13 Temmuz 2009

Kız Çocuğuydum Bir Zamanlar


delininbiri, öyle güzel bir yazı yazmış ki lütfen okuyun, gerçekten okunmalı. Bir nebze olsun anlamak için kadını. Yazı burda: Kadın Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Kadın olmakla ilgili çeşitli yazılar yazdım hep ama bu sefer somut daha somut bir yazı olacak bu. Bu yazıda ben olacağım her şeyden önce. Ama "Kadının Adı Yok", yani bu kadın sensin, arkadaşın, sevgilin, annen.. Bu kadın herhangi bir kadın. Üstelik burda eziyet eden sadece bir erkek değil. Toplumun yetiştirdiği annem.

Annem küçük bir ilin küçük bir ilçesinin varlıklı ve kendi tabisiyle soylu bir ailesinin kızı. Çok başarılı bir öğrencilik hayatı yaşamış biri. Sporcu, edebiyata ilgili, her derste de başarılı. Liseyi bitiriyor. Ama öğrenci olaylarını bahane eden ailesi annemi üniversiteye göndermiyor. Oysa o resim öğretmeni olmak istiyor. Yok ama fazla bu istediği. Bir yere işe gireyim diyor. Olmaz, biz bilmem kimin kızı çalışıyor dedirtmeyiz, sana bakamıyor muyuz biz.. Annem, annesini örnek almış olsa gerek ki sesini çıkarmıyor, kırıyor dizini oturup koca bekliyor.
Bir gün babamlar çıkıp annemi istemeye geliyor. Annem, babama aşık oluyor ilk görüşte. Babam gençliğinin zirvesinde gezip tozmadığı kız kalmamış yaşadığı yerde. Ama kendisine eline erkek eli değmemiş bir kız arayışında. Annemle de bu yüzden evlenmek istiyor. Hatta annemle evlenmek için hemşire olan sevgilisini de terk ediyor, gerekçesi "Hemşireden eş olmaz.".
Evleniyorlar. Babam alkol hastalığına devam ediyor. Her gece içiyor, eski sevgilisini düşünüp. Annem evde kaynanasıyla mücadele halinde, sabrediyor. Sonra annem hamile kalıyor. Doğduğum gece babam evde olmuyor, içiyor dışarda.
Sonra kardeşim doğuyor. Annem alt katta sancılar çekerken o uyumayı tercih ediyor.
Annem alışıyor bu hayata, yazgısının bu olduğuna inandırıyor kendini. Ailesine anlatmıyor bunları. Çünkü gelinlikle girdiğin evden kefenle çıkarsın..

Babam eve girmiyor, her gece sarhoş. Bize yaptığı tek iyilik içtiğinde çeşit çeşit oyuncaklar getirmesi.

Annem, toplumun ona öğrettiği şekilde, kendi bildiği şekilde yetiştirmeye çalışıyor kızlarını. Belki kıskançlıktır bunun diğer adı. Ben yapamadım o da yapmasın.
Daha miniciktim, lazımlık kullanıyordum "Oje sürme." dediğinde. "Allah taş edecek ellerini oje sürersen." "Babam izin veriyor." "Ben konuşurum izin vermez. Sürmeyeceksin bir daha.." Halamın yanına gittiğim yazlarda aldırırdım oje bütün bir sene sürerdim onu göğsümü gere gere.. İnatçı olmasam süremeyecektim.

Annemlerin yanında yatıyordum. Birkaç yıldır altıma işemediğim halde annem yatağıma naylonlar sererdi yattığımda kımıldayamazdır utanırdım babamın o gacır gucur naylon seslerini duymasından. Bir gün babam anneme bağırdı ve o naylonlardan öyle kurtuldum.

Yine annemlerin yanında yattığım okul öncesi zamanlar.. Her gece bir işkence.. "Okula başlayacaksın ama özgür olacağım sanma.. Baban seni takip edecek. Erkeklerle görüşürsen kıçını yakarım senin. Sakın silgi bile alıp verme adın çıkar. Sonra bilmem kimlerin kızı erkeklerden silgi alıyorum bahanesiyle fingirdiyor derler. Okuldan kızlarla çık yanında bir erkek görürsek seni okuldan alırız."

Yaz tatillerinde halamın yanına giderdim. Bir sabah alt kapıya sütçü geldi ve aceleyle elime tutuşturdu halam boş süt şişelerini. Bunları şu adama ver dedi. Gittim koşa koşa verdim şişeleri, halamın yanına döndüğümde söylediğim şey şuydu: "Eee, bana bir şey yapmadı."

"Kızlık zarı diye bir şey var. Erkeklerden saklaman gereken bir şey bu. Evlenemezsin yoksa. Kimseye satamayız seni. Başımıza kalırsın. Erkekler oranı aç derse açma sakın. Evlenince orandan kan gelecek. Bisiklete de çok binme bir şey olur. O kanı kaybetme sakın."

Aybaşı kelimesini hiç sevmem. Hangi anlamda olursa olsun sevmem.. Çünkü aybaşı anneme göre reglin karşılığı.. Ve benim de çocukluk günlerimin iğrenç anılarından sadece birinin.. "Aybaşı olacaksın, bir sürü kan gelecek. Rezil olacaksın. Memelerin çıkacak saklayacaksın onları."
Bir gün evde otururken bir şey hissettim. Garip bir şeydi. Biraz bekledim sonra tuvalete gittim. Baktım kırmızı bir leke külodumda.. Korktum önce yanlış bir şey mi yaptım, bu kan o kızlık kanı dedikleri şey mi acaba..? "Anneeeee... Ben şey oldum galiba.."Koca koca bezler koydu altıma, yürüyemiyordum. Yatırdı beni oturma odasına. Hastaymışım gibi davranıyor. Babam, "Git gazete al" dedi. Tam kalkacaktım annem, "O kalkamaz hasta, ben sana anlatırım sonra". Utandım. Utanmam gerektiğini öğrettiler çünkü. Okula gittim sonraki günlerde acaba anladılar mı, dışardan belli oluyor mudur kanadığım.? Ya anlarlarsa.. Ya üniformama bulaşırsa ya dalga geçerlerse.. Çantama alayım yedek bir tane. Yok ama karıştırırlarsa çantamı rezil olurum. Tenefüste gider değiştiririm. "Tenefüste Nereye gidiyorsun.?" "Eve, flüdümü unuttum hocam."

Okul müsameresi için hazırlanıyordum. Külotlu çoraba külotlu çorap denmez mi? Bunu dediğim için dalga geçmişti erkek çocuklar. Ahaha külot.. Senin külodun mu var ahahaah..

5. sınıfa gidiyordum, o zamanlar saçların ön kısmını hafifçe kabartmak modaydı. Okula gitmeden önce saçımı taradım ve hafifçe ön kısmını kabarttım. Orospu dedi annem bana. Okula saçımı tarayarak gittiğim için orospu oldum. Okula ders dinlemeye mi gidiyordum yoksa koca bulmaya mı?

Babam walkman almıştı. Okul dışında dışarı çıkmıyorum ki tabii ki okula giderken dinleyeceğim ama hayır orospu olursun, adın çıkar. O yüzden küçük hanım çıkarmalısın kulaklıkları.. Evde dinle müziğini.

Ana sınıfından beri beğendiğim bir çocuk vardı ama söylenmezdi bu ayıptı. Büyüdük 8. sınıfa geldik. Açıldı bana. "Benimle arkadaş olur musun?" dedi. Ne olacak ki şimdi dedim içimden. Ama onu kaybedemezdim yaptım. Arkadaş olduk. Okul bahçesinde kar topu savaşı yapıyorduk sık sık ve evet yasak olan başka bir şeyi: eve birlikte yürüyerek gitmeyi. Ve bir gün okul müdürü çağırdı beni. "Sen yanlış yapıyorsun, daha yaşın kaç başın kaç. Evde kalmazsın korkma, ne bu acelen, bak iyi bir ailenin kızısın, daha kimler kimler ister seni, acele edip yanlış karar verme."
Yerin dibindeydim. O yetmedi gençliğinde babama asılan mahalle komşumuz aynı zamanda ana sınıfı öğretmeni hatun kişi yanına çağırdı beni. Yüzündeki pis sırıtışı unutmuyorum hiç. "Ne bu acele, sizi yan yana görüyorum sürekli, nedir aranızdaki, daha yaşınız kaç başınız kaç ne bu neee, şimdilik babana anlatmıyorum ama bir daha yan yana görürsem söylerim seni babana."

Ve memelerim.. Saklamalı onları. Daracık şeyler giymemeli. Kambur dur dedi annem aldırma aldırma... Aldırmadım dimdik durdum.

Arkadaşlarla dışarı çıkmadım hiç. 12 yaşımda bile geliştirdiğim güzel bir teknikle çocukken alınan üç tekerlekli bisiklete biniyordum. Neden almadıklarını sorduğumda araba çarpar diyorlardı. Yalandı biliyordum. Kapının eşiğine oturup bisikletle gezen erkek çocukları seyrederdim. Neyim eksik diye düşünürdüm neyim eksikti..? Araya akrabalar girdi bir bisiklet alındı. 100 metre çizdi babam şurdan şuraya kadar gidip geleceksin. Başka bir yerde görürsem bisikleti alırım elinden. Tamam baba.. Arkadaşlarım bu yüzden beni istemedi, çünkü annemler onları her seferinde bir bahaneyle kovdu. "Kızım akşam oldu hadi yavrum annen merak eder seni, hem biz de yemek yiyeceğiz."

İki ev ötede bir arkadaşım vardı yanına gittim. "Saat 5'te evde ol" dendi. Aksilik saatime bir şey olmuş geri kalmış bir şey olmuş işte. Yaz günü havanın karardığı anlaşılmıyor. Tam 5'e 10 kala evdeydim. Evde kıyamet koptu meğer saat 7 olmuş. "Nerdeydin, kimlerle sürttün, bir daha dışarı çıkmayacaksın."

Bir gün büyükbabam eve girdiğinde bağırmaya başladı. Bir köy yolunda görmüş beni. Oysa ki ben o gün evden dışarı bile çıkmamıştım. Az kaldı dayak yiyordum. Anlaşıldı sonra o görünen kızla bisikletlerimiz aynıymış sadece.

Ortaokul bitti. Lise geldi. Babamın adımlarını hissediyordum bir iki metre arkamda. Başın önünde yürü uyarıları gelmeye başladı. Haberleşmem için telefon alındı. O telefon her gün kontrol edildi, erkeklerden mesaj geliyor mu diye. Bir keresinde çocuğun biri nasılsın yazdı diye telefonuma iki gün el konuldu. Ardından çocuğun biri bana aşık oldu. Hayır dedim. Hayır Hayır Hayır.. Beni kaçırmaya karar vermiş. Yaşadığımız yerdeki herkese sevgili olduğumuzu duyurmuş, beni kaçıracağı yeri de ayarlamış her şey tamammış.

Bir de fındık sopamız meşhurdu. Kendisini anmadan edemem. Bir yanlışım olursa beni fındık sopayla dövmek için hazır bulunduruyorlardı. Ve sık sık onunla tehdit ediliyordum.

Ben her şey için mücadele ettim. Ailemi aklımca dize getirmeye çalıştım. Dönüp baktığımda evet bir sürü şeyi halletmişim, bir sürü şeyin üstesinden gelmişim. Kardeşimin benimle aynı sorunları yaşamasını önlemişim. Ama diyorum kızım pippi, her şeyi yaptın mı gerçekten.? Alıp başını gidebildin mi arkadaşlarının yanına, istediğin şehri tercih edebildin mi, eve çıkabildin mi üniversitede.?
Hayır hep eksik bir şeyler var.

Bunlar yetmez gibi analarının şımarttığı çük beyinli erkeklerin kısıtlamalarına da maruz kalmak var. Başta her şey mükemmel, duymak istediğim şeyler söyleniyor sonra bir bakıyorsun açık saçık bir dize yazdığım için orospu olmuşum, parmaklarımın kırılması gerekiyormuş, çocuğum olunca onunla dalga geçmezler miymiş.? Neden çünkü terbiyesizim ben. Neden kalemim özgür olduğu için.. 2 yıllık sevgilin bir gün gelip "Tecavüze uğrarsan seni eskisi kadar sevebileceğimi sanmıyorum, o yüzden koru kendini." de diyebilir. Olabiliyor.

Tacizleri saymıyorum bile, bacak kadar çocukkenden beri tacize uğruyorum. Kimisinde ölümün eşiğine geliyorsun, kimisinde şaşıp kalıyorsun.
Boğazına yapışıveriyor bir adam tenhada. Dolmuşta deden yaşındaki adam sürtünüyor arkadan. Sana değen o şeyin ne olduğunu bile bilmediğin zamanlarda..

Sonuç bölümü yok farkında mısınız?

Hiç yorum yok: