31 Ağustos 2011

La Ben

Bugün başıma bir şeyler geldi. Olay esnasında kardeşimin korkup ağladığını hatırlıyorum. Az önce oturup konuşuyorduk, "Ne oldu da ağladın sen, korktun mu?" diye sordum. "Öleceksin sandım, rüyamda da görmüştüm zaten." dedi. Sonra ben gaza geldim. Kalktım kardeşime sarıldım ve şöyle dedim tam olarak:
- Oy gıyaman, la ölü müyün ben la (1)

Kızcağız gülme krizine girdi. İşte insan boş bulununca özüne böyle dönüyor. 
İlgili videomuz da var tabii:
link


(1): "Oy kıyamam, ölür müyüm ben?"

26 Ağustos 2011

Facebook Deneyimlerim

Facebook'ta kendi adımla bulunmayışımın bir sürü nedeni vardı en önemlisi bir şekilde tanıştığım, bir süre aynı sıralarda oturduğum insanların pek de işe yarar olmayışıydı. Bir süre açmış lakin sonra milleti silip öyle bırakmıştım. Bu aralar can sıkıntısından yine açtım ama bu kez güzelleştiriyorum Facebook'umu. Yine de kendime engel olamayıp eski arkadaşların fotoğraflarına bakıyorum arada. 

Neler öğrendik kısmına gelirsek:
  • İsterseniz 20 yıldır görüşmemiş olun, gelen mesajın "Cnm nsılsın?" olduğunu,
  • İkinci sorunun "Neredesin, ne iş yapıyorsun?" akabinde "Freelance" yazıyor, açılımı nedir?" olduğunu,
  • Dizi nedir bilmeyen babamın "Adını Feriha Koydum" dizisine hayran olduğunu,
  • Herkesin faşist olduğunu,
  • Okunacak o kadar şey varken herkesin sadece video paylaştığını,
  • İlk erkek arkadaşımın evlendiğini,
  • Lisedeyken de sevgili olan iki arkadaşımın evlendiğini,
  • Kendini eleştiren insanların onun yakışıklılığını kıskandığını iddia eden şairler olduğunu,
  • İlkokul arkadaşımla lise arkadaşımın rastlantısal olarak tanışıp nişanlandığını,
  • Mahallenin fotoğrafçısının Yandım Ali kafasını kaldırıp yerine kendi kafasını yerleştirecek kadar Photoshop bilgisine sahip olduğunu,
  • Lisede en haylaz arkadaşımın öğrencileriyle oyun oynadığını, onlarla çok eğlendiğini,
  • Gıcıklıklarından dolayı bunlarla kimse evlenmez, evlenenin aklı yoktur dediğim arkadaşlarımın hepsinin evlendiğini,
  • Kim olursanız olun fotoğraflarınızın altına "Cnm çok güzel çıkmışsın" yazıldığını
Ve daha neler neler öğrendim.
Bakalım, devam ederim zaten deneyim kazanmaya.




22 Ağustos 2011

Sekkiz

Sevimli geldi.
link 'den devam edin, pek eğlenceli.

20 Ağustos 2011

The Sims Social

Bir önceki berbat yazıyı yazdım ve biraz olsun rahatladım. Ardından ram'lerim geldi, ferahladım. Artık bilgisayarım beni yormuyor, yani şimdilik..

Bu aralar Facebook'ta özellikle Türklerin sardığı bir oyun var. Aslında bu oyunu bilmeyen yok da, Facebook'ta olması daha bir güzel oldu sanki..
Sims'i, Facebook'a uyarlayıp Sims Social yapmışlar efendim. Ben Facebook'ta oyun oynarken benimle alay eden ne kadar arkadaşım varsa (okb) bu sefer benimle birlikte oyun oynuyorlar. Çok enteresandır ki ilk kez bir oyunda Türk arkadaşlarımın sayısı yabancılardan daha fazla. Toplumca bastırılmış duygulardan girip bilinçaltı arzulardan çıkardım ama yo yoo bunu yapmayacağım.

Oyun hakkında bilgi vereyim biraz. Sims Social, yine diğer Facebook oyunları gibi enerji ve görevlerle ilerliyor. Size çeşitli görevler veriyor ve onları yerine getirdikçe para, malzeme vb. şeyler kazanıyorsunuz. Ayrıca yazı yazdıkça, resim yaptıkça, yemek pişirdikçe, beste yaptıkça bu alanlarda da seviyeler atlıyorsunuz ve bu sayede para ve deneyim kazanıyorsunuz. Kazandığınız paralarla evinize masraf yapıp ev seviyenizi yükseltiyorsunuz. Komşular ekleyip onları ziyaret ediyorsunuz. Onlarla yaptığınız aktiviteler sayesinde arkadaşlık seviyenizi artıyorsunuz. Ayrıca sevgili edinebiliyorsunuz hatta sevgilinizle öpüşüp koklaşabiliyorsunuz. 
Önemli bir şey var ki, moralinizi sürekli en yüksekte tutmak önemli. Çünkü moraliniz en yüksek seviyede olduğunda yaptığınız işlerden daha çok para kazanıyorsunuz. 

Arkadaşsız oynanabilecek bir oyun değil bu. Farmville'deki gibi bol arkadaşa ihtiyaç duyuluyor. Bu nedenle de oyunun sayfasından arkadaş bulmanızda yarar var:

Bunları neden yazdım çünkü ekran görüntülerim var size:

Benim hatun (ces blackeye) birden mayoyla dolaşmaya başladı. Eyvah perpetual görmesin dedim ama maalesef geç kalmışım, yakalandım.

Bir türlü kendime benzetemedim benim hatunu. Şu en yakın hali aslında ama bu da kesmediği için bu hale bile getirmedim, öyle rastgele bir halde duruyor.


Arada fingirdeşiyoruz da yarimle:


Bunlar da fazladan:
Gözlüğe dikkat, çok çalışıyor benim kızım çoook..

Bir de kızarsam çok pis konuşurum, karşımdaki çıplaksa daha da kızarım döverim bile..


Bu da evimin dünkü hali.. 


Reklamları izlediniz.. 
Şimdi sizleri Seni Bana Kazmışlar adlı yerli dizi ile baş başa bırakıyorum. 
İyi seyirler..

18 Ağustos 2011

*

Ağır ERGEN YAZISIDIR DEVAM ETMEYİN

Bu yazıyı Müslüm Gürses dinleyerek yazıyorum. "Allahın gücüne gider mi bilmem verdiği bu candan ben bıktım usta" "Böyle yaşamaktan bıktım ben usta"

Biboklar hastalığım yine coştu. Günlerce sadece uyudum diyebilirim. Ergen gibi aile sorunları yaşıyorum. Geçen yazmıştım, kardeşim geldiğinden beri ailem bana kötü davranıyordu. Sonra onlar düzelir gibi oldu, bu sefer de kardeşimle küstük. Hiç yapmamıştık bugüne kadar ama gücüme gitti yaptıkları. Gülüp eğleniyordum, "Başım şişti, ne konuştun be" dedi. Kırıldım.. Beklediğim tek şey bir özürdü, bir özür.. Özür dilemek yerine bir haftadır benimle konuşmuyordu. Konuşmadığımız halde iki kez daha kırdı kalbimi benzer şekillerde. Bunu neden yazıyorum, neden bu kadar önemsedim bu kırgınlığı? Kardeşimin hayatında bile olmazsa olmaz değilim, böyle olduğunu bilmiyordum bu durumun ve aniden yüzleşmek çok dağıttı zaten dağılmış bünyemi.

Bu da yetmedi, annemle babam tüm sorunun bende olduğunu iddia etti ve beni daha da çok dışladı. Özür dileyecekmişim ben. Her şeyi büyütüyormuşum, sorun bendeymiş. 
Bunların hepsi olabilir, böyle zamanlarda dışarıdan göremiyorum kendimi ama benim bir hastalığım var ve ilaçların artık kesmediğini kötü olduğumu belirttim aileme. Beni neden idare edemiyorlar anlamıyorum. Ki bence benim bir kusurum yoktu bu olayda. Sadece kalbim kırıldı, suçsa suç olsun bu hadi. 

Peki bu sabah ne oldu? Kardeşimle barıştım, ben gittim yanına asık suratını çekerek sırf annemle babam üzülmesin diye gittim yanına. Öpüştük koklaştık barıştık. Canım o benim, kardeşim her şeyim. Tek isteğim bir özürdü. Bu kadarcık.. Sonra şakayla karışık yine de özür dilettim. 
Küslüğün bu kadar uzun sürme nedeni de ne kadar dayanabilir bensizliğe görmekti.? Sevinecektim iki saat geçmeden gelip özür dilediğinde ama gördüm ki bensiz de her şey güzel, bana ihtiyacı yok artık onun. 

Daha önce başka bir yazıda yazmıştım bunu, hasta olmadığı halde hastalık isimlerini kullanmaya bayılıyor insanlar. Yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim. Ölüyorum ben.. Kimseye anlatamıyorum. 6 yaşımda da şu hissettiklerimi hissediyordum, intiharı düşünüyordum, 15'imde de 25'imde de.. İş bulamıyorum, bulduğum işte tutunamıyorum. Ben her gün "Bugünü de atlattım, bugün de bitti" diyorum. Yarını beklemek için değil, bir günden daha kurtulduğum için, bir günü daha intihar etmeden geçirdiğim için, bir günü daha öyle ya da böyle yaşadığım için..

Çok talihli bir insan olduğum için sevdiğim, anlaştığım doktorum başka bir şehre yerleşti. Gidemiyorum, diğerlerine güvenmiyorum, inanmıyorum. 
İnsanlara sıkıntımı anlattığımda "Bak hayat ne güzel, bak insanların ne sıkıntıları var" diyor. Anlatamıyorum işte, anlatamam da.. 
Bir de atıyorum kanser gibi bir hastalık olmadığı için kimsenin özen gösterdiği de yok. Kanser olsam bundan daha iyi biliyor musunuz? Ergen düşüncesi değil bu, gerçek. Hiç olmazsa insanlar kanser olduğumu bilir ve hastalığın getirdiği sorunları idare eder, daha özenli davranır.. Böyle sadece sorunlu, uyumsuz, şımarık aklınıza gelebilecek bütün kötü sıfatlara sahip biriyim o kadar..

Hayatımda evden kaçmaya hiç bu kadar yakın olmamıştım. Doktoruma intiharı ne kadar sık düşündüğümü anlatırken "İntiharı saat başı düşünüyorum ama intihar etmem ben, intihar edeceğime son çare olarak evden kaçarım." demiştim. O da, "Güzel fikir" demişti. Belki de denemeliyim artık. Bilmediğim bir yerlere gitmeliyim, kimseye haber vermeden. Güzel olurdu..

Üşenmeyip şu yazıyı okuyan varsa lütfen "hayatı sev" türevleri şeyler söylemeyin bana, bu kadar aptal mı görünüyorum diye daha çok üzülüyorum çünkü. Bir şey demek zorunda hissetmeyin kendinizi. Kendime not gibi yazdım bunu. 

Ha bir de sabah kargo beklemem gerekiyordu. Odamdan kapının sesi duyulmadığı için aşağı indim inerken de babamın netbook'unu aldım yanıma. Normalde evde durmuyordu makine, boş dükkana götürdü orada karı kızla okey oynuyor. Kardeşim gelince canı sıkılmasın diye eve getirdi, onun odasına koydu. Dediğim gibi kargo beklemem gerekiyordu ve aşağıda yapacak bir şey olmadığından netbook'u aldım. Babamlar indi aşağı, salonda anneme dediği aynen şu: "Kendi bilgisayarı dururken kızın bilgisayarını almış." Tabii cümle böyle olunca kuru kaldı ama vurgularla çok kırıcı olabiliyormuş bu cümle. Bir de arkamdan konuşulması yok mu... Hep böyle.. Sülalede ne hikmetse arkasından en çok konuşulan kişi benim. Sırtımı dönmeye gelmez, annem babam başkaları herkesin hakkımda söyleyecek şeyleri var. Hepsi de birbirinden kırıcı.. 

Neyse siktiriboktan bir kara yazımın daha sonuna geldim pippilotta. Geber de kurtulalım artık.

Şu yazının aynısını 12 yaşımda da yazmış olabilirim. 

2 Ağustos 2011

The Smurfs and Co


Facebook'u oyun için kullandığım malum. Bir de hemen bitiriyorum oyunları. Bu gece de bunu buldum mesela. Aslında daha önce keşfetmiştim ama çok az kişi oynuyordu, güvenilir olmadığını düşündüğüm için bulaşmamıştım. Şimdi oyuncu sayısı artmış, zaten oynamaya başladıktan sonra anladım ki Smurfs Movie'nin reklamı için yapılmış oyun. Görev olarak da yine filmle ilgili şeyler de veriyor, Movie'nin sayfasını beğenin, fragmanını izleyin gibi.

Oyunda Şirine ya da diğer şirinlerden biri oluyorsunuz, hangisini isterseniz onu seçiyorsunuz. Sonra kendi yaşam alanınızı yaratmak, köyü oluşturmak için etraftaki ot, taş, çiçek böcek onları temizliyorsunuz. Temizledikçe de para ve gerekli diğer malzemeleri ediniyorsunuz. Kazandıklarınızı da ev yapmak için kullanıyorsunuz.

Oyun yine birçok Facebook oyunu gibi görevli ilerliyor. Size verilen görevleri tamamladıkça fazladan altın ya da level atlamanızı hızlandıracak deneyim puanı kazandırıyor. Yaptığınız her eylem için bir enerji kaybediyorsunuz. Her 3 dk'da enerjiler birer birer artıyor. Yeni başladım malum, şimdi en fazla 30 enerjim olabiliyor ama level'lar ilerledikçe bu sayı da artacak. 

Bu Şirin Baba'nın alanı:


Şirin Baba'nın ya da diğer arkadaşlarınızın alanlarını ziyaret ettiğinizde, onların alanlarında kullanabileceğiz günlük 5 enerjiniz oluyor. Onların alanlarında yaptığınız eylemler de size altın ya da benzeri şeyler kazandırıyor. 

Bu da benim alanım:

Oyunu daha eğlenceli hale getirmek için arkadaş eklemenizde yarar var. Sizcileyin oyuncular bulmak için, oyunun sayfasına "beni ekleyin" benzeri bir şeyler yazarsanız ya da yazanları eklerseniz hediye alışverişi ile oyununuz daha da şenlenecektir. 


Bizim gibi, çocukluğu Şirinler izleyerek geçmişler için değişik bir deneyim. Hem özlem gideriyorum hem de "Koskoca Şirinler parayla mı ev yapıyor. Pıırt bir de filmin reklamı.. İyice kapitalist olmuş canım bunlar.." diye söyleniyorum. Yine de canı sıkılan için eğlenceli bir oyun. 
Çoluk çocuk oyunu olabilir ama ne var arkadaşım, hani içimizde çocuk vardı noldu nolduu!?


Oyun burada: The Smurfs & Co
Oynayacaklara kolay gelsin, iyi eğlenceler. Oynayacak arkadaş isterseniz beni de bulabilirsiniz Facebook'ta. 


Not: Ta Farmville oynadığım zamanlardan içimde kaldı. Bu tür oyunlar oynayanlar ile bilgisayara oyun indirip savaş oyunları oynayanlar arasında fark yok, bu bir. İkincisi, canı isteyen, zamanı olan bunları oynar, canı isteyen msn'de fink atar, Facebook'ta onu bunu beğenir. "Aay inanmıyoruuum, bunu mu oynuyorsun"'a gerek yok.  Öptüm!