18 Ekim 2011

Geçmişte Bir Dört Ayın Özeti

Aslısın ile konuşurken aklıma düştü, neden yazmadığıma şaşırdım. Halbuki o dönemde sık sık yazı yazmıştım. Heh tamam şimdi hatırladım, blogu kapattığım döneme denk gelmişti bu olanların çoğu.

İki sene önce ücretli öğretmenlik yapmak zorunda kaldığım bir dönem olmuştu. Blog arşivinde ayrıntılar var. Bu dönemde çok şey öğrendim öğretmenlikle ilgili. Şüphelerimden arındım. Evet, öğretmenlerin durumu gerçekten içler acısı.. Çocuk teslim etmek için gözü karartmak lazım. Sırf o öğretmenlere çocuk teslim etmemek için çocuk yapılmaz o derece.

Köyde kalacak başka bir yer olmadığı için lojmanda kalacaktım ve bir ev arkadaşım olacaktı. Herkes düzenini kurmuş, kimi tek başına kalıyor yayla gibi evde kimi orada tanışıp evlenmiş, ev arkadaşı eziyetinden kurtulmuş. Bana da lojmanin en pis evinin en pis odası kalmış. Zaten ücretliyiz ya hani, kimsenin umurunda değilim. 

Köye gittim, bütün apartman indi karşıladı, tanıştık bir benim salak ev arkadaşım çıkmadı evden. Yerleşirken mecburen çıktı yanımıza. Annemle tartıştı, neymiş efendim koridora halı serilmeyecekmiş, temizlemesi zor olurmuş. Uğraşma dedim anneme, bıraktık ama hanımefendinin derdi bununla bitmedi. Önce geldiği için evi kendi alanı saymış, mutfağa ocak koymuşmuş bu nedenle mutfağı o kullanacakmış. Yine uğraşmayın dedim anneme, çünkü tersim pistir uğraşırsam da anneme ters bir şey söylerse yaşı büyük falan demem indiririm yere, böyle de çirkefim. 

Ortak kullanmamız gereken odayı mutfağım yaptım. Ama oda deyince yani pislik her yer. Döküntü bir kanepe var, yerler leş gibi, her yerden böcek fışkırıyor. Annemlere gelmeyin demiştim ama onlar gelmese kalacağım yeri düzeltmemin imkanı yoktu. Bir sene diye kandırdı zaten milli eğitim beni, köyde öğrendim bir dönem görev yapacağımı. Annemler olmasa sırf kandırıldığım için geri dönecektim. Şartları umurumda değildi ama salak yerine konmaya da tahammülüm yok. 

Bir iki hafta sonu annemler ziyaret ettiler sürekli. Eksiklerimi getirdiler. Evde buzdolabı yoktu, annemler evdeki mini buzdolabını getirdiler, halılar kilimler perdeler.. Kaldığım oda bir şeye benzedi sonunda.

Ev arkadaşım olan denyo, 40-45 yaşlarında, açık öğretim işletme mezunu, kendini fakir olarak tanıtan ama sonradan öğrendim ki apartman sahibi, sorunlu bir kadındı. 
Başta beni istemediği her halinden belli olan bu kadın, babamın beni arabayla köye bıraktığını görünce ne hikmetse bana yaranma çabasına girdi. Birkaç kez sayemde evden alınıp köye bırakıldı. Sonuncusunda babam çok hızlı gelince korktu bir daha gelemedi. 
Kadın huysuz arkadaş, ev arkadaşı hayallerimi öldürdü resmen. Bir gün kulaklıkla müzik dinliyorum o rahatsız olmasın diye. Uyanmış kapıma geldi: "Müziğin sesini kısar mısın?" "Kulaklıkla dinliyorum zaten." "Geliyor o ses bana." "Peki" dedim kapattım. Ertesi gün anlaşıldı ki müzik sesi üst kattan geliyormuş. Boğasım geldi yeminle. 

Bir gün banyoya giriyordum. "Delik tıkanıyor, saçlarına sahip çık." minvali bir şeyler söyledi. Alla alla dedim çünkü suyla beraber giden saçı nasıl durdurabileceğimi bilmiyordum, banyo boyunca bunu düşündüm. Sonra "Saçını atmadın değil mi deliğe?" dedi. "Hayır ben anlamıyorum ki akan suya elek mi tutayım nasıl tutayım ben o saçı?" Saçımı tarayıp tarağa gelen saçı deliğe attığımı sanmış salak, bunca eziyeti bundan çekmişim, kendisi yapıp deliği tıkamış sonra da beni uyarıyor. Ek bilgi delikte kapak yoktu.

Halıyı yanlış serdiği için üst kattaki erkek öğretmenleri çağırıp halının yönünü değiştirtti bu kadın. Hasta.!

Mutfakta yemek yapmama izin vermeyen bu kadın, babam buzdolabı getirdikten buzdolabını da benim yemek pişirdiğim alana koyduktan sonra pek bir cana yakın oldu. "İstediğin zaman kullanabilirsin sen de" demeye başladı. Salak kadının yüzünden o yattıktan sonra yemek yapıyordum. Ee yıkanacak sebzeler var mutfaktan başka yerde yıkamıyorum napiim. Her neyse işte, ihtiyacın olduğunda buzdolabını kullanabilirsin dedim. Yığdı ne var ne yok.. Kurban dönüşünde üst kattaki öğretmen kurban eti getirmiş herkese. Ben uyuyormuşum. İkimizin hakkını almış benim buzdolabına koymuş. Ben kırmızı et yemiyorum, hele kurban eti hiiiç. Sabah muhtemelen geç kalmışım ki buzdolabını açmadan okula gitmişim. Öğlen gelip dolabı bir açtım. Allaaah her yer kan revan içinde. Buzluktaki buzlar kıpkırmızı olmuş. Üstten alttaki sebzelerimin üzerine kadar buzdolabında ne var ne yok kıpkırmızı.. Bağırdım çağırdım artık, söylene söylene temizledim buzluğu. Yardım etmeye çalıştı, engel olmadım yapsın bana ne? O kadar bağırmak kesmedi beni, odama girip sinirden ağladım. Gitti sebzelerim meyvelerim ben yiyemedim öyle kanlı kanlı.. 

Kadın çıkarı olmadan hiçbir şey yapmıyor. İyiliğine bir şey yapayım düşüncesi yok kadında, haliyle bendeki duyguları da öldürdü. Normalde herkesin her işini elimden geldiğince hallederim ama salak yerine konmak insanı sinir ediyor. Plan hazırlama zamanı geldi, "Sen yazar mısın?" dedi. "Gel, yaz bende, sorun değil." dedim. Oflaya poflaya geldi, oturdu ama iki kelimeyi iki saatte yazıyor. Harfler silikmiş de ben yazar mıymışım? İğrencim ya, "yaz yaz alışırsın" dedim. Yarıda bıraktı gitti nihahaha.. 

Sırf kadınla karşılaşmamak için geceleri ayakta kalıp okula uykusuz gidip eve gelince uyumaya başladım. O uyurken ben uyanıyordum. 

Bu kadar kötü niyetli bir insan olunca da nerede akrep varsa bunu buldu. Ben bir tane bile akrep görmedim ama 3 kez akreple burun buruna geldi. 

Akrep çıkmadı bana ama benim başım da görünmeyenlerle dertteydi. Bir gün okula gideceğim evden çıkarken akrep korkusundan çizmeleri ters çevirdim. Anaaa çizmelerin birinden bir dolu su aktı. Sadece birinde bulaşık suyu gibi köpüklü bir su. Aktı desem ne yerde su var ne diğer çizmede. Sadece birinin içine su dolmuş. Kadına sordum bilmiyorum dedi, o da şaşırdı. Tabii şimdi tek şüpheli de o olunca panikledi. Onun yaptığını düşünmüyorum, kimse o kadar salak olamaz herhalde. Neyse aklım ermedi ama fazla da büyütmedim. Zaten dibimde mezarlık var, sabaha kadar köpekler uluyor. Olabilir böyle şeyler dedim. 
Aradan biraz zaman geçti, köyde bakkal olmadığı için haftanın iki günü market arabası geliyor. Pazar günü ben uyurken gelmiş az kaldı yetişemiyordum, hızlıca çıkayım evden dedim. Pabuçlarımı giymemle coşmam bir oldu. Yine sadece birinde bolca kireç. Ne etrafta kireç var ne diğerinde. Boşalttım ama kireç bu, tamamen gitmedi. Çorabım kireç oldu. O bir şey değil, uzunca bir zaman kireçli kireçli giymek zorunda kaldım o ayakkabıyı. Olayı eski blogumda anlatmıştım. 

Kaldığım yerin pisliğinden dolayı bir de enfeksiyon kapmıştım. Yüzümün bir tarafı komple şişti ama ne şişme. Dudaklarımın içinde baloncuklar oluştu, dudaklarımı kapatamıyordum. Köydeyim, doktor yok, vasıta yok bir yere kımıldayamıyorum. Yan komşunun evinden hastaneyi aradım. Doktor diştendir dedi eğer sabaha kadar inmezse görmemiz lazım dedi. İyi madem dedim. En uzun geceydi resmen. Sevdicek, sabaha kadar beni bekledi, ölmeyeyim diye. Adamcağız endişeden ölüyordu resmen. Halim yok ama yatamıyorum, yattığımda daha da şişiyor. Şansıma ertesi gün pazartesiydi, haftanın iki günü köyden ilçeye araç gidiyordu. Erkenden bindim gittim. Kaç saat yol sürdü bilmiyorum, hastaneye acilden girdim. Beni dinlemedi bile doktor, bastı 2 tane iğneyi, diş dedi yolladı. Diş hastanesine gittim, dişten olmadığını öğrendim. Başka bir hastaneye gittim. Sonunda biri akıl edip cildiyeye yolladı. Beni dinleselerdi ben en başından beri cildiye diyordum zaten. Gittim, bir sürü ilaç krem bilmem ne verdi. Bir hafta rapor verdi. Yatmadan uyu dedi. Dedi de dedi. Bu da köy anısı olarak kaldı.

Şunu da salak bir başka kadına yazmıştım. 3. sınıfın derslerine giriyordu kadın. Parmak kadar çocukları ödevlerini yapmadığı için dövüyordu. Onun sorunlu öğrencilerini bile ben sahiplenip kulübüme aldım ve sorunlarını azalttım. "Kalite ayrıntıda gizlidir." diye bir söz var ve ben onu pek severim. Öğretmenler odasında yüksek sesle konuşma, kocasını kıskanma, sen otururken başka yer yok gibi önüne oturma, koca kanepeye yayılma diğerlerini yere oturtma, sen öğrencilerinin oyununu videoya çekerken kendi öğrencilerini azarlayıp benim öğrencilerimi de korkutup videonun içine etme... Neleeeer neleeer... 

Şöyle şeyler de oldu:

Öğrencilerle aram ise mükemmeldi. 2. sınıfların dersine giriyordum. Çocuklar ilk geldiğimde soru sorduğum zaman ağlıyorlardı. O kadar korkuyorlardı. Sonra beni eleştirmeye bile başladılar. Harika yetiştirdim. Ellerinden kitap düşmüyordu. Şiir yazıyor, beste yapıyorlardı. 
Aramızda küçük bir sır olmuştu. Gececi olduğum için bazen zamanında uyanamıyordum. "Okula gelince benim camı tıklatın, aramızda sır olsun bu." dedim. Öyle sevindiler ki buna.. Her gün camımı tıklatmaya başladılar. Gözünü üç dört çocuğun kocaman gülümsemesiyle açmak harikaydı. 
3 kız 2 erkek olmak üzere 5 öğrencim vardı. Oynamadığımız oyun kalmadı. Dersleri derseniz zehir gibi öğrendiler. 
Başlarda ellerini yıkamayı, arkadaşlarıyla nasıl konuşmaları gerektiğini bile bilmiyorlardı. Hepsini öğrettim hepsini. Arkadaşlarıyla alay eden birilerini gördüklerinde hemen müdahale ediyorlardı. Diğer çocuklar benim öğrencileri kıskanıyorlardı hep. Çünkü biz birlikte öyle çok eğleniyorduk ki. Ee hangi öğretmen takım elbisesiyle yerden yüksek oynarken bağırırak okul duvarına zıplar değil mi ama? 
Velilerle görüşmelerimizden de anladığım üzere verdiğim ödevleri yapmayan öğrencilere kızmama sadece nedenini ve nasılını düşünmelerini isteme yöntemim işe yarıyordu. "Bizim çocuk hiç ödev yapmazdı, ders çalışmazdı, şimdi kitap düşmüyor elinden." diyordu veliler. Sınıf kitaplığındaki bütün kitapları okudular resmen. Sırf bir tanesi bir dönemde 60 kitap okumuştu. Öylesine göstermelik de değil hani, zorlamıyordum çünkü. Gelip anlatıyorlardı okuduklarını belli etmek için. 
Bir gün sınıfta tokamı bırakmışım, öğrenciler tokamı koklayıp "Mis gibi öğretmen kokuyor." demişler. Sonradan öğrendim. 

Dönem sonunda benim öğrenciler iyice zıvanadan çıktı :) Son haftaydı, zil çaldı sınıfa girdim. Sıralarını kalorifere çekmiş, ayaklarını uzatmışlar hem ısınıyorlar hem de resim yapıyorlardı. "Öğretmenim, siz gidin öğretmenler odasında bir çay için, biz resim çalışıyoruz" dediler, beni kovdular sınıftan.
Bir keresinde de sadece bir teneffüste müzik kitabındaki bir şiiri besteleyip benim için hazırlamışlar. Sınıfa girer girmez birlikte söylediler. 
Son bir iki gün kalmıştı, çok duygusallaşmıştım haliyle. Teneffüste oturmuş çocukları izliyordum. Öğrencilerim geldi, sırtımı sıvazladı biri "Üzülmeyin öğretmenim, siz gidince de seveceğiz biz sizi." dedi. Hepsi birden sarıldılar bana. 

Şu duygu bambaşka bir duygu. Kıymetini bilmeden derse girip çıkan yapması gerekenin sadece yazılı kısmını yapan öğretmenlere ne desem bilemiyorum. 

Devlet öğrenci sevgimi kullanıp ücretli kölelik yaptırmıyor olsa yine her şartta her yere gider yapardım görevimi ama işte, kendimi kullandırmak çok kötü. 

Bu güzel anılarla kaldı öğretmenliğim. Bu da bana yetti.. 
Köyden:

Balkonum:

Kullanamadığım mutfak:

Koridor:
Başka bir şekilde kesinlikle yanından bile geçmeyeceğim tuvalet:
İğrenç banyo: (askıdakiler ve diğerleri bana ait değil)
Mutfak olarak kullanmak zorunda kaldığım oda (yere serili olanlar da bana ait değil)
Odam:

Zamımıza Zamımıza Kar Yağdı


Seçimlerden beri hiç laf etmiyorum dikkat ettiniz mi bilmiyorum. Demiştim daha evvel, yıldım diye. Ama arkadaş, haberleri takip etmeyip kaçsam da gözüme gözüme sokuluyor, şimdi ben ne yapayım.? Görünce de yazmadan duramıyorum işte.

Bir millet vergi vermekten anca bu kadar soğutulabilirdi. Komünizm falan olsa anlayacağım da ucundan kıyısından geçmiyoruz. Maaştan kesilenler var zaten değil mi? İş verenden kesiliyor, işçiden kesiliyor ondan kesiliyor bundan kesiliyor anaaa bitmedi aldığımız her şeyden de kesiliyor.

İdarecilerin bazılarında kafa karışıklığı oluyor. Siyasi düşüncesini unutup tam zıttı bir şeyler öneriyor. Ne olmuş ki bu adama diyorsun, bakıyorsun "Heee işine böyle gelmiş canım, sorun yok." deyip geçiyorsun, geçiyoruz. Zaten bizim kadar çok dırdır edip de hiçbir şey yapmayan başka bir topluluk da yoktur herhalde. Kızmıyorum, yakın zamanda peş peşe darbe görmüş bir milletten, fazlasını bekleyemiyorum. O tutmuş bu pişirmiş yani..

Sigara içicisi olarak kapalı yerlerde sigara yasağını destekledim. Sırf içen bazı beyinsizler içmeyi bilmediği için başkalarını rahatsız ediyor ve içmek istemeyen insanları da pasif içici haline getiriyor diye. Lakin işin boku çıktı. Bunda "Ohh iyi oldu, içmeyin kardeşim siz de" diyen "kusursuz" insanların payı da büyük.
"Sigara sağlığa zararlı" bunu kimse inkar etmiyor. İçersek "uf" oluruz biliyoruz. Misal ben sevdiklerimin çok içmemesi için uğraşıyorum, ben de ihtiyacım olmadığı zamanlar içmemeye çalışıyorum. Ama şöyle de bir şey var, bu sigara sadece keyfi içilen bir şey değil. Sigara içmeyen arkadaşlarım sinir krizinin eşiğinden benden istedikleri sigara sayesinde döndüler. Ben sigara içmediğim zamanlar kafama bir şey takıp saatlerce ağlıyorum. İnternet ve sigara olmasa şimdiye kadar ölmüştüm çoktan diye birçok kez de söyledim. Doktorum bile bırakmamı önermedi, böyle daha iyi hissediyorsan kendini sorun yok dedi. Bazıları içmeyi bilmiyor bazıları rahatsız oluyor diye benim çilem ne arkadaşım? Ben içmeyenleri düşünüp orta yol bulunsun diye içtiğim halde kapalı alan yasağını destekliyorum, millet "Aaa kapıların önünde içiyorlar içeri girerken rahatsız oluyoruz." diyor. Çüüüş arkadaş çüüüüüüüüş... Nereye gitsin bu adam, zaten soğukta götü başı dona dona sigara içiyor senin için -ki böyle olmalı-, daha ne yapsın el insaf..

Ayrımcılığı fark edemiyoruz, işimize geldiği gibi hep. Birilerini siyasi görüşü, ırkı, dili için dışlamak neyse bu da bu bence. O akıl hastası, o fakir, o zengin, o alkolik, o hırsız, o sigara içiyor.... Eee sen çok mu mükemmelsin, sen nesin ki?

Biliyorum sigara sağlığa zararlı, biliyoruz SİGARA SAĞLIĞA ZARARLI.. Ben içerken benim sağlığıma zararlı aloooo!!! Aklım eriyor çok şükür, şimdi mi ölsem birini mi öldürsem sigara içip geç mi ölsem.. Evet evet sigara içip şimdi'den geç öleyim iyisi mi.. Yani bu benim "hür irade"mle verdiğim bir karar, duyuandırsitendmi?

Ne güzel sigarayı bıraktırmak için servis yaptın, insanlar oraya gidiyor bırakmak istediklerini söylüyor yardım ediyorsun. En güzel bir şey. Bırakmak isteyip de bırakamayana yardımcı olmak lazım ama içmek isteyen adamı da rahat bırakacaksın. Sonra ne oluyor? Güzel olan, öylesine içen kesim sigarayı bırakıyor, peki öylesine içmeyen, gerçekten ihtiyaç duyduğu için içen kesim ne oluyor? Kaçak sigara? Denetimsiz kaçak sigara getirtiyorlar. Zam gelmeden önce bile fiyatları çok bulduğu için kaçak sigara getirtenleri biliyordum şimdi de devam edecek bu durum. Alkol de aynı şekilde. Millet ucuz olana yöneliyor tabii üç kuruş geliriyle, bu politika yönlendiriyor.

Sigarayı azaltmıştım ben, kendimi başka şeylerle oyalamaya çalışıyordum. Benim de "uygunsuz olarak söylenen"in tersini yapmak gibi pislik bir özelliğim var. Ne güzel uygun bir şekilde, sigara sağlığa zararlı gelin biz yardım edelim kurtulun şu meretten dediniz, valla da billa da gelmeyi bile düşündüm, belki işim kolaylaşır diye. En azından sadece çok acil durumlarda içerim diyordum. Şimdi ne oldu? Sarıyoruz kardeş, en güzeli.

Ayrıca sağlığımızı çok düşünüyorsanız doğayı koruyun. Ağaçları kesip köprü mü yapacaksın, köprü sağlığa zararlı, ağaçların olmaması da sağlığa zararlı. Yapmayıver, ne olacak? İnsan sağlığını düşünüyorsan çevreyi güzelleştir en başta, öldürme. Koca koca avm'lerin dikilmesini önle, millet çocuğunu götürecek bir park bulsun. Greenpeace, Doğa Derneği ne diyor bir otur dinle. İlla bir şey mi yasaklayacaksın, zamansız avlanmayı yasakla.

Ben otomobil kullanılmasını istemeyen biriyim mesela. İş görür bir telefon yeterli benim için, israfa gerek yok. Sigaranın da en pahalısı yerine içebileceğim orta bir şey içiyorum. Aklım eriyor yani çok şükür. Fikrini sormadığım bir insandan öneri almaya gerek yok. Anlamıyorum ki bu insanlar yaşam koçu falan mı seçti.?

He bir de çocuk psikolojisi olayı var. Çocuklarımızı düşündüğü için Tosun Paşa'daki hamam sahnesini bile atıverenler ölüm döşeğinde olduğunu cayır cayır söyleyen adamların görüntülerini yayınlıyor. Bunlar hiç etkilemiyordur çocukları emin olun. "Babaaaaağ içme sigara ölüüüüürsün" diyen çocuğun babası kesin bırakmıştır mesela sigarayı. Olan yeni korkusuyla baş başa kalan kıza oldu. höh!

Yapacak bir şey yok değil mi yine? Sıkıyorsa iç şimdi. İşte sırf yiyorsa iç dendiği için bırakamam ben bu sigarayı. Bu iktidarla bahtsızlık üstüne bahtsızlık yaşıyorum. Kaç senedir bir gününü göremedim yeminle. Hep kahııır! Cemcim Uzancımın kıymetini bilemedik, herif hiç değilse konserleri ayağımıza getirmişti. Sayesinde iki konsere gittim ben. Ülkeyi vergi artırarak yönetmekse o da yapardı kesin.  Ah dertli başım ah.. 

Biliyor musunuz, o kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış. 


Güncelleme:
Eğitimde uygulanan yöntemler vardır. Bu yöntemlerden biri cezadır mesela. Ama araştırmalar göstermiştir ki ceza, davranışı önleyen bir yöntem değil aksine görülmeden yapmasını pekiştiren bir yöntemdir. Tecrübeli eğitimciler bunun yerine pekiştireç kullanır. İstenmeyen davranış oluştuğunda ceza vermek yerine, istenen davranış halinde ödül verilmesi şeklindedir bu ve bu yöntem istenen davranışa götüren bir yöntemdir. 

17 Ekim 2011

Kib Birisi

Aynı şarkı ağlama duvarına dönmüş. Bence herkes blog tutmalı arkadaş, bu ne böyle!? 





Şimdi altında nasıl bir dram yatıyor bu olayın bilmiyorum ama "kib sarı meleğim, kib uğruna öldüğüm" deyince başım beynim sallandı bir an. Geçmiş olsun, allah başka dert vermesin ne diyeyim, zor iş. 
Hadi kib dertli başlar.
Aaa şarkımızı unutuyordum, çıktığı dönemde bolca dinlediğim şimdi de arada rastladığımda durup dinlediğim bir şarkıdır: İzzet Yıldızhan - Birisi

16 Ekim 2011

Ağlasanıza Be

Başbakanın annesi ölmüştü malumunuz. Ağzımı açıp tek laf etmedim, çünkü beni ilgilendiren bir şey değildi. Ne üzüldüm ne sevindim. Ölüme sevinecek kadar taşlaşmamış kalbim çok şükür. Neler söylendi nelere benzemez, ayıp günah. Öyle ya da böyle bir insan ölüyor ve birileri ölmüş biri için üstelik sorunlarla hiç mi hiç ilgisi olmayan biri için abuk sabuk laflar ediyor. Yazık..
Bu konuyla ilgili birkaç cümlem de var ama dillendirmek yakışık almaz. Biraz gözlem kafidir bu düşüncelere erişime.

Babaannem gizli Tayyipsevici idi. RTE'nin annesi vefat edince babaannemdeki gizli sevicilik açığa çıktı. Başbakan ağlayınca babaannem de başladı ağlamaya. O da yetmedi, "Siz niye ağlamıyorsunuz, siz ne biçim insanlarsınız, sizin de anneniz ölür, ağlasanıza beee" diye azarladı hepimizi. Ben konuşmuyorum geçenki olaydan dolayı, annem cevap verdi kendince. İçinden ağlamak gelmemiş annemin ne yapsın şimdi kadın durup dururken ağlasın mı? "Yasçı mı tuttu beni neden ağlayayım aaa?" diye isyan etti sonunda. Babaannem inatla ağla demeye de devam etti tabii.

6 Ekim 2011

Kare Elma


Bence elmalar kare de olabilir. Üstelik bu kendimi bildim bileli böyledir benim için. 
İlkokul öğretmenim çok sevimli, sevgi dolu bir kadındı. Çok da severdim haliyle. Yine de pek de ustası olmadığı konular vardı ve diğer tüm öğretmenler gibi bu konularda bile "Benim dediğim doğru!" demekten geri durmazdı. 

İlkokul birinci sınıf, resim dersi. Ağaç çizdim ve kare elmalarla doldurdum ağacı. Öğretmen tepeme gelip, "Pippiciğim ama elmalar kare olmaz ki, düzelt onları." dedi. 

Bu hayal gücümle ilgili aldığım ilk uyarı değildi:
Ana sınıfı. Lanet bir öğretmen. Konu: El işi kağıtları kullanarak karpuz yapmak.
Neymiş efendim karpuzun içi kırmızı, dışı yeşil olurmuş ben neden içini yeşil dışını kırmızı yapmışım. El işi kağıtlarıyla kağıda yapıştırdığım "garip" karpuzumu, sınıfın önünde bağıra çağıra yırtması yetmedi bana da bir tane patlattı.

Neyse ki, dersimi almadım.!

4 Ekim 2011

Düşünerek Zayıflamak


+Haber

2 Ekim 2011

Umutsuz Ev Kadınları - Kanal D


Kanal D, çoğumuzun haberdar olduğu bir dizi olan Desperate Housewives'ın uyarlanmış halini yayınlamaya başlayacak. 
Kim kimdir merak ettim ve Kanal D'nin sitesinden öğrendim. 
Şöyle ki:

Songül Öden, Susan karakterini Yasemin olarak




Bennu Yıldırımlar, Bree karakterini Nermin olarak




Evrim Solmaz, Gabrielle (Gaby) karakterini Zeliş olarak,




Ceyda Düvenci, Lynette karakterini Elif olarak




Özge Özder, Edie karakterini Emel olarak canlandıracak imiş.




Diziyi önceden bilenler ve orijinalinden izleyenler çok da tatmin olmayacaktır bana kalırsa ama diziyi önceden takip etmemiş olanlar için eğlenceli olabilir. 
Meraktan izleyeceğim tabii ilk bölümü, yine benim gibi diziyi önceden izlemiş ama sırf nasıl uyarlamışlar acaba diye meraktan izleyecek kocaman bir kitle de var eminim.


Dizinin ilk bölümü bu akşam, bilgilere.
Fragmanları şuradan izleyebilirsiniz.