3 Ağustos 2009

Başlamak Lazım

Fakültede aynı sınıfta okuduğum ve 40 kişi içinden sevdiğim 4 kişiden biri olan canım, ciğerim arkadaşım bana gelmeye karar vermiş, yola çıkarken aradı. O yoldayken öğrendim işte KPSS sonucunu. O gelene kadar ağladım ağladım ağladım. O gelmese çok daha kötü şeyler olacaktı akşam biliyorum, o kurtardı beni. Fotoğraflarımıza baktık, videoları izledik, dertleştik uzun uzun. Bitmemişti her şey, daha konuşulacak şeyler vardı ama gitti. Özledim bile.

Düşünüyorum, neyi eksik yaptım diye. Yok bu sefer eksik bir şey yapmadım. İş bulmuştum herkesin isteyebileceği bir işti ama benim mesleğim öğretmenlik, önceliğim bu olmalı dedim ve bir risk aldım. İşten ayrıldım KPSS çalışmak için. Pişman mıyım biraz ama iş yerinde gördüğüm muameleyi düşününce içim serinliyor işin aslı.

Şimdilerde en büyük derdim ailem. Her zaman bana destek olmaya çalıştıklarını biliyorum ama bu sefer pek içten gelmedi nedense. Yüzüme söyledikleri bir şey yok ama sanki içten içe benden nefret ediyorlar -bana öyle geliyor muhtemelen-. Annem "Fırın al bana" diyor dalga geçer gibi. Cebimdeki para 1,25 lira. Evet tüm param bu. Oradan buradan otlanmaktan bıktım. Param olduğu zamanlarda herkesin her ihtiyacını karşılardım, hiç şikayet etmeden. Şimdi bana nazlanarak para veriyorlar o da kırk yılda bir. Şimdi bir de odamdan dışarı çıkmamama taktılar kafayı. Sürekli bu konuşuluyor evde. Sınavı da kazanamadım ya, evlenmem lazım artık. Ama ben odamda hapis olduğum sürece gerizekalı koca adayları beni göremez ya dertleri o. Dışarı çıkmaya kalktığım zaman, nereye gidiyorsun, kiminle görüşeceksin, ne zaman geleceksin, çok oyalanma diyen sağlıksız ebeveynlerim sanki değişen bir şey varmış gibi dışarı çık, ne biçim kızsın sen, insanın hiç arkadaşı olmaz mı, asosyalsin sen diye bikbikliyorlar. Odamdan dışarı çıkıp babaannemin çok sesli monologlarını dinlesem daha sağlıklı olacağımı düşünüyorlar. En son nokta da şu oldu interneti kapatmakla tehdit edildim bu sabah. İnternetim kapatılırsa yine çok dürüstçe söylüyorum ki intihara yaklaşırım. Bu evde nefes almak zaten zor, Gloom'la evlenmemiz şu an için uzak, başka bir şehirde bir yerlere gitmeme izin yok, kafası basan arkadaşım yok, dışarı çıksam rastladığım herkes KPSS noldu, üzülme deyip eskinin kıskanılan pippi'sine böcek muamelesi yapacaklar biliyorum. İstemiyorum, hayır istesem de kimsem yok zaten görüşebileceğim. İnternetim kapatılırsa çok geçmez gidişim. Bunu da söylüyorum dürüstçe, ne olacaksa olsun artık der giderim. Nefes alamıyorum çünkü.. Neyse ağlamadan bu yazıyı bitirmem lazım benim.

Herkesten utandım birkaç gün. En çok da Gloom'dan. Ayrılmayı bile düşündüm ona verdiğim sözü tutamamış gibi hissettim sanırım kendimi bilmiyorum. Ben başarısızım ben beceriksizim demeler başladı. Aynaya bakıp kendime hakaret ettim uzun uzun. Düşündüm sonra hayır ben bunu hak etmedim. Sonra dürüst olmaya karar verdim ve düşüncelerim şöyle şimdi:

Ben öğretmenlikten daha iyi işler yapabilecek biriyim. Başka alanlarda çok daha başarılı olup kariyer sahibi bile olabilirim. Öğretmenliği isteme nedenim, çocuklarımdı. Çocuklarım -kimileri öğrenciler der- için çalışacaktım, onlara edebiyatı, kitabı sevdirecektim. Konuşmayı öğretecektim onlara. Fakülteye gittiklerinde tahtada ıkınıp sıkınan öğrenciler yerine, düşündüklerini düzgün cümlelerle ifade edebilen, saygılı, bilgili, estetik sahibi öğrenciler olacaklardı. Bir kitap alırken rengine, kapağına göre değil, içeriğine, yazarına göre alacaklardı, okuyup yorumlayacaklardı. Bir şair çıkacaktı aralarından, bir yazar, bir ressam, bir karikatürist, bir bakırcı... Olmadı.. Ben öğretmenliği kendim için istemedim hiçbir zaman. Hatta öğretmenliği seçmem beni engelleyen bir şeydi. Yaptığım asıl işte sorun yaşamama neden olabilecek bir meslekti öğretmenlik. Ben öğretmen olmayı sonuna kadar hak ettim ama sorun benim öğretmen olamamam değil, Milli Eğitim'in öğretmen alma stratejisi..
Ve evet pes ettim. Artık öğretmen olmak istemiyorum. Özel okullarda öğretmenlik yapamaz mıyım yaparım, ama bir devlet okulunun önünden geçerken içim cız eder, vicdan azabı çekerim. O öğrencilerin şiirden, edebiyattan az buçuk bile anlayan öğretmenleri yok çünkü. Hatta edebiyatı bırakalım basit dil kurallarını bilmiyor onların öğretmenleri. Nedeni eğitim fakültelerinin yetersizliği ve bunun üstüne bir de MEB'nın öğretmen atama stratejisi. Kendi arkadaşlarımdan biliyorum, kimseyi yargılamak ya da uzanamadığım ciğere mundar demek değil bu. Çok sevdiğim arkadaşlarımdan birisi mesela, ilk sene 85 alıp başladı öğretmenliğe hem de çekim eki ile yapım ekini ayıramamasına rağmen.. Şimdi bu arkadaşın yetiştirdiği öğrencilerin böyle yetilerinin olmasını beklemek aptallık olur.
Artık öğretmenlik defteri bitti gözüyle bakıyorum. Bilmiyorum hayat bu, bakarsınız ikinci üçüncü atamalarda şansım yaver gider göreve başlarım, belki açlıktan ağzım kokmasın diye bir dershanede iş bulurum.
Ama asıl yapmak istediğim işler başka, bakalım bulabilecek miyim?
Her türlü öneriye açığım şu sıralar. İzmir'de özellikle, geçinebilecek kadar maaşı olan bir öğretmenlik olursa ne mutlu bana, branşım Türkçe. Başka şehirlerde de olur önemli olan bir şekilde kalacak yer ayarlayabilmem.

Bunların dışında internet sitelerinde de görev alabilirim, yöneticilik, editörlük her türlü her şey olabilir. Davetiye tasarlarım, sakız içi maniler yazarım aklınıza gelen yaratıcılığa dayanan her türlü işi yapabilirim.

Blogumda reklam da yayınlama ihtimalim var. İki üç kuruş girebilir cebime. Kadın pedi, alkol, kitap buna benzer reklam tekliflerine açığım.

Gördüğünüz gibi kafam allak bullak bir yolunu bulmam lazım yoksa burada yapabileceğim tek şey dikiş nakış kursuna gitmek. Küçümsemiyorum mecbur kalırsam onu da severek yaparım, eskiden takılar yapardım, dikiş dikerdim, dantel örerdim ne zamandır yapmadım ama yapabilirim. Çarşaf kenarını ucuza örebilirim, isteyen varsa çeyizlerinize her türlü dantel örülür. Atkı da örebilirim. Öyle işte.

Çoğunuz bilmez ama FriendFeed'den tanıdığım biri var: Müge Cerman. Ona iki kelam etmek istiyorum, içimde kalmasın istediğim için. Başlarda neden bu kadar sevildiğini anlayamamıştım Müge Cerman'ın, sonra sonra ben FF'e alıştıkça tanımaya başladım kendisini. Gerçekten internet üzerinde bir anne adeta. Sınav sonucunu öğrendiğimde çocuk gibi ilgilenilsin benimle istedim, tüm dünya dursun ve bana üzülsün herkes istedim. Klasik "Geçer geçer, üzülme" değil, yüzümü güldürecek bir şeyler bekledim insanlardan. Burada beni okuyup sevdiğini söyleyen insanlardan, FF'e bir derdi olduğunda elimden bir şey gelmese bile yüzünü güldürmeye çalıştığım insanlardan. Ama öyle olmadı. Blog arkadaşlarım sağ olsunlar malum yazıya yorum yazarak bana destek olmaya çalıştılar ama FF içinde öyle bir şey olmadı. Sadece azıcık ilgiydi istediğim, toparlanırdım nasılsa ama hızlandırılabilirdi bu. Müge Cerman işte öyle bir zamanda beni mutlu eden tek kişiydi orada. Sarılıp ağlamak istiyorum kaç gündür ona. Bambaşka bir sevgi besliyorum artık ona karşı. O üzüldüğünde önceden de çırpınıyordum ama bu sevgi içimde o kadar büyük ki şimdi onun için her şeyi yapabilirim gibi geliyor. Bambaşka bir insan o, kesinlikle öyle. İnsanlar kötü malum, yalakalık derler diye oraya yazamıyorum bunları durum bu işte. Her şey için çok teşekkür ediyorum kendisine.
Merak edenler için sitesi: http://www.mugecerman.com/

Hem KPSS çalışırken hem de KPSS sonrasında yalnız bırakmayan herkese isim isim saymak zor ama başta sevgilim Gloom'a, blog arkadaşlığının ötesinde sevgisini her zaman hissettiren ve her daim aklımda olan Papatya Prenses'e, benimle aynı duyguları yaşadığını bildiğim Kırmızılı'ya, yorum yazmasa da oralarda bir yerde olduğunu bildiğim Ivır Zıvır'a ve hayatımın bütün bulutlu zamanlarında güneş gibi doğan, beni sesinden mahrum etmeyen Küçük Kara Balık'a çok teşekkür ediyorum. Çok seviyorum sizi.

Tutmayın beni ağliciiim.. Çok duygusallık bizi bozar değil mi, Gergin Abi ;)