7 Şubat 2011

Sayın Başbakanım


Bu yazıyı okuduğunuzu biliyor olmanın gururu ile başlıyorum yazıma. Ee blog açılımı yaptığınızı öğrendik hep birlikte. Nasıl mutlu oldum anlatamam, yani kendi adıma. Düşününce çok önemli bir şey. Kendi kendimize vızıldanıyoruz gibi oluyor bazen biliyor musunuz, şurada işe yarayan ve işe yaramayan onca şey yazdım biri de çıkıp höt demedi daha. Üzülüyor insan bu duruma. İstiyorum ki yazdığım nacizane işe yarar her yazı yerine ulaşsın ama dediğim gibi kimsenin gördüğü yok. 
Müsaadenizle ben bilmeyen arkadaşlar için neden bahsettiğimi özetlemek amacıyla bir haber paylaşacağım:
Burada amacım belli bir blogu ya da blog sahibinin yazdığı yazıyı savunmak değil, bu nedenle ilgili kişi ve yazıdan biraz da olsa mesafeli olarak değerlendireceğim durumu.
Kişi, bir yazı yazıyor bloguna, yazdığı yazıda başbakanımızın bir cümlesini alıp kişileri değiştirerek başka bir şeye vurgu yapıyor. Cümlenin içinde geçen ve hakaret olarak düşünülüp başbakanımız tarafından dava sebebi olarak görülen isim de başbakanımızın zamanında "Sayın" diyerek hitap ettiği bir başka kişi. Olayı bu şekilde özetledim sanırım.

Sayın Başbakanım,
Eleştiri çok güzel bir şeydir diyerek başlayayım. Siz pek tahammül etmeyi başaramıyorsunuz kanımca ama gerçekten bir alışsanız ve zeki olduğunuzu düşünerek söylüyorum tadına bir varsanız eleştirinin, çok daha iyi yerlerde olacağınıza kanaat getiriyorum. Abartmıyorum. Bazı eleştiriler insanların saflık anlarına denk gelir, karşı tarafı yaralamak için yapılır ama bu kişiler bilmezler ki aslında eleştirdikleri kişinin ekmeğine yağ sürmektedirler. Mesela, sizin gibi düşünmeyen biri sizi eleştirdiğinde onu ciddiye alsanız, söylediklerini bir ölçüp tartsanız işinize yarayacak bir şeyler illa bulursunuz, dediğim gibi zekanızdan şüphem yok. Bazen de blog yazarları gibi ya da çoğu blog yazarı gibi gerçekten bilinçli olarak ve bir şeylerin düzelmesini temenni ederek eleştiri yapılır. Misal ben iki türlüsünü de yaptım size karşı, içinde hakaret geçmeyen bir sürü yazım var sizinle ve tonla insanla ilgili. He hakaret de korkumdan değil, üslubum bu benim, eleştirirken hakaret etmem. Biz gençlerin, yazı yazmaya, konuşmaya, bir şeyler anlatmaya çalışan insanların sizinle bir alıp veremediği yok, olamaz da. "Recep Tayyip Erdoğan" yani ne alıp veremediğim olabilir ki sizinle.? Ama başbakanımla olur. Neden? Çünkü beni temsil ediyor. Ben size oy vermedim ama bu beni temsil ettiğiniz gerçeğini değiştirmiyor. Ortada bir rejim varsa ve demokrasi de bunun bir parçasıysa bu böyle. Sizi seçenler aptaldır demedim mesela hiçbir zaman çünkü saygı duyuyorum. Sizden de beni seçmeyenler aptaldır imasında bulunmayan sözler bekliyorum. Öyle ki, ne kadar yanlış düşünmüşüm aslında bambaşka bir insanmış başbakanımız diyebileyim. Çok istiyorum bunu. Bu başbakan belki siz olursunuz belki başka biri benim için kişi çok da önemli değil ama beni yani halkın her kesimini eşit düzeyde temsil edecek siyasi asalete sahip olmasını bekliyorum başbakanımdan.
Almanya'da Merkel'in öpüşen afişlerini yaptılar, onunla dalga geçmek için. Kadın hiçbir şey yapmadı biliyor musunuz? Demokrasinin minik güzellikleri bunlar. Eleştiriler, minik sanatsal imalar.. Eğlenmenize bakın.. 
Benim bile yani şurada beni gören bilen toplasan bin kişi vardır. Bu bin kişi içinde bile ne hakaretlere uğruyoruz. Karşılığında seni bulacağım, dava açacağım, sen de kimsin demiyorum. Bunu demem için bir sebep yok çünkü. Ben yazıyorsam o da yazabilir. Benim üslubum daha dikkatlidir, onun değildir. Uyarırım, belki destek alırım aynı fikirde olduklarımdan ancak dava açmak ya da benzeri bir şey sıradan insanlar için bile çok saçma ki bir başbakan için çok kötü bir şey. 
Başbakan, kendisine oy vermemiş olan, kendisi hakkında eleştirilerde bulunan insanları da temsil edendir. Bunu bu şekilde kabullenmek lazım.

Bir de ortada ciddi bir hakaret, küfür olsa gerçekten şu yazıyı bile yazmazdım, dediğim gibi üslup önemli benim için. Ama ne kadar güzel ki gencecik bir delikanlı saçma sapan işlerle uğraşmak yerine oturup haberleri takip ediyor, ne oluyor ne bitiyor bu ülkede biliyor. Başbakanın bir sözüne atıfta bulunacak kadar hem de.. O kadar az sayıda ki bu gençler, bence kıymetlerini bilmek lazım ve hoş görmek lazım. Yazmayan, görmeyen, okumayan bir toplum olmamak için.. Eminim ki hiçbir şeyden haberi olmayan bir milletin seçtiği başbakan olmanın yanında; okumuş, bilen, gören bir milletin seçtiği başbakan olmanın tadı başkadır.

Blog yazarının cümlesini her yere yazarak bir protesto başlatmak da aklımdan geçmedi değil ama cümle katıldığım bir cümle değil ki arkadaş, neyse.. 
Dilerim bu olay, en hasarsız şekilde atlatılır ve benzeri bir olay tekrar yaşanmaz. 
Bu ülkenin bir genci olarak, çok gurur kırıcı buluyorum bunu. 
Ve öyle ya da böyle fikirlerimi ifade edecek cesaretim, bilgim, yeteneğim olduğu için benimle gurur duyacak bir başbakan istiyorum. Benim de başbakanım olur musunuz, lütfen.?

Kötü Haber : Öleceksiniz


Dileğim odur ki hepimiz Titanik'teki güzel kadın gibi rahat bir ölümle ayrılalım bu dünyadan mamafih şartlar işte, ne olacağımız belli değil malum. 
Peki ne kadar hazırız bu gerçeğe? Neler yaptık, hayatımızdan arta kalanlar ne olacak? Peki ya söyleyemediklerimiz?

Blog açarken büyük fikirlerim, amaçlarım olmadığını daha önce de söylemiştim, o zamanlar küçüktüm zaten kafam basmıyordu her mevzuya. Şimdi iyi ki yazıyorum dedikçe güzel güzel sebepler de buluyorum her defasında. Anneme bir şeyler yazmışım, büyükbabama yazmışım, babama yazmışım, kardeşim için nedensiz ertelediğim bir yazım var onu da yazacağım ömrüm yeterse. Peki buralar ne olacak?
Düşünüyorum, bütün şifrelerimi tek bir kişiye emanet etme isteğim var aslında. Aklıma ilk gelen kişi elbette eşim oldu. Ama düşünüyorum, bana bir şey olursa adamın buraya gelip bir şeyler karalaması, blog arkadaşlarıma haber vermesi olası değil. Ne zamandır internetle bile çok haşır neşir değil bir de ölüm gibi bir yıkımla karşılaşırsa bilgisayar başına geçmesi aylar sürer. Kardeşim geliyor sonra aklıma. İşin gerçeği o da hiç anlamaz bu işlerden, mail atmayı bile geçen sene öğrendi, bu onun eksiği değil elbette, ikimize gibi alınan bilgisayarı bencilce kullanmamdan ileri geliyor. 

Bilgisayarımın şifresi var mesela, ölsem acaba bilgisayarımı açabilecekler mi? Bütün ailenin resimleri bende duruyor. Nasıl ulaşacaklar? İntihar edersem ya da şüpheli bir şekilde ölürsem polisler bilgisayarımı alırlar mı bilmiyorum, alırlarsa ne kadar kurcalarlar. Bilgisayarımda porno arşivim yok ama kocaman bir Türkçe müzik arşivi var. Sanat müziği, halk müziği, 90'lar pop... Her şey anlamsız olacak değil mi? Bir gün lazım olur diyerek sakladığım her şey. Bilgisayardaki komik resimler, karikatürler, elektronik kitaplar...
Blogu iyi ki yazmışım.. İyi ki kardeşim biliyor burayı, iyi ki öldükten sonra ailenin geri kalanı benden izler bulmak için bloguma gelip kendi dilimden yaşadıklarımı, düşündüklerimi okuyabilecek. 

Evet aslında Defne'nin gidişi nedeniyle yazıyorum bu yazıyı, tahmin etmişsinizdir belki. Biraz sustum ben. Çünkü Defne, benim arkadaşımdı. Çat Kapı zamanında tanışmıştım, o zamandan beri hep neşeli yanım oldu o. Aile kurduğunu öğrendiğimde hele de anne olduğunu öğrendiğimde daha da bir sevindim. Örnek aldım onu kendime. Eşine aşık.. Marjinal olacağım diye çıldırmak yerine kendi istediği hayatı yaşamayı seçen biriydi çünkü. Eşini anlatıyordu sürekli, aha diyordum her seferinde aynı ben.. Şikayet de etsem, memnun da olsam hep eşimden bahsediyorum ben de. Ondan nefret ediyorum diyorum, onu çok seviyorum diyorum, ama hep o hep o. Defne de böyleydi nazarımda. Böyleydi, ne saçma..
Yani özeti şu ki yarın birileri benim için de böyleydi diyebilirler. Bununla bir kez daha yüzleştim. Her seferinde bir ders daha her seferinde bir ders daha... Ama hayat işte, alıyor girdabına yeniden yine yeni yeniden..

Ölsem kimsenin haberi olmaz aslında biliyor musunuz? Sevdiğim adama ulaşırsanız anca bu şekilde öğrenirsiniz, o da gelir de buralara uğrarsa hani. Normal ya da gerçek ne boksa işte o hayattaki arkadaşlarım da öğrenemez öldüğümü, çünkü hiçbiri burada değil. Evimi bile bilmiyorlar. Telefonum kırk yılda bir çalar benim. Ee ben ölünce iki gün sonra şarjı bitecek kimse uğraşmaz telefonumla. Pin kodunu kimse bilmiyor zaten. MSN dersen biri çağırırsa anca geliyorum, aylarca girmediğim bile olduğu için nerde bu kız demez kimse. Yani özeti budur ki: aylar sonra anca... 
Ne kötü.. Ben olsam çok üzülürdüm. Ama bir yandan da iyi. Taze taze insanın canı daha çok yanar. Mesela MJ'in ölümünü şimdi duymuş olsam sanırım sadece şaşırırdım ama o gece ağlamıştım, gibi gibi gibi..

Ee var mı sizin hazırlığınız? İnterneti ne yapacaksınız, ölümünüzün ardından Facebook'daki fotoğraflarınıza bakacak arkadaşlarınız için ufak sürprizler hazırladınız mı? Ölümle ilgili bir şeyler karalıyor musunuz arada, ölümünü biliyormuş desinler arkanızdan. Ve siz siz olun, Facebook için seçtiğiniz fotoğraflarınıza dikkat edin. Şüpheli bir ölümünüz olursa 3. sayfalarda kullanılıyor o fotoğraflar. 

Ben uzun uzun defalarca yazdım ama yine iliştireyim ne olur ne olmaz:
Baba, sizi affediyorum. Aslında affedilecek bir şey de yapmadınız. Sadece kendi hayatınızı yaşamayı seçtiniz ya da ailenizin size biçtiği hayatı. Bunun için sizi yargılayamam. Yaşadıklarım da bende kalsın madem. Çocuğum olursa ona iyi bir anne olmak için kullanacağım kazandığım tecrübeleri. Teşekkür ederim, hep yanı başımda olduğunuz için. İnsan büyüdükçe daha iyi anlıyormuş gerçekten, ailenin kıymeti büyüdükçe daha iyi anlaşılıyormuş. Hiçbir şey kaybetmeden daha 25 yaşımda bunu öğrendiğim için şanslı sayıyorum kendimi. Sizi seviyorum.
Anne, seni de affediyorum. Belki anne sevgisini alamadım senden onca zaman ama olsun, hiçbir zaman kimseye muhtaç etmedin bizi. İyi bir annelik senin gözünde hizmet demekti evet ama bu senin anlayışındı ve buna göre elinden geleni yaptın. Teşekkür ederim. Son birkaç senedir de olsa anne sevgisini yaşattığın, yaşatacak kadar kendini değiştirdiğin, geliştirdiğin için teşekkür ederim. 
Babaanne, biliyorum anlıyorum seni. İlgi istiyorsun, elimden geleni yapıyorum. İlaçlarım en çok seni sevindirmiş olmalı. Ama annemi üzdüğün için ve anne sevgisinden mahrum büyümeme sebep olduğun için affetmeyeceğim seni, üzgünüm. 
Kardeşim, bana yazdığın bir yazı vardı hani, karda benim önümden gidip yoluma açan bir ablam olduğu için çok şanslıyım diyordun. Arkamdan gelen adımların olmasa çoğu zaman çoğu şeyde güç bulamazdım emin ol. Seni çok seviyorum. 
Halam, annemle babamın eksiğini kapatmak için verdiğiniz mücadeleyi biliyorum. Keşke hayatınızı güzelleştirmek için elimden daha çok şey gelse de yapabilsem.. Siz olmasanız ben şu an bambaşka çok başka bir insan olurdum. Bir şeylerden anlıyorsam, kişiliğim varsa eğer sayenizdedir. Teşekkür ederim..
Eşim, sevgilim, her şeyim.. Seninle büyüdüm ben. Sendendim, seni buldum, senin oldum, seninleyim hep. En büyük şansım seni bulmaktı. Çocukken, minicikken başladım seni aramaya.. Uzun sürdü, umutsuzluğa düştüm ama sonra ne oldu, sen çıktın karşıma. Hayatımı boşa yaşamadığımı biliyorum artık. Sen sen sen diyorum. Sonsuza kadar! Seni çok seviyorum.