31 Temmuz 2011

Kimse Artık


Yine günlerden bir gün sevdicekle konuşalım dedik, aaa bir de ne göreyim.. Benim adam bıyıklanmış, gözlüklenmiş bir şekil bir şey olmuş. Ama tabii fiziğe önem vermeyenlerden olduğum içün ilişkimizde bir değişiklik yok, aynen devam..

24 Temmuz 2011

İş Arıyorum


Merhaba, "Bizimle çalışmak ister misiniz?" demediniz ama ben size şöyle sorayım: "Beni işe almak ister misiniz?"

Şirketinizin olmasına gerek yok, herhangi biriniz de işe alabilirsiniz beni. Şöyle ki, başınızı kaşıyacak vaktiniz yok ama yapmanız gereken bir sürü iş mi var? Bana gelin, işin internetle, bilgisayarla olan kısımlarını ben halledeyim. Teziniz için araştırma yapayım, anketiniz varsa yayayım cevaplayayım, tezinizin düzeltmenliğini yapayım. Yazıyla ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi yapabilirim.

İki düğün davetiyesi metni yazmışlığım var. İkisi de çok beğenildi. Biri o kadar beğenildi ki, hangi davetiyeyi görsem içinden benim yazdığım metin çıkıyor, atlamış millet hemen. Diğerini dağıtma aşamasına denk geldim, kadının biri davetiyeyi alıp içini okuduğunda duygulanıp ağladı.

Bunun dışında sitelerinize üye olup sitenizi geliştirme adına fikirler verebilirim. Daha önce bir sözlük sitesinin AR-GE işi bendeydi. Ayrıca 1,5 sene kadar yöneticilik de yaptım bir sözlükte. 
Oyun mu geliştirdiniz hemen oynayıp size fikirler verebilirim. 

Bilmek isterseniz bunlar da var hani: 2008'den beri sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorum. 2007'den beri blog yazıyorum. 

Anadolu'nun bağrında yaşadığım için bana uygun bir iş bulamıyorum buralarda. Bu nedenle de evde, bilgisayar başında yapabileceğim işler arıyorum. 


Aklınızda bulunsun, ben varım. 


Güncelleme: İstanbul içinde, internete ve/veya yazıya dayalı tam zamanlı işler de aramaktayım. 


Güncelleme: İstanbul'dayım artık, tam zamanlı harika bir işim var. Yine de serbest olarak işlerinize taliplik durumum devam etmekte. 


mail: pippihasmet  gmail

22 Temmuz 2011

Kıskanç Pippi


Kardeşim dünyaya merhaba derken ben uyuyormuşum, uyandığımda da kardeşimi annemin kucağında gördüm. Hayırlı olsun, al bununla oyna dediler bana. Gökten mi düştü arkadaşım bu velet, nereden çıktı ne bileyim ben.. (2 yaş var aramızda)

Yıllarca kardeşimi kıskandım ama çocuktum ve suçum yoktu tabii. Şimdi ne güzel, aileler gelecek kardeşe hazırlıyorlar çocuklarını, hediyeler alıyorlar bilmem bir şeyler. Bizimkiler akıl edememiş bunu, akıl edemedikleri gibi "o kaka, biz seni seviyoruz" deyip durdular. Öyle çok söylediler ki bunu, çocuk aklımla bu çocuğun gelip bizi mutsuz ettiğini düşünmüş olmalıyım ki öldürmeye çalışmışlığım var. Arabanın bagajına kapattım bunu, normalde de açamıyorum kapağını. Açamadığımı bile bile kapattım, sorarlarsa "uğraştım ama açamadım", yalan da değil yani. Kız çırpınmaya başlayınca denedim ve açıldı kapak. İşte allahın işi..

Kardeşler sık sık kavga ederler değil mi? Biz de büyüdükçe daha değişik sebeplerden kavga eder olduk. Tokalarımı kullanıyor diye mesela iki bağırayım derim, annem çıkar kardeşime, "Biz sana daha iyilerini alırız sen ablanın tokasına muhtaç değilsin" der. Gıdıklama, çimdikleme şeklinde eğlenceler olur hani, vur kır eğlencelerimizde hemen uyarırlar bunu: "Onun ipiyle kuyuya inilmez bırak sen uyma ona."
Kardeşim de bu yazıyı okur belki sonra ama o da sütten çıkmış ak kaşık değil hani. Benim acı eşiğim yüksektir, vur kır bir şeycik olmaz. Bunu fırsat bilip güm güm tekme açar, vurur. Acısa bile bağırmam ama ben ona vurayım, dokunayım avazı çıktığı kadar bağırır. Haliyle de ben onu dövüyor olurum hep. Büyüdük, bu durum değişmedi.

Kardeşimle aramız iyi aslında. Büyüdükçe kendi ilişkimizi kendimiz düzelttik, kimselerin karışmasına izin vermiyoruz. Üniversiteden sonra poposu kalktı ama olsun ablayım idare ediyorum. 

Kardeşim üniversiteye gittikten, annemler yokluğuna alıştıktan sonra ben ilk kez evin çocuğu olabildim. Sürekli beni görmek istiyorlar, babam bana hiç bağırmıyor, ne desem yapıyor, yemek yerken beni de çağırıyorlar falan gayet güzel zamanlar yaşar oldum ama ne zaman tatil olup kardeşim gelse aniden değişiyorlar. Ben yine itilip kakılmaya başlanıyorum. Yemeğe, çaya çağırmıyorlar, çağırsalar bile tabağımı bardağımı unutuyorlar, en ufak bahaneyle bağırıp çağırıyorlar..

Kardeşim altı haftalığına eve geldi. Daha iki üç gün oldu ama annemler hemeeeen çark. Ne yemekte akıllarına geliyorum ne çayda. Babama aylardır çekirdek sipariş ediyordum, almıyordu. Dün sabah kocaman bir çekirdek paketiyle geldi. Uçtum tabii sevinçten. İki avuç yedim sonra kardeşciğezim uyansın onunla çitlerim diye bıraktım. Uyandı falan neyse, baktım oturmuş çekirdek yiyor. Dalga geçmek için "Hey noluyoruz bakiiim, bensiz mi yiyorsun aldırana kadar canım çıktı zaten" dedim. "Sana almadı ki bunu akıllım, ben dün sipariş ettim o yüzden aldı, annemle sana almıyormuş sivilceniz çıkar diye" dedi. "Peki" dedim çıktım odadan. Sonra büyükbabam olsa hemen alırdı bana diye başladım ağlamaya. Tabi kimse görmedi ama olsun.
Bir de ne zaman sigara sipariş etsem alan adam iki gündür bir naz bir eda bir bir şeyler.. Almamak için bahane arıyor, "Daha 2 gün oldu alalı ne zaman bitirdin?". 

Bu sabah da beni çocuk azarlar gibi azarladı balkon demirine yaslandım diye. Düşermişim, kahvaltı zevklerini mahvedermişim. İki keyifleri varmış, bozarmışım.. 

Bakışları bile değişti babamın. Sevgiyle bakan adam gitti, kızmak için bahane arayan adam geldi. 
Annem de aynı şekilde. Bana yıllardır hakaret etmeyen kadın, bu sabah iki kez salak bir kez de manyak dedi. Şaka da değil hani, öyle bildiğin hakaret olarak.
Geçen gün de, "Ne tatlı çocukmuş benim kardeşim, tam yemelik, ben olsam sürekli mıncıklardım topiş topiş" dedim; annem, "Sen kıskanırsın diye kardeşini sevemedik biz" dedi. İki çocuğu birden sevmek zor geldi herhalde.

Hani kardeşimle eğlenir, konuşuruz diyeceğim, o da bir tuhaf. Her seferinde "Seninle konuşacak çok şey var, gelince uzun uzun konuşalım" diyor, gelince de bütün gün kendi başına oturuyor, kitap okuyor, televizyon izliyor, yemek yapıyor..

Özetle, yine bok gibi bir yaz yaşıyorum.

21 Temmuz 2011

Gül Döktüm Yollarına

Buralarda "hırsı azmak" diye bir deyim vardır. Hırsı azdı, başına bir gelecek var denir ve hep de çıkar arkadaş. Geçen günlerde yazmıştım olayı. Babaannemin de hırsı azmıştı malum, birkaç gün önce balkondan içeri gelirken düz yolda takla atmayı başarıp düştü. Dizi, eli bir de kaşının üstü morardı. Üzüldüm tabii, başına bir şey gelmesini isteyecek kadar kötü biri değilim çünkü.

Az önce Leyla ile Mecnun'u izledim, keyfim yerindeydi. İki gündür masanın üstünde duran hafif pörsümüş bir gül vardı. Nasılsa yarına bozulur diye değerlendireyim, babaannemin başından aşağı dökeyim de keyfi yerine gelsin dedim. Demez olaydım. Bu malca eylemimin başıma bir iş açacağı belliydi. 
Neymiş efendim, bana hiç yakıştıramamışmış. Solmuş gülü mü layık görmüşüm ona.. Abartmıyorum iki saat söylendi bunun için. 

Ayt.. Ne yapsam suç arkadaş, yaranamıyorum. 
Babaanneme şu güzide eseri armağan ediyorum:

Ben Küçükken

Daha önce de Blogger'da mim olarak dolaşıyordu ama kısmet olmadı ekleyemedim. Şimdi madem yeniden başladı bu eğlence ahanda şapşi ben:


Ben küçükken en yakın hatta tek yakın arkadaşlarım tavuklar ve horozlardı: 



Yüz kapatmayı sevmiyorum ama annemin resmini başka bir blogda görmek beni cinayete yönlendireceği için mecburen kapattım. Malum daha önce bütün blog yazılarım çalınmıştı ve köpeğim Efe'nin fotoğrafını başka bir blogda görmüştüm, hiç hoş bir duygu değil kesinlikle. 

Evden kaçıp tavuk kümesine saklanacak kadar severdim tavukları. Ömrüm horoz atlamalarıyla mücadele ile geçti. Gıcık şeyler..

19 Temmuz 2011

Ev Hali


Evde ne giymem gerektiğine bir türlü karar veremiyorum. 
Saçı başı yapılmış, süslü püslü insanların ev halini gösteren diziler yüzünden bir dönem okuldan gelip kot pantolon üstü güzel bir tişört ve güzelce taranmış saçlar ile bacak bacak üstüne atıp kolumu kolçağa koyup kitap okuduğum zamanlarım oldu. O dönemlerin en güzel yanı, çalan kapıyı çekincem olmadan açabilmekti. 

Bir zaman sonra bunun ne kadar saçma olduğunu anladım. Eşofman-pijama karışımı şeylere geçiş yaptım. Yalnız bunların diz yapma sorunu var işte. Nasıl dizlerim varsa giydikten 10 dakika sonra iki tane koca diz izine sahip oluyorum. Haliyle yıllardır kapı da açamıyorum. Kapı çalar çalmaz hemen kaçıyorum. Evde yalnız kaldığımda da açmıyorum kapıyı, çalan kişi çalıp çalıp gidiyor. Belli bir karizmam var neticede, diz yapmış eşofmanla yok edemem bunu. 

İyi güzel de, kotla dolaştığım zamanlarda davrandığım gibi havalı davranamıyorum eşofmanla. Hani bir elimde kahve, dik oturur vaziyette kitap okuyamıyorum. Diz yapmış eşofmanı giyince ister istemez fazla "rahat" oluyorsun. Eşofman giyince bende bir değişiklik oluyor. Havalı pippi gidiyor yerine "rahat" pippi geliyor ve amaaaaan battı balık yan gider diye uzatıyorum bacakları televizyon izliyorum. Daha da kötüsü bacağımın birini dikip köy ağaları gibi oturuyorum. Saygı maygı kalmıyor. Bir de çirkinleşiyorum ki off ki of. Bir de eşofmanın üstüne güzel taranmış saçlar yakışmıyor, en güzeli diyorsun temizlik yaparcasına toplamak. İyice pejmürde oluyorsun yani. 
Ve ben sıkıldım bu durumdan. Şimdi tekrar kota da dönüş yapamıyorum, eskiden nasıl rahat ediyorsam şimdi edemiyorum arkadaş. 

Diz yapmayan eşofmanlar da var ama daha bir fırsat bulup da alamadım ki ben bunların varlığına da inanmıyorum aslında, var olduğu söyleniyor ama benim dizlerime çare olacağını sanmıyorum.

Ayyyh çirkinim özetle, çok çirkinim. Hele de insan kendini bir bıraktı mı, bir daha zor toparlıyor. İşte ben o toparlanamaz çirkinlikteki kişilerdenim. 
Ne yapsam ne etsem bilemiyorum. Pazen etek mi giysem acaba, o beni daha mı bozar yoksa.. 

Çocuklar Duymasın'daki Meltem'e de ayrı gıcığım. Bir git allasen, bir eşofman giy arkadaşım. Ne o öyle topuklularla süslü püslü dolaşıyorsun evde. Adamı hasta etme Meltem, gelirsem saçını başını yolarım zıplaya zıplaya. heh bilesin yani.

17 Temmuz 2011

I Love All My Snakes

Twitter'dan duyurmuştum ilginç bir röportaj hazırlığındayım diye. Röportaj teklifim kabul edildi ve harika bir röportaj çıktı. Tabii yazı ile anlaştığımız için soruları gönderip cevapları aldım. Bu nedenle sohbet havasında ilerlemiyor ama olur o kadar. 
Kullandığım fotoğrafların hepsi John'a ait ve fotoğrafları izni ile kullandım, izinsiz kullanılmamasını belirtmem gerek. 
Türkçesi, yazı daha da uzamasın diye yorumlarda. 
Buyurun bakalım:


Pippi: Thank you for accepting my request. At first, could you please introduce yourself to the audience? 

John: John. I'm 45, work in food service business as a district manager. I live in Las Vegas, Nv. Live with my wife and 4 kids. 


Pippi: How many animals currently live at home with, and what are their species?

John: I currently own 16 snakes (ball pythons, jungle carpet pythons, red tail boas, corn snakes, rainbow boa, and a yellow anaconda).
Plus I have 10 baby corn snakes that have just hatched a few weeks ago. I also have leapord geckos, bearded dragons, and a blue tongue skink. And two dogs. 




Pippi: When animals began to get interested you, especially the reptiles? What was the species of your first animal, and how old were you at that time?

John: I have always been interested in animals. Had dogs and cats as pets when growing up. But this last December I got my first snake after seeing a good friends snakes. Once I got one it just went from there. 


Pippi: And what about your family? What are they thinking about your animals? Are they okay with it? 

John: My wife is really great with the animals the first snake I brought home she wasnt sure at first but since has grown to really love them. She has her favorites that she handles a lot. My son helps me with the feeding and taking care of the snakes, he is 17 and really likes helping. I have taugh all the kids to respect the snakes and not be afraid of them but know that they are not toys to be played with. All my kids are 17 or older so that helps. 


Pippi: Your photo albums on Facebook are both attractive and scary for most people. How people react when they see the pictures? What is their first reaction like, most of the times? Do these reactions affect in you any ways?

John: Well reactions vary depending on if they like snakes or not. Those that know and love snakes love the pictures. Others that are scared of snakes are scared of the pictures. I always try to explain to those that are afraid of snakes that there is not really anything to be afraid of. Most snakes are more afraid of us then we are of them. And as long as you know how to handle and respect the snake, then snakes can be a wonderful pet.


Pippi: What are the dangers to live with animals? What are the precautions you’re taking?

John: The first thing I would say is that there is danger in keeping any animal from a dog to a cat to a snake. The main thing is knowing how to handle and what to do and what not to do. Dogs for example can be loving or mean and bite depends on how they are treated from a puppy. Same can be said for any animal show it love and it will love back show it aggression and it will be aggressive back. Precautions with snakes are making sure that you have a secure tank for that has some form of locking top. This is present in most tanks sold. It may just be a clip that latches on the outside a snake cant open that. Other precautions would be know what you doing to begin with. You need to research any animal before you buy them. Make sure how long the snake will live (some over 20 years) how big will it get (some over 25 feet) how much and how often to feed it. What to feed it. I handle my snakes often making them used to me and teaching them to not be aggresive. If you have bigger snakes then you should always have someone with you when you handle them. 


Pippi: If I’m not wrong, you’ve been bitten by the animals several times? How was that felt? Is there a threat when they bit you? Are there any other dangers beside the bites? 

John: I have been bite three times now and all three times it was something I did wrong when feeding the snakes. Snake bites that I have had have all felt like a small pinch nothing more. But bigger snakes can take bigger bites. None of the snakes I have are poisonous but there are those out there but I wouldnt own them its a risk I wouldnt take. 


Pippi: When a snake becomes dangerous? On the newspaper they said there was a python attacked it’s owner’s child, why these things happen? What was the owner’s mistakes, what do you think? 

John: I read the report on this but thats all I know. So anything I say can only be said from that report. Saying that the report I read said that the people had not feed the snake in over a month. That is way to long most snakes should be feed every 10 days at least I usually do 7 days. The other thing I read is that they had no lid on the tank just a blanket thrown on top of it. That is not a good way to house any snake much less a big snake like a burmese python. Anything else I could say would not be contrustive so I will not say. 


Pippi: Do the snakes perceive you as a threat sometimes? Do you hesitate to be with them sometimes because of this?

John: My snakes are tame from me handling them but I also always let my snakes know I am going to pick them up by making sure that they see me and not grabbing them when they are sleeping or ever bothering them when they are feeding. Snakes can perceive us as a threat though because we are so much bigger than them but with proper handling and care they will get to know you and not be aggressive when handling them 


Pippi: You take care of more than one species, do they live together in the same space? How are the relations between them, any problems for you?

John: I never house different species together. I do house the same kind of snakes together. Even though most breeds of snakes wont have any problem with each other there are some that do. 

Pippi: How much money do you spend for them in a month? What’s their favorite food? From where do you provide the food?

John: Different size snakes are fed different size either mice or rats. I feed only frozen/thawed. I never feed live in my opinion it makes the snake more aggressive and can also hurt the snake if they are not ready to eat. The mouse or rat will defend itself and can hurt the snake. I get all my food from the Snake Shop here locally. I don't know how much a month I spend but its probably somewhere around $100. 


Pippi: Where did you get your animals? Do you research the countries, places they lived before or on what circumstances they lived, how they caught?

John: I get most of my snakes and other reptiles from the Snake Shop here. Prices vary depending on breed of snakes to sex of snakes and size of snakes. Most expenisive one I have bought cost me $300. He is a albino red tail boa a beautiful snake. I research every snake I get before I get them to make sure what size they will get and how to house them. Most the snakes you will buy in pet store are captive born. I would never take a snake that was caught in the wild it could have all kinds of parsites and such because of what they eat and were they live. Plus they would be more aggressive caught from wild. 


Pippi: What are your suggestions to people who want to take care such animals like yours? Let’s say, I want a python, what I should I do first?

John: The first thing I tell anyone who wants to get a snake is research it. Know how long the snake will live. How to house it. How to feed it. What to feed and when to feed. How much to feed. A good beginner snake I think is a corn snake or a ball python. Both only get around 5 feet full grown and neither are very thick or very aggresive. Corns I would say are a perfect choice for a beginner. Ball pythons are also a great beginner snake very calm and hardly ever bite.


Pippi: What do you want to say to people which scared of these kind of animals? What should they know? What should we going to do when see a snake in the forest? Any suggestions?

John: If you see any snake in the wild walk away from it. Give it wide room. Remember they are just as or more afraid of you as you are them. People who are afraid of snakes I would say to them that they need to touch one. Feel the skin it looks wet and slimey maybe but its not it is smooth and the look of wet comes from the light hitting the scales. Snakes are not mean or evil they are just snakes. Some are very beautiful and can be a great pet if handled correctly. 


Pippi: Do you plan to get some new animals soon? If yes, what kind of?

John: Right now I am not planning on getting anymore snakes at this time but I am sure I will in the future. 


Pippi: It was nice to meet you and your family. Thank you for the interview.

John: In closing I would like to say I am in no way a expert on snakes. I have read and researched a lot about snakes and ask questions about things I dont know about. I love all my snakes and take very good care of them. It can be a lot of work at times but it is a lot of fun also. Snakes can be a great pet if handled properly. I was sad when I read the story of the baby being killed by the burmese python. Someone posted the link on my facebook page. There have been other stories I have read in the past about things like this and in almost all the cases it was because the owners didnt handle the snakes properly. I have 26 snakes and never has one got out of its cage ever. I handle and feed my snakes every week. I also give my snakes baths and clean their cages regularly each week. I change their water daily and check each cage every day turning on and off heat lamps. I would never own a snake I couldnt properly take care of either being able to buy food for them or house them correctly. As I said it can be a lot of work but I really love it. I think snakes can make great pets if handled with respect and proper care. 

14 Temmuz 2011

Adsız'dan Sevgilerle

Blog okuyucularından güzel bir insanın bana-size söylemek istedikleri var. Başta bana mail yoluyla ulaştı ve ben bana yazdıklarını yazı haline getir, blogumda yayınlayayım dedim, kabul etti sağ olsun, buyurun:
"Merhabalar güzel insan, az önce formspring adresinden sana yazdım ama tuttu mu tutmadı mı bilemiyorum mail adresini bulamamıştır koca koca yazıyı koca gözlerim nasıl görmedi anlamış değil, okuyanlar olmasın çok ayıp kaçacak.. Neyse öncelikle blogunu yeni keşfettim teşekkür ediyorum kendi adıma okurken illaki kendime feyz aldığım durumlar oluyor, keyif alıyorum, zaman zaman hüzünleniyorum, yeri gelince kahkaha atıyorum ya da öyle bir şey diyorsun ki uzun uzun gözlerim dalıp dalıp düşünüyorum. Bu mail ne alaka diyeceksin ben yurdum insanı kendi halinde yaşayan kızcağızın tekiyim okul öncesi öğretmenliği okuyorum bitecek insallah, tabiri caizse hayat bana hiç bir şeyi armut gibi kucağıma düşürmedi kendi çapımda ehh sıkıntı yaşadım, olumsuzlukların getirdiği gerilim yıprattı haliyle, biliyor musun bana güleceksin belki ama üniversite yıllarında haftada art arda kitaplar tüketirken artık eski halimden eser yok topluluk içinde konuşmak bile istemıyorum, cumle kurmayı unuttum sanki, okudum aklımda kalmıyor üzülüyorum hem de çok bir öğretmen adayı olarak, senin blogu okurken rahatlıyorum teşekkür ederim güzel insan, yalandan da olsa cevap verirsen dünyalar benim olur... sevgiler... dedim ilk ona ben sevgili blog okurları :) sağolsun cevapsız bırakmadı beni nihayetinde eğitimci küçük büyük ihtiyacı var herkesin ona, neyse derken...
Biraz olsun kafamı dağıtırım bahanesiyle bizim oraların mecburiyet caddesinde bir iki tur atar insanları seyreder eve dönerim tek kelime etmeden, kalabalık bir aileye sahip olmama rağmen en çok sevdiğim bilgisayarımı açarım önce, hemen ardından haber siteleri haricinde takip ettiğim birkaç blog ve PİPPİ'nin blogunu tabii sakın vazgeçme yazmaktan diyorum ben ona, hayat buluyorum yazılarını okurken, burada tüm blog okurları adına teşekkür ediyorum..:) Üniversiteyi ailemden uzak bir şehirde okudum sudan çıkmış balık gibi daldım hiç bilmediğim şehre, yurda yerleştiğimde benden babamın numarasını istediler işte hayat benim için o zaman zor olmuştu, sevmem demegoji, felsefe ya da her neyse duygusal takılmayı ama üniversite sınavına girdiğim yıl babamı kaybettim ben, her neyse işte gel zaman git zaman içimde bitmek tükenmek, sönmek bilmeyen bir nefer yanıyordu hep..:) öğretmenlik, şartlar işte mümkün kılmadı istemediğim bölüm mezunu oldum alttan ala ala..:) ehh yaş 25 oldu sıfırdan başladım okul öncesi okuyorum bitmek üzere inşallah, yani bu kadar lafı niye ettin ne gerek vardı diyeceksiniz, herkes için imkansız olan bir şeyi başardım ben sanırım bunda büyük bir inanca sahip olmamım payı çoktur, nolur kapılma umutsuzluğa çiçek zamanı gelmeden açmıyor maalesef, hasılı her şey yoluna giriyor zamanla, hasılı duaya ihtiyaç var, dua etmeli ve bu yolla belayı defetmeli..:) milyon tane eğitim mezununa ihtiyaç bu ülkede senin gibi eğitimcilere ihtiyaç var, öğrenciler yardım bekliyor, sevgiyle kal, dualarımdasın...:)) dedim sonra napıoruz o zaman ilk olarak sevgili PİPPİ adına ve sonra tabiki blogun güzel okuyucuları, içinizdeki bütün güzellikler adına kocaman bir AMİNNNNNN çekiyoruz..."

12 Temmuz 2011

Affettim Tamam

Bunu çok büyük bir hazla yazıyorum, öyle de iğrencim ki hazzın selamı var, düşünün yani.

Yarın arkadaşımın nişanı var, ve "Yarın ne giysem?" derdine düştüm. Bir şeyler uydurdum ve nasıl olmuş diye iwfx'e sorayım dedim. "Bi bakayım nasılmış?" dedi, ama öyle bir dedi ki sanki neresinde dekolte var, etek boyu ne kadar bakıp "onaylandı" raporu verecek.. Ben de sinir oldum, vazgeçtim göstermekten. Sonra da işte, klasik trip atma dönemlerimde olduğum için "Küstüm hıh" deyip kayboldum. Olay bu, buyurun bu da başarımdır, ohh canıma değsin:


Bol bol canım sıkıldığı için bol bol "ergen kız tribi" atıyorum, canı sıkılanlara tavsiyemdir. 
Acar foto muhabiriniz pippi'den sevgilerle..

ÖqhüzLériN Mi


Kırqh qhadhar dha 0rtaqh arqhadhaşıMız vhar, arqhadhaşLıqh ishtéqhLériNi qh0Ntr0L édhéréqh qhaßuL édhéchéğiM ßuNdhaN sh0Nra.

11 Temmuz 2011

Orkideler Yardım Bekliyor


CNN Türk'te "Ne Haber" isimli yeni bir haber yarışma programı var. Orada sorulan sorulardan biriydi bu. Salep ve dondurma yapımı yüzünden yok olma tehlikesindeki bitki hangisi diye sordular ve cevap ORKİDE idi. Bu zamana kadar nasıl görmemişim, öğrenmemişim bunu bilmiyorum ama bu soru sayesinde öğrendim ve üzerine biraz araştırma yaptım. 

Orkideler pahalı bir hediye olarak biliniyor malum, ama orkidelerin başka kullanım alanları da var ve maalesef bu kullanım alanları yüzünden de Türkiye'deki orkide türleri ciddi bir tehlike altında. 

Türkiye'de yetişen orkide tür sayısı ile ilgili farklı bilgiler var ama, 175 kadar diyebiliriz. Bunların sayısı her geçen gün biraz daha azalmakta. Çünkü orkidelerin kökleri salep yapımında kullanılıyor. Ayrıca salep tozu ile yapılan özellikle maraş dondurması da yine orkideler için tehdit oluşturuyor. Maraş dondurmasına o bayıldığımız kıvamı veren şey orkide işte. Türkiye'de her yıl ortalama 120 milyon orkide yumrusu toplanıyormuş. Bu da bireylerin olduğu kadar, türlerin de azalması anlamına geliyor, ki uzun zamanlardan bahsetmiyoruz, bir iki yıl içinde sadece Türkiye'de yetişen türler de dahil olmak üzere bu türlerin çoğunu kaybedeceğiz. 

Salep üretimi için orkideler, çapalarla iki yumrusuyla beraber sökülmekte, sökülen iki yumrudan yeni orkideler için gerekli olan açık renkli yumru alınmakta, yeni orkide oluşturamayacak diğer yumru ise atılmakta imiş.
1 kilo salep için 1000-4000 arasında yumru gerekmekteymiş. 
Dünyada orkideleri söken tek ülke Türkiye'ymiş. Hollanda'da 40 tür orkide var ve eğer bir orkide sökerseniz hapis cezası alabiliyormuşsunuz. 
Sadece salep değil tabii, diğer bitkileri etkileyen her şey orkideleri de etkiliyor. Bodrum'daki orman yangınında, sadece Bodrum'da doğal yetişen "serapias carica" adlı orkide türü ciddi zarar almış mesela. Bu arada ülkemizde yetişen orkidelerin yarıdan fazlası Muğla civarındadır.

Şimdilik salep üretimine acil olarak ciddi bir kontrol getirilmesi orkidelerin durumunu iyileştirmeye yetecek gibi görünüyor. 

Türkiye'deki orkidelerle ilgili Türkiye Orkideleri adlı bir kitap yazan Karel Kreutz şöyle demiş bir röportajında:
"Mayıs 2010’da binlerce birey orkide gördüğüm yerlerde bugün (2010 sonu) dört saat yol aldım, bir iki türe zor rastladım. Antalya Ağullu Köyü’nde Likya orkidesi dört beş yerde vardı. Oralar da mezarlıktı. Son gelişimde son bireyler de kalmamıştı. Mezarlıklara ‘çimen yapacağız’ diye orkideleri kesiyorlar. Abant’taki çalışmalar nedeniyle 10 tür yok oldu. Sadece salep üretimi durdurulsa orkideler kurtulur. Söyleyince yetkililer gülüyor. Başbakan Erdoğan’dan randevu talep ediyorum."

Prof. Dr. Ekrem Sezik'in şu yazısını da mutlaka okumanızı istiyorum, linke tıklamayacaklar için konunun ciddiyetinden dolayı yine de alıntılama yapacağım:
"Yumrulu orkidelerin toprak altında 2 yumrusu bulunur. Kışı bir önceki sene meydana gelen yumrunun aracılığı ile geçiren bitkinin, bahara doğru ek köklerinden biri kalınlaşmaya başlar ve ucunda bir yumru daha meydana gelir. Bu yumru gelişirken, yukarı doğru da, bir tomurcuk vasıtasıyla, yeni yılın gövdesi meydana gelmeye başlar. Bitkinin gelişmesi ilerledikçe yeni yumru da gelişir; eski yumru ise yeni yumrunun yanında ona yapışık ve içi boşalmış halde bulunur. "

"Salep elde edilişinde yeni yumru kullanılır. Genellikle bitkiler çiçek açtığında veya bazen taban yaprakları belirgin hale gelince, salep toplayıcılar özel çapa,demir çubuk veya diğer bahçe aletleriyle, bitkinin etrafını kazar, yumruları çıkarır, yeni yumruyu alır, geri kalan kısımları ise bir kenara atarlar. Bir kenara atılan, yeni orkideleri verecek tohumları meydana getirecek olan çiçekli bitkilerdir. Yani henüz tohuma geçmemişlerdir. Böylece bu orkide ve ondan meydana gelecek fertlerin üremesi durdurulmuş olmaktadır. Salep yumruları ya köylerde çoban, çocuk, kadınlar veya işleri salep kazma olan kişiler tarafından topraktan çıkarılmaktadır. Normal olarak, bir salep toplayıcı, bir günde en çok 1-2 kilogram taze yumru toplayabilir.   Topraktan çıkarılan yumrular bol su ile ovularak yıkanır ve topraklarından kurtarılır,  su, ayran (yağ ayranı ) ve nadiren  süt içinde 15 dakika kadar kaynatılır. Kaynatmanın esas sebebi yumruların gelişmesini durdurmaktır. Çünkü, kaynatılmayan yumrularda baharda enzimatik faaliyet başlar ve dolayısıyla yeni bir orkide meydana gelebilir. Tabii bu bilgi, konunun bilimsel açıklaması. Halk bu işlemin ilmi açıdan yararını bilmez, ama atalarından intikal eden bilgiler sonucu gayet iyi bir şekilde uygular. Ayrıca, yumrular kaynatılmazsa, salebin kendine has tadı ve kokusu da  meydana gelmez. Kaynatılan yumrular ya doğrudan güneşe serilir veya adeta tesbih dizer gibi, yorgan iğnesi yardımı ile ipe dizilir, ondan sonra kurutulur. Kuruyan yumrular son derece sert parçalar halindedir. Kullanılacağı zaman özel degirmenlerde ince toz edilir. Sizler daha çok, salep tozunu  satıcılarda görürsünüz."
"Salep asırlarca Hipokratın” Smila smilibus curantur” (benzer ile tedavi) kaidesinden dolayı afrodisiyak olarak kullanılan terkiplerin formüllerine girmiştir. Daha sonra müsilajı halinde göğüs yumuşatıcı olarak kullanılmıştır. Halen, yazın dondurma, kışın sıcak sütlü içecek “salep”hazırlanmasında kullanılmaktadır. “Kahraman Maraş Dondurması” şöhretini salebe borçludur. Kahraman Maraş dondurmasına sertlik ve geç erime özelliğini, salebin içindeki glikomannan denen, su ile (tabii süt ile de) şişerek, akıcılığı az olan bir çözelti meydana getiren  poliholozitler sağlar."
"Türkiye’de  salep üretiminin miktarı, TUBİTAK için yaptığım son araştırmada ortaya çıkmıştır: 30-40 ton civarında. Bu rakam çok değil gibi görülebilir. Gelin küçük bir hesap yapalım: Kuru bir yumrunun ortalama ağırlığı 0.5 g dır. O halde 1 kg da 2.000, 1 tonda 2.000.000, 30 tonda ise 60.000.000 (ALTMIŞ MİLYON) orkide bulunmaktadır.Yanlış okumadınız! Altmış ile seksen milyon orkidenin canına kıyılmaktadır! Bu soy kırıma orkideler ne kadar dayanacaktır? Dayanamamışlardır! Her geçen yıl sayılarının azalması bir yana, bazı türler, artık uzun aramalara rağmen bulunamamaktadır. Salep, acaba toplayıcıları için vazgeçilemez bir ekonomik ürün müdür? Yani, toplanmadığı takdirde köylülerin bütçelerinde sarsıntı olur mu? Hayır! Çünkü, salep, orman köylerinde çoban, kadın ve çocuklar tarafından toplanmaktadır. 1 kg taze yumruyu ancak 1 - 2 günde toplayabilmektedirler. 1 kg taze yumrunun fiyatı geçen sene, sadece 10-15 YTL civarında idi. Orman köylüleri, işçi olarak çalıştıklarında, en az 30-40 YTL gündelik almaktadırlar. Salep yumrusu kazmanın köylülerin bütçelerine çok önemli bir yararı olmadığı   aşikardır.Dondurma yapmak için salebe muhakkak ihtiyaç var mı ?Hayır! Ülkemizde uzun yıllardır suni salep adı altında , “guar gum, çözünen nişasta , karboksimetil selüloz” ve benzeri maddeler, ya tek başına veya salep ile karıştırılarak dondurmacılıkta kullanılmaktadır.Yurt dışındaki o güzel lezzetli dondurmalarda ise salep hiç kullanılmamıştır. Pastanelerde içtiğiniz veya super marketlerden aldığınız saleplerin hazırlanmasında, daha çok nişasta  veya suni salep kullanılmaktadır! Bana inanmıyorsanız, lütfen hazır salep kutularının üzerini okuyunuz."
Ve daha da ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için Prof. Dr. Ekrem Sezik ve çalışma arkadaşlarının Tübitak için yaptığı çalışma sonucu yazdığı "Salep ve Orkidelerin Tahribi" adlı makaleyi de okuyabiliriz. Bu makaleden bazı notlar:
"Salep, ülke içinde yaygın bir şekilde kullanılmasının yanında uzun yıllar ihraç edilmiştir. Bazı yıllar bu ihracat 15 tona ulaşmıştır. Bu ihracat ortalama 10 ton olarak yıllarca sürmüştür. Salep ihracatının yasaklanmasına rağmen, salep tozu ya da paketlenmiş halde ihracatı devam etmiştir. Bu ihracat da ortalama üç ton civarındadır. Yurt içi kullanım da göz önüne alınırsa yılda 20 ton civarında salep elde edildiği düşünülmektedir."
"Ormanlık alanlarda ve çayırlıklarda yapılan büyük ve küçük baş hayvancılık da orkidelerin üremesini engelleyen önemli bir sakıncadır. Orkidelerin, tohumlarından üremeleri de zordur. Çünkü tohumlar, toprakta bulunan Rhizoctonia gibi mikrofunguslarla bu ortak yaşam sonucu bir protokorm meydana getirmekte, bu birliktelik 2-15 yıl içinde bitkiyi verebilmektedir. Bu süre içinde protokormun değişen çevre şartlarından çok etkileneceği kaçınılmazdır. Orkide tahribatının önemli bir sebebi de aşırı şehirleşmedir. Orkide yetişen bölgeleri yerleşime açmak Populasyonların tamamının yok olmasına sebep olmaktadır. Güney ve Batı illerimizde yapılan tatil köyleri ve tatil amaçlı kullanılacak bölgelere yapılan yollar da orkidelerin tahrip olmasına yol açmaktadır."
"Orta kuşak orkideleri Avrupa'da koruma altına alınmıştır. Değil yumrunun sökülmesi, çiçeklerinin koparılması bile cezayı gerektiren fiillerden sayılmaktadır."
"Piyasa iki çeşit hazır salep bulunmaktadır: 'UHT hazır salep' ve 'sütlü salepli içecek tozu'. UHT hazır salep, sıvı olup ısıtıp içilmektedir. 'sütlü salepli içecek tozu' olarak isimlendirilen ise toz sulandırılıp kısa bir süre kaynatıldıktan sonra içilmeye hazır hale gelmektedir. Her iki tipin formülleri incelendiğinde kıvam verici olarak guar gum, nişasta, modifiye nişasta, çözünen nişasta, karrageen gibi koyulaştırıcı ve stabilitörler; aromatizan olarak da salep aroması, tarçın gibi maddeler bulunduğu görülmektedir. Formüllerde genellikle miktarı belli edilmemekle beraber bir miktar da salep tozu bulunmaktadır.  Hakiki salep tozu ile sütlü sıcak salep şu şekilde hazırlanır: Salep tozu bir miktar soğuk su ile şişmeye bırakılır, daha sonra yavaş yavaş süt ilave edilir ve uzun süre ateşte karıştırılarak kaynatılır. Kullanılan salep oranı % 0,5-0,7 arasındadır. Bu şekilde hazırlanmazsa salep tozu şişmez. Piyasadaki hazır salep tozları ise kaynar suya atılarak kısa bir süre kaynatılarak hazırlanmaktadır. Yapılarındaki guar zamkı, çözünen nişasta gibi maddeler hemen şişme özelliğine sahiptir. Aşağıda, bir firmadan temin edilen hazır salep formülü bulunmaktadır. Bu formülde görüldüğü gibi salep %0,5 oranında ilave edilmiştir. Bu oranda bile hızla şişmesi mümkün değildir. Bu formülde bulunması istenen kıvam, buğday nişastası ve guar zamkı ile sağlanmaktadır.
Maraş tipi dondurma için kullanılan salep miktarı da %0,7 oranındadır. Değişen şeker miktarının dondurmada daha fazla olması, soğutma ve karıştırma işlemleri uygulanmasındandır. Piyasada bulunan hazır dondurmalarda da kıvam, guar zamkı, CMC, keçi boynuzu benzer maddelerle sağlanmaktadır. Hatta suni salep adı altında guar zamkı, CMC gibi maddeler pazarlanmakta, dondurma üreticileri ve pastaneler tarafından satın alınıp kullanılmaktadır. Hazır dondurma üretip Ankara'da pastanelere pazarlayan bir firmadan özel bilgiye göre 1000 kg maraş tipi dondurma için 3,5 kilo salep tozu, 3,5 kilo değişik stabilizörler ve emülgatör olarak ayrıca CMC türevleri kullanılmaktadır. Yani %0,35 oranında salep kullanılmaktadır. Bu rakam görünüşte fazla değildir ama firma yılda 1,5 ton salep kullanmaktadır."
Makalede, aklınıza takılan birçok sorunun cevabı ve orkidelerin korunması için neler yapılması gerektiğine dair çok fazla bilgi bulunmakta. Ayrıca orkidelerimizle ilgili fazladan pek çok bilgi de yer almakta. 


Ekrem Sezik, Orkidelerimiz: Türkiye'nin Orkideleri isimli bir de kitap yayımlamış. . 
Ayrıca benim bulamadığım "Türkiye'nin Orkideleri" isminde bir TRT belgeseli varmış. Bulup izleyen olursa ne mutlu ona. 

Başlık Kabızı Olabilir İnsan Ne Var


Saliha, kültürlü bir eşektir. 
Aynı zamanda, güzelliğine de düşkündür:


Geceleri internet kullanmaya bayılır. Twitter'ı takip eder, ederken de arada sigara içebilir:


Ama odamdaki tek arkadaşım Saliha değil tabii. Geçen, bu örümceği içiyordum neredeyse:


Bir de kelebekimsi bir yaratık var misal:


O da kültürlüdür:

Bu da manzaramdan bir kuple:



Bir de sorum olacağıdı:
İstanbul bebesi kardeşimin evinde uydu falan hiçbir şey olmamasına rağmen National Geographic ve Nickelodeon izlenebiliyor. Bende uydu da var ama yok bunlar mesela. Tamam biliyorum şifreli normalde ama onda var da bende neden yok? Bilen var mıdır sebebini?

9 Temmuz 2011

Katil Oluyorum Eyvah Yerimde Duramıyorum


Yazarsam sıkıntım azalıyor ondan yazıyorum. Yoksa kimseyi cinayete özendireceğim yoktu esasında.
Katil Babaanne etiketine ne zamandır yazmıyor oluşum, babaannemin sorun çıkarmadığından değil sadece ilaçlarımdan dolayı biraz daha tahammüllü oluşumdandı ama gel gör ki artık ilaçlarım bile kâr etmiyor. Ben de içimdeki potansiyel caniyi çıkarmak üzereyim.

Hayır bir de şimdi bir sürü hakaret edeceğim ya ben, sakin olun, gazıma gelmeyin. Babaannem ölse yine en çok ben üzülürüm, kendi kızlarının bile benim kadar üzüleceğini sanmıyorum. Gerizekalı işkenceci halam evlenip bizim evden ayrıldığında da anası bile ağlamadı ama bok var gibi ben ağladım. Aptal melek diye boşuna demiyorum işte. Sadece yazıp rahatlayacağım yoksa bir sinir krizine neden olacak bugün ve öncesinde olanlar. 

İyi olan büyük halamın oğlu, gelini ve torunu onlara taşındığı için bize sık gelemiyor. Babaannem de sanki biz neden olmuşuz bu duruma gibi son zamanlarda iyice coştu.
Babamla beni, annemle beni, annemle baba, üçümüzü aman işte ne kadar kombinasyon varsa yan yana getirmiyor. Hani bir de sevimli olsa, hayır ama olur mu hiç.. Misal bugün, babam çayını balkonda içiyor genelde. Annem ona çay götürmüş, azıcık oturmuş yanına laflıyorlarmış. Ben de odada Şirinler'i izliyordum. Sonra şeytan dürttü, babamın geçen aldığı kazak tüylerini yolmaya yarayan aletle hırkamın tüylerini temizledim. Sonra çıkan tüyleri babama göstereyim de aldığı şeyin ne kadar işe yaradığı görüp sevinsin diye (böyle bir adam babam, buna sevinir) balkona gittim. Babam gaza geldi, sırtını temizleyememişsindir ben temizleyeyim dedi. O sırada babaannem balkonun kapısını açtı. "Hıggıırrr" dedi şaaaak diye bir kapattı. Bir de eski kapı olduğu için yeminle başıma direkt ağrı saplandı, o derece hızlı çarptı. O da yetmedi, içeride söylenmeye başladı. Biz hanımefendiyi iş görüyor sanıyoruz o kocasıyla sohbette.. Saatlerce bunun için bağırdı. 

Dün de yaptı zaten bunu. Babamla annem camdan dışarıyı seyrediyorlardı çay içerek. Geldi babaannem, Hııııh hanıma bak, kocayla keyifte.. 

Bugün akşam yemek yiyeceğiz, sofra hazır. Babaannem yedi kalktı, annem de odaya yanıma gelmişti bir şey için, sonra oturdum ona pizza tarifi verdim. İçeri geldi babaannem. Hıııh dedi yine. Annem korktu gitti, ben de çiş için dışarı çıktım. Bir gürültü koptu evde. Babaannemin çığlıkları.. O ne zaman gelse ben gidiyormuşum, istenmeyen kişiymiş, bu evde babaanne olamamış, babamı o büyütmüşmüş, o olmasa babam da olmazmış, neyse ki ev dededen kalmaymış yoksa biz onu evden atarmışız.. Duysanız sesini sanki boğazlanıyor zannedersiniz, yırtılacak bir tarafı o kadar. Bir de çok tiz, inişli çıkışlı bir ses yani tahammül etmek için deli olması lazım insanın ya da eli mahkum. 

Bu olaylar bir değil iki değil. Her gün her gün her gün aynı şeyler.. Babam yıllar önce ev alacaktı, babaannem aldırmadı, ayrılmak mı istiyormuşuz, o yüzden mi ev alacakmışız.. Ev almamıza izin vermeyen kadın şimdi çıkıyor bu ev benim diyor. 
Babam da o kadar sabırlı o kadar sabırlı bir adam ki.. Bir kere bile bağırdığını, sesini yükselttiğini duymadım büyüklerine. Ama keşke böyle olmasaydı, çünkü benim anladığım o ki azıcık bağırıp çağırma istiyor babaannem. İyice elinde her şey. Ona sormadan biblonun yeri bile değişemez evde. 
Ha bir de şöyle bir örnek vereyim: Bir gün salonda annemin dizine yatmıştım, saçımı okşuyordu annem. Sonra diğer odanın kapısı açıldı annem babaannemin korkusundan bir kalktı, benim kafa aynen küt kanepeye düştü. Annem de koşarak mutfağa kaçtı. Ömrümün şimdiye kadarki kısmı böyle geçti işte. 

Bunların soyunda bir bokluk var ama.. Babaannemin kardeşi de böyleydi. Bu kadar huysuzluğunu biz göremedik ama o da başka türlü can sıkıyordu. Sürekli eş değiştir, saçma sapan evlilikler yap, eşlerini aldat. Çocukları sevme. Kimseyi sevme. Dünyanın malını mülkünü eğlencelerde çar çur et. Onun sattığı tek yerin şimdiki aylık geliri 80-90 bin. 
Anneleri de böyleydi. Hala oğlu-dayı kızı evliliği var da. Eniştem, babaannemin yeğeni ve damadı. Halam, babaannemin annesine baktı, o da yetmedi onun hizmetçisine baktı, onun bilmem nereden akrabasına baktı. İyi olan halamdan bahsediyorum tabii. Bütün sülaleyi yıktılar kadının üstüne. Babaannemin annesi de dahil işte. Aynılarını halam da çekti anneannesinden. Şimdi hepsi öldü bu sefer de kocasından yani babaannemin yeğeninden çekiyor. Adam, babam başta olmak üzere hepimize kin tutmaya başladı nedensiz. Gitmemizi kalmamızı istemiyor. Tedavimin ilk başlarında orada kalıyordum ama yapamadım eve döndüm mecburen. Salata yapıyorum, o tırnaklarla salata yapamazsın diyor. Tırnaklarımı kestim olmamış dibinden kes dedi. Onu da yaptım, iyi idare eder dedi. Yok onu böyle yapma, bunu şöyle yapma. En son  anneme gerizekalı dedi. Beni iyi eğitememişmiş. Şimdi söyleyemiyorum ama o kadar alakasız bir şey ki, hani birisinin çatalını kullanamamak gibi bir şey diyeyim anlayın siz. 

Velhasılı kelam, sülalerinde bir bokluk olduğundan babaannemde de var. Biliyorum ki yaşlandığımda ben de aynı babaannem gibi olacağım. Bu yüzden huzur evine yerleşmeyi düşünüyorum erkenden. Yazık günah insanların huzurunu kaçırmaya mı yaşayacağım ben?

Hayır bir de gitmiyor bir yere, bizi de göndermiyor. Senelerdir eve hapsolduk. Tatile gidelim deriz gitmez, biz gidemiyoruz çünkü kızlarına bile gitmiyor kalmak için, evde de yalnız bırakamayız tabii. Tatilden geçtim, düğüne bile gidemiyoruz. Gidin siz gidin beni yalnız bırakın diyor, gelin diyoruz gelmiyor. Artık insanlar bizi düğünlerine bile davet etmiyorlar zaten, gitmiyoruz nasılsa diye.

Kendimi de düşünmüyorum ama biz daha yeni aile oluyoruz. Babam yıllarca evden kaçmak için sarhoş gezdi, ayık geldiği akşam yok gibiydi. Daha yeni yeni azalttı, babamın yüzünü görmeye başladık, yine babaannem idare edeyim, hoş tutayım demeden verip veriştiyor. Babam da çocuk gibidir, içine atar, attıkça da içer.. Aha bu sabah olanları yine taktı kafaya ve şu saat oldu daha gelmedi eve. 

Ramazanda kardeşim gelecek, ona da aynılarını yapıyor. Kızcağız bir hafta diye gelip iki gün kalıp gidiyor, katlanamıyor bu saçmalıklara. Herkesi evden kaçırttı herkesi.. 

Bir de sorsan sütten çıkmış ak kaşık. Bütün evi o idare ediyor, o olmasa ev dağılır.. 
Ailemle geçirdiğim en güzel günler, kardeşim annem babam ve ben dördümüz halam oğlunu ziyaret ettiğinde onun evine gidip bir gece orada kalmıştık, kardeşimin üniversite sınavı zamanında, oydu işte. Bir gece..!
Varın siz anlayın çilemi..
Yani ne olurdu, uyumlu bir insan olaydı.. Sorun çıkarmasın demiyorum.. Yaşlılık tabii bilmediğimiz bir durum ama sessizce olsun, kalp kırmadan olsun. Zaten ona danışmadan bir şey yapmıyoruz biz, elindekilerin kıymetini bilse..

Aha, bahçedeki duvarı yapmaya yaşlı bir amca geliyor her gün. Babaannem için anneme "Senin kaynanan hayın olarak bilinir zaten" demiş. Hayın, huysuz düşmanca davranan anlamında bir kelime, hain gibi ama tam karşılığı o olmuyor. Bir de babaannemle atışıyorlardı bir şey için babaanneme dedi ki, "Sen gelinin oğlanın iyisine düşmüşsün daha söyleniyorsun." Tanıdık herkes her şeyi biliyor, babaannem hariç.
Ne diyeyim, Allah bize sabır babaanneme de izan falan ne bileyim bir şeyler versin işte.