24 Nisan 2012

Tatil Benim Neyime Anem Anem Garibem


Dün 5 aydır ilk kez tatil yaptım. Tabii tam bir tatil değildi benim için, erkenden kalkıp yapmam gereken işleri yaptım ama buna da şükür diyorum.

İnsan onca zaman sonra tatil yapınca ne yapacağını şaşırıyor. Normalde tatil günlerinde ne yapıyordum acaba diye düşünüyorsun, bir yerlere mi gitsem yok yok dinlensem daha iyi diyorsun ve sonunda en iyisi film izleyeyim deyip kıç üstü oturmaya karar veriyorsun ya da en azından ben öyle yaptım.

Üstelik seçtiğim film, çocukken bile sırf kahramanını kıskandığım için izlemediğim Harry Potter'dı. Hayatımda ilk kez Harry Potter filmi izledim ama ne izleme, 5 film peş peşe izledim. O neden öldü, bu neden oldu ama diye isyan ederken buldum kendimi ve devamını izlememe kararı aldım. 

Geç bir kararmış zira bütün gece rüyamda büyülerle, yılanlarla, saçma sapan yaratıklarla uğraştım.

Demek ki neymiş, tatil pek de iyi bir şey değilmiş. 
Bazı terbiyesiz atalarımızın dediği gibi: "Alışmadık götte don durmaz."

23 Nisan 2012

Kirlisi Olan Getirsin Pazarları Boşum!


 Ben dün ilk kez çamaşır yıkadım. Öyle bir yıkadım ki 3 tur yaptım, o da yetmedi şimdi evdeki her şeyi tek tek koklayıp 4. tur için malzeme arayışındayım. 
Bence bana çamaşır yıkamayı öğretmek büyük bir hataydı ama bunu anlaması ne kadar zamanını alacak bilemiyorum. 

Ev işleri konusunda inanılmaz ama gerçekten inanılmaz bir tembelliğim var. Sırf yemek yapmamak için aç kalabilirim, sırf bulaşık çıkmasın diye tencereden yemek yiyebilirim, sırf fazla giysi kirlenmesin diye aynı şeyleri 3-4 gün üst üste giyebilirim. İçimdeki potansiyeli bildiğim için öğrenme konusunda istekli olmadığım şeyler vardı, bunlardan biri de çamaşır makinesini kullanmaktı. Meğer çok kolaymış, kaçtım kaçtım ama sonunda kaçamadım ve el oğlu bulaşık yıkarken ben de çamaşır yıkamak zorunda kaldım. 

Öyle hoşuma gitti ki delirmiş gibi her şey kirlensin diye bakıyorum şimdi. Dediğim gibi yakın zamanda pişman olacak ve "Yanlış öğretmişim sana, öyle değil, ben biliyorum doğrusunu bırak ben yapayım." diyecek.

Zaten evde elim sıcak suya bile değmiyor. Çamaşır, bulaşık, yemek her şey her şey onun elinde. "Sen üşürsün", "Sen yorgunsun yat dinlen, ben hazırlar çağırırım seni" Çoğu zaman çağırmayıp yatağıma kadar geliyor o yemek. 

Bugüne kadar evde yaptığım bir iki iş oldu. Biri farklı bir omlet deneyeceğim deyip yaptığım omlet, biri kardeşim geldiğinde hazırladığım müüüthiş kahvaltı, diğeri de bu 3 tur çamaşırdı.

Şimdi misal bu yazıyı yazarken bile içimden bir ses "Kalk kız, çamaşır yıka!" diyor. Hadi hayırlısı, sonumu hiç iyi görmüyorum. 

20 Nisan 2012

49G ve Gazi Mahallesi'nin Çilesi


 İki gece önce yağmur yaş demeden yollara düştüm ve sinir oldum.

Bir önceki gecesinde bir partiye davetli olduğum ve işten doğruca partiye gideceğim için o gece giydiğim kıyafetler de kağıt çantamda benimleydi. Parti dolayısıyla da gece yarısı evdeydim ve sabah da yine erken bir saatte kalkıp işe gittim. Tüm bunlar bünyemi o kadar yordu ki, erken bir saat dediğim 19:30'da işten çıktım. Amacım eve erken gidip uyuyup dinlenmekti ama öyle olmadı tabii.

Bir yandan yağmur yağıyor, bir yandan otobüs bekliyorum. Kağıt çantam dağıldı sizlere ömür oldu, haliyle içindeki her şey de yere suya düştü. Elbisem, ayakkabılarım... Saat oldu 21:30, sonunda gelebildi 49G. İnsanlar haliyle isyan ettiler şoföre. Şoför de altta kalmadı: "İn o zaman, böylelerini döveceksin işte" gibi gibi bir sürü şey söyledi. Özetle uyuz etti herkesi, zaten uyuzduk.

Söz konusu 49G ise otobüse binmek pek de anlamlı olmuyor. Mühim olan eve varabilmek, 2 saat süren yolculuk mu olur arkadaş? Mecidiyeköy'den Gazi Mahallesi'ne gitmek nasıl 2 saat sürebilir?

Şüphelerim var ciddi ciddi, öncesinde de şunu belirteyim yazılarımda her zaman objektif olmaya çalışırım ve ne kadar sinirli olsam da yine objektif olmaya çalışacağım.

Şüphelerime gelecek olursak, Gazi Mahallesi olaylı bir mahalle malum ben çoğu şeyin nedenini buna bağlıyorum. Siz olay çıkarırsanız biz de size böyle muamele ederiz. 

49G otobüsü gördünüz mü hiç? Eski kırmızı otobüslerden ve her zaman tıklım tıkış. İlk durakta dolan bir otobüsten fazlası da beklenmez zaten. Şoförler saygısız, otobüs eski hatta o kadar eski ki camlar inecek üzerimize diye korkuyoruz. Dışarıda yağmur yağdığında, içeriye de yağmış kadar oluyor. Tam işkence!
Geçen kızın biri düştü otobüsün içinde, aynı hengamede benim de saçım koltukların demirine sıkıştı. 

İstisnasız her yolculukta kavga çıkıyor, çünkü insanlar gergin. Bahçelievler'de kaldığım dönemde de otobüs kullanıyordum. Kalabalık otobüslerde de gittim ama inen olur binen olur yolculuk böyle değişimle devam eder. 49G'de böyle bir şey yok, araya o kadar saçma rota koymuşlar ki kimse ne iniyor ne biniyor. Millet Gazi'den Şişli'ye Şişli'den Gazi'ye gidiyor ama biz inatla bir sürü ara durağı gezmek zorunda kalıyoruz. 

Yol insanı o kadar paralıyor ki, eve gider gitmez uyuyakalıyorum. Sabahları ayılmam zamanımı alıyor. 

Çözüm önerisi de sunayım: 
1) Otobüsler yenilensin.
2) Sık sefer konulsun.
3) Güzergahta azalmaya gidilsin.

İnsanların isyan çıkarmasına çok hevesli sanırım birileri anlamıyorum ki.. İyi hizmet verirsen olumlu karşılık alırsan ceza yerine pekiştireç vermeyi deneyebilirler. Her gün şimdi mi başımıza bir şey gelecek birazdan mı demekten içimiz şişiyor zira.

He bir de Alevilerle ilgili haber yapıldığında biz hep alt yolda indiriliyoruz. Otobüsler içeri girmek istemiyor ama ne gariptir ki her seferinde "Aaa hani eylem?" diyoruz, çünkü eylem olmamış oluyor. 

Ne yapmaya çalışıldığını anlamıyorum. Taşınılsın homojenlik olsun mu istiyorlar yoksa cezalandırıyorlar mı Gazi Mahallesi sakinlerini bilemedim.

Yazmadan da duramadım. Böyle böyle bir durum var. 

Eğer 49G otobüsü bekleyen birilerini sezerseniz iyi davranın, sabır dileyin. Çile dediğimiz şeyi çekiyorlar, çekiyoruz çünkü.



12 Nisan 2012

Ashley Olsen ve Johnny Depp Aşkı

Beni sinirlendirdi.
Abi ayrık dişli Vanessa Paradis'i epey bir kıskanmıştım zamanında hatta Johnny aşkımı askıya almıştım bu kadın yüzünden ama şimdi resmen üzüldüm kadına.
Bir herife 14 yıl emek ver sonra da götünü dönsün gitsin elin salak kızına.
Sevdiğinden değil de verdiği emeklerin çöpe gitmesine üzülür insan.


Bir de sen koskoca Johnny'sin sen Ashley'ye mi kaldın be adam! Hepimiz sen dahil, onun sümüklü halini biliyoruz. Ben bile ordaki dayı karakterine aşıktım çüş arkadaşım!

Velhasılı kelam, erkeklere güven olmaz arkadaş. Johnny de olsa bir Kamil de olsa bir!


7 Nisan 2012

Otobüs Metro ve Metrobüs İnsanları Farkları Benzerlikleri Üzerine Metoforik Aligorik Sikindirik Vakalar Bütününden Çıkan Sonuç


 Arkadaş, 

Selam öncelikle sonra da sadede geleceğim zira çok doldum. 
Metrobüs paylaşımlarımın çokluğu aşikar ama metrobüsü özleyeceğim aklıma gelir miydi gelmezdi, gelse iyi olurmuş zira şu an  metrobüsün köpeği olacak kadar bezdim otobüs yolculuklarından.

İşim ile evim arasındaki mesafe dağlar dereler boyunca uzandığı için yollarda heba oluyorum yine ve öyle bir otobüse binmek zorundayım ki off ki of.. 
Kırmızı otobüslerden varın siz düşünün. Taşın üstünden geçtiğimizi hissediyoruz biz yolcular olarak, bu yüzden de hepimizin bilmem kaçıncı gözü açıldı, hislerimiz tavan yaptı. 
Camlar takırdıyor, her tümsekte herhalde şimdi camlar üzerimize dökülecek diyorum. Tekerleklerin çıkmasından duyduğum endişe ise çok yüksek.
Geçenlerde kızın biri düştü, bir insan otobüsün içinde düşebilir mi ya valla düştü. Aynı anlarda benim de saçım koltuğun arasına sıkıştı. Kabus gibi yolculuklardı. 

Her sabah bir kavga çıkıyor garanti. Geçenlerde de bir kadın polisi arayıp benim kimliğimin kopyasını çıkarıp onunla evime giriyorlar diye bağırdı. En arkadan bağıran bu kadının sesi şoföre yakın oturan bendeniz tarafından da duyuldu. 

İnmenin ayrı dert, binmenin ayrı dert olduğu bu otobüste ikinci durakta nasıl ayakta kalınabilir diye düşünüyorum, nasıl nasıl?? İkinci durağa yürümemizin de anlamı olmadığını anlayınca ayakta 2 saat gitmekten başka çözüm olmadığını idrak edebildim.

Bu varoşluğumdan çıkıp elitliğin tavan yaptığı metroya biniyorum. Şişli'den İtü'ye kadar sanki defiledeyim. Plazaların hatunları pek bir süslü oluyor canım. Doğanın mucizesi işte Zaytung haberi gibi... Sabahın köründe bir insanın o kadar süslü olması için 5 gibi kalkması lazım. Ee valla eli öpülesi plaza kadınları diyorum da başka bir şey diyemiyorum.
Bir insan modayı metrodan takip edebilir kanımca. 

Bir de ünlüsü bol. Ünlü de demiim de tanıdık simalar nedense sadece metro kullanıyor. Kendilerini metrobüste, otobüste göremezsiniz. Metro girişinde bir buçuk saat bekleme gafletinde bulunduğum bir gün olmuştu; dakika başına 8520145252100 ünlü düştü. Aaa bu Periliçe değil mi? Aaa bu Kavak Yelleri'ndeki kısa boylu kız değil mi?  Bu da kötü adam ama nerede oynadığını bulamadım. 
Geçenlerde şaka maka Periliçe'yi gördüm, yılların oyuncusu tabii. Hükümet gibi kadınmış meğersem, ben çıtı pıtı bir insan sanıyordum. Hayat bazen çok acımasız.

Metrodaki elit kesimle, otobüsteki varoş kesim arasında kalan bir kesim daha var bir isim koyamadım. Metrobüs insanları onlar.. Tam anlamıyla metrobüs yani.. Arada çaktırmadan osururlar, yer bulmak için itip kakarlar ama ellerinde hep Kıçüstü Edebiyat kitapları vardır. Biri o kitaplarda yaşlılara falan yer vermelerini söylese de bunlar okurken öğrenseler..

Öyle böyle işte. Metrosu ayrı dert, metrobüsü ayrı dert, otobüsü ayrı dert.
Alışıyorum, en çok da bundan korkuyorum :)

1 Nisan 2012

İstanbul'da Yaşamak



İstanbul perişan ben perişan kimse yok işime karışan...

İstanbul'a ilk geldiğimde tek başıma hiçbir şey yapamıyor, metroya nasıl binilir, akbil nasıl kullanılır, yürüyen merdivenin sağ tarafı ile sol tarafı arasındaki fark nedir bilmiyordum.. Otobüste, metroda, metrobüste bir türlü oturamıyor, otursam da hemen birine yer vermek için kalkıyordum.

Aradan geçen 4 ayda -belki de daha fazla- birçok şey değişti. Misal, ben artık çok çok çok gerekli olmadıkça kimseye yer vermiyorum. Çünkü oturmak için birkaç durak yürüyorum yani bir emek sarf ediyorum bu bir, ikincisi birine yer verdiğimde o nazlanıyor ve başka biri benim ayırdığım yere oturuyor. Böylece hem ben hem de oturması için kalktığım kişi ayakta kalıyor ama başka biri oturmuş oluyor. Başımda idiot harelerimle dolanmak kalıyor geriye.

Önceleri insanlar neden birbirlerini iterek ilerliyor derken geçenlerde fark ettim ki ben de artık itiyorum insanları. Neden? Çünkü ben iten olmasam başka biri beni itiyor ve amacım neyse ona geç kalıyorum ya da hiç yapamıyorum. 

İnsanlara çarptığımda özür dilerdim. Artık özür dilemiyorum. Çünkü bana çarpan 545212544518552 kişiden biri bile benden özür dilemedi, üstüne aşağıladı ayak altında dolaştığım için.

Yanımda biri zor durumda kalsa işi gücü bırakır ona yardım ederdim; artık etmiyorum. Çünkü ne zaman böyle bir şey yapsam bunu yapan tek kişi ben oluyorum ve başıma bin tane iş geliyor.

Önceden arkadaşlık, verilmiş sözler benim için çok kutsalken ayaküstü kırk yalan söyleyenler yüzünden kimseyi önemsemiyorum. İyi niyetim öyle istismar edildi ki kralı gelse beni yeniden güvenmeye ikna edemez. Güvenip de yola çıkmam en azından.

Bunun gibi bir sürü şey öğrendim. 
İş güç ise yerli yerinde. Her şey mükemmel ilerliyor. Tek sorunum kendime zaman ayıramıyor oluşum. İşte bugün kendime ayıracak az bir zaman buldum ve onu da bloga yazı yazmak için kullanıyorum, çünkü blog benim!

Her gün yazı yazmayı, yazılanları okumayı, düşünce tartışmayı çok özledim. 
Etrafımda düşünce tartışacak kimsenin olmayışı da beni üzüyor ya neyse, gerçi vakit de yok zaten.

Naber Tanrı? 24 saat sana yetiyor mu? Bana yetmiyor.