25 Şubat 2013

Masal Müfettişi


Ferhan Şensoy'un yeni oyunu Masal Müfettişi'ne gittim.

Anadolu'nun bağrında tiyatro olmadığı için Ferhan Şensoy'u sahnede izlememiş ama Derya Baykal ile televizyonda bir oyununu izlemiştim ve çok etkilenmiştim. Derya Baykal'ın şimdi televizyonda gördüğümüz haliyle sahnedeki hali o kadar farklı ki.. Kocaman oluyor sahnede. Ferhan Şensoy'un vurgularına ise bayılıyorum zaten.

Oyun, Ortaoyuncular'ın Halep Pasajı'ndaki sahnesinde idi. Mükemmel bir sahne, büyüleyici eski bir bina. Tavan, sahne, koltuklar... Mutlaka görmelisiniz.

Masal Müfettişi, masalların yeniden hayallenmesi üzerine kurulu. Baskıcı rejimin harika ve eğlenceli bir eleştirisini göreceğiniz oyunda, "Ohhh yarasın!" diyeceğiniz çok replik var. 

Oyunculuk, kostümler görülmeye değer. Bir de bir de bir de Ferhan Şensoy'un oyunun başlarında döktürdüğü bir tirat var ki sadece bunun için bile gidilirdi oyuna. 

Oyunun dekor ve giysi tasarımı Ferhan Şensoy'un kızı Derya Şensoy'a ait. Üslubunu görebileceğiniz tasarımlar hazırlamış Derya Şensoy. 
Kızı demişken oyunda göreceğiniz oyunculardan biri de Ferhan Şensoy'un kızı Ferhan Şensoy. Karşınıza çok farklı bir karakterle çıkıyor. Heyecanlı ve istekli olduğunu sezdim. Kızlarının da katkılarının olduğu eser ortaya koymak bir baba için hoş bir duygu olsa gerek.

Yukarıdaki fotoğrafla beraber oyunun fotoğrafları Mehmet Turgut'a ait.

Ben yine özet geçiyorum. Gülmek ya da düşünmek için ya da gülerken düşünmek için üşenmeyin gidin oyuna. Ayrıca Ferhan Şensoy'un kitaplarının satıldığı bir stant var ve bu stanttan aldığınız kitapları, oyun sonunda Ferhan Şensoy'a imzalatabiliyorsunuz. Eh böyle de fırsat kaçırılmaz sanırım. 

Cuma ve cumartesi 20:00'de
Pazar 18:00'de Halep Pasajı'ndaki Ses 1885 Sahnesi'nde

Rezervasyon için tıklayın

4 Şubat 2013

Benzemek


Babaannemin büyükbabama sunduğu bir geyik olarak "Yaşlandıkça babana benzedin!", anlamsız gelirdi bana. Şimdi bunu inkarım anlamsız geliyor.

Büyükbabam, yemek masasında birilerinin tabağına yemek koymaktan haz alırdı. Beslenme üzerine odaklanmış bir hayat anlayışı vardı, desem bile abartmış sayılmam. Babam, bu durumdan hiç haz etmediği gibi büyükbabamı uyarırdı. Büyükbabam vefat ettikten sonra babama bir haller oldu. Birkaç sene geçince büyükbabamda sevmediği özellikleri yapmaya başladı. Aynı büyükbabamın yaptığı gibi tabaklarımıza sürekli yemek dolduran bir adam çıktı karşımıza. Uyardığımızda şaşırdı, farkında bile değilmiş. Hadi bunu anladık diyelim şuna ne demeli: Annem tıpkı anneannem gibi sesler çıkarıyor. Geğirmekle hıçkırık arasında bir ses çıkarır anneannem ve annem de birkaç senedir aynı sesi çıkarmaya başladı. O bir şey değil, İstanbul'a gelene kadar ben de bu sesi çıkardım bir sene kadar. Demek ki gelmesem aynen devam...

Şimdilerde annemin paniğini yaşıyorum. Kadıncağız dakika oturamaz bir yerde, kitap delisi kadın kitap okuyamaz, konuşsan dinlemez, dinler gibi görünür başka şeylerle uğraşır. 
Bakıyorum kendime, aynı annem olmuşum. -İnşallah allam allam götüm o kadar büyümez.- Rehber, çok konuşuyor, bunu konumuzun dışında tutarak devam edecek olursak dinlerken afakanlar basıyor. Oram buram kaşınıyor aniden, "Hıhı, evet, tabii, kesinlikle..." gibi öteleyici cümleler(!) kullanıyorum. 

Özet geçiyorum yine, anneme benziyorum, bunu acilen durdurmam lazım. Tamam annemi seviyorum ama özgün olmam lazım değil mi?

Görsel: George Goodwin Kilburne

3 Şubat 2013

Buzdolabını Sildirdi Hem de İçini Dışını


Dün, iş çıkışı rutinim olan metroya doğru yürüme eylemini gerçekleştiriyordum. Yolda kadının biri durdurdu ve metroyu sordu, gösterdim. Aynı kadın, metro merdivenlerine geldiğinde de metroyu sordu. "Beni takip edin", deyip kadınla beraber yürümeye başladık.

35 gibi görünüyordu, sormadım ama eminim 25 kadardı. 3 çocuklu bir kadın. Evlere temizliğe gidiyor. Başladı anlatmaya.

Şişli civarında oturuyor, en azından evini Şişli'den bulabiliyor. Temizlik için Maslak'a rica ettikleri için gelmiş ve tabii temizliğe gittiği kadın 'Ben seni otobüse bindiririm." dediği için güvenip gelmiş. Ev sahibi -mi demeli bilemedim-, buzdolabının içini dışını sildirmiş, evi komple temizletmiş ve 50 TL vermiş. Üstelik kocasının gelmesini bahane ederek otobüse de bindirmemiş. 

Maslak karanlığında evinin yolunu bulmaya çalışıyordu. Akbili yoktu, muhtemelen o 50 TL dışında parası da...
Sonradan sordum da arkadaşlara bu işin piyasası da 50 TL değilmiş zaten. Birkaç sene önce 70 TL verdiğini söyledi arkadaşım. 

Okuma yazma bilmiyor, kafası almıyormuş. Paltosunun altında açık renk bir pijama görünüyordu. Siirtli, Türkçesi zor anlaşılıyor. Ben anlayabildim ama.

Tayfun Talipoğlu gibi anlattığıma bakmayın, meselem farklı. Hep bildiğimiz şeyler bunlar, evlere temizliğe giden insanlar var evet, eminiz bir sürü de sıkıntıları vardır tıpkı bizim bilmem ne uzmanları, müdürleri olarak sayısız sıkıntımızın olması gibi.. Ama işte, görmek başka oldu. Uzak değil, aynı metroya biniyoruz. 50 TL verip evini ve buzdolabını temizleten insanlar bir yanda, adını sormadığım o insanın hayatı bir yanda... Sobalı bir evde yaşıyor. Saat 21:00 civarı eve gidecek, o saate kadar çocuklar soğukta, aç biilaç onu bekliyor. 

Sadece, o insanla tanışmak başka bir duyguydu; bilmek gibi değil, öğrenmek gibi de değil.. Tarifsiz bir duyguydu, paylaşmak istedim.

Görsel: Nicolae Tonitza