Türkiye'de her gün canımı yakan, bu ülkede yaşadığıma aslında yaşadığıma pişman eden bir sürü şeyle karşılaşıyorum. Alışmadım, alışamam.
Bana sorsalar bu ülkede şimdiye kadar seni en çok yaralayan şey neydi diye, vereceğim cevap belli: Sivas Katliamı.
Gerçekten yazamıyorum, canım o kadar yanıyor. Yaşı küçük arkadaşlar varsa bunu okuyan, hani o zamanları net olarak hatırlayamıyorlarsa, şu videoyu izlesinler -aslında herkes izlesin- ve bugün bu konu hakkında araştırma yapsınlar biraz. Elimizin altında her şey. Okuyun, dinleyin, ne olur yapın bunu.
Böyle bir rezillik yaşadı bu ülke, hatırlayan var mı.? Ben unutmadım. Anışım bugün diye senede bir gün hatırladığım sanılmasın. Kimselerin gelmediği üç beş şairli söyleşilerde aklıma düşer, ne zaman bir şair sesi duysam ürperirim. Ne zaman ateşe değse elim biraz da olsa yanmasına izin veririm.
Metin Altıok, Behçet Aysan şiirlerini utanıp okuyamamak...
Yazılmasına fırsat verilmeyen şiirleri istiyorum ve daha nicelerini..
Bir gün bir söyleşide yakılmayacağımın garantisi yok değil mi?
"bağır
bağır
bağır
bağırıyorum"
En en en kötüsü de ne biliyor musunuz? Bu güzelim insanların yakılmasından gurur duyan insanların varlığı. Hâlâ aramızda çünkü onlar. Aynı parkta oturuyoruz, aynı denizi seyrediyoruz, aynı şarkılarda efkarlanıyoruz belki..
Üniversitede dersimize giren hoca belki, belki karşı komşunuz, belki devamlı alışveriş yaptığımız dükkanın sahibi, belki arabasına dolmuşuna bindiğimiz şoför..
Canımı yakıyor sizin varlığınız. Sanki her şey düzeltilebilir de bu düzeltilemez gibi..
Saatlerce esir alır mı bir insanı öldürme arzusu? Saatlerce bekler mi bir insan öldürmeyi ya da bu insana "insan" diyebilir miyiz?
Benim gibi değil diye bir insanı öldürmek..
Anlatamıyorum, senelerdir anlatamıyorum.
-Sen de benim gibi düşünmüyorsun, seni öldürmemi mi istiyorsun?
-...
Birçok kez başıma geldi, birçok kez yazdıklarım yüzünden saldırıya uğradım ben ama hiçbiri şu anlatacağım olay kadar şaşkınlığa uğratmadı beni, yerin dibine sokmadı, yaşadığımdan utandırmadı..
Üniversitedeyiz, birinci sınıftayım daha. Edebiyat dergilerinden birinde çıkan bir yazım nedeniyle bölüm başkanının yanına çağrıldım. Hadi inceleyelim yazını deyip kendi kendine incelemeye başladı. Tamam tamam deyip geçiştirdim söylediklerini ama bir yerde ciddi bir hata yaptı ve "Orada Sivas'taki malum olaydan bahsettim ben, sizin dediğiniz şeyden değil." dedim. Doç. Dr.'un bana verdiği cevap:
"Bilmiyorsun, o insanların yakılması gerekiyordu. Biraz araştırma yap, öğren ondan sonra yaz yazacaklarını."
Bir insanın söylediği bir sözün üzerimde bu kadar etki bırakacağı aklıma gelmezdi. Hiç kimsenin bu kadar "büyük" bir laf edeceğini düşünememişim, hazırlıksız yakalandım. Zaten kronik depresyon hastası olan ben, günlerce okula uğramadım, evden dışarı çıkamadım. O insanla aynı yerde olmak benim için utanç oldu. Bu insanlar mı bana ders verecek, ben bu zavallılardan ne öğrenebilirim ki? Tekrar sınavlara hazırlanmayı düşündüm ama gideceğim yerde bu insana benzeyen başkalarına rastlamayacağımın garantisi yoktu. En azından bunun ne olduğunu öğrenmiştim, bir de öğrenemediklerimiz vardı. Aramızda dolaşan, çocuk tecavüzcülerini, seri katilleri yuhalayıp kendileri gibi düşünmeyen, hissetmeyen, yaşamayan insanların öldürülmesini isteyen ve bu durumun normal olduğuna kendini inandırmış "büyük beyin"ler vardı/var aramızda..
Onlarla mücadele ettim, ediyorum, edeceğim.
Cennet varsa eğer, onlar iddia ettikleri gibi o cennette olacaklarsa ben cenneti de istemiyorum.