2 Temmuz 2011

Madımak - küçük iskender

Sonra geldin bir şeydin
Tanrı da tanrı misafiri bu dünyada
Diyenlerin arasına girdim; hafif ıslak bir ağız vardı avuçlarımda
Dört tarafı cüce zürafalarla çevrili bir ormandaydım
En iyisi ben seni seveyim dedim kestirmeden
O patikadan, o biraz engebeli yoldan, çıkayım seni seveyim dedim
Kim bilir, üçümüz beşimiz bir araya gelir indiririz mahlukatı
Sen de unutursun eski arkadaşlarını beni seversin
Benim mürekkebim leke yapar ellerine
Gece yarısı şarap içeceğine birileriyle
Beni okursun onlara sahilde saat ikide, dertliyken,
Delirmiş kadınlar gibi bağıra bağıra gemiler geçer ansızın
Sersem sepet kabarır deniz, su sıçratır, aşk sıçratır
Diye.


Sonra geldin bir şeydin
Ağlıyordun, kucağında yandıkları iyi oldu bu şairlerin diye diye
Şiir yazdığını sanan bir celladın kitabı
Celladın sırtını sıvazlayan bir tıfıl zakkum
Zakkumun dibinde ise tırtıllar, böcekler ona alkış tutan..
Ama ben geldim aşkım, sen daha zehir zemberek bir tohumsun
Açacaksın, zıplayacaksın aha gökyüzü şuracıkta
Tutup indireceksin göğü
'oteller kenti'ni otellerin yağmalandığı bir memlekete dönüştürenlerle
hayatını bir otelde kalmanın mahcubiyetine sığdıranlar arasında
kalacaksın incecik bir gevşeyişle.


Ben ölümüme iki dakika kala Allah'a inanmayacağım
Böyle bir lüksüm yok, böyle bir kimlikle gelmedim yeryüzüne;
Seninle aynı gezegeni paylaşmak evrenin en güzel şeyi amma,
Onlarla paylaştığım oksijenden nefret ediyorum
Ateşi, ah o otel ateşini körükleyen pis kokulu her nefeslerinde


Sonra ben geldim sen hep bir şeydin, bunları dedim tek tek,
Kelime kelime,
Ağlıyordun, gözyaşların yere düşmeden önce
Ben düştüm yere
Oraya.
Hayatın kefenini diken sahte şairlerin
Parmaklarımla kazdığım
Mezarına: Şerefime.


(Varlık, Eylül 2006)

Hiç yorum yok: