30 Mayıs 2009

MSN Paralı Olacakmış

Ah salak arkadaşlarım benim ah..!!

Mail'i baskalarına'da yollarmısın Çünkü 1 ağustos'ta msn messenger paralı olacak ama sen bunu msn messenger ından 12 kisiye yollarsan senin icin bedava! bu bir saka degil inanmasan (msn com'a bak) eğer sen bu maili 12 kisiye yollarsan msn icon'un mavi olacak.

29 Mayıs 2009

Gelişmeye Devam abd.!

Ebu Garip Cezaevi.
Nelere şahit oldu acep?
Evinde ailesiyle birlikte öldürülen Abir'den bahsetmiştim size ama sadece o değil tabii. Yeni yeni fotoğraflar çıkıyor piyasaya, daha doğrusu biliniyor ama çıkamıyor çünkü Obama fotoğrafların yayımlanmamasını istemiş. Evet. Kimse bilmemeli değil mi?
Askerlik zeka işi, ahlak işi.. Hiçbir iş yapamayanları eline silah tutuşturup savaşa gönderirsen işte olacaklar budur, dahası değil.
Sayısız işkence görüntüsüne şahit olduk, Bush döneminde Bush'un pisliği diyorduk ama şimdi Obama var, hani çoğumuzun yeni bir dünya düzeni vereceğine inandığı adam, ama görüldüğü üzre o da pek farklı değil. Yayımlanmalı o fotoğraflar. ABD'nin gerçek yüzünü görmeli herkes. Obama da başkalarına verdiği aklı uygulamalı: Geçmişle yüzleşmeli.. Yakın ya da değil, geçmiş ABD'nin geçmişi, Obama'nın benimsemesi ve üzerinde çalışması gereken geçmişi.
Ne güzel hepimiz yok edelim geçmişlerimizi. Obama da desin "bunlar Bush'un halt yemeleri ben sorumluluk kabul etmiyorum." ee böyle de olurmuş değil mi? Kusura bakmasın ama fotoğrafların yayımlanmamasını istemekle bunu demek arasında fark yok bence. Bir halt yediyseniz dökün ortalığa en azından dürüstlüğünüz kalsın, samimiyetinize inanalım, pişmanlığınızı bilelim, telafi edebileceğinizi düşünelim. Yok yok ABD ve diğer bütün büyükbaşlar için bunlar çok uzak şeyler. İnanmadım, inanmıyorum ve inanmayacağım.
Bürokrasinin özeti şu sanırım: Büyük balık küçük balığı yer.
Bu kadar basit evet. Bireye değer vermeyi öğrenemeyecek bu dünya. Bireyi yok sayıp sürü olarak görecekler bizi. Biz sürüyüz, birimizin başına bir şey gelmiş olması sürüyü çok da etkilemez. İstedikleri gibi sürülmeye devam ederiz. Evet evet özeti bu.
Askerler, ki dahasını da demek istiyorum ama... neyse şimdi fazla hakaret ederek kendimi haksız duruma düşürmeyeyim. Askerler, tutukladıkları (!) kişilerin çoğuna tecavüz ettiler, kadınlara, erkeklere.. Bu tecavüzler sadece kokuşmuş aletleriyle de olmadı, çeşit çeşit materyal kullandılar.. Döve döve öldürdüler kalkıp zafer işareti yaptılar.. İsrail askerlerinin Filistin'in üstünde dumanlar tüterken gülerek hatıra fotoğrafı çektirmesi gibi.
Savaşı sevmiyorum, sevmeyeceğim. Dünyanın herhangi bir yerinde savaş olduğu sürece hiçbir ülke de çıkıp ben gelişmiş bir ülkeyim demesin. Sokarım onun gelişmişliğine efenim, böyle gelişme mi olur?

Şöyle bir şeyler eklesem fena olmaz:





28 Mayıs 2009

Çiftleşmek ya da Çiftleşmemek işte Bütün Mesele

Evet bunu size yapmak istemezdim ama üzgünüm.
Kaplumbağaların da canı var onlar da seks ister. Misal:



Saygı ve sevgiyle..

27 Mayıs 2009

Gevşedi Yayları Olan Peynir Tenekesine Oldu

Köpecikim, canımın içi azdı efenim. Hem de ne azma, yerinde durmuyor. Sen misin kedilerle dalga geçen al başına belayı şimdi..
Bugün bahçede annem, babam, ben.. Annem çiçek dikiyor ben bisiklete biniyorum babam da diğer bisikleti yıkıyor. O sırada bir teneke sesi geldi. Ben zannettim tenekeyle oynuyor ama o da ne Efe tenekeye tecavüz ediyor. Hem de nasıl bir hareket anlatamam, kesin deldi tenekeyi. Yakında minik minik teneke köpekleri olacak. Zavallı peynir tenekesi.. Hayır orda işi olması saçma bir, bir de başına gelenlere bak. Ne bahtsız bir tenekeymiş zavallı.

Ben gülüyorum, annem sus baban duyacak diyor, babam güya hiç görmüyor, bozuntuya vermiyor.

pippi: -Ahh ahh zavallı Efe, seni en iyi ben anlarım.
pippianası: -Kızım sus geliyor sopa şimdi.
pippi: -Öyle deme ama anne, senin kocan var tabii. Olan Efe'yle bana oluyor bu evde.
pippianası: -Kaçma geliyorum pippi bu sefer. Sen çok şımardın.

He ya bu şımarmış halim. Bir de şımarmasam demek ki..
Zavallı Efe'ye sabır diliyorum ama en çok da tenekeye. Aralarındaki çekimin kuvvetine duyduğumuz saygıdan da alamıyoruz şeyinden aman elinden.. Öyle işte.. Bu imkansız aşkın derin elemi var şimdi üstümde devam edemiciim.. Ağlamak istiyorum sevgilim blog.

Rüyamda Aşık Oldum ~ Erdem Yener


Büyük konuştum. Ergen çocuklar gibi platonik mi yaşıcam dedim ve zıçtım.
İki gece üst üste rüyamda bir adam görmüştüm sevgilimmiş güya rüya işte. Üstünde fazla durmadım daha önce görmediğim bir adamdı.
Ve geçen gün gördüm o adamı.
Ama nerde bilin bakalım. Televizyonda.. Meğer şarkı söylüyormuş.. Hatta başka yetenekleri de varmış.

Ben sevdim ya, valla ilk görüş hem de..
Uff.. Ya bu adam niye bizim yan komşu Hasan falan değil de böyle karşısına çıkıp durumu anlattığımda "Hadi ordan" diyebilecek biri.
Neyse kaderime razı olup oturuyorum. Hoşça kal filmlerdeki tanışma sahnesi..!!

Hem zaten zamanlama hatası var olayda. Benim halihazırda cillop gibi sevgilim var di mi ama.? Hıh.!! Hay ben bu rüyalarıma...

26 Mayıs 2009

Sapığım Sapıksın Ama En Önemlisi Sapık


Bakınıyorum şöyle bloglar aslında tam sapıklara göre. Gerçekten. Mesela 19 yaşındaki kızına gece elbisesi için üst bir zımbırtı örüyor hanım, sonra kızının resmini çekiyor memeler fora.. Onu bloga ekliyor. Ben paranoyak bir insan olduğum için dikkat ediyorum böyle şeylere, onların aklına gelmez ama benim aklıma geliyor, içim fesat napiim.
Bloga fotoğraf koyma işi güzel bir şey bence aslında ama şartlarımızı düşündüğümüzde pek de güzel sonuçlar doğurmuyor olsa gerek. Ah bakın burda nasıl da gülüyorum dediği bir fotoğrafa bakıp otuz bir çeken bir erkeğin varlığı onları onurlandırırsa bilemiyorum ama benim midemi bulandırırdı.
Çocuklar için özellikle. Şu bloga gelen aramalardan sonra ne kadar endişelenmemiz gerektiğini daha da bir idrak ettim. Hani hep böyle geyiğe vuruyorum ama "yok artık oha" deyip sinirlendiğim bir sürü arama oluyor. Çocuklarla ilgili olanlar da var bunların içinde. Yani ebeveyn olsam çocuğumun fotoğrafını uluorta kullanmazdım.
Öff neyse aramalar gelince aklıma sinirlendim devam edemeyeceğim sanırım ama anlattım derdimi. En azından aklında bulunsun di mi blog.?

25 Mayıs 2009

Kadınların Kadınlara Vurma Çabası


Dayanamiciim, müsaadenizde kadınların birbirini hırpalama çabasına değineceğim.
Kadınlar enteresan yaratıklar malum. Misal iki kadın yan yana geldiğinde birden bir mücadele ortamı oluşur. Dikkatli erkekler bunu hissedecektir. Kız kıza ortamlarda çok fazla olmasa da diğer bütün ortamlarda var bu evet ben şahidim.
Kendisi güzel yemek yapıyorsa çaktırmadan güzel yemek yapamayan diğerine vurur. Diğeri de benim daha önemli işlerim var manasına gelen bir şeyler söyler ki yemek yapanı küçümser.
Bir de süslenme olayı vardır. Şimdi fakültenin ilk iki senesi yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir arkadaşım vardı. Sabah beni gördüğü zaman verdiği tepkiye bakarak o gün güzel olup olmadığımı anlardım. He bunun için bir çabam yoktu ama en azından nasıl göründüğümü öğrenmiş oluyordum. Kot, düz tişört giydiğimde acayip neşeli oluyordu beni görünce. Güzel olmuşsun derdi. Ama azcık süsleneyim ne bileyim bir etek falan giyeyim beni görür görmez neşesi kaçardı. Hiç de bir şey demezdi. Okula gidince başkaları söylerdi ne güzelsin bugün diye. Evet lan güzelim kadınlar duydunuz mu anasını satayım çekilin yoldan pippi geliyor tövbe tövbe, napcaksak güzelliği. Gözünüzü seveyim böyle saçmalıklar yüzünden yıpratmayalım birbirimizi. Nedir yani bu savaş bütün gün televizyon karşısında oturup bira içip göbeğini kaşıyan bir adam için mi.? Değmez.

Bir de yaş meselesi. 20'den sonra herkes aynıdır benim gözümde. Ki arkadaşlarım arasında 16'ın da 20'den 30'dan bir farkı yoktur. Bakıyorum bazı kadınlar bu yaş işine ciddi ciddi takıyorlar hastalık gibi bir şey. Ben de takıyorum evet yaşlanmak istemiyorum hep 20 olayım istiyorum falan ama tutup da 20'lik çıtırlara çok küçüksün daha dur bir büyü de göreyim seni demiyorum. Salaklık bu valla başka bir adı yok. Sanki 70 yaşında bunu söyleyen yoo daha 30 bile değil. Ki itiraf edeyim bunu bana 70 yaşındaki biri de söylese ne kadar salakmış ya der geçerim. Kendisinin de başına gelmiş bir şeyi gidip başkasına sırf tatmin olmak için söylemesi komik geliyor. Yaşlanıyoruz bari bir işe yarasın dur ben bir ukalalık yapayım.
Sevgiliniz sizden büyüktür misal onun arkadaşlarıyla, arkadaşların eşleriyle bir ortam olur. Ortamdaki ortalama yaşın senin yaşından 5-10 yaş fazla olması kadınları delirtir. Bizim adamları da elimizden alır bu gibi bir saçmalık oluşuyor bilinçaltında herhalde. Hemen senin tecrübesizliğine vurmaya başlıyorlar.

-Sen daha yaşamadın bilmezsin. 5 seneyi devirin, görürüm ben seni.

Ya kardeşim ben sen miyim, göbeğim bağlı mı sana.? Senin yaşadığın şeyi yaşamak zorunda mıyım ben? Şimdiye kadar bana bu tür cümleler kuran kişilerin yaşına geldiğimde ha evet haklıymış dediğim olmadı. Çünkü onlarla aynı şeyleri yaşamadım. Herkesi kendileri gibi kendini tanımaktan aciz biliyorlar sanırım.

-Ay canım ya çok da erken daha senin için hayatın tadını çıkarsaydın.

Elinin körü anam.

-Senin de çocuğun olsun sen de bir büyü bakalım.

Aksini mi iddia ettim ne şimdi bu durup dururken.

-Ben de senin yaşındayken zayıftım çocuğun olsun da gör, böyle kalacağım sanma.

Şimdilik çıtırsın ama ilerde sen de sarkacaksın, şimdiden moralini bozmakta yarar var. Oh yeah.. Bebeğim sen söyleyene kadar ölümsüz olduğumu düşünüyordum, iyi ki söyledin valla.

Yolda yürürken 50 yaşlarındaki kadınların haşin bakışlarına maruz kalma sebebimizi de buna bağlıyorum.

Komik diyaloglara da neden oluyor aslında. Yani traji-komik:

50 M-Bence çok başarılısın işinde. Kesinlikle gelecek vaadediyorsun.
25 F - Teşekkür ederim.
38 F -Daha büyümesi lazım biraz daha. Küçük daha, biraz büyüsün de bakalım.
50 M- Ne ilgisi var, küçük mü ki, gayet de büyük.
38 F - Daha 25 yaşında çocuk ya.

Yuh..!!

Özetle yaşım neyse onu yaşamak istiyorum, ne eksik ne fazla. Yaşlanmak istemiyorum ayrı tabii ama Ajda olacağım büyüyünce. Gençlerle arkadaş olacağım hep. 60 yaşındayken 20'lik kankalarım olsun amin. :)

24 Mayıs 2009

Alper Saldıran


Ergen aşklarıma ne zamandır değinmedim aklım pek çalışmıyor bu aralar bu işlere.
Ne zamandır yazacağım yazamadım. Vodafone çocuğu var ya hani 1 lira çeviriyor elinde. Patatese şekil veren rabbim neler yaratıyor ya valla bak acayip sevimli bir şey bu arkadaş. Özellikle giyim tarzına bayılıyorum. Annesini ve sevgilisini salak yerine koyduğu için önce sinir olmuştum ama sonra annesi bunu göt edince acayip sevindirik oldum ne yalan söyleyeyim, ve yine bağrıma bastım.
Adı Alper Saldıran işte. Soyadı biraz ürkütücü ama kendisi pek şeker.

Melekler Korusun diye bir dizide oynuyor şimdilerde. Diziyi izliyorum seviyorum da, neden: Çünkü yakışıklı erkekler güzel kızlar var dizide, yoksa hiç işim olmaz. Gerçi bir de Hümeyra var ama neyse işte izliyoruz.

23 Mayıs 2009

Erdiğimi Hissediyorum


Annemler salak akraba çocuğu (Böyle deyince küfür gibi oldu, nasıl rahatlatıcı) Memet'in düğününe gitti. Ben ve büyükbabam evdeydik. Bugün bir haller vardı üstümde, hatta yaptıklarıma şöyle bir baktım da öleceğim sanırım.
Annem bir yere gitmeden önce kırk defa kapıma gelir şunu mu giyeyim, bu mu olsun, bana makyaj yapsana.. Hep reddederdim bu sefer o demeden damladım odasına, kıyafetini seçtim, üstüne bir de aylardır kullanmadığım makyaj malzemelerini annemin üzerinde denedim evet bozulmamışlar.
Sonra babaanneme geçtim. Kalın çorap giydim hiçbir ayakkabı olmuyor diye bütün ayakkabılığı boşalttırdı. Tek tek ellerimle giydirdim ayakkabılarını. Sonunda birinde "rahat ettim" dedi. Boyar bir de pippi dedi. Eh haliyle boyadım da.. Sonra ayağa kalktı. İçinde bir şey kaldı herhalde ayağıma batıyor dedi. Ayakkabıyı çıkarttım, yok, çoraptadır belki dedi, onu da ellerimle çıkarttım baktım yok bir şey, sonra tekrar ellerimle giydirdim. Tam arabaya biniyorlardı, babaannem şu kapının önünü de temizlesene kızım dedi. "Şansınızı zorluyorsunuz gibime geliyor" dedim. Annem sadece "Bence de" diyerek umutsuz bir yüz ifadesi takındı. Onlar gittikten sonra eve girmeden kapının önünü de süpürdüm. Sonra her saat başı otomatik acıkan büyükbabamın karnını doyurmam gerektiği fikri düştü. Acıktın mı sorusuna hayır cevabını verecek bir erkek tanımıyorum zaten. Gittim patates kızartması köfte yaptım. Köfte hazır köfte değildi, köfte harcını da kendim yaptım belirteyim. Öyle işte tabak harikaydı. Sonra çay demledim. Çay içtik.
Böyle erdiğimi hissediyorum blog. Mübarek şeyler yaptığımda Tanrı beni seviyormuş gibi geliyor. Sevse güzel olurdu di mi, sevsin, herkes sevsin beni. Çok açım. Hep açım.
Öyle sadece bunu diyecektim.

Hafta sonları herkes geziyor, bloglar boşalıyor...

Ve Bir Salak Daha Evlenir


Herkes evleniyor anasını satayım bir ben kaldım evlenemeyen.
Bizim bir akraba var. Babaannemin abisi malı mülkü bunlara satmış zamanında, şehrin en güzel yerlerinden birinde bir dünya arazi. Onlar da oraya bir güzel site diktiler. Adamlar şehrin gizli zenginlerinden. Salak da bir oğulları var. Babaannem bir ara beni onunla kertmeye falan kalkmıştı. Çocuk bir gün bize geldi ailesiyle bayram ziyaretine.

Katil Babaanne: -Mehmet oğlum senin canın sıkılmıştır. pippi'yi de al arabayla gezin şöyle.
Salak Memet: -İyi olur hadi gidelim pippi.
pippi: -Yok canım aman buranın neresini gezeceğiz.?
Babam: -Tabii canım otursunlar işte burda.

Bu çocuğu günahım kadar sevmem. Benim oyuncak trenim yoktu o salağın vardı. Sırf oyuncak treni var diye de evlenemem herhalde.
Çocukken şey vardır hani, hoşlandığın kızın canını yakarsın illa. Saçını çekersin, burnunu sıkarsın ne bileyim çelme takarsın.. O salak da beni sandalyesinden itip düşürmüştü. Bu salak benden bir yaş küçük bir de öküz işte. Bunlara gitmiştik, bunun annesi, ki iyi de bir kadındır, bana Memet'in sandalyesini getirdi, sevimli bir sandalyeydi severek oturdum. Sonra içeri bu öküz girdi. Ühüü benim sandalyeme oturmuş dedi ve kalkmamı bile beklemeden sandalyeyle beraber savurdu beni. Sandalye bir tarafa ben bir tarafa..
Bir keresinde de bir mağazada karşılaştık. Büyükler elbiselere falan bakarken o da benim ayağıma basıyordu durmadan, itiyorum yakalayıp yine basıyor. Öküz bildiğin.
En son iki üç sene önce gördüm. Arabasıyla.. Ühüü arabası var öküzün. Neyse arabasına doldurmuş öküz arkadaşlarını bir büfeden bira alıyorlardı. Beni görmesin diye nasıl süzüldüğümü bilmiyorum.
Ve o salağın bugün düğünü var. Annemler ev görmeye gitmişler. Ev görmeyi bilmeyenler için söyleyeyim. Evlenecek çiftin evi düzenlenince akrabalar tanıdıklar falan gezdirilir. İşte biz böyle hazırladık bu evi, hiçbir şeyleri eksik değil gibi saçma bir şey. Annem de ayıp olmasın diye gitmiş. Her şeyleri tam diye anlatıyor. Süper lüks döşemişler evi. O salağın bile evi oldu.. Eşi olacak kıza hem acıyorum hem de Memet'e aşık olduğuna göre o da salak diye düşünüyorum. Bir de salak doğurur tamamdır.

Evlenenler salaktır demiyorum salaklar bile evleniyor diyorum. Üff.
Bu arada düşündüm de iktidardaki partiye dava açsam kazanır mıyım acaba.? Şimdi şöyle ki, onların sistemleri yüzünden atanamıyorum, atanamadığım için evlenemiyorum, mahalle baskısı yüzünden evlenmeden birlikte yaşayamıyorum, yol ortasında öpüşemiyorum, yaş 23 hormonlar malum. Yani bunların sorumlusu değiller mi haksız mıyım?

21 Mayıs 2009

Anne Ben KPSS Manyağı Oldum


Evet KPSS stresi ve uykuyla geçen bir günün özeti.
Hiçbir şey yapamıyorum sanki, hep bir uyku hali, psikolojik tabii o kesin de.
Bazen diyorum ben hiçbir şey bilmiyorum gene kazanamayacağım, ne salaklar atandı ben atanamadım, atanamayacağım. Bazen de kızım çalıştın işte bir aksilik olmazsa tabii ki kazanırsın.

Yaşamayan bilemez tarzı bir duygu bu. Eğitim alıyorsun, ki 4+4 sene eğitim gördüm ben. Eğitim bilimleri ve alanım olan Türkçe konusunda başarılıyım. Kötü bir dereceyle de mezun olmadım, gayet güzel bir ÖSS puanıyla gayet güzel bir bölüme yerleştim.
Geçen sene başıma gelen hadiseyi anlatayım size.
Şimdi bizim okul yeni üniversite olduğu için aklınca millete kafa tutuyordu kompleks durumları malum. Yaz okulu olmayacak, tek ders sınavı olmayacak, büt zaten yok. Bu şekilde bir düzenleme getirdiler. 4. sınıfa geçerken sorunlu bir dersim yoktu, hepsinden geçmiştim. 4. sınıfın birinci dönemi Güzel Yazı diye bir ders geldi. Seçmeliydi bu ders. Diğeri de Türkçe dersleriyle alakası olmayan bir dersti. Millet başına geleceği biliyormuş meğersem yarışıp diğer dersi seçmişler o zaman kimseye itiraf edememiştim ama ben o ders boş olsa bile yine Güzel Yazı'yı seçerdim alanımla ilgili diye. Neyse biz seçtik dersi. Anam bir adam geldi derse 60 yaşında falan anamızı ağlattı. Kocaman yazı defterine 8 sayfa düz çizgi 8 sayfa eğik çizgi.... Sonra mesela Büyük harfin boyu bilmem kaç bir şey katı, bilmem kaç uçla bilmem ne renkle yazılacak... Hepimiz KPSS'yi falan bıraktık resmen yazı yazıyoruz gecelerce. Bir de en ufak bir şeyden puan kırıyor. 0'ı alıp oturuyorsun. Diğer dersi seçenler yaşıyor, camdan onları seyrediyoruz, onların hocası ders bile işlemiyormuş gidip KPSS çalışın deyip serbest bırakıyormuş. Neyse ilk sınav yazılı oldu boşluk doldurma falan sordu. Ama yine ölçüler şunlar bunlar. 75 mi ne almıştım. Sonracığım finalde yazı yazdırdı. Ama anlatmamın imkanı yok bunun nasıl zor bir şey olduğunu. Çizgisiz bir kağıda mesela "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk" yazacaksın. Eğik Temel büyük harflerle yazacaksınız dedi gitti.. Kimse bir şey bilmiyor ki.. Kareli olsa biraz daha kolay tabii. 8 kare alttan yandan 4 kare gibi bir şeyler yuvarlıyorsun. Bilmem neyin 1,5 katı kadar eğeceksin.. Off kabus gibiydi.. Gayet güzel olmuştu aslında benimkisi. Ama 30 aldım. 32 almış olsam geçecekmişim arkadaşların hesabına göre. Ha bir de o malum defter vardı. O defterden de 20 mi ne vermiş. Zaten 50 üzerinde not yoktu. En mükemmel, pırıl pırıl, jilet gibi yazan bir kızın defterine bile 35 verdi. Bu dersten kaldım. Hem de sadece ben kaldım..!! Cama iki kağıt koyup kopyalayanlar bile geçti ben geçemedim. Okul bir dönem uzuyor diye düşünüyordum artık. Hem de tek ders hem de Güzel Yazı yüzünden. Eee büt yok yaz okulu yok tek ders sınavı yok. Göt gibi kaldım yani.
En sonunda başka derslerden kalan bazı arkadaşlar dekan yardımcısıyla konuşmuşlar ben okula uğramadığım için pek haberim olmadı. He neden uğramadığımı da söyleyim bir önceki sene yaz okulu vardı ve üstten ders almıştım yani tembellik değil aksine çalışkanlıktı.. :) İtiraf ediyorum çalışkanlık değil de rahata düşkünlük. Dönem içinde rahat olmak için yazın alıyordum bazı dersleri. Ben eylem insanı olduğum için kendimce örgütlüyordum birilerini. Tek ders sınavı kabul edilmediği durumda neler yapabiliriz tanıdık bir avukata beleşe danışarak halletmeye çalışıyordum. Okulun neresinde ne şekilde eylem yapacağımıza bile karar vermiştim. Neyseciğime, Tek ders sınavını yapmaya karar verdiler. Ama bir sorun vardı. Tek ders sınavını eylülde yapıyorlardı. Haydaaa. Eğer eylülde olsa Kpss'yi kazansak bile atanamıyorduk mezun durumda olmadığımız için. Uğraşa didine hazirana aldırdık. Dekan yardımcısıyla kanka gibi olmuştuk. Ben dedim napayım şimdi bu adam sınavı nasıl yapar. O da "Git konuş olmazsa ben de konuşurum" dedi. Gittim Güzel Yazı hocasının yanına:

-Hocam kolay gelsin. Ben pippi 4/B Türkçe.
-(Bön bir bakış)
-Ben geçen dönem Güzel Yazı dersinden kaldım, tek ders olacak haziranda, sınav hakkında konuşmak için geldim. Uygulama mı olur?
-Nasıl kaldın?
-Valla bilmem güzel kaldım hocam.
-İyi de ben kimseyi bırakmadım ki.
-Beni bıraktınız hocam ya da şöyle diyelim ben kalmayı başardım hocam.
-Devamsızlığın vardır belki puan kırdım devamsızlık yapanlardan.
-Olabilir hocam, kaldım nasılsa sınav için gelmiştim ben.
-Tesadüfen kaldın o zaman. Artık düzeltemeyiz de. Sınavda belli olmaz ne soracağım.. Sen her şeye çalış. Allah allah nasıl kaldın sen ya, benim niye haberim yok..

Bu adamın yanından çıkıp okuldaki son derse girdim. Ve o son derste herkes okuldan ayrıldığım için duygulandım sandı oysa ben bir öğrencinin bir senesinin bu kadar basit harcanabilmesine ağlıyordum. Babamın annemin inancına, benim planlarıma.. Yazık diye diye ağladım..
Sonra tek ders sınavı oldu 90 aldım geçtim.

Geçen sene KPSS'ye fazla asılamama sebebim buydu çünkü ikinci dönem bir dersten yine tesaüfen kalmış olsam hiçbir şekilde kurtuluşum yoktu ve bir sene uzuyordu okul..
Üniversite öğrencilerini leyla zannediyorlar ya nasıl sinirleniyorum. Saçlarım beyazlıyordu o ödevleri yapacağım diye. Yaptığım ödevlerle rahat 100'er sayfalık 6-7 kitap çıkardı. Belki de daha fazla.
Öyle işte... sLn son yazılarından birinde bu ödev konusundan bahsetmişti ordan aklıma geldi her şey.

Dizi falan yapan çok zeki insanlar, yalvarıyorum üniversite dizisi yaparken gerçekçi olun. İnternet kafelerde sürüm sürüm sürünen bursun tamamını ödev çıkartmaya harcayan öğrenciler de gösterin. Sadece aşk meşk midir üniversite hayatı, yapmayın gözünüzü seveyim.

20 Mayıs 2009

X'ler Y'ler Götürsün Seni KPSS


Kendimle ilgili kararlar almak zorunda kaldım. Çalışamıyordum internet yüzünden, bundan sonra maalesef 00:00 ile 02:00 arasında online olacağım. FF, Twitter gibi ortamlara akamayıp bloglara yorum yapamayacağım sanırım ama okumaya devam edeceğim. Bugün 450 üzerinde yazı vardı mesela hepsine baktım tek tek. Beni sevin yine de.
Bugün noldu işte erkenden kalktım. Sabah Sabah Seda Sayan'a İbrahim Tatlıses konuk olmuş babaannemin hatrına kahvaltı süresince onu izledim. Dikkat ettim de bu adamı çok sık görmediğim sürece katlanabiliyorum. Yıldız Tilbe'den rabbim razı olsun..
Kardeşimden kargo geldi. Anneme gecikmiş anneler günü hediyesi bana da gecikmiş doğum günü hediyesi. XS.. "Karıncalar için özel imalat yapan bir yer bulmak zor tabii" diyerek aklınca dalga geçmiş benimle köfte.
Sonra ders çalıştım. Ya bu Obeb-Okek saçmalığını hiçbir zaman bir şey anlamadım ben. Salağım galiba. Bir de köklü sayılar. Rahat bırakmıyorsunuz ki kardeşim sayıları. Öff..
Akşama kadar Gloom'la da konuşmadım haliyle. Az önce de güzelce kavga ettik şimdi de günlük yazımı yazıp defolup gideceğim Allahın izniyle.
Boğuluyorum boğuluyorum boğuluyorum.
Çok enteresandır annemden başka beni anlayan yok şu aralar. Hayret ediyorum. Geçen sene annemlerden kurtulmak için can atıyordum şimdi bakıyorum bayağı iyi davranıyorlar bana. Evlenip giderim yakında diye seviyorlar beni ciddi ciddi. Özellikle annem, yavrum diyor sık sık, güzel güzel sözler söylüyor, gelip gidip öpüyor beni. Bornozumu yere atmam haricinde hiçbir şeye kızmıyor. Buna da neden bu kadar taktı anlamadım. Odamda her şey yerde bir buna kızıyor çok enteresan.
Az önce de erik getirdi bana, can eriği.. Çok özlemişim bu tadı, bayılıyorum adeta, bir gün hamilelik gibi bir durum olursa kesin Can eriği aşeririm biliyorum.
Neyse şimdi midem ağrımaya başladı. Püff..
İnsanların verdikleri sözleri tutmamasından nefret ediyorum. Şunu şu gün yapacağım dersen yapmak zorundasın. Ben böyle bilirim. Ha yok aksilik olmuştur bir şey olmuştur da aylarca da süründürülmez ki bir insan. Buna kızıyorum evet buna çok kızıyorum.
Şimdi çişimi yapıp uyumak istiyorum. Belki de kitap okumalıyım biraz. Süt günü müydü bugün öyle bir şey duydum sanki, sütü sevmem..
Ahaa aklıma geldi sütü seven kamyoncu vardı di mi bir de.. Ne severdim..

Bir de şu friend connect saçmalığı kolum kadar olmuş ben yokken, baktım da hiç küçülesi yok. Ben eski halini istiyorum ya kol gibi olmasına ne gerenk var anlamadım. Blogger iyi hoş da bazen sinir bozuyor cidden. Misal dün gece 21:30 gibi yayınladığım yazı teee sabah çıkmış piyasaya. Sağ ol yani. Azcık geliştirelim bu blogger'ı demiyorlar zahar.

Bir de böyle kpss stresi yüzünden ota baka ağlıyorum. Migroskop'taki Patates resimlerine ağlıyorum o derece yani.
Öyle işte hayat beni yormasa da hayattan bir şeyler beni yoruyor. Komple silmenin manası yok, güzel şeyler yaşadığımız da oldu hayatla.

Selam eder, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.


METİNLE İLGİLİ SORULAR

1) pippi bu yazısında kaç konuya değinmiştir?
2) Migroskop'ta patatesin kilosu kaçtır?
3) Daha önceki yazılarla ilişkilendirirsek pippi'nin ruh hali hakkında ne söyleyebiliriz?
4) pippi, obeb ve okek bilmeden bütün o okullardan nasıl mezun oldu, eğitim sistemini eleştirerek pippi'yi taşlayınız.
5) pippi'ye XS bile bol geliyorsa o aslında yok mudur.?

Ha bir de Metin kim diyeni vurapilurum.

19 Mayıs 2009

Kedilerde Çiftleşme Belgesel Tadında




Çiftleşen kediler gördüm sabah. Onları izliyorum diye kahve taştı hatta. Ama kamera yoktu yanımda kaydedemedim yukarıdaki, youtube'tan abarılmış bir video.
Sabah sabah bir cinsel ilişkiye tanık olmuş olmam canımı nasıl yaktı anlatamam.
Bir erkek bir dişi. Erkek kızcağızın üstüne çıkmış. Pozisyondan anlıyorum tabii kim erkek kim dişi. Yoksa ben daha bebeklerin cinsiyetlerini bile karıştırıyorum.


Resmen tecavüz ediyordu kıza ya öküz mü kedi mi belli değil. 360 derece dönebiliyorlar bu işi yaparken bunu da gördüm. En sonunda olmayacak diyordum ki birden bir çığlık koptu, kız erkeği üstünden attı falan noluyoz dedim. Sonra kenara çekildiler kız tam gidiyordu he dedim kurtuldu herhalde, birden kendini yere fırlatıp yalamaya başladı kendini. Yani mantıklı olan diğerini yalamasıydı ama sanırım evrim tamamlamada bir sorunları oldu ilerde düzelteceklerini umut ediyorum. Ne diyordum heh yalanmadık bir yeri kalmadı. Onu gören erkek kedi de yalanmaya başladı ama nasıl bir yalanma, adam kendine sakso yapıyor nerdeyse. Vay lan dedim tabii. Bacak havaya dediğimiz güzel pozisyona gelip kendini yaladı 10 dk kadar. Sonra da kalkıp gittiler.


Dilerim bu yan komşunun kedisinin son marifeti olur ve artık doyuma erişir zira her gece Mııaaawwwlamasından baygınlıklar geldi. Sevabına inip ben zikecem o olacak.


Kedilerimize sahip çıkalım, çıkmayanları uyaralım.


Sevgiyle efenim.

Küçük Begüm ile Küçük Jale'nin Sessiz Yakarışı - Ağlamaktan Göz Pınarlarınız Kuruyacak


Begüm evet. Yüzünü gizlemek zorunda kaldık takdir edersiniz ki
Evet sevgilim blog, gün geçmiyor ki bu güzel topraklarda hazin dramlar yaşanmasın. Bu ülkede Asuman olmak demek pansuman yapmak demek, Zühtüler samanlıktan kalkamayan samanları kaldırmak için varlar, Halime dersen tövbe tövbe hepten motor, samanlıkta falan basılıyor, Binnazlar mesela hepsi 100 kiloyu aşkın, Fatoşların hepsi öküz sever, ot biçmeye gider...
Hamiyetler, Hayriyeler, Düriyeler, Dilaralar, Ferideler, Fadimeler, Safiyeler, Suzanlar, Emineler, Asiyeler, Sezenler, Osmanlar, Haydarlar, İsmailler, Ahmetler, Vahdettinler, Cemaller, Recepler, Süleymanlar, Remziler ve hatta Romeolar.. Artık yeni isimlere bari şarkılar yapılmasın yapılacaksa bir Erkin Koray, Orhan Gencebay, Sezen Aksu falan yapsın arkadaş yeniler bu işe hiç bulaşmasın gözünüzü seveyim. Bir de böyle komik bir tip çıkaracaksanız adı şey olsun mesela Maydonoz'un May'ı ile Karpuz'un Puz'unu birleştirin Mayruz şeklinde yeni bir tip çıksın yazık günah.. Misal Salimlerin ne suçu var şimdi. Aynı ismi paylaşmak hayatı zorlaştırıyor kabul edin.

Gözler önüne sermek istediğim iki büyük dram var şimdi.
İşte ilk kahramanımız Küçük Begüm'ün dramını paylaşmak istiyorum.

Her yerde adı anılıyor, herkes "Huu kalbim seni ignore etti" diyor, yeni tanıştığı insanlarla arasında şu tip diyaloglar geçiyor.

-Siz de bu sınava gireceksiniz sanırım.
-Ah evet çalışıyorum bir yandan.
-Ne güzel, adım Emre, 3. sınıftayım.
-Ben de Begüm memnun oldum.
-Ohaaa naptın abla ya puhahaha.

Begümlerin sesine kulaklarınızı tıkamayın, bugün onlara yarın size öbür gün hepimize.

Annelerini suçlayan bunca Begüm'ün annelerinin suçu var mı gerçekten?
Önlem alınsaydı engellenebilir miydi bu hazin dram?

AZ SONRA

Gelelim Jale'nin dramına.. Jale'nin dramı daha hazindir. Onun dramı bundan beş altı sene önce başladı. "Lan Jale"'ydi artık. Soğuk gecelerde ağzında kekremsi tatlarla uyudu, üşüdü, çok üşüdü. Yılmadı, yenilmedi hayata. Üstesinden geldi hayat denilen keşmekeşin.
Tam her şey bitti diyerek huzur bulduğu, evlenip çoluk çocuğa karışacağı şu dönemlerde asıl dram, telefonu çalmıştı.

Evet görüyorsunuz durum vahim, ülkemizde son bir ay içinde intihar eden Jalelerin sayısında hızlı bir artış var. Tüm Jalelerimiz yok olmadan önce, bu gidişe bir dur demeliyiz. Bütünlük, barış içinde Küçük Jale başta olmak üzere tüm Jalelere kol kanat germeliyiz.

Begümler.. Küçük Begüm.. 2 gün içinde sevgilisi, arkadaşları hatta aile bireyleri tarafından kötü şakalarla aşağılanan Begümler "Be-Güm" (Begümleri Koruma ve Yaşatma Derneği) çatısı altında birleşin. Sesinizi duyurmanıza yardım edelim.

Hepimiz evimize bir Begüm alıp onun tekrar sosyalleşmesi, insan içine çıkması için elimizden geleni yapmalıyız. Sosyal sorumluluk bunu gerektirir.

Siz ismiyle ilgili komik şarkı yapılmamış olan şanslı kesim..!!
Bugün Begüm'e, yarın size, öbür gün hepimize.
Ne demişler: Keser Döner Sap Döner Gün Gelir Hesap Döner

Başka Begümler ağlamasın diye...

Sizin de mi dramınız var.? Pippi Ablanıza bir mail yazın dramınızı paylaşalım.

18 Mayıs 2009

Hastalık Üstü Ölüm Haberi


Evet sonunda bu da oldu ve bendeniz yataklara düştüm, hastayım, ölüyorum.
Hep şu domuzların yüzünden, Rabbim yasaklamış işte ne diye beslersiniz anlamam ki.. Bizim komşunun böyle çamura yatmış 8000 civarında domuzu var. Yüzüme yüzüme üfledi geçen bir tanesi. Hah işte ondan mütevellit ateşler içindeyim iki gündür. Böyle boğazımda domuz uyuyor sanki öyle bir şişlik var.
24 saatlik günün 26 saat 15 dakikasını uyuyarak geçiriyorum. Rüyamda sevgilimle piknik yapıyoruz. O, tenhada beni kıstıracakken amcamlar geliyor, noluyor lan burda diye bizimkinin üstüne yürüyorlar. Gloomcum napsın valla iğfal edemedim aniden geldiniz hem zaten biz evleneceğiz, panik yapmayın diyor. Amcamları durdurmaya yetmeyen bu sözler aksine daha bir sinir bozuyor ve Gloom güzelce dayak yiyor amcamlardan. Amcamlar dediğim de 2 metre boyunca 3 tane izbandut adam yani bir de yanlarında getirdikleri 2 tane eğitimli pitbull, yoksa Gloom döverdi onları ama takdiri ilahi artık, bir yerden sonra fazla sorgulamamak lazım.
Rüya böyle bitiyor amcamlar bizi zorla everiyor. İki tane uşağımız oluyor. Birinin adı Asya birinin adı Avrupa. Ortada da su şişesi. Ehem bu böyle değildi neyse.
Limonlu soda içip özgürce geğirmeyi seviyorum. Yani ben hep böyle sesli geğirmenin özgürlüğünü yaşamak istedim ama içime işlemiş kibarlık izin vermedi buna. Lisedeyken şu bilerek geğirme olayını öğrenmek için ne kadar yırtındım anlatamam yok ama olmadı. Sonunda olayı buldum. Tam geğirme isteğin olunca ağzını açıyorsun kocaman. Her zaman olmuyor ama bazen işe yarıyor. Mide kuş gibi oluyor bir de.

Eurovision'la ilgili yazmadım.. Ama özetini bir giri ile izah edeyim.
@3463449 - Giri formata aykırıydı fark edilmiş uçmuş. Şöyle diim: Bir keman uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.

Bir de sabahın köründe aldım haberi yine CNN önce davrandı. Saat 6'da son dakika geçti sitesinde. Türkan Saylan, evet gitti.. İçimden dedim ki bu insanın gidişini hızlandıran herkes bu ölümden mesuldür. Katildir her kim yerinden ettiyse Saylan'ı. O keyfî iş peşindeki çok büyük insanlar sıcacık yataklarında uyurken, o gidiyordu. Bunu düşündükçe adaletin bu mu dünya dedim. Takip edemeyiz her ayrıntıyı ama bu gidişi hızlandıranların sonu da yataklarında huzurlu bir ölüm olmaz gibi geliyor. İlahi Adalet var bence. Doğa kendi adaletini kuruyor, kendi terazisi var doğanın. Haydi bakalım.

16 Mayıs 2009

Domuz Gribi Türkiye'de İlla ki

Domuz gribinden ölmek istemediğime karar verdim. Yani daha şiirsel bir ölümüm olmalı. Geride şöyle afili bir intihar mektubu falan bırakmalıyım, işte ne bileyim hayata falan laf sokmalıyım ya da en basitinden evrene bir küfür savurmalıyım.
Evet evet ben domuz gribinden ölmek istemiyorum.


Bir de illaki'yi illa ki diye yazmak istiyorum hep. Bir türlü kabullenemedim illa ile ki'nin birleşme arzusunu, onlar ayrı dünyaların bir şeyleri işte neleriyse farklılar yani özetle.
Çünkü'yü ve belki'yi de bu yüzden sevmem.

15 Mayıs 2009

Kalk Kalk Kalk Ahlak Polisi

Çipura'nın bir çeşidi olan Sarpa'nın kuyruğunu, kafasını falan yersen ciddi ciddi kafa yapıyormuş, günlerce halüsinasyon gördürüyormuş. Yakında devlet bunu da yasaklar.

Başka şeylerle kafa bulacağım diye uğraşmayın.
Ne demişler: "Balık yiyin"

--

Bir de Grup Vitamin şarkılarını şurdan temin edebilirsiniz:


--

İki gündür hem midem bulanıyor hem başım ağrıyor.
Her şeyden tiksiniyorum. Öyle garip ruh hallerindeyim. Hayrolsun.

--

Çayımı yudumlayarak ayaklarımı uzatıp film izlemek istiyorum.
Film dedim de aklıma geldi,
Üç Maymun'u izlemeyen kaldı mı bilmiyorum ama izlemeli gerçekten güzel.

--

seni çok öptüm blog, biraz da kendimi öpeceğim:
öpsün beni pippili

13 Mayıs 2009

CinSel*

Sel Yayıncılık var bilen bilir. Genelde çekinmez kitap basarken, dobra dobra ne varsa müstehcen falan dinlemez basar. Canım benim o ya..
Neyse işte sen git "CinSel*" kategorisine dahil 4 kitap hakkında "Ailecek okunamaz" diyerek dava aç efenim. Şaka gibi. Bildiğin şaka..

Ailecek izlenen/izlenemeyen şeyler gördüm de ailecek okunamayanı ilk kez görüyorum.. Dana kadar yazmışlar Cinsel diye sanki çocuk kitabı ayağına basmışlar gibi dava açılıyor. Bu ülke ah bu ülke..!!!

Azcık izan, azcık..!!

12 Mayıs 2009

Doğum Günü Kutlamaları / Hediyeleri


Doğum günleri efendim konumuz bu.
Doğum günü nedir, ne değildir?
Doğum günü kişinin doğumunun seneyi devriyesi olarak açıklanabilir ve açıklanmakla da kalmaz kutlana da bilir. Ki çok da güzel kutlanır.

Ben doğum günü kutlamıyorum, doğum günü kutlamayı mantıklı bulmuyorum.. Bu senin için geçerli. Sen böyle düşünüyorsun diye karşındakinin doğum gününü kutlamaman ayıp. Sıra sana gelince söz seninki kutlanmaz. Sen önem vermiyor olabilirsin ama karşındaki önem veriyorsa en azından saygı duymak zorundasın. Beklentisini karşılamalısın. Değer veriyorsan yapacaksın bunu arkadaş, o cümleler seni haklı çıkarmaz.

Sürpriz yapmak esasdır bu günlerde. Ki sürpriz nasıl olur, önce kötü bir durum sunarsın sonra yoo lan öyle değildi aslında böyleee dersin hoş bir sürpriz olur.
Kimlerin doğum günü kutlanır? Özellikle sevgili doğum günleri olaydır, ama en çok arkadaşların doğum günlerinde kutlama yapılır. Neden? Çünkü arkadaş sayısı sevgili sayısından fazladır, yani normali budur bunun.
Tamam elimizde bir arkadaşımız var ee doğum gününde ne yapacağız bu zatın? Hatırlamamış ayağına yatılacak, gerçekten istediği bir şey sunulacak ona ki kendini özel hissetsin. Doğum günlerinin amacı budur, zilyonlarca insan arasında sen bi'tanesin demektir. Bu nedenle de o gün o insanın kendini dünyanın merkezi sanması amaçlanır yani yine normali budur. Uzaktaysan bir mesaj gönderilebilir en basitinden ama uzaktaki arkadaş için sayısız yol var misal e-kart, misal slayt, misal video, misal şarkı, misal isteyip de bulamadığı bir arkadaşı bulmak, misal kargoyla minik hediyeler yollamak, misal de misal..
Hediye seçimi de önemlidir! Hediye seçimi yazımı okumanız lazım bunun için -henüz böyle bir yazı yok yakında olacak-. Doğum gününün amacı ne demiştik, karşındakini özel hissettirmek.. O yüzden senin istediğin bir şey değil, onun istediği bir şey olmalı hediye. Arkadaşına çok sevdiğin kitabı hediye etmen evet güzel bir jest ama bu onun kendini özel hissetmesine yetmez. Onun isteyip de alamadığı bir kitabı alacaksın ya da zamanım çok benim dersen o arkadaşının hikayesini yazıp kendince kitaplaştıracaksın. Zor bir şey değil, hatta e-kitap bile yapabilirsin ama bence kartonlardan olması daha iyi olur. ÖSS'ye hazırlanan arkadaşa gidip de ÖSS hazırlık kitabı alma sakın, o çok istese bile alma. Sigara mesela çok sigara içiyor diye "Al lan al da öl" der gibi karton sigara hediye edilmez. Aynı mantıkla sayısız şey olabilir. Unutmamamız gereken şey "Onu mutlu edecek, isteyip de sahip olamadığı, arayıp bulamadığı vs. bir şey hediye etmek"
Ki bence en güzeli maddi bir hediye vermemektir.

Kutlamaya gelince, masraflı bir iştir. Tek başına kalkışılmaz kolay kolay.. Büyük boy kutlamalar için çok masraf gerek çoook.. Çünkü davetlilerin şöyle bir özelliği vardır, yer içer sıçar gider affedersin. Aynen öyledir ve ayıplanmaz bu zaten normali öyledir aksi olsa jest olurdu o kadar.
Mekan seçimi önemli ve zahmetlidir. Doğum günü çocuğunun zevk alacağı kendini iyi hissedeceği bir yer olmalı. İmkanlar dahilinde tabii.
Öğrenci evinde yapılacak kutlamalarda esas olan önce evi bir elden geçirmektir. Öğrenci evleri malum çünkü, kanepelerin arkasından kullanılmış kadın pedi çıkan erkek öğrenci evleri var efendim ne diyorsunuz. Dekoru hafif renklendirmek de olabilir tabii. Doğum günü çocuğunun kişiliğine karakterine göre bir ayar çekmek lazım ortama. Bir de gürültü işini halletmek lazım. Önceden daireler uyarılmalı. "Bak bizim şu saatte böyle bir durumumuz var he hacı bize bir güzellik yap da polis falan çağırma e mi" denilir.
Dışarda bir mekansa eğer, kutlama saatini ayarlamak lazımdır. Mekan sahibiyle irtibat halinde olunmalı adamın numarası alınmalı acil durumlar için. O saatte kimler olur mekanda bu da önemli, ayyaşların arasında piti piti kızların doğum günü kutlanmaz.
Mekan herkesin bildiği bir yer olsa iyi olur, tam doğum günü çocuğunu oyalarken "Abi yer neresi bulamadım" diyen sazanlar çıkmaz en azından. Bir de hesap işinin nasıl halledileceği önceden düşünülmeli. O gün sen verdin ben vereceğim tartışması olmaz.. O gün para konuşulmamalı. Neyse efendim gelelim davetli listesine..
Davetli listesi senin değil onun sevdiği insanlardan oluşmalıdır, sen tanımasan bile o tanıyıp seviyorsa gelmelidir senin tanımadıkların. Davetli listesinde esas, "haberi olsa kimleri çağırırdı." sorusudur. Davetli listesi bu soruya göre hazırlanır. Ulaşılması gerekenlere ulaşılır, ulaşılamayanlara haber gönderilir herkes çağırılırken sıkı sıkı tembih edilir bunun sürpriz olduğuna tabii sürprizse. Yalnız burda ince bir husus var, birbirine küs olan kişiler var mı, varsa nasıl bir ayar çekilecek bu duruma? Doğum gününde kimse bir tartışmanın ortasında kalmak istemez değil mi, bu da düşünülmeli o yüzden. Sonracığıma, neler yapılabilir, nasıl eğlenilebilir, davetlilerin ne gibi yetenekleri var diye düşünülüp kafada bir plan oluşturulur. Yazarak kasmaya gerek yok bunu. Kafada olması yeterli. Müzik olacaksa ki olur genelde, kim ne yapar, ne çalarız gibi gerekli teçhizatı toplama amaçlıdır bu plan. Belki biri çıkar Ajdar taklidi yapmak ister bu tür sürprizler olur hep.
Önceden pasta siparişi verilir. Pastanın üzerine orijinal bir yazı ayarlanır. Hediye işi halledilir ya da çoktan halledilmiştir.
Falan filan işte sonrası malum. Cee eee olayı. İyi bir senaryo yazmalıdır kişi. Aslında kişi doğum gününde hep sürpriz bekler o yüzden doğum günlerini kişinin karakterine göre bir gün önce bir gün sonra kutlamak daha iyi gibi sanki.. Ya da aynı gün sabahın köründe belki yatmadan hemen önce.. Öyle enteresan olmalı her şey..
Mesela fakültede kafa bir hoca bulup onun dersinde elinde pastayla gelse bir öğrenci, doğum günü çocuğunun sırasının üzerine koysa böylee ohh mis bence. Hayal gücü hayal gücü.. Herkes unutulmaz bir doğum gününü hak eder.

Anne baba için de böyle olabilir. Gözünüzü seveyim annenize küçük mutfak eşyaları diye sevimli sevimli gösterilen şeylerden almayın. Çok büyük yanlış..!! Ayıp ulan aa..

Sevgiliye ise doğum günü hediyesi seçmek çok zordur. Bazı insanların özel zevkleri, tutkunu olduğu şeyler vardır. Bu insanların ilgili oldukları konularda almak isteyip de alamadığı bir şeyler mutlaka vardır. Her şeye sahip olsa zaten hevesi kaçardı ehemm neyse..
Sevgiliye doğum günü hediyesi seçerken düşülen en büyük yanlış doğum günüyle yıl dönümünü karıştırmaktır. Yıl dönümünde ilişkiyle ilgili bir hediye alınır, yapılır, hazırlanır ama doğum günü ona özeldir. Yani arkadaşa alır gibi hediye alıp sevgili olarak sunmaktır. Senden önce de vardı o, , o birey olarak "siz"den daha değerli, üzülme be sen de öyle önemlisin. Bir de çiçek almayın, sadece çiçek alınmaz, çiçek ek bir hediyedir, küçük ziyaretlerde falan ancak tek bir hediye olarak gider. Ayrıca koskocaman adam elinde bahçeden kopardığı gülle de gelmesin hakaret ulan.. Bunlar kötü mü hayır değil ama doğum günü için uygun değil yoksa sıradan bir gün için gayet de güzel.
Bir de sevgililerin sık düştüğü bir hataaa: Parfüm almak..!! Sevgiliye parfüm alınmaz.. Kötü kokuyorsun, senin kokunu sevmiyorum manasına gelir. Ben senin böyle kokmanı istiyorum..!! Ohaa yavaş gel derler adama.
Bir de hediye hediyedir. Adam seni aldatmış gitmiş bile olsa o hediye istenmezzzz..!!! Yok arkadaş ben isterim diyorsan ona göre ucuz bir şey al.
Şaşırtın, düşünün, kafa yorun..! Ona en güzel hediye bu olsa gerek..
Bunları yapmak her zaman kolay olmuyor. Kişi uzaktadır, para yoktur zilyon tane engel çıkar hediye hazırlayıp göndersen.. O zaman en kibar, yine en özel şekilde kutlanmalı kişiye göre. İnsanlar konuşsun, insanlar birbirlerini tanısın, bir şeyler paylaşsın. O zaman hediye seçimi hiç de zor olmaz..

Burdan şöyle bir güzellik yapabilirim. Bana vaka verilir işte durum şöyle şöyle diye ben de hediye seçeneği sunabilirim. Tabii bunu görev bilmiyorum sadece zorda kalan olursa diye. Kelin ilacı olsa durumu da unutulmamalı. Ben de bu konuda çok başarılı sayılmam ama en azından benim engellerim sizde olmadığını düşündüğüm engeller. Kafa zehir maşallah da icraata gelince sakatlıklar oluyor.
Her şey insanların saadeti için..

Durum budur, sorun var mı blog.?
Yoksa görüşürüz.