kendisini uyarmalarına rağmen Oğuz'un insanların bu kadar çirkinleşebileceklerini düşünmediğini belirterek, "Oğuz, çok dini bütün bir insandı. Ölümden hiç korkmuyordu, ölüm onun için bir boyut değişikliğiydi. Öldüğü gün Oğuz Dostları diye bir dernek kurduk" dedi.
Barmenin naaşı, toprağa verilmek üzere memleketi İzmir'e gönderilmek üzere ambülansa konulurken, törene katılanlar yoğun bir alkış temposuyla kendisini son yolculuğuna uğurladı.
Cenaze törenine Kadir İnanır, İzzet Öz, Mustafa Altıoklar, Sibel Gökçe, Ayşegül Aldinç, Sibel Tüzün, Levent Erim gibi birçok sanatçı ve Atak'ın çok sevdiği köpeği Antie katıldı. Cenazeden sonra Atak'ın evine gidenler, Yaşar Nuri Öztürk'ün "Yeniden Yapılanma" ve Mevlana ile ilgili kitapları görünce şaşkınlıklarını gizleyemediler. Atak için bu akşam 20.00'de Bebek Camii bahçesinde mevlit okutulacak.
Atak'ı öldürdükleri gerekçesiyle gözaltına alınan Hüseyin Ulaş (21) ve Alattin Polat (25) dün tutuklandı.
Cumhuriyet Savcısı Olcay Seçkin'e 1,5 saat ifade veren Ulaş ve Polat tutuklanma istemiyle İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ne sevkedildi. Tutuklanmalarına karar verilen iki sanık Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderildi.


Ülkücü olarak bilinen kabadayı Sedat Peker'in adamları da adliyeye gelerek sanıklara destek verdi.
Peker'in avukatı Ömer Yeşilyurt müvekillinin olayla ilgisinin olmadığını vurgulayarak "Ancak Sedat Peker bu olayın meydana gelmesine hiçbir şekilde üzülmemiştir. Bu nedenle Sedat Peker'e yakın olan kişiler sanık olarak getirilen bu arkadaşlara destek vermeye gelmişlerdir" dedi. 
Ayrıca ekleyip göstermekte yarar var bence. Cenaze namazını kılmayan malum imam 2007 senesinde aynı camide oğluna düğün yaptı. Soruşturma açılacağı söylenmişti ama bilemiyorum sonuç ne oldu? İronik değil mi?
Hürriyet'ten alıntılıyorum: -28 Ağustos 2007-
Sırtında Arapça "Allah" yazan dövme bulunduğu için 1997’de Bebek’te öldürülen barmen Oğuz Atak’ın cenaze namazını kıldırmadığı için tepki çeken İmam Seyfettin Çetin, 21 yaşındaki grafiker oğlu İlhan Çetin’e 15 yıldır görev yaptığı Bebek Camii’nde ilahili, semazenli, mehteranlı düğün yaptı.
Önceki gün saat 18.00’de başlayan düğün saat 21.30’da takı töreni ve aile fotoğraflarının çekiminin ardından gelin ile damadın camiden ayrılması ile sona erdi. Düğün öncesi caminin avlusuna masa ve sandalyeler getirildi. Mehteran Takımı’nın müziği eşliğinde yemek yendi. Saat 20.00’de mehteran takımının gösterisi bitti. Daha sonra Kur’an, ilahi ve dualar okundu.
Harem selamlık oturan misafirler akşam namazını da kıldı. Gelinin adı ise bir sır gibi saklandı. Telefonla ulaştığımız Seyfettin Çetin önce "Bu normal bir düğün" dedi sonra da konuşmak istemediğini söyledi.
Düğün gecesi, caminin yanındaki Bebek Kahve’de oturduğunu söyleyen Cem Özer şunları söyledi: "Bebek’te yaşıyorum bugüne kadar böyle bir şey ne gördüm ne işittim. Böyle şatafatlı olması benim kanımca İslamiyet’e de çok uygun değil. İslam’da dikkat çekmek yoktur" dedi.
İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı yaptığı yazılı açıklamada camideki düğün için İlçe Müftülüğü’nden izin alınmadığını tespit ettiklerini söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığı kanunlarında "Mabetler kiraya verilemez ve ibadethane haricinde hiçbir iş için kullanılamaz" hükmü olduğunu belirten Çağrıcı, şunları söyledi: Çağrıcı, "Camiler oraya girmek isteyen herkese açık olup özel mülk gibi girme yasağı konulamaz. Bu nedenlerle Beşiktaş Müftülüğümüz gerekli görürse ilgili cami görevlisi hakkında idari soruşturma açacaktır." 
**
Oğuz'un öldürülme emrini veren ismin Sedat Peker olduğu anlaşılıyor, She Bar'dan haraç isteği reddedildiği için ve Oğuz, Allah dövmesi taşıdığı için öldürme emrini verdiği iddia ediliyor. Sedat Peker, bu olaydan sonra uzun süre aranıyor. Bu konuyla ilgili aslında Sedat Peker'le ilgili bilgi de TürkçeBilgi'den:
Peker, Barmen Oğuz Atak'ın sırtında "Allah" dövmesi bulunduğu gerekçesiyle öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle uzun süre arandı. Polisin Atak'ın öldürülmesini azmettirmek ve çete olaylarına karışmaktan aradığı Peker, oğlunun doğumunda kendilerini ziyaret eden, çiçek ve telgraf gönderen dostlarına teşekkür için gazetelere verdiği ilanlarda eşiyle birlikte görüldü. ...  
Tehditle tahsilat yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve benzeri suçlardan yedi ay boyunca aranan Peker, teslim olacağını bildirerek 19 Ağustos 1998'de Romanya'dan Türkiye'ye getirildi. İstihbarat birimlerinin çalışmaları sonucunda, Peker'in, adı gizlenen bir Antalya milletvekiliyle doğrudan bağlantısı olduğu saptandı.  
Peker, tutuklu bulunduğu sürede Bayrampaşa Cezaevi'nde krallar gibi yaşadı. Rokfor peyniri başta olmak üzere birçok lüks yiyeceği koğuşuna getirten Peker'in cezaevine soktuğu eşyalar arasında kokoreç makinesi da vardı. Kaldığı 50 kişilik koğuşun tabanını halıfleksle kaplatan, duvarlarını boyatan Peker, tuvaletlerin kırılıp yapılmasını istedi ve bunun için gerekli malzemeyi sağladı. Cezaevinde yüz koyun kestirip tutuklu ve hükümlülere dağıtan Peker, çanak anten, video, CINE 5 dekoderi, ekmek kızartma makinesi ve dikiş makinesi gibi isteklerine ise cezaevi yönetimi tarafından izin verilmedi.  
İstanbul DGM Savcılığı, Ekim 1998'de Peker ve adamları hakkında 7.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Bu davadan yargılandığı sırada duruşmada ilginç açıklamalar yapan Peker, "Eski bir milletvekili bana mesaj göndererek, 'Mahkemede fazla artistlik yapmasın' dedi. Her şeyi size anlatmak istiyorum çünkü ben bunları anlatmazsam şüpheli bir şekilde intihar edebilirim" dedi. Peker, 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999'da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün cezaevinde bulunun Peker, "sanal bir çete yaratıldığını" ileri sürdü.
Bu olayla ilgili davanın ilk duruşması Haziran 97'da yapılıyor. Duruşmayla ilgili haberi Milliyet Arşivi'nde buldum:
Yogun guvenlik onlemi alinan durusmayi yeralti dunyasinin unlu ismi Sedat Peker'in adamlari da izlerken saniklarin tahliye istemi reddedildi.
istanbul 7. Agir Ceza Mahkemesi'ndeki davanin dunku ilk durusmasina Huseyin Ulas ve Alaattin Polat katildi. Ayrica Oguz Atak'in annesi Sukran Atak'la babasi Kenan Atak'in avukatligini yapan Ayse Ruchan Beygo da hazir bulundu. Atak'i calistigi She Bar'a birkac kez gittigi icin tanidigini soyleyen Ulas, olay gunu Sisli'deki otoparkina gitmek uzere Polat'la yola ciktiklarini ancak cay icmek Bebek'e ugradiklarini belirtti. Ulas sozlerini soyle surdurdu:




"Kendisini gorunce Polat'a bir gun once televizyonda sirtinda Allah yazili dovme var diye yayin yapilan kisinin bu kisi oldugunu elimle gostererek isaret ettim. Atak yanimiza gelerek `Beni niye gosterdin?' diye cikisti. Durumu acikladim. `Dovmelerim cok mu acayibine gitti?' dedi. Kendisine `Evet bir Musluman olarak bunu hos karsilamadim. Hem ickinin satildigi yerde bulunuyorsunuz ve milleti zehirliyorsunuz hem de Muslumanligin dini duygulariyla alay ediyorsunuz. 
Cok gucume gitti' dedim. Bana hakaret etti. Kopeginin boynuna bagli olan ipi yuzume ve elime vurdu. Alaattin beni geriye cekerek kavgayi ayirmaya calisti. Ancak Atak tekrar uzerime gelerek ameliyatli olan bogazimi sikti. Nefes almakta gucluk cektim. Alaattin beni tekrar geriye cektiginde bana seslenen Atak esofmanini siyirarak cinsel organini gosterdi. `Buraya da dovme yaptiracagim' dedi. Tekrar uzerime saldirinca korunmak icin silahimi cektim. Uc dort el ates etmek zorunda kaldim." 
"Ruhsatsiz silah bulundurmaktan" uc kez sabikali olan Polat ise arkadasinin ifadesine katildigini belirterek, "Atak yarali vaziyetteyken yol kenarinda duran bir otomobil sahibine defalarca yaraliyi hastaneye goturmesi icin ricada bulundum. Olay yerinin kalabaliklasmasi uzerine korkarak otomobilimize binip uzaklastik" dedi.
Avukat Muhittin Yuzuak, Ulas'in tutucu bir ilcede yogun ahlak ve din duygulariyla yetistirilmis bir kisi oldugunu belirterek bu konudaki kanitlarini mahkemeye sunacaklarini soyledi. Polat'in avukati Kadir Kartal ise muvekkilinin olaya istemeden karistigini one surerek tahliyesini talep etti.
Tahliye taleplerini reddeden mahkeme delillerin toplanmasi icin durusmayi erteledi. Ulas hakkinda 31 yil, Polat icin de 16 yila kadar hapis cezasi isteniyor.

Olayın diğer davası Nisan 1998'de görülüyor. (Bu tarihten önce bir başka dava oldu mu, bilgi edinemedim) Oğuz'u öldüren Hüseyin Ulaş "hafif tahrik altında adam öldürmek" suçundan 19 yıl hüküm giyiyor. Diğer sanık Alaaddin Polat ise serbest bırakılıyor. Mahkemeyle ilgili haberi de Radikal Arşivinden alıntılıyorum:
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dün görülen karar davasına, tutuklu sanıklar Hüseyin Ulaş ve Alaattin Polat katıldı. Duruşmada Oğuz Atak'ın annesi Şükran Atak da hazır bulundu.
Atak'ın avukatları sanıklardan Hüseyin Ulaş'ın kasten adam öldürmekten ceza alması gerektiğini, çünkü cinayetin tasarlanarak işlendiğini belirtti. Diğer sanık Alaattin Polat'ın da cinayete karıştığını belirten avukatlar, olay yerinde bulunan boş kovanlarla bunun kanıtlandığını iddia etti.
Avukat Timur Şen, cinayet öncesinde Atak'ın kendilerini dövdüğünü iddia eden sanıklarla ilgili olarak, "Oğuz Atak'ın boyu ile Hüseyin Ulaş'ın boyu arasında 20 cm var, Atak'ın Ulaş'ın boynuna sarılması mümkün değil" dedi. Olay yerinde bulunan mermiler ve silah arasındaki çelişkiyi de dile getiren Şen, Hüseyin Ulaş'ın üzerinden yedi adet mermi çıktığını, fakat silahının sadece altı adet mermi aldığını dile getirdi. Buna göre olay yerinde bir silah daha olabileceğine dikkat çeken müdahil avukat, "Polat da cinayete karıştı ve Ulaş'la birlikte tasarlayarak Atak'ı öldürdü" dedi.
Bebek Parkı'nda köpeğini gezdirirken öldürülen Barmen Oğuz Atak'ın annesi Şükran Atak da söz alarak, "Oğlum iyi bir insandı, ona nasıl kıydılar" dedi. Son sözleri sorulan Ulaş, "Bir insanı öldürdüğüm için çok pişmanım, fakat tahrik altındaydım" derken, Polat cinayetle hiçbir ilgisi olmadığını söyledi.
Verilen aradan sonra kararını açıklayan mahkeme, Alattin Polat'ın 'Ruhsatsız silah bulundurmak' ve 'Adam öldürme suçunu kolaylaştırmak' suçundan toplam dört yıl 14 ay hapsine karar verdi. Tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak Alattin Polat'ın salıverilmesi kararlaştırıldı. Hüseyin Ulaş ise 'Ruhsatsız silah bulundurmak' ve 'Hafif tahrik altında kasten adam öldürmek' suçundan toplam 19 yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı.
Oğuz Atak davası avukatlarının dikkat çektiği delilleri kimsenin umursamadığı da haberden anlaşılabiliyor. Verilen cezalarla ilgili bazı haber kaynaklarında farklı bilgiler de mevcut bu arada belirtmiş olayım.

99 senesinde Atak'ın ailesi, TGRT aleyhine tazminat davası açtı. TGRT dönemin parasıyla 10 milyar lira tazminat ödemeye mahkum edildi.  Hürriyet Arşivinden:
TV'de sırtında 'Allah' dövmesiyle görüntülerinin yayınlanmasının sabahında öldürülen barmen Oğuz Atak'ın ailesi hukuk savaşını kazandı. TGRT, 10 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm edildi.
TGRT'de yayınlanan bir haber sırasında sırtındaki 'Allah' dövmesi ile göründükten sonra, ertesi gün Bebek Parkı'nda öldürülen barmen Oğuz Atak'ın annesi Şükran ve babası Kenan Atak, TGRT televizyonu aleyhine açtıkları 10 milyar liralık tazminat davasını kazandı. TGRT, 5'i anneye, 5'i de babaya olmak üzere 10 milyarı, yayın tarihi 4 Mayıs 1997’den bu yana işleyen yasal faizi ile birlikte ödemeye mahkûm edildi.
Oğuz Atak'ın annesi Şükran ve babası Kenan Atak, İstanbul 10'ncu Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak, Huzur Radyo Televizyon A.Ş., TGRT Sorumlu Müdürü Murat Keskin ve TGRT Haber Sunucusu H. Tunç Tuncel'e 20 milyar liralık manevi tazminat davası açtı. Atak çifti, 4 Mayıs 1997 tarihinde TGRT Anahaber bülteninde yayımlanan görüntü ve kasıtlı beyanların, oğulları Oğuz Atak'ın ölümüne yol açtığını ve kişilik haklarını ihlal edici olduğunu öne sürerek 20 milyar liralık tazminat talep etti.
Çift avukatları Timur Şen aracılığıyla verdikleri dilekçede; 3 Mayıs 1997'de Narkotik Şube ekiplerinin İstanbul'daki rutin arama ve incelemelerinde barmen Oğuz Atak'ın görüntülerini sadece TGRT'nin, eleştiri sınırlarını aşan, kin ve intikam duyguları güdülen, küçük düşürücü ve halkın hakaretine maruz kalacak kasıtlı ve ısrarlı beyanlarla ekrana getirdiğini söylemişti. Avukat Şen, olay nedeniyle müvekkillerinin telafisi güç, acı ve ağır sıkıntılar çektiklerini, psikolojik yıkıntı ve depresyona uğradıklarını belirtmişti.
2009 yılında Ergenekon Davası'na atanan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Olcay Seçkin'le ilgili bir haber yapıldı. Zaman'dan:
Ergenekon soruşturmasına bakan özel yetkili ağır ceza mahkemelerine atanan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Olcay Seçkin'le ilgili ilginç bilgiler ortaya çıkıyor. Seçkin, 28 Şubat sürecinde yaşanan 'Barmen Cinayeti'yle ilgili soruşturmayı yürüttü.
Ancak polis tarafından aranan Peker, soruşturmaya dahil edilmedi. Bu soruşturma dışında ismi gündeme gelmeyen Olcay Seçkin, 2000 yılında İstanbul başsavcı vekilliğine atandı. 9 yıldır başsavcı vekilliği yapan Seçkin, şimdi Peker'in sanık olduğu Ergenekon davasının yürütüldüğü özel yetkili mahkemelerden sorumlu başsavcı vekili.
Bir yıl süren davada dikkat çeken durumlar da yaşandı. Atak'ın katil zanlıları gözaltına alındığında Peker'in adamları destek için adliyeye geldi. Ali Metin Polat'ı, Ergenekon davası sanıklarından Kemal Kerinçsiz'in avukatı Kadir Kartal savundu. Hüseyin Ulaş'ı ise Alaattin Çakıcı'nın avukatlarından Muhittin Yüzüak müdafaa etti.
2005 yılında Kelebek Operasyonu kapsamında gözaltına alınan Sedat Peker'e ilişkin dosyada ilginç bir bilgi daha vardı. Sedat Peker'in dinlemeye takılmamak için 34 kişiye telefon dağıttığı öğrenildi. 34 'kırmızı hatlı' telefonun sahipleri arasında Barmen Cinayeti davası sanığı Ali Metin Polat da yer aldı. Kelebek Operasyonu'na ilişkin iddianamede Peker'in adamı olan Polat'ın, Maltepe bölgesinden sorumlu olduğu iddia edildi.
Kelebek Operasyonu davasından mahkûm olan Sedat Peker, 2455 sayfalık Ergenekon iddianamesinin sanıkları arasında. Veli Küçük'le bağlantıları sebebiyle Ergenekon davasına giren Peker'in, Danıştay davası sanığı avukat Alparslan Arslan'la bağlantısı olduğu ileri sürülmüştü.
Olcay Seçkin, HSYK tarafından Ergenekon soruşturmasının yürütüldüğü özel yetkili mahkemelerde başsavcı vekili sıfatıyla görevlendirildi. 2004 yılından beri savcı Turan Çolakkadı'nın görev yaptığı Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in yardımcılarından Olcay Seçkin de görev yapacak. Seçkin, 2000 yılı yaz adli kararnamesi ile başsavcı vekilliğine atanmıştı. 9 yıldır başsavcı vekilliği yapan Seçkin'in bu süre içinde baktığı herhangi bir soruşturma yok. Seçkin, Çolakkadı ile aynı yetki ve görevleri paylaşacak. Ergenekon soruşturmasının koordinasyonunda görev yapacak.
Son bir haber de Sabah'tan yine:
Çete davasından tutuklu Sedat Peker hakkında sırtında Arapça 'Allah' yazılı dövme bulunan barmen Oğuz Atak'ı iki adamına öldürttüğü iddiasıyla süren savcılık soruşturması yeniden takipsizlikle sonuçlandı. Barmen Atak 1997'de Bebek Parkı'nda vurularak öldürülmüştü. İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada Hüseyin Ulaş ve Alaattin Polat mahkûm oldu. Sanıkların Peker'in adamları olduğu yolundaki iddialar üzerine dosya ayrılarak bu yönde de soruşturma başlatıldı. Delil elde edilememesi üzerine 2000'de takipsizlik kararı verildi. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu "yetersiz tahkikat yapıldığı" raporu verince soruşturmaya devam edildi. Bu kez soruşturmada Peker ile sanıkların telefon irtibatı araştırıldı. Ancak Turkcell'de 1997 yılına ait geriye dönük konuşmaların bulunmadığı belirlendi. Türk Telekom'da da detay bantlar bulunamadı.Kuvvetli suç şüphesine ulaşılamadığından 'kovuşturmaya yer olmadığına' hükmedildi.


Ekşi Sözlük'te Oğuz Atak için yazılanlara da okuyabilirsiniz ek olarak.
Özellikle şunu okumanızı istiyorum ama. 


***


Bunu asıl yazma nedenim evet hatırlatmak ama özellikle de dostlarına. Onu kaybettiğimiz sene bebe olanlara da tanıtmak lazım Oğuz'u, bu olayı anlatmak lazım ki, nelerin nelere sebep olacağını bilsinler. Bu ülkede böyle bir olayın yaşandığını öğrensinler. 
Oğuz Atak'ın fotoğrafını aradım, onu bile bulamadım, gazetelerden kesilmiş fotoğraflardan daha çoğu yok mudur yani kimsenin elinde. Hiç mi arkadaşı yoktu yoo vardı, neredeler peki? Neden Oğuz'dan bahsetmiyorlar.?
Dilerim bu yazıyı okurlar ve bu konuda bir şeyler yaparlar, yaparız. 
Benim onlardan naçizane talebim budur.


***

Bir sene sonra gelen ekleme: Bir sene içinde Oğuz Atak'ın herhangi bir tanıdığı, arkadaşı bana ulaşmadı ya da onu hatırlatmak adına herhangi bir girişim olmadı ve sonunda sizden de gelen ricayla ben bir sayfa açtım. Bilgileri toplu bulundurmak ve onu hatırlatmak için:

Saba Tümer'de Volkan Konak



Müthiş eğlendim efendim, hatta ailecek eğlendik.

Volkan Konak sevilmeyecek adam değil zaten, sesi güzel, yetenekli, zeki, hoş sohbet bir adamceğiz. 

Malum Pepsi reklam kampanyasıyla ilgili haberler çıktı. Pepsi, reklamlarda oynaması için 1 milyon dolarlık bir teklif sunmuş ama Volkan Konak bunu "ABD sermayeli bir firmanın reklamında oynamam ben" diyerek reddetmiş. Olay bu şekilde yayıldı.
Volkan Konak, Saba Tümer'de işin aslını açıkladı. "Evet böyle dedim ama sadece Pepsi için değildi bu, ben ne parti seçim müziği ne film müziği yaparım, ne reklamda dizide oynarım benim işim müzik, kendi müziğimi yaparım" dedi. "Pepsi yetkilisine de ilettim gelin konserime sponsor olun sizin markanızda konserler yapalım ama reklamda oynamam dedim, Pepsi'den çok reklamda oynama fikrine hayır dedim ben" dedi. Yani cümleler tam bu şekilde değil ama anlattığı şey buydu işte. Bir de ekledi "Başka reklam teklifleri de aldım, hatta bir firma 2  milyon dolar teklif etti" de dedi.

Volkan Konak, "aksi, huysuz, nalet" bir adam gibi görünüyor belki ama çok sevimli geliyor bana. Keza şarkıları da bir o kadar güzel.. 

Ahanda bu da Volkan Konak'tan Feriğim: