18 Ağustos 2011

*

Ağır ERGEN YAZISIDIR DEVAM ETMEYİN

Bu yazıyı Müslüm Gürses dinleyerek yazıyorum. "Allahın gücüne gider mi bilmem verdiği bu candan ben bıktım usta" "Böyle yaşamaktan bıktım ben usta"

Biboklar hastalığım yine coştu. Günlerce sadece uyudum diyebilirim. Ergen gibi aile sorunları yaşıyorum. Geçen yazmıştım, kardeşim geldiğinden beri ailem bana kötü davranıyordu. Sonra onlar düzelir gibi oldu, bu sefer de kardeşimle küstük. Hiç yapmamıştık bugüne kadar ama gücüme gitti yaptıkları. Gülüp eğleniyordum, "Başım şişti, ne konuştun be" dedi. Kırıldım.. Beklediğim tek şey bir özürdü, bir özür.. Özür dilemek yerine bir haftadır benimle konuşmuyordu. Konuşmadığımız halde iki kez daha kırdı kalbimi benzer şekillerde. Bunu neden yazıyorum, neden bu kadar önemsedim bu kırgınlığı? Kardeşimin hayatında bile olmazsa olmaz değilim, böyle olduğunu bilmiyordum bu durumun ve aniden yüzleşmek çok dağıttı zaten dağılmış bünyemi.

Bu da yetmedi, annemle babam tüm sorunun bende olduğunu iddia etti ve beni daha da çok dışladı. Özür dileyecekmişim ben. Her şeyi büyütüyormuşum, sorun bendeymiş. 
Bunların hepsi olabilir, böyle zamanlarda dışarıdan göremiyorum kendimi ama benim bir hastalığım var ve ilaçların artık kesmediğini kötü olduğumu belirttim aileme. Beni neden idare edemiyorlar anlamıyorum. Ki bence benim bir kusurum yoktu bu olayda. Sadece kalbim kırıldı, suçsa suç olsun bu hadi. 

Peki bu sabah ne oldu? Kardeşimle barıştım, ben gittim yanına asık suratını çekerek sırf annemle babam üzülmesin diye gittim yanına. Öpüştük koklaştık barıştık. Canım o benim, kardeşim her şeyim. Tek isteğim bir özürdü. Bu kadarcık.. Sonra şakayla karışık yine de özür dilettim. 
Küslüğün bu kadar uzun sürme nedeni de ne kadar dayanabilir bensizliğe görmekti.? Sevinecektim iki saat geçmeden gelip özür dilediğinde ama gördüm ki bensiz de her şey güzel, bana ihtiyacı yok artık onun. 

Daha önce başka bir yazıda yazmıştım bunu, hasta olmadığı halde hastalık isimlerini kullanmaya bayılıyor insanlar. Yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim. Ölüyorum ben.. Kimseye anlatamıyorum. 6 yaşımda da şu hissettiklerimi hissediyordum, intiharı düşünüyordum, 15'imde de 25'imde de.. İş bulamıyorum, bulduğum işte tutunamıyorum. Ben her gün "Bugünü de atlattım, bugün de bitti" diyorum. Yarını beklemek için değil, bir günden daha kurtulduğum için, bir günü daha intihar etmeden geçirdiğim için, bir günü daha öyle ya da böyle yaşadığım için..

Çok talihli bir insan olduğum için sevdiğim, anlaştığım doktorum başka bir şehre yerleşti. Gidemiyorum, diğerlerine güvenmiyorum, inanmıyorum. 
İnsanlara sıkıntımı anlattığımda "Bak hayat ne güzel, bak insanların ne sıkıntıları var" diyor. Anlatamıyorum işte, anlatamam da.. 
Bir de atıyorum kanser gibi bir hastalık olmadığı için kimsenin özen gösterdiği de yok. Kanser olsam bundan daha iyi biliyor musunuz? Ergen düşüncesi değil bu, gerçek. Hiç olmazsa insanlar kanser olduğumu bilir ve hastalığın getirdiği sorunları idare eder, daha özenli davranır.. Böyle sadece sorunlu, uyumsuz, şımarık aklınıza gelebilecek bütün kötü sıfatlara sahip biriyim o kadar..

Hayatımda evden kaçmaya hiç bu kadar yakın olmamıştım. Doktoruma intiharı ne kadar sık düşündüğümü anlatırken "İntiharı saat başı düşünüyorum ama intihar etmem ben, intihar edeceğime son çare olarak evden kaçarım." demiştim. O da, "Güzel fikir" demişti. Belki de denemeliyim artık. Bilmediğim bir yerlere gitmeliyim, kimseye haber vermeden. Güzel olurdu..

Üşenmeyip şu yazıyı okuyan varsa lütfen "hayatı sev" türevleri şeyler söylemeyin bana, bu kadar aptal mı görünüyorum diye daha çok üzülüyorum çünkü. Bir şey demek zorunda hissetmeyin kendinizi. Kendime not gibi yazdım bunu. 

Ha bir de sabah kargo beklemem gerekiyordu. Odamdan kapının sesi duyulmadığı için aşağı indim inerken de babamın netbook'unu aldım yanıma. Normalde evde durmuyordu makine, boş dükkana götürdü orada karı kızla okey oynuyor. Kardeşim gelince canı sıkılmasın diye eve getirdi, onun odasına koydu. Dediğim gibi kargo beklemem gerekiyordu ve aşağıda yapacak bir şey olmadığından netbook'u aldım. Babamlar indi aşağı, salonda anneme dediği aynen şu: "Kendi bilgisayarı dururken kızın bilgisayarını almış." Tabii cümle böyle olunca kuru kaldı ama vurgularla çok kırıcı olabiliyormuş bu cümle. Bir de arkamdan konuşulması yok mu... Hep böyle.. Sülalede ne hikmetse arkasından en çok konuşulan kişi benim. Sırtımı dönmeye gelmez, annem babam başkaları herkesin hakkımda söyleyecek şeyleri var. Hepsi de birbirinden kırıcı.. 

Neyse siktiriboktan bir kara yazımın daha sonuna geldim pippilotta. Geber de kurtulalım artık.

Şu yazının aynısını 12 yaşımda da yazmış olabilirim.