31 Mart 2011

İstanbul Döver Seni Sen Beni Üzersen

Allan taşralısı İstanbul'da ne yaparmış bir bakalım diyorum ben.

Öncelikle İstanbul'da görüşme fırsatı bulduğum güzel insanların benim ne kadar mal malak bir insan olduğumu anladıklarını bildiğimi bilmelerini isterim. Malım yani, ben de biliyorum. 

Efenim, gündüz yolculuğunu tercih ettim. O yol ne bitmez bir yolmuş arkadaş.. Yanımdaki koltuk boş olmasına rağmen ben salağım ya hani, olur da sahibi gelirse diye yayılamadım bile. Tv izledim biraz ama geçmiyor zaman. Dünyayı iki dakika yalnız bırakmamam gerektiğini de otobüste anladım. Japonya'da olanları otobüsteyken duyabildim. Birand anlattı, o anlattıkça ona muhtaç olmanın siniriyle İnternet'i özledim. Canım İnternet güzel İnternet... Öyle böyle derken yol bitti ve beni kardeşim ile sevdiceği karşıladı. Sevdiceğini de ilk görüşümdü. Utandı biraz ama iyi çocuk, sevdim ben. Bir de konuşsaydı keşke, kendi esprilerime kendim güldüm. Doing doing nidalarıyla başımda hare hare eşekler dolaştı. Benden iki yaş büyük olmasına rağmen bana "Abla" diyor. O, "abla" dedikçe kendimi  Ayşen Gruda olarak hayal ediyorum tabii. "Anne, şuna bir şey söyle abla demesin bana..!! Bak hala abla diyor. Abla deme bana abla deme bana" 
Eve geldik, kardeşimin ev arkadaşları karşıladı bizi. Çok cici iki kızceğiz. "Allam neden erkek değilim ki, şu an tam da şu an" dedim. Pek sevdiler beni, ben de onları sevdim tabii.

1. gün:
Bakırköy pazarına gitme gafletinde bulunduk. Kızlara pazara gidelim diyen bendim tabii kızların ne suçu var? Gittik efendim, ben böyle saçma bir pazar daha görmedim hayatımda ki çok fazla pazar gezmişimdir. Dükkanlardan pahalı her şey. Üstelik sanki bedava dağıtıyorlarmış gibi herkes üst üste. Rahat on kişi bastı ayağıma. Heeeyt yeter ulan diyerek kaçtık pazardan. 
Kızları kötü yola düşürme isteğiyle Taksim'e gidelim dedim. Eh madem biz de gezmiş oluruz dediler. Ama kızlar, kardeşim dahil okuldan eve evden okula tipler zaten. Kırk yılda bir çıkıyorlar gezmelere. Geldik İstiklal'e.. Kızları azıttım ben, "Siz takılın buralarda ben de gezeyim az" dedim. Gittim gittim İstiklal'in gecesini özlemişim, tadını çıkardım biraz. Sonra blog yazarlarından biri ile görüştüm. Onunla beraber blog kafe midir nedir oralara bir yere gittik. Nickligillerden kimse olmadığı için sıkıldım tabii orada, ama önemli olan arkadaşı görmekti zaten. Gördüm, oturduk konuştuk azıcık, sonra ben tırım tırım ayrıldım oradan. Kızlarla buluşup eve döndük. Daha doğrusu eve dönmek zorunda kaldık, daha gece yeni başlıyor deli misiniz falan dedim ama ı ıh bana mısın demediler. Kötü yola düşüremedim onları. 
Görüştüğüm o güzel insana buradan çok çok teşekkür ederim, memnuniyetimi belirtirim. Bir daha görüşürüz inşallah leyn!!

2. gün
Kardeşimle Gaziosmanpaşa'ya gittik. Orada bööööyle uzunca bir sokak var, alışveriş yapmalık bir sokak. Pek de eğlenceli bir sokak, incik boncuk satıyorlar falan iyi geldi Bakırköy pazarından sonra. 
Merhaba çantacım, ben şu diyalogu yaşadığın kadınım:
-Peki bu ne kadar?
-10 lira
-Tamam bu olsun o zaman
-Pardon 10 değil 7 liraymış
-He o zaman almıyorum

Alışverişten sonra enişte bey ile görüştük tekrar. İlk görüşten beri çenesi açılmıştı şükür. İlyas Salman'a benzettim ben onu. Pek severim zati İlyas Salman'ı. Çay içmeye gittik sonra da bizi evimize bıraktı sağ olsun. 

3. Gün
97 A'ya binip Eminönü'ne gittim. Alt geçitlerde dükkanları gezdim. Kırmızı bir güneş gözlüğü aldım kendime. Gözlükçü çocuk, miyop gözlerime nazar değdiğini ve bu yüzden gözlük kullandığımı söyledi. "Efendim" dedim. "Gözleriniz çok güzel" dedi. "Eyvallah yegen" dedim. Tırstı çocuk. Çocuk işte, benden küçük herkes nasılsa.. Ablayım ulan ben!!
Sonracığıma dünyalar güzeli bir hanımla buluştum. İlk görüşümüzdü aslında ama sanki kırk yıllık ahretlikmişiz gibi kucaklaştık. Beraber balık ekmek yedik, hararetli hararetli konuştuk. Çeyizim için güzel bir bardak takımı almış, bir sürü de kitap hediye etti bana. Nasıl sevindirik oldum anlatamam.. Sonra beni Sultanahmet'e götürdü. Oraları gezdik, fotoğraf çektik. Oralarda da bana bir şeyler aldı sürekli. Sürekli bir şeyler hediye ediyor bu hanım, inanılmaz biri. Allah bereket versin amin.
Akşam olmadan eve döneyim dedim ve "güzel bir hanım" beni aldığı yere bıraktı yarım saat kadar vedalaştık. Sonra 97 A'ya binip eve döndüm. 
"Güzel bir hanım", sizi ne kadar sevdiğimi zaten biliyorsunuz ama yine de söyleyeceğim işte: Seviyorum seni.. Gülmek sana çok yakışıyor bak yeminle.. 

4. Gün
Kardeşimle evin oraları gezdik tozduk. Postanede bir işim vardı, onu halletmek için gideyim dedim. Sıraya dalan bir teyze ile kavga ettim. Alışkın da değilim çemkirmeye. Gayet mantıklı şeyler söylüyorum uygun bir ses tonuyla lakin kadın car car öttü. Kabus gibiydi. Sanki sakince söylese anlamayacağım. Neyse sinir oldum.. 
Bir yerde kumpir yiyelim dedik. Benden bir iki santim uzun bir çocuğun çalıştığı bir mekana girdik. Çocuk, gözünü benden alamadı. Eee o da haklı bir yerde, görüp görebileceği en kısa kadın benim, boyu boyuma dedi tabii. Biz kalkarken "Yine gelin" diye el etek öptü ama pııışııık..

5. Gün
Erkenden kalkıp 97 T'ye bindim. Bindim binmesine de dangalak bir insan olduğum için verdiğim paranın üstü zannettiğim akbili de yanıma alıp oturacağım yere doğru ilerlemeye başladım. "Bağyan bağyaaan" nidalarıyla kendime gelip "Affedersiniz dalmışım kusura bakmayın" dedim, akbili basıp aldığım yere koydum. Tabii herkesin aynı şeyi düşündüğünden emindim: "Aaa taşralı taşralı naber taşraaam" hıh.. Halbuki ne bilsinler, ben aslında çok elittim ve daha önceki seferlerde hep altımda araba oluyordu mis gibi pof
İyi kötü bir saat sonra Taksim'e vardım. Çiçekçilere uzatılan mikrofonları seyrettim. Sonracığıma, Mügemmel biriyle görüştüm.. İki senedir ne zaman başım sıkışsa hatta sıkışmasa bile yetişen süper kadın! Hem de insan azıcık da olsa bir karşılık bekler değil mi, yok arkadaş.. 
Uzuuun uzun lafladık, söyledikleri ile yine içimi ferahlattı, yolumu aydınlattı. O konuştukça "Allam kendimi çok seviyorum, böyle mügemmel bir insan beni seviyor ya, ben galiba iyi bir insanım" dedim, yanaklarımı sıktım. 
Onu gördüm ya hani oh yani hele şükür yani..!

Akşama ise başka bir blog yazarı arkadaş ile sözleşmiştik. Lakin bu beyefendi Yapı Kredileri karıştırınca işler karıştı yarım saat kadar geç görüştük. Beklerken sigara yaktım, aldığım kitapları okumaya başladım falan filan derken yanımdaki minibüsten bir ses geldi:
-Falcı mısınız?
-Efendim
- Falcı mısınız?
- Yoo ne alaka
-(cevap yok) sigara içişiniz dikkatimi çekti de askerde de böyle içerdik biz, asker misiniz yoksa?
-Ne alaka?
- Öylesine
Adamın salak olduğuna kanaat getirdim tabii. En sonunda görüşeceğim blog yazarı beyefendi geldi de sapık zabıtadan kurtuldum. 
Blog yazarı beyefendiyi daha önce hiç görmemiştim, hani genelde arkadaşlarımın fotoğraflarına bir şekilde rastlıyorum bir yerde ama onu hiç görmemiştim. Hiç görmediğin bir arkadaşınla buluşmak değişik oluyormuş. Lafladık uzun uzun.. Aslında daha çok şey konuşacaktık, her şey yarım kaldı. Çünkü birbirimizi bulana kadar çok zaman kaybettik ve benim eve dönme zamanım geldi. Hesabı bu sefer şapşallığımdan değil bilerek ona yıktım. Adam çalışıyor, kadın kısmı hesap mı ödermiş, heeeyt ulan diye bağırdım hep oralarda. Yine de kaçamadım, "Bir dahaki sefere sen ödersin" dedi. İçimden "pppıııışııık" dedim. Bana ne bana ne karı kısmı hesap ödemez arkadaş! Güzel arkadaşımla vedalaşıp otobüs beklemeye başladım. Geldi de nitekim. Bindim parayı verdim, adamdan akbil bekliyorum. Sağ olsun meğer oraya bir yere bağlamış, ne bileyim arkadaşım. "eee ne bekliyorsunuz" diye bağırır gibi oldu bana hüzünlendim. 

Sonraki üç gün evde pinekledim. Dışarı çıkmadım. Uyuz kardeşim bir yerlere götürmedi beni. Napayım, ben de tek başıma çıkıp gezecek özgüvene sahip biri değilim.

İstanbul'da bir hafta kalarak neler öğrendim:
* Ben insan sarrafı olmuşum. Doğru insanları seçiyorum hayatıma, seçmişim hayatıma. 
* Boyum kısa evet ama benden daha kısa insanlar da var, yanımdan geçip durdular pek sevindim.
* Her şeye sarkıp para harcama yaşımı geçmişim. 
* Bana kur yapan adamları kardeşim gibi görüyorum ne hikmetse. İyice evli barklı kadın olmuşum sessizce.
* Kiliseye gittiğinde annene "Kilisedeyim, bahçede oturmuş İsa'yı seyrediyorum" deme, sakın demeeee.. Zaten dinsiz imansız olduğuna inanmış bir kadına yapılmaz bu, sonra bayılıyor falan ayıltamıyorsun da o kadar mesafeden. Bir de eve İncil'le dönünce, hatta Satanizm diye bir kitap da almışsan.. Pof hof 
* Her an her yerden ünlü çıkabiliyor, ünlülere rastlama yöntemine tesadüfen nail oldum. İstiklal'de yüzünüzü meydana verince sağdan sağdan gidin en sağdan. Orası hep ünlü kaynıyor. Ben sigara dumanım milleti rahatsız etmesin diye sağdan sağdan gidiyordum, Ayşe Kulin'e rastladım, Anta Toros'a rastladım. Sonra nerede gördüğümü hatırlayamadığım iri kıyım bir amcaya rastladım. Bir de Barbaros Şansal'a rastladım. Öyle hepsiyle ayak üstü lafladım, nasılsın dediler iyi misin dediler, gene gel nolur bunu saymayız dediler. Bir sürü.. Yalnız Anta Toros'un bakışlarına tesadüfen denk geldim, ağzımda sigara... Öğretmenime yakalanmış gibi oldum, nasıl bakıştır allam o.. Ters ters baktı uzaklaştı. Gelip saçımı çekse noluyor diyemem yani, o derece bir bakış.. 

Eveeeet.. Bundan sonrası İzmir'e uzanıyor. Onu da yarın mı anlatsam ki bilemedim şimdi.