24 Mayıs 2012

Şanslıyım


İnsanın kronik bir rahatsızlığı olunca alışıyor ve hakkında konuşmayı unutuyor; ama beni sırf bu yazılarım için takip eden bipolar bozukluk hastası arkadaşlarım olduğunu bildiğim için arada bu yazıları da ihmal etmemem gerekiyor. 

Bipolar olduğumu öğrendikten sonra hayatımda birçok şey anlam kazanmıştı. Neden girdiğim işlerde iki aydan uzun süre çalışamadığım gibi.. Bu yüzden de iş ararken çok tedirgindim. Özgeçmişe hastalığımı yazmalı mıyım? Ya hastalığım yüzünden geri çevrilirsem ve bunu kaldıramazsam diye düşünüyordum, korkuyordum. 

Hayatımda her zaman farklı bir anlamı olacak bir arkadaşımın bana inanması ile 3 senenin ardından İstanbul'a gelip şansımı denemeye karar vermiştim. Yine de korkuyordum. Ailem arkamda durmuyor, sevdiğim insan gitmemi istemiyor. Hiç kimseyi kırmak istemediğim gibi, evde oturup kendimi öldürmemek için mücadele vermek de istemiyordum, çünkü yorulmuştum. Ne ailem ne sevdiğim insan biliyordu, bilebiliyordu içimdekileri. En fazla anlattığım kadarını anlayabiliyorlardı ama bu da bana yetmiyordu. Onlara her gece deli gibi ağladığımı ve sırf intihar etmek istemiyorum diye ağladığımı anlatmıyorum çünkü üzülmelerini istemiyordum. Ama bu şeyleri yaşıyor ve çıkış diliyordum. 

Sonunda hipomani geçirdiğimi düşündüğüm günlerden birinde iş görüşmesi için İstanbul'a doğru yola çıktım. Başaramayıp geri dönmekten deli gibi korkuyordum. 

İş görüşmesine gittim ve hastalığın getirdiği panik halim de vardı. En çok merak ettiğim şey "garip" olduğumun dışarıdan anlaşılıp anlaşılmadığıydı. CV'de belirttiğim özel durumumu konuşma esnasında belirtmedim zaten klasik bir iş görüşmesi olmadı. O kadar mükemmel insanlardı ki beraber kahvaltı ettik ve "tamam" dendi. 

İşe başlamıştım, korkular ve endişelerle. Özel hayatım bok gibiydi. Çünkü 3 senedir emek verdiğim, evlenme kararı aldığımız adamla yollarımızı ayırdık. Kendimi çalışmaya verdim. Deli gibi çalıştım. Sabah 6 gece 3-4. Bütün işleri yapmak istiyordum, elimden geldiğince de yapıyordum. Reddettiğim bir iş olmadığı gibi fazladan iş kovalıyordum. 

Her şey bu kadar güzel değildi elbette. İlaçlarımla ilgili sorunlar yaşadığım için uzun zamandır ilaç kullanmıyordum ve sorunlar yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı. Her sabah işe koşarak geliyordum ama gün içinde yaşadığım minik bir olay bile beni yerle bir etmeye yetiyordu. Terasa çıkıp sessizce ağlıyordum,çünkü eve dönmek her şeyi bıraktığım gibi bulmak istiyordum ama artık mümkün değildi. 

Bipolar, değişiklikten hoşlanmaz, korkar. İş yerimin taşınması, aynı aralıkta eve çıkmam beni çok kötü etkiledi. Müdürüm beni yanına çağırdı ve "Sorun olduğunu biliyorum konuşmak istersen ben varım." dedi. Hastalığımdan bahsettim, o da iş ve ev değişikliğinin beni ne kadar olumsuz etkilediğini tahmin ettiğini söyledi. Biraz konuştuk. Artık hastalığımı bilen bir müdürüm vardı. Çekiniyordum işin aslı, ya bu kötü sonuçlar doğurursa diye. Çünkü hastalığımda ilgili her şey mükemmel ilerlemiyordu. Konuşmayan, ekibe uyum sağlamayan bir kız oluyordum bazen. Bu da çok mutsuz ediyordu beni, çünkü bu ben değildim. 

İki ay düşe kalka çalıştım. İş arkadaşlarımın, müdürümün, patronumun herkesin anlayışı, sevgisi ile.. Sonra yine işimle alakalı başka bir işe transfer oldum. Diğer işimi bıraktım diyemem çünkü kardeş firma istedi beni ve oraya geçiş yaptım. 

Hastalığımı anlatıp anlatmama konusunda kararsızdım. İlk tepkilerden hep korkuyorum. Sonunda insanlar garipliğimi fark ettiğinde söylemenin daha doğru olacağını düşündüğüm bağlı olduğum kişiye anlattım. Pek şaşırmadı, espriyle karşıladı bile diyebilirim. -insanlar bana deli dediklerinde kızmıyorum- Daha sonra eski müdürümünün hastalığımla ilgili bilgileri patronuma verdiğini öğrendim. Önce kızdım ama sonra hak verdim. Amacı bana uygun ortamın sağlanmasıydı. 

Başlarda çok zorlandım. Yeni insanlar, yeni mekan, yeni sorumluluklar... Hastalığın hayatımı çok yoran özelliklerinden biri alınganlık. İnsanların işimle ilgili en ufak önerileri, cümleleri bile beni geriyordu. Daha sonra eski müdürüm, şimdiki arkadaşımın ricası ile daha çok bana güvenen insanları hayal kırıklığına uğraşmamak için ilaçlarıma başladım. Tabii doktorumla irtibat halinde kalarak. 4 ilaç kullanıyorum her gün düzenli olarak almam gerek ama bu ilaçlardan biri feci kilo aldırıyor. O ilaç olmadan da diğerlerini kullanamıyorum hemen yatağa düşecek kadar hasta oluyorum. Kilolarımı umursamayacağıma kendimi hazırlayıp ilaçlarıma başladım. 1 ay gibi kısa bir zamanda 10 kilo alıp 55 kilo oldum. Eskiden bol gelen hiçbir kıyafetim üstüme olmuyordu. Göbeğim her yere benden önce gidiyordu. Zor günlerdi, zor günler... 

Kilo aldıran ilacı bıraktım bir süre bünye o ilaçla devam edince diğer ilaçları kullanabiliyorum. Şimdi geri kalan üç ilacımı düzenli olarak alıyorum. Hâlâ veremedim kilolarımı, yeni giysiler almaya çalışıyorum. Yeni görüntüme alışmaya çalışıyorum. Artık zayıf biri değilim. 

Eklemem gereken ve unuttuğum bir şey var. Kilolarımın nedenini açıklamak zorunda kalıyorum bazen, bazen başka davranışlarımın nedenini, iş arkadaşlarımın bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hastalığımı söylediğim üç kişinin tepkisi aynı oldu: "Korkmamıza gerek var mı? Bize bir şey yapar mısın?" Kırılmadım, kendimi daha kötülerine hazırladığım için kırıcı gelmiyor bu tepkiler bana. Yine de keşke daha çok bilinse bu hastalık... 

Bu hastalık yüzünden çok şey kaybettim. Enerjimi, gençliğimi, dostluklarımı, potansiyel arkadaşlıklarımı, çoğu mutluluğu, daha büyük başarılarımı, mutlu bir yuvayı belki, belki çocuğumu, saygınlığımı... Ama hayat yeni şeyler öğretiyor insana. Çok kez isyan ettim, neden ben, neden bu kadar insan arasından ben dedim. Neden daha güzel, mutlu bir hayatım olabilecekken bu hayatı yaşamak zorundayım dedim. Faydası yok bunların. Bir hayatın var ve bir şekilde yaşamak zorundasın onu. 

Mutlu olmak için elimden geleni yapıyorum. Hayata tutunmak için, tökezlememek, dibe vurmamak için.. Bunları yapabilmek için öyle şeylerden vazgeçtim ki, vazgeçmem dediğim öyle şeyleri geride bıraktım ki hâlâ şaşırıyorum kendime. Sana iyi gelenler kalsın hayatında, sana iyi gelenleri seç hayatına. Yalnızlıksa seni mutlu eden yalnız ol ama kendi sesini dinleyecek kadar değil. Zorla kendini, arkadaşlarına zaman ayır, seni seven insanları dinle. Anlaşabildiğin bir doktora git. İlaçlarını düzenli kullan. Hastalığından utanma, utanmamaları için çevredekilere yardım et. 

Bu genetik bir hastalık. Bulaşıcı bir hastalık da değil. Hastalar kimseye zarar vermiyor, en fazla kendilerine. 

Zor süreç, kolay değil ama insan ömrü boyunca taşıyacağı özellikleri benimsemeli. Sorunları en aza indirmek, stabil kalmak için yapılması gereken her şey yapılmalı, gerisi ise benimsenmeli. Garipliklerinizi sevin. Normal olmamak o kadar da kötü bir şey değil. 

İş konusunda umutsuzluğa kapılmayın. Stabil olduğunuzda sizi anlayan, size destek olan mükemmel insanlarla çalışma fırsatlarınız olacak. En çok siz inanın buna. Etamin işleyin, resim yapın, dantel örün... Kendinizi bu alanlarda geliştirdikten sonra belki bunlardan gelir de elde edebilirsiniz. Ben İstanbul'a gelmeden önce böyle şeylerle huzur bulmaya çalışıyordum. Gerekirse zorlayın kendinizi, iyi gelecektir. Fazla film yok, oyun yok, anlamsız romanlar yok ama yapılacak bir sürü güzel şey var. 

Sevgi güzel bir şey, hastalığınız konusunda size destek olmayan, sizi anlamayan, size yardım etmeyen biri sizi hak etmiyordur. Ondan uzak durun. Aşk güzel ama bir o kadar acılı. Sevgi kutsal. 

Okuyan olur mu içlerinden bilmiyorum ama iki iş yerimdeki arkadaşlarıma da teşekkür ederim. Farklılıklarıma uyum sağladıkları, bana uygun ortam oluşturabildikleri, beni gerçekten sevip önemsedikleri için... Hayatıma girdikleri için çok şanslıyım. Mükemmel hayatlar dileğiyle :)