7 Eylül 2012

En Büyük Veda


"Anason kokarken sofralar / Yaşlandırıyor seni aynalar
Her geçen yıl birer birer / Masadan eksiliyor dostlar"

Zakkum'un Anason şarkısını orada burada duydum hep ama dinlememişim. "Anason" kısmını "Bana sor" diye anlıyormuşum, onu fark ettim geçen. Sonra şarkı anlam kazandı haliyle. Birden gözlerim doldu. Babamın ağlayarak içeceği bir şarkı olmuş bu. 

Herkesin bir yarası vardır. Benim yaram da babam. 
Hep babamdan bir yara olarak bahsettim ama derinine inmedim, inemedim. Şimdi bu biraz vedadır eski günlere, geçmişime ve aileme.

Hani nereden başlayacağını bilemediğin uzun hikayelerin vardır, bu da benim için onlardan biri. Ne desem nereden başlasam bilemiyorum.

Babam. Yakışıklı, dinç, saygı değer, sevilen, el üstünde tutulan bir adam. Memurdu, şimdi emekli.

Ben kendimi bildim bileli babamın alkol sorunu var. O bunu hiçbir zaman sorun olarak görmedi elbet. Anısal hafızam çok kuvvetlidir, her anım en dibine kadar hafızamda yer tutar. Lanet ki böyle bu. Çocukluğumda babamın gece yarısı gelip kendini affettirmek için bana oyuncaklar aldığını çok net hatırlıyorum. Hani küçük mobilyalar olurdu, takım halinde. Onlardan beş altı tane birden getirirdi. Ayakkabı alırdı bolca, sonra elektronik aletlere sardı. Ama bana aldığı hatta eve elinde bir şeylerle geldiği günleri tek tek sayabilirim. O kadar az şey alırdı, getirirdi. Sever miydi, muhtemelen ama bir gerçek vardı herkesin bildiği, kardeşimi her zaman daha çok sevdi. Babama benziyordu, bense anneme benziyordum.

Beni sevsin diye birçok şey yaptım. Güçlü oldum. Belki erkek olsam beni daha çok severdi diye erkeksi davranmaya başladım. Babam içerken ona eşlik ettim, kusana kadar içtim. Onun yanında kusmadım. Onun yanında hiç zayıf olmadım. 

Babam ben liseye gidene kadar bana harçlık vermedi. Yumiyum yiyen kızları bile kıskanırdım alamıyorum diye. Para vermezdi çünkü düşünemezdi bizim paraya ihtiyacımız olabileceğini. Bu kadar uzaktı babalığa.

Babama hiçbir zaman hiçbir şey için tam manasıyla kızamadım. Çünkü iyi biri, bilmiyorsa içinden gelmiyorsa onu suçlayamam. Sevmeyebilir, ilgilenmeyebilir ki seviyor da, büyüdüğümde anlayabildim ama olsun. Kardeşim üniversite için İstanbul'a geldikten bir yıl sonra onun yokluğuna alışıp beni fark ettiler. Abartmıyorum hiç, beni görmeye başladılar. Halimi hatrımı sorup yemeğe çağırmaya başladılar. Enteresan değil mi? Annemle babamı hissettiğim topu topu 4 senedir sanırım. 

Çocukluğumda babam her zaman sarhoştu onu hep sarhoşken hatırlıyorum. İçmediğinde çok sinirli olurdu, daha doğrusu gergin; yanına yaklaşamazdım korkudan. İçtiğinde ise fazla sevdiği için canımı yakardı. Birkaç kez öldürüyordu beni istemeden tabii. 

Babamı çok defa yerden kaldırdım. İçtiğinde aile fertleri onun yüzüne bakmazdı. Bir ben dayanamazdım. Bir gün yine gelmiş bahçede düşmüş kalmış. Ben 1,5 metre boylarında 45 kilo bir hatunum, 100 kilodan fazladır babam, onu yerden o hiç yardımcı olmadan kaldırdım. Başardım ama sonra sonra bel ağrıları çekmeye başladım tabii. Bir keresinde yine düşmüştü, kimse ilgilenmedi. Baktım alnı yara olmuş, o sızmışken ağlaya ağlaya pansuman yaptım ona. 

Çok uğraştım zamanında beni sevsin diye, hep uğraştım aslında. Sonra ne oldu emin değilim, "Artık sevilsem ne olur" demiş olmalıyım ki bıraktım beni sevmesini beklemeyi. Olmuyorsa olmuyor. 

Ben İstanbul'a neden geldim biliyor musunuz? Çevremdeki hiç kimse bana 200 lira veremedi diye. Ben o dönem ciddi ciddi etamin işine sarmıştım amacım etamin yapıp blog üzerinden satmak ve en azından harçlık çıkarmaktı. Birkaç tane yaptım ama malzeme almam gerekiyordu. Babamdan para istedim, bakarız falan dedi beni ciddiye almadı yine. Halbuki bunu öylesine güçlü istiyordum ki... Ruhumu dinlendiriyordu, yaparken keyif alıyordum ve karşılığında üç kuruş kazanacaktım. Olmadı, bana para vermedi. O dönemde kardeşinin oğluna geri ödemeyeceğini bile bile iki kredi kartı veren babam bana 5 kuruş vermedi. Çok garip bir acıydı benim için, tarif edemiyorum. Sonra 'müthiş insan'ın gazıyla İstanbul'a geldim. Yanından ayrılmamı istemiyordu babam. Bilet almaya giderken "Sana şimdi 500 lira vereyim gitme." demişti. Kabul etmedim. Ben bu olaydan çıkaracağım dersi çıkarmıştım zira.

İstanbul oldu. Ben İstanbul'da zar zor da olsa başardım ve ayaktayım. Geldiğimden bu yana babam parayla ilgili tek bir şey sormadı. Bir şeye ihtiyacın var mı, paran var mı kızım demedi, bir kere bile. 5 kuruş vermedi. İlk ay annemin gelirken harçlık olarak verdiği 600 lira ile iş yerine 3 vasıta ile giderek, yemek parası verilmezken geçinmeyi başardım. 20 gün çalıştığım için ilk ay da bir o kadar maaş almıştım. İki ay ben 600+600 ile geçindim İstanbul'da, bahsettiğim şartlarda. Aç kaldım gerçekten aç kaldım. Çok iyi hatırlıyorum, iş yerindekiler yemek söylediğinde cebimde param olmadığı için aç kaldığımı. Böyle şeyler yaşadım ben. Yalnız başıma. Tek destekçim yoktu, iş arkadaşlarımın ve müthiş arkadaşın manevi desteğinden başka. Eve çıkmam gerekiyordu artık ve bunun için de 1000 lira gerekiyordu. Önce babamı aradım böyle böyle dedim ve bana 1000 lirayı vermedi. İstanbul'a yalnız gönderdiğin ve hiçbir yerden 1000 lira bulamayacağını bildiğin kızına 1000 lira vermez misin ihtiyacı olduğunda? Vermedi. Avans alıp eve çıktım. 

Sonra sonra düzeldi hayatım. Maaşımı tam almaya başladım, iyi bir iş teklifi aldım, zam aldım, zam aldım, zam aldım... Karınca gibi çalışarak, gece gündüz demeden çalışarak.. Ayakta durmak zorundayım çünkü, arkamda bana destek olacak kimse yok, kimse yok.

İki aydır toplayabildim götümü. Uzun zamandır ihtiyacım olan şeyleri almaya başladım, toparlanıyorum ve babam halimi hatırımı sormaya başladı. Nedeni varmış... Benden kredi çekmemi istiyor. 20 bin. Kuzenime verdiği kartları ödemek için.. 

Yaşadığım acıyı anlatmaya çalışsam da başaramam, imkanı yok başaramam. Ben babamı ilk kez reddettim. Yalan uydurarak da olsa reddettim. İlk kez reddettim, canım acıya acıya reddettim. Çünkü ben bunu hak etmiyorum, bana biçtiği hayatı hak etmiyorum. Kazarak, deli gibi çalışarak bir şeyler başarmaya çalışıyorum ve bunu salak kuzenim ya da bir başkası için mahvedemem. Benim şu şartlarımla 20 bin çekmem demek hayatımı ipoteklemem demek.. Babam düzenli ödeyeceğini söylemişti ama kimin umurunda. 

Bayramdan beri annemle babamı bir kere bile aramadım. İçimden gelmiyor. Beni üzen, yaralayan hisleri canlandırmaktan başka bir işe yaramıyor sesleri. İçimi rahatlatan bir anne baba sesi yok çünkü. Yok.

Belki de bundan sonra bir daha hiçbir zaman uzun süre bir arada yaşayamayacağız. Belki belki belki bilmiyorum. Hazırım. Deli gibi kahrolacağım, babamı tanımadan babasız geçen yıllara yanacağım, anneme de öyle ama yapacak bir şey yok. Herkesin bir hayatı var ve ben bu hayatı yaşıyorum. Baba-anne sevgisi görmeden geçen yılları sevgililerle tamamladım hep. Bir insanın 12 yaşında sevgilisi olması normal mi? 26-12 arasında 35-40 sevgiliye ne demeli? Arkasından ağladığım sevgili de ya iki ya üç. Sikime takmamışımdır kimseyi. Nasılsa orada öyle bir boşluk var ve o olmazsa başkası dolduracak o boşluğu. Hasta kafa.

Şimdi yokmuş gibi geliyor ailem. Varlıkları ile yoklukları arasındaki fark bariz. Varlıkları acı verirken yok saymam huzur veriyor. Sadece annem için de babam için de üzülüyorum. Vicdanım sızlıyor hayatlarına baktığımda. Yanlış hayatlar, heba olmuş hayatlar... Bu kadar. 

Birini kaybettiğinizde onunla yaşadıklarınız yüzünden değil, yaşayamadıklarınız yüzünden üzülürsünüz anlamında bir de söz vardı kime ait ve tam olarak nasıldı bilmiyorum. 

Çok mu yalnızmışım ne?


Not: Ben kaplumbağam Müslüm'ü çok severdim. Elime geçen her kuruşla ona yem, oyuncak, bakım kremi alırdım. İhtiyaçlarını düşünür ve onu kucaklardım bolca.

He bir de tepedeki baba kız Shante Young diye bir ablamıza aitmiş.