31 Mayıs 2010

İsrail, Filistin'e Yardım Taşıyan Gemilere Saldırdı

Ne yalan söyleyeyim, bazıları bunun olmayacağını iddia etse de nedense en başından beri biliyordum bunu. Yani beklediğim bir şeydi, eminim çoğu kişi de bekliyordu böyle bir şeyi.

CNN Türk'ten aldım haberleri. Sabahın köründen beri televizyon başındayım. Şu an saat 07:45. Şimdiye kadar öğrenebildiklerimi özetliyorum:

Filistin'e uluslararası bir yardım taşıma gayesiyle 6 gemi yola çıkmıştı. İçinde çok sayıda aktivistin bulunduğu bu gemilere gece saat 4 sularında İsrail askerleri tarafından saldırı düzenlendi. İsrail askerleri, gemiye çıkıp ateş açtı ve şu ana kadar 2 kişinin öldüğü 30 kadar kişinin de yaralandığı bildiriliyor. 
El Cezire ise ölü sayısının 10 olduğunu belirtti. Yine de kesin bir bilgi yok bu konuda.

Bunların öncesine de bir bakmak lazım.
İsrail, daha öncesinde uyarılarda bulunmuş ve gemileri istemediğini belirtmişti. Bu konudaki açıklamalarında, gemilere güvenmediğini, taşınan malzemelerin Hamas'ın eline geçebileceğini, ihh'nin daha önce silah taşımakla ilgili işlere karışmış olduğunu ayrıca eğer inşaat malzemeleri de taşınıyorsa bunun Hamas tarafından kullanılacağından korktuğunu bildirdi.
Buna rağmen gemiler dönmedi ve devam etti. İsrail de gemiler henüz sınıra ulaşmamışken  -bu sınır 12 deniz mili imiş- gemiler sınıra 70 deniz mili mesafedeyken gemileri tehdit olarak görüp saldırdı.

Burada bilmemiz gereken bazı şeyler var. 
Gemidekiler sivil ve silahsız. Ayrıca içinde çocuklar da var.
Gemiler, yardım malzemesi taşıyor.
Ve saldırı uluslararası sularda gerçekleşti.
Yine gelen haberlere göre saldırı sadece Türk bandıralı gemiye gerçekleşti

İşte bu nedenlerden dolayı İsrail'in bu olaydan paçayı kurtarması biraz zor. Muhtemelen ciddi bir tazminat da ödemek zorunda kalacak. Ayrıca kendisiyle birlikte Mısır ve ABD gibi ülkeleri de zor durumda bıraktı. O ülkelerden de muhtemelen siyasi anlamda belli bir yaptırım görecektir.
Obama'nın tepkisi yuvarlak ifadelerde kalır gibi geliyor bana. Ciddi bir tepki beklemiyorum şahsen. 
Ama Erdoğan'ın üslubu da düşünülürse işlerin daha da karışabileceğinden korktuğumu belirtmemde sakınca yok sanırım. Dilerim çok iyi düşünmeden bir açıklama yapmaz. Çünkü özellikle halkın belli bir kesimi şu an ayaklanmaya ve farklı saldırılara hazır gibi görünüyor.

Olay saat 4 buçuk civarında oldu ve saat 5 gibi İstanbul'daki İsrail Başkonsolosluğuna bir saldırı düzenlendi. Bu kadar çabuk bir tepki gelmesi aslında durumun ne kadar ürkütücü olduğunun da kanıtı. Sakin olmak lazım elbette. Bunun uluslararası bir hukuk ihlali olduğunun unutulmaması ve İsrail'in zaten belli bir yaptırıma tâbi tutulacağının bilinmesi lazım.

Bunların dışında gemiden ara ara haberler gelmeye devam ediyor. Saldırının ilk saatlerinde tüm dünyaya ortak bir havuz yayın yapılıyordu ancak daha sonra İsrail'in müdahalesi karartma şeklinde de oldu ve bir süre haber alınamadı..

İsrail'in yaptığı ilk açıklama, kararından dönmeyeceği ve gemilerin hemen dönmesi gerektiği yönündeydi. Gemilerin kesinlikle Gazze'ye yaklaşamayacağını bildirdi. Bildiğim kadarıyla şu saat itibarıyla henüz Türkiye'den bir açıklama gelmedi. Başbakan Şili'den muhtemelen dönecek, yine bildiğim kadarıyla Gül'ün Clinton'la önemli bir görüşmesi vardı zaten. Bakalım birkaç saat içinde ilk açıklamalar düşmeye başlar. Bir şey daha var. Bu olay olur olmaz, İsrail'in Ankara Büyükelçisi, Dış İşleri Bakanlığı'na çağrıldı. 

İsrail'in ne olduğunu biliyoruz zaten. Dünyanın şımarık ülkesi. Üniversiteye, sığınma evlerine bile saldırmaktan çekinmeyen bir ülkeden bahsediyoruz. Elbette bu fırsatı kaçırmayıp "One Minute"ın intikamını alacaktı. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin en kilit olayı buydu sanırım. Ben şimdi Erdoğan'ın açıklamasını dört gözle bekliyorum. Dediğim gibi başbakanı ve üslubunu biliyoruz ve çok şiddetli açıklamalar geleceğini tahmin ediyorum. Muhtemelen İsrail'e nota verilecek. Bunun dışında ne olur tam olarak kestiremiyorum. 

Gemilerdeki aktivistler muhtemelen sınır dışı edilecek, bir diğer ihtimal de tutuklanmaları. Bu da zaten ayrı bir krize neden olacaktır. 
İzlemeye devam edelim. Fazla endişelenmeden, fazla galeyana gelmeden.. Çünkü konu hassas ve bu konuda galeyana gelmeye müsait büyük bir kesim var. Bundan dolayı daha ılımlı yorumlar yapalım derim ben.


Bir de bazı arkadaşlar bu olayla, İsrail'in PKK'ya destek gönderme olasılığı arasında benzerlik kuruyor. Oysa arada ciddi farklar olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine de eğer Türk ordusu sivilleri hedef alan eylemler gerçekleştiriyor olsa, onların da karşısında durmaktan çekinmem. Hatta harekatları eleştirmişliğim de var zaten. Benim derdim silahla, savaşla. Bunların hepsinden kurtulmamız lazım. Konuşarak çözemiyorsan, 21. yy'a gelmiş olup hâlâ id'ini dinliyorsan, yazık!

Not: Ben bu yazıyı yazarken, İsrail haber ajansları şimdiye kadar en az 16 kişinin öldüğünü bildirdi. 


Not: Dilerim gemiden sürpriz bir şeyler çıkmaz. Herhangi bir silah ya da buna benzer bir şey.


http://pippihasmet.blogspot.com/2010/05/israil-filistine-yardm-tasyan-gemilere.html

30 Mayıs 2010

Beati Qui Lugent


Bazıları ne yaparsa yapsın eziktir. 
İsterse ana dili gibi konuşsun bütün yabancı dilleri, isterse işinde zirvede oturuyor olsun, harika ilişkileri olsun... O hep eziktir. 
Yüzündeki ifadeden belki, belki bakışlarından, titreyen sesinden, eninden boyundan belki bilemiyorum. Ama o dünyayı da kurtarsa diğerleri için "dünya kurtarıldı"dır o kadar. 
Özgün bir şey ortaya koysa bile "özeniyor", "dikkat çekmeye çalışıyor"dur. O hep böyledir başkaları için.
Üstelik olayın kendine güvenle ilgisi de yoktur. Kendine güvenen hatta abartıp götü tavan yapmış biri bile olsa ezik olduğu anlaşılır bir bakışından, bir cümlesinden, yürüyüşünden belki..

Yaşadığı küçük yerde el üstünde tutulan, sürekli taklit edilen, sürekli konuşulan, takdir edilen, herkesin tanıdığı, hiç görmediği insanların bile arkadaş benimsediği biridir. Ama dünyasının dışına çıktığında araba bal kabağına dönüşür. Sonra yaşananlar malum zaten. O artık küçük dünyasındayken alıştığı tepkileri almak için çabalayan ezik biridir. Bunu saklamaya çalışıp uyum sağladığına kendini inandırmaya çalışsa da aslında uyum sağlayamamıştır ve bu, diğerleri tarafından hemen anlaşılır. Artık onun herkesin bildiği bir zayıf noktası vardır.

Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak. Onu en çok üzen de budur. Ne bir daha o küçük dünyasına geri dönebilecek ne de ezikliği fark edilmeden yaşayabilecektir. 

Öyle ve de böyle.

Öptüm seni blog. 

28 Mayıs 2010

Ünzile

Ünzile.. 
Çok uzakta değil Ünzile'ler. Gerçekten ve maalesef yanımızdalar, görmesini bilirsek. Bazı insanlara garip geliyor, olur mu öyle şey diyorlar ama köyün son çitine korkudan gidemeyen Ünzile'ler var.


Söz: Aysel Gürel
Beste: Onno Tunç



Sezen Aksu-Ünzile



Şebnem Ferah- Ünzile


Sözleri yazılmalı (Başta zaten şiir olarak yazmış Aysel Gürel)


Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe un ufak
Ve gelir de görücü


İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi


Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda 
Dünyanın bittiğine


Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihnetini 
Yükleyip de beline


Varmadan sekizine 
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
On ikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile


Yağmuru kim döküyor


Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı 
Hiçbir şey sormuyor



Süreyya Yalçın'ı Kaçırma Planı Yapan El Kaide'nin Kaidesine Giren Bu Olay

Bence çok ayıp. Kınıyorum kınnn..


Birini kaçırmak fidye istemek, Türk filmlerinde olmuyor sadece, El-Kaide mi ne menem şeyse o da yapıyor bunu. Parasız kalmış demek sansasyonel bir eylem yapmaya karar vermiş.


Bilmiyorum haber ne kadar doğru ama:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25100257/


Kaçırsalar gülemezdim tabii ama kaçırmadıklarına göre gönlümce gülebilirim..
Ben aslında Süreyya Yalçın'ın kim olduğunu bu haberle öğrendim. Başta algıda sıçıcılık yaparak yine yanlış okudum ve aklım Süreyya Ayhan'a gitti. Devletten mi fidye isteyeceklerdi acaba, "Koş Allahın hakkı için koş" mu diyeceklerdi yoksa diye içimdeki benler gülüştü. Sonra fotoğrafa bakınca anladım tabii bu başka biri:


Örgütlenmek, örgüt, örgüttüm, örgüttüler, örgütürler bunlar bana hoş gelen kelimeler ama gel gör ki örgüt dediğinde az da olsa karizma olacak. Siyasi bir kavgası olacak, bir derdi olacak, yanlış giden bir şeylere "Durun lan bu yanlış" diyecek.. Ne bu şimdi, nerede bu örgütün karizması..
Öyle işte, neyse bari becerememişler de biz de gülebiliyoruz.. 

Az önce RaMa ile konuşurken çıktı bu fikir. Bence Bihter'i kaçırsınlar dedim ama tam zamanı yani şimdi kaçırdılar kaçırdılar yoksa her şey açığa çıkınca kimse beş kuruş vermez Bihter için. Hem zaten ölecek kadıncağız, bekletmemek lazım bu işleri..

Aslında bir sürü espri kaldırır bu haber ama işin içinde kaçırma olduğu için fazla saçmalamadan kaçırılayım ben. Hadi görüşürüz.

27 Mayıs 2010

Dolapdere Big Gang


Eski ve bu yüzden bazılarında değersiz görülen şeyleri günümüze uyarlamayı her zaman destekledim, destekliyorum.
Evet geçmiş herkesin ilgisini çekmiyor olabilir ama insanların ilgisini çekmiyor diye onları geçmişte bırakıp yola devam etmeyi doğru bulmuyorum. Eskiye ait herhangi bir şeyi, günümüzde ilgi görecek şekilde uyarlamayı eski değerleri bugüne taşımak açısından sağlam tek çözüm olarak görüyorum.

Dolapdere Big Gang da bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirmiş, gerçekten el üstünde tutulası bir grup.
Bildiğim kadarıyla 2004 senesinde farklı mekanlarda çıkarak başlıyorlar daha sonra albüm çalışmaları başlıyor. 2006'da ilk albümleri "Lokal Strangers" çıkıyor. 
Ardından 2007'de "Just Feel" albümünü çıkarıyorlar. Bu albümde Işın Karaca ve Teoman albüme misafir olarak katılıp birer şarkı seslendiriyorlar. Yine bu albümde grubun kendi yaptıkları bir şarkı da yer alıyor.
2010 itibarıyla da yeni albümleri "Art-İst" piyasada. 

Dolapdere Big Gang, bu işi ilk yapan değil elbette. Ahmet Koç, Laço Tayfa, Fuat Saka ve daha pek çok isim, benzer şeyler yaptı. Kendi ezgilerini değerlendirdiler. Hepsini bağrına basan bir dinleyiciyim ben evet..

Dolapdere Big Gang'in http://www.dolapderebiggang.com/



Dolapdere Big Gang- It's Raining Man



Dolapdere Big Gang- Shut Up



Dolapdere Big Gang- La Ista Bonita


Dolapdere Big Gang- Gimme Hope Joanna


26 Mayıs 2010

Katil Babaannem ve Kıskançlıkları


Katil babaannemle ilgili yazılar daha da gelecek bu ilk olacak sanırım burada hadi hayırlısı..

Aslında kendisine bir cinayet işlediği için takmamıştım bu lakabı -gerçi ona böyle dediğimden haberi yok, sadece internette olsun bu şekilde tanınsın istiyorum- Ama zaman ilerledi ve sonunda onun bencillikleri, saçmalıkları bir cana mal oldu. Babaannem, sigara alkol gibi kötü alışkanlıklardan daha beter kanserojen içerir. Nitekim dedemi kanserden kaybetmemize neden oldu, dolaylı yollardan.

Bizim de sonumuz odur. 
Severim ben babaannemi, bütün insanları sevdiğim gibi.. Ölürse deliler gibi ağlarım da ama insan sevgimden, yılları aynı evde geçirmiş olmanın etkisiyle.. Yoksa gerçekten sevilecek tarafı yok.. Ben hayatımda onun kadar dengesiz, kıskanç, bencil, rahatına düşkün, tembel, cimri ve çok konuşan birini görmedim. Hayatı bize zindan ediyor.. Ama annem ona el bebek gül çiçek bakıyor yıllardır. Ben hastalanayım ölüyorum diye bağırayım annem benimle ilgilenmek yerine babaanneme ayran yetiştirmekle uğraşır. Bu hep böyle oldu. Dedem hasta yatağındayken bile "Hanım, bir eksiğin var mı?" diye soruyordu. O yüzden bütün kadınlara tavsiyemdir, ne kadar çekilmez bir insan olursanız o kadar el üstünde tutulursunuz.

Böbreklerim ağrıyor sabahtan beri. Dün de rastlantı bu ya, evde bir sıcak su torbası buldum. Hem deneyeyim hem de böbreklerime iyi gelir belki diyerekten onu sıcak suyla doldurup elimde su torbası odaya girdim. Babaannem astı yüzünü.. Bak yine karıştırmış bir yerleri, bak ya bak gerizekalı haşmet.. Baban onu bana aldı, git koy onu yerine dedi.. 
Mecbur kaldım tırın tırın gidip sıcak su torbasını eskiden de yeni görünecek şekilde aldığım yere koydum..
İşte babaannem böyle biri.. Geldim odama, açtım müziğimi.. "Kimseye etmem şikayet..." dedi Müzeyyen Ablam.. Ha ondan ha ondan deyip sigaramdan çektim de çektim..

Bir de babaannem kıskanç.. Annemi onun yanında sevemem.. Hemen asar yüzünü, mırıldanır. Benden şikayet eder ev halkına. Onu severim, bu sefer de sen kilo mu aldın, kilo mu verdin, çok zayıfsın, yüzündeki şu şey sivilce mi diyerek selam verdiğine pişman eder. Zaten bu selam vermenin sonu öyle de böyle de hüsrandır. Haşmet, bana ayran yap, haşmet bana havlumu getir, haşmet şu bardağı mutfağa götür, almazsın ama neyse yine de söyleyeyim bana mendil al. Araştırsınlar, Türkiye'deki mendil stoğu babaannemden sorulur. Bir de naneli şeker bir de ıslak mendil, bir de o bir de bu.. Hiçbirini kullanmaz, kullandırmaz.. Islak mendiller otura otura sıkılıp kururlar, naneli şekerler sıcaktan hal değiştirir ama babaannem saklamaya devam eder. Hatta millet cayır cayır marklarınızı getirin değiştirelim derken babaannem marklarının varlığını bile unuttuğu için aradan bir iki sene geçtikten sonra bulmuştu markları. Az da değilmiş.

Babamdan annemi, beni annemden, annemden beni, annemi babamdan, beni babamdan, kardeşimi recep bülbülses'ten, recep bülbülses'i derya baykal'dan diye devam eden bir kıskançlık zinciri var babaannemin. Müslüm'ün eve gelişiyle babaannemin bu zincirine eklenen son halka da Müslüm oldu.. 
Başta sevdi, ben seviyorum diye seviyormuş gibi yaptı yani. Sonra sonra ben müslüm'ü ummadıkları şekilde çok sevince babaannem müslüm'e düşman oldu. Mini havuzu sallıyor, içine bir şeyler dökmekle tehdit ediyor. Durduk yerde müslüm'e hakaret ediyor. Havalar düzelse yanıma alacağım müslüm'ü ama benim oda soğuk, garibim hasta olur ölür valla..

Öyle işte. İçimden atıp kurtuldum yine.
Seni seviyoruz babaanne!! :)


24 Mayıs 2010

Tamam İtiraf Ediyorum Ben Yaptım Ama Bir Sor Neden Yaptım



Ne zaman evde faili meçhul bir olay yaşansa "Kesin haşmet yapmıştır" denilir, alıştım yani bu duruma ama insan annesinden destek bekler, "Açılın, o daha çok küçük, onu suçlamayın beni suçlayın" desin mesela, değil mi ama? Nerdeee.. Benim annem suçlandığı zaman suçu direkt benim üzerime atar. 

Bugün halamın Kapadokya'dan getirdiği sikindirik bir şeye rastladım evde. Aylardır onun biblo olduğunu sanıyordum meğer lambaymış. Alla alla lan çalışıyor mu ki bu dedim, eğer çalışıyorsa aynından ben de yapayım satarım diyerek girişimci ruhumu da gaza getirdim hatta. 

Taktım prize beş saniye kadar yandı sonra buuum... Sigorta attı. Hatta çok gürültülü bir şekilde oldu bu olay, babaannemin iddiasına göre sigorta alev aldı bir an. 

Olay olurken annem mutfakta, babaannem salonda ben de oturma odasındaydım. Babaannem çemkirmeye başladı. Çamaşır makinesi hiç dinlenmiyor, ne biçim kadınsın sen gelin, işte bak senin yüzünden sigorta attı diye.. Oh dedim ihale bana kalmadı en azından. Yine de vicdan yapıp gittim anneme anlattım durumu. Kadın yemedi içmedi koşa koşa babaanneme yetiştirdi. Sonuçta ne oldu, elin ayağın boş durmuyor, allahın gereksiz haşmet'i, bir otur bir şeyleri kurcalamadan bir dur. Boş bırakmaya gelmiyorsun hemen bir halt karıştırıyorsun, ne gerek vardı da kurcaladın onu, baban denemişti çalışıyordu sana ne var da denedin, gerizekalı haşmet, allahından bul haşmet..

Ne olurdu yani, 30 yıldır çektiği babaannemin çenesini bir kere daha çekiverseydi..
Ayrıca zaten kızgınım anneme, müslüm'ü yere düşürdü. Sonra müslüm bu duruma alıştı ve kendiliğinden yere atladı.. 

Durum bu. Evdeki herkesi "protosto" ediyorum!!


23 Mayıs 2010

Nejat Uygur



Çocukluğumdan beri çok seviyorum Nejat Uygur'u. Büyükbabamdaki espri anlayışına sahip olduğu için de çok benimsemişimdir. Ona bir şey olacak diye aklım çıkıyor. O bir yol açtı, Kemal Sunal, Levent Kırca devam ettirdi. Kimselerin kolay kolay gerçekleştiremeyeceği bir şeyi en zor, riskli zamanlarda gözünü kırpmadan yaptı. Eleştirdiği insanların anlayabileceği dille anlattı derdimizi. Ben ondan öğrendim eleştiriyi.
Kimileri sevmez "çok küfür var, esprileri belden aşağı.." der. Nejat Uygur, halk tiyatrosunun nadide bir temsilcisidir. Ortaoyununa, Karagöz-Hacivat'a bakılırsa ne demek istediğim gayet güzel anlaşılacaktır. Şimdi Cem Yılmaz'ın saçma esprilerinde sırf herkes gülüyor diye yerlere yatan güruh nasıl oluyor da Nejat Uygur'un esprilerini belden aşağı diye eleştirebiliyor aklım almıyor benim. Nerde büyüdü bu insanlar.? Orada burada yazılanlara bakıyorum hakkında, beynim duruyor. Sikli soklu yazılar yazanları baş tacı eden gençliğe garip geliyor demek küfür. Enteresan olsa gerek. Kültür demek sadece operadan, baleden, şiirden, heykelden ibaret değildir. "Halk Kültürü" denilen bir şey de vardır bilen bilir, bilmeyenler içinse yapacak bir şeyim yok şu an. Halk kültürü de pek çok dala ayrılır. Anadolu'nun bir kasabasına gittiğinizde görebileceğiniz her şey halk kültürüne dahildir. Anadolu'da hâlâ elinde sazla dolaşan çok çok az da olsa ozan olduğunu biliyor musunuz? Hiçbir kitapta bulamayacağınız bir sürü masala rastlayabileceğinizi.? Halk bilimi için yaptığım birkaç derlememde fark ettim ki gerçek orada. Anlatılan masallarda ta Dede Korkut masallarının izleri var. Bunun nasıl büyük bir değer olduğunu kaç kişi biliyor acaba.? Küfür, Nejat Uygur'un, Kemal Sunal'ın, Levent Kırca'nın kullandığı gibi kullanıldığında hiçbir zaman tuhaf karşılamadım. -Levent Kırca'nın kadına saygı konusunda ciddi bir eksiği var o ayrı- Küfür de kültürümüzün bir parçası, kabul etsek de etmesek de. Oturup bir okuyun deyimlerimizi, atasözlerimizi. Belden aşağı olanlar o kadar çok ki. Ne yapalım biz şimdi, "aaa çok ayıp cık cık cık" deyip atalım mı bunları dilimizden. 


Anadolu'da yaşıyorum çok da memnunum aslında bundan. Sokağa çıktığım her gün yeni bir şey öğreniyorum aslında öğrenmek için çıkmama da gerek yok. Babaannem, annem hepsi bu izleri taşıyor. Hepsi yaşadığımız şehrin ağız özelliklerine göre konuşuyor. Salak ergen çocuklar gibi onlardan utanayım mı? Sadece yaşlılar değil, ortaokul lise öğrencilerinden ağız özelliklerine uygun konuşanlar da var. Çok da hoşuma gidiyor. Küreselleşme dokunamasın kültürümüze. İstanbul ağzı gerektiğinde kullanılsın, herkes özünü bilsin. Biliyorum yakın zamanda bitecek her şey, önce televizyon sonra bilgisayar belki sonra başka bir şey yok etti, edecek kültürümüzü. Bir ucundan tutsak, geziyorum yiyorum türü blogları biraz da kültürel anlamda geliştirsek. Ayy şu restorantta şunu yedim yerine. Bilmem nerenin bilmem ne adlı yemeğini yedim, ahanda bu da yapılışı dense mesela.. Geçmiş kaybolmadan taşısak bugüne.

Salon düğünlerinden gına geldi, hiçbir şey yok, herkes aynı şekilde evleniyor. Utanmasalar ve tabii yaşadığım yerde kilise olsa kilisede nikah kıydıracak çiftler var. Halbuki ne güzeldir köy düğünleri. Her şeyin bir anlamı vardır şimdiki gibi anlamsız değildir. Düğünde ne yapıyoruz, gelin çiçeğini atıyor, neden? Yabancı filmlerde öyle gördük abi. Bakın gelinler neden çiçek taşırmış? Bizim kültürümüzde de ne güzellikler var. Eve girmeden önce kucağına almıyor damat gelini ama tatlı dilli olsun diye bal yediriyorlar geline, evleri bereketli olsun diye üstlerine pirinç atıyorlar, yine bereket için una bastıyorlar ellerini. Bazıları küçümsüyor bu adetleri. Oysa o kadar değerli ki. Benim mi içim geçmiş, bunları küçümseyenler mi "küresel"? Bilemiyorum, bilemiyorum. Yaşatmasalar bile saygı göstersinler ki başkalarının yaşatmasına mâni olmasınlar, temennim bu.

Nejat Uygur diyordum evet Allah uzun ömürler versin, şimdi ona ve onun gibilere çok ihtiyacımız var. Ağlanacak halimize bazılarımız sadece ağlıyor bazıları da diğerlerinin neden ağladığını anlayamadığı için kızıyor. Gülelim biraz halimize. Küfürler ede ede gülelim. O kızan birileri de belki bizim nelere üzüldüğümüzü görebilir ha, ne dersiniz hoş olmaz mı?
Uzun olsun ömrü..


Ekran Görüntüsü Koleksiyonumdan Bir Demet

Şaka maka değil, Firefox, bahane bulamadı üzüldü sadece, neden üzüldüğünü falan belirtmedi. Üzgünüz ama...

Bu haber de bugün -şu anki saat itibariyle dün- girildi ntvmsnbc sayfasından. Haber 14:05'te girilmiş ama şu an saat 00:50 oldu, haber hâlâ bu şekilde. 






Bu da Google aramalarından biri aslında. Aramış gelmiş adamlar, ben de bakayım başlarda mıyım da millet akın ediyor diye baktım, aynı aramayı yazdım. Bu çıktı.


Bu da 10 yaşındaki bir çocuğun iletisi oluyor. Pek görülmüyor ama büyüyor zannımca üstüne tıklanınca.




Bu da aynı çocuktan çıkma:


Yüzebilirim de yüzemeyebilirim de. Henüz kimse tarafından suya atılmadım, bu nedenle bilemiyorum.



Önce edep.. Dünya hayatına bağlanmamak için böyle bir profil oluşturmak...




Bir şey anlatacak, neden rahatsız ediyorsunuz ki??




Böyle de güzel.




Bir arkadaş, maillere ve telefonlara ip takacak birini arıyormuş. İlgilenenlere duyurulur.




Sonsuzlukta sallanıyoruz Firefox'la..


Bu garip olduğu için değil de eğlenceli olduğu için girdi koleksiyonuma:






Hepsini yığdım resmen ama bundan sonra söz tane tane yayınlayacağım, idare edin bunu.


http://pippihasmet.blogspot.com/2010/05/ekran-goruntusu-koleksiyonumdan-bir.html

22 Mayıs 2010

Recep Bey | What is Recep Bey?

Şu an Twitter'da bugün en çok kullanılan kelimeler listesinde 4. sırada "Recep Bey" var, 7. sırada da Kılıçdaroğlu. 

Bırakın yabancıları bu ülke vatandaşları bile bilmiyor Recep Bey muhabbetinin ne olduğunu. O yüzden basitçe açıklama ihtiyacı hissettim.

Bugün CHP kurultayı vardı malum ve bu kurultay tarihi bir kurultay. Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olacak ve hatta eğer ters giden bir şeyler olmazsa önümüzdeki seçimlerde başbakan da olacak. Kemal Kılıçdaroğlu, bugün kurultayda yaptığı konuşmada, başbakandan Erdoğan, Tayyip Bey gibi ifadeler yerine "Recep Bey" ifadesini kullanarak bahsetti. 

Peki neden Recep Bey dedi?
Tayyip'in anlamı: İyi, hoş, temiz
Recep'in anlamı ise: Gösterişli, heybetli.
Erdoğan'ın anlamı: Yiğit doğan.

Kılıçdaroğlu, başbakanın temiz ve yiğit olmadığını vurgulamak istedi bunu yaparken. 

Neden Recep Bey diye bahsettiniz sorusuna ise:
"Başbakanın isimlerinden biridir, bunda bir sakınca olduğunu sanmıyorum, sorun edeceğini sanmam" dedi.

Şimdilik,
"Recep Bey" in
"Tayyip" out
"RTE" out

Durum budur. 
Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun kurultaydaki konuşmasını dinledim ve memnun kaldım. Bence CHP bugün sadece genel başkanını değil, halkın seçeceği başbakanı da seçmiş oluyor.
Bu yüzden çok daha önemli bu kurultay işte.
Benden söylemesi..


Bir de bu "Recep Bey" ifadesini pek de yaratıcı bulduğumu söyleyemem. Yine de yanlış değil belki ama şık da değil. 


Bir de "What is Recep Bey?" esprisi için tabii kişi bunun espri olacağını bilmiyordu ama olsun, şuna bakın:
http://twitter.com/DidyHouz/status/14492840536
Bunun üzerine biri de hesap açmış:
http://twitter.com/whatisrecepbey


Konuşmanın tamanını şuradan izleyebilirsiniz:
http://video.ntvmsnbc.com/kemal-kilicdaroglu-kurultaya-seslendi.html


Not: Yazı bittiğinde "Kılıçdaroğlu" Twitter'daki listeden çıktı ama Recep Bey sırasını koruyor :)


-

21 Mayıs 2010

Atalar Söylemiş


Eski bir defterimi buldum. Atasözleri arşivi gibi olmuş valla. Seçtim beğendim ekliyorum:


Başkaları için yap, kendin için öğren. (Abaza Atasözü) 
Abaza atasözü dedik ama yanlış olmasın, Abaza'dan kasıt Kuzey Kafkasya'dan bir halk. Hatta çoğu da Türkiye'de yaşıyor. Katılıyor muyum, ı ıhh.. Kendin için yap, kendin için öğren daha güzel bence.


Aslan bile kendini sineklerden korumak zorundadır. (Alman Atasözü)
Pippi Haşmet, çok seviyor bunu. Sinekler malum header'ımda bile değindim bu konuya. Evet evet, özellikle kediler kendilerini korumalıdır sineklerden. 


Gerçeğin söylenmesi dinleyene yararlı, söyleyene zararlıdır. (Alman Atasözü)
Beşir'in durumunu örnek verebiliriz buna. Çocuk söyleseydi o değil, Ednan verem olacaktı. Ama saf oğlanımız Beşir içinde tuttu, iyi bok yedi. 


Tanrı, karıncayı yok etmek isteyince ona kanat takar. (Alman Atasözü)
Aslında karınca çalışkan hayvan malum. Ne kadar çalışırsan çalış, uçamazsın adam sen, Heroes karakteri mi sandın kendini.? Uçayım diye dua edersin, yanlış dua ettiğin için harbiden uçmaya başlarsın, kanatların olur sonra da kuşların hava sahasına girdiğin için cumburlop yerin benim yanım.. Hihoyt.


Altın ateşle, kadın altınla, erkek kadınla sınanır. (Amerikan Atasözü)
Bunu da sevmedim ama var yani, paylaşayım dedim. Erkekler, kadınlara dikkat. Kadınlar, altınlara dikkat.. Altın, ateşe dikkat.!


Özgürlük, para gibidir: harcanmadan önce kazanılmalı. (Amerikan Atasözü)
Biz kazandık sanmışız ama aslında kazanamamışız demek, ki şimdi elimizden uçup gitmesini önemsemiyor çoğunluğumuz.


Adamı tanımak istersen eline iktidar ver. (Arap Atasözü)
Bunu çok severim ben, bir adamı tanımak istersen eline güç ver gibi farklı halleri de var. Sadece Arap kültüründen değil, başka başka kültürlerde de var aynı anlama gelen sözler.. Adam örneği de verirdim ama adam olarak gördüğüm söylenemez örnek vereceğim kişiyi.


Denediğin kimseyi, yeniden denemek pişmanlıktan başka sonuç vermez. (Arap Atasözü)
Bu da birçok kültürde bulunan bir atasözü aslında. Aldatılırsanız affetmeyin sonucunu çıkarın bence de, evet.


En sevdiğin şey bal bile olsa sonuna kadar yeme.  (Arap Atasözü)
Bıktırma dediğimiz bir yöntemi anlatmış aslında. Aşırısı soğutur. Mesela sürekli makyaj yapan çocuğunuzu, odanızda aynanın önünden kalmasına izin vermeden oturtup zorla makyaj yaptırmak. Acımasız gibi görünebilir ama bundan sonra makyaj yapmak istemeyecektir nihahahaa


El ağzına bakan, karısını tez boşar. (Arap Atasözü)
Aslında hâlâ geçerliliği var bunun küçük yerlerde yaşayanlar için. Dedikodu gerçekten önemli bir sorun olabiliyor. İnanmayacaksın başkalarına oturup konuşacaksın. Ayrıca aklın varsa Bihter gibi biriyle de evlenmezsin. Tabii bu söz sadece bu tür ilişkiler için değil, genel anlamda da kullanılsın diye söylenmiş. 


Horoz olmasa da gün doğar. (Arap Atasözü)
Bazı horozlar inatla, ben olmasam gün doğmaz lan dese de aslında öyle değil bu. Horoz işte, uçamayan kuş beyinli.!


Okumuş işsiz biri yağmursuz buluta benzer. (Arap Atasözü)
Ben olabilirim bu yağmursuz bulut. 


Her parlayan altın değildir. (Boşnak Atasözü)
Altın yerseniz bokunuz parlar belki ama boktur o sonuçta altınlı bok olması bok olduğu gerçeğini değiştirmez.. Tamam şaka tamam. 


Üç kişinin bildiği giz, giz olmaktan çıkmıştır. (Çerkez Atasözü)
Tırtlar Vadisi Çerkez.. Yalnız, burada iki değil üç kişiden bahsediliyor. Yine güncel bir örnek verecek olursak, Beşir, Behlül'le Bihter'in ilişkisini öğrendiğinden beri bu artık bir sır olmaktan çıktı. Valla bak.. 


Çiçeği herkes sever, önemli olan yaprağı sevmektir. (Çin Atasözü)
Bunu pek sevdim. Çin Atasözünü herkes sever önemli olan Çin malını sevmektir. Mal dediysem hemen yanlış anlamayın. İthal şeyleri şeyttim. 


Davranışın açıklayamadığı ruh sırrı yoktur. (Çin Atasözü)
Psikolojiye selam çakmışlar, pek seviyorum bunu.


Doğru duruyorsan, gölgem eğri diye üzülme. (Çin Atasözü)
Sevgili Ali Rıza Bey, doğru duruyorsan gölgenin eğriliğini siktir et. Sen doğrusun, bırak üzülme gölgen için.


Hiçbir zaman oturarak yapabileceğin bir şeyi ayakta, yatarak yapabileceğin bir şeyi oturarak yapma. (Çin Atasözü)
Cinsel fantazilerinizi sorgulama zamanı geldi.!! Düşünün bakalım, nerede hata yapmışsınız, mutfakta mı, duvarda mı, koltukta mı?


Yardımlarını istemezsen her erkek iyi niyetlidir. (Çin Atasözü)
Bunu da çok seviyorum ben. Aklıma da hep Müjde Ar geliyor. İstanbul'u sormasaydı herifler sulanmayacaklardı. -Sulanmanın sonrasını bilmiyorum, bilmek de istemiyorum, açıklamasın kimse)


Çıkış yerini görmedikçe içeri girme. (Habeş Atasözü)
Bu sözü anne karnında öğrenmiş olsaydım vallaha da billaha da çıkmazdım, şimdi ne geri dönebiliyorum ne çıkışı bulabiliyorum. Sıkıştım kaldım.


İki tavşanı birden kovalayan köpek hiçbirini yakalayamaz. (Fin Atasözü)
Köpek dedi. Tavşan dedi. Benzetmelere bayıldım. Üstümüze alınalım..


Asılmışın evinde ipten bahsedilmez. (Fransız Atasözü)
İşte bir önemli atasözü daha. Var böyle insanlar.. Mesela, acılı aileleri ziyarete gidip havaya ateş açılmasına neden oluyor, mesleğin kaderi bu diyor. 


Aşık olmak, sevgilinin kişiliğinde arzu edileni görmektir. (Fransız Atasözü)
Yani aslında bakın körü körüne bağlandığınız insanlara. Aşığım falan dersiniz ama onların aslında pek de bir vasfı yoktur. İdeal sevgiliyi çizip yerine de bağlandığınız kişiyi oturtursunuz. Tamamdır.. Bir tane sağlam aşk acısı çektikten sonra bir daha böyle bir salaklık yapmaz, önce arzu edileni bulur sonra ona bağlanırsınız. Güzel de olur hani..


Her akılsıza hayran olacak başka bir akılsız vardır. (Fransız Atasözü)
Ah, en sevdiğim bu sanırım.. Bizde genelde akılsıza hayran olan çoktur da akıllıya hayran olan pek yoktur. Bu atasözünü öğrendiğimden beri kimseye hayran olmam ben mesela, bu riski göze alamam. Evet alamam arkadaş.. 


Devam edecek!

20 Mayıs 2010

Ramazandan Ramazana Akla Gelen Madenciler...

Günaydın..


Gününüzü mahvetmek için varım..


http://www.ntvmsnbc.com/id/25096954/#


Tesadüfen ulaştılar herhalde ki 4 gün dedikten sonra ertesi gün haber geldi.
Aradan üç gün geçtikten sonra cesetlere ulaşıldı..


Akşam haberlerinde ağlayan çocukları seyrederiz artık. Bundan sonra haber yapmışsınız neye yarar.?
Ramazandan ramazana varlıkları hatırlanan madenciler.. Ahh diyorum ahh..
Ve gözümden de bir görüntü gitmiyor. Size iş güvencesi vereceğim, şöyle olacak böyle olacak diye nutuk atan birini "yaşa" diye bağıra bağıra alkışlıyorlardı. Ne oldu, öyle olmuyormuş değil mi?


Başbakanı sevmek istiyorum, gerçekten istiyorum. Ne ona ne de partisine karşı ön yargım var ama izin vermiyor ki sevmeme.. Bırak seveyim rahat edeyim..


http://www.ntvmsnbc.com/id/25096880/
''20 yıl gerisine kadar incelediğimde, ta 90'lı yıllardan bugüne kadar Zonguldak bölgesinde bu tür kazaları, grizu facialarını yaşadık. Ben de geldim, bu tür ocaklar nasıl ocaktır diye indim. 2 bin metre derinlikteki kömür madeni ocaklarında çalışan kardeşlerimin nasıl çalıştıklarını gördüm. Onlarla orada iftar yaptım. Bu mesleğin, kaderinde maalesef var. Bu mesleğe giren kardeşlerim de, bu mesleğe girerken içerisinde bu tür şeylerin olacağını bilerek giriyorlar. Bir çoğunun da biliyorsunuz, babası, abisi bu meslekten emekli olmuş. Ama kendisi de yine bu meslekte çalışıyor. Kemalpaşa'da, Dursunbeyli'de, bu tür olayları yakın zamanlarda yine gördük."
Ayrıca belki şundan haberi olmayan vardır:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25096821/


Evet halkın adamı Erdoğan gelen tepkilere tahammül edememiş olacak ki, havaya ateş açıldı. O acılı insanların içinde havaya ateş açıldı..


http://pippihasmet.blogspot.com/2010/05/ramazandan-ramazana-akla-gelen.html
-

19 Mayıs 2010

19 Mayıs 2010 Raporum

Uzun zamandır bugünkü kadar iğrenç bir gün geçirmemiştim.

Sabah uyandım, maden işçilerinden hâlâ ses olmadığını okudum. Yine delirdim..
Sonra Doktorum'u izledim yine delirdim.
Sonra Seda Sayan'a rastladım, alla alla bayram yapıyorlar dedim ve koltukta oturan bal mumu mudur nedir ondan yapılmış Atatürk'ü gördüm, yine dellendim.
Sonra köpek dövüşüyle ilgili bir site gördüm yine delirdim. Hee onu yazmadım buraya. Puck-Robin yazmış, onun sayesinde böyle iğrenç bir siteden haberdar oldum. Sonra bunu FriendFeed'e yazdım, birkaç sitede konuyu araştırdım, Facebook denilen zımbırtı belki bir kez olsun işime yarar diye orada ilgili gruplar buldum, bilen birileri varsa bilgi alayım diye.. Hiçbirinden ses gelmedi. FF'de, şikayet etmekten bahsedildi, sayfayı açtım. İlk önce bunun sitenin yasaklanmasıyla ilgili olduğunu idrak edemedim o sinirle. Sonra bir telefon geldi. Uzun sürdü görüşme, o sırada durmamış düşünmüşüm demek ki, sonra bu şikayet işinin ne olduğunu idrak edip şikayet etmekten vazgeçtim. Site yasaklanmasına karşı olup da şimdi bunu yapmak ne ki hacı demezler mi adama.? Derler zaten demişler de. Ben bilgisayar başından kalkınca o arada yazılmış bu. Neyse ki ucuz atlattım böyle bir hatadan döndüm. Gerçi hatalı da sayılmazdım da sadece ikiyüzlü olurdum, bunu da istemem.

Sonra bu köpek dövüşü işinden sonra, Tayyip Erdoğan, madencilerden teşekkür beklediğini söylemiş. Onu öğrendim. Bir de buna üzüldüm, kızdım, köpürdü ağzım yüzüm.

Sonra son yazdığım bir olay var malum tren cinayeti davasının sonuçlanması. 
Sonra ana haber bültenlerinde yine, internet sitemizden takip edebilirsiniz Zonguldak'taki gelişmeleri'yle yetinildiğini görünce yine cinnetin eşiğine geldim. Yetmiyor işte, ilk haber bu olmamalı mı şimdi?
Bunların hepsini aynı gün içinde yaşayıp hepsine ayrı ayrı sinirlenip küpten küpe atınca kendimi, dengem şaştı..

Şu şartlar altında habire çocuk doğuranların da aklına şaşarım, "Ne bencil insanlarsınız siz" derim onlara. 

İğrençti iğrençti, berbat bir gündü. Bunlara üzüldüğüm, hatta başımı sabahtan beri ağrıtacak kadar kafaya taktığım için mal olan ben miyim, yoksa bu insanlarda mı mallık çözemedim. Çözersem rahatlayacağım ama onu biliyorum.

-