30 Nisan 2011

Seçmece

Sadece komik haberler değil, işe yarar haberlerden de serpiştirdim araya, seçmece yaptım size:


+Haber
BDP'nin saçma telkinine Başbakandan da saçma bir telkin gelmiş efendim. BDP, coşup "Devletin imamının ardında namaz kılmayın." demişti. Başbakanımız durur mu, hemen yapıştırmış cevabı: "Sizin namazla falan ne alakanız var?"


+Haber
Çok merak ediyorum, bu kadar enerjinin sebebi ne? Ne olacak yani? Tamam sanatı ve sanatçıyı seviyoruz, sayıyoruz, koruyoruz da bokunu çıkarmanın manası var mı? Oturun oturduğunuz yerde..
Her ay bu tablo ile ilgili yeni bir haber çıkıyor. Yok aslında erkekti, yok başka biriydi yok kendisi aslında, yok yok bence köpeğiydi... Şimdi de Lisa'nın mezarını arıyorlarmış, radarla..


+Haber
Sinema yazarı ve tarihçisi Burçak Evren "Sinemayı Türkler icat etti." demiş.


+Haber
Biz uykusuz kalınca beyin hücrelerimiz uyukluyormuş.


+Haber
Tübitak, bilim haberciliği kursu açmış efendim. Tıklayın.


+Haber
Süperman, ABD vatandaşlığından ayrılıyormuş. "Yaptıklarımın ABD politikasının bir parçası olarak sunulmasından yoruldum" demiş kendileri. Lütfen Türk olsun.! O da yetmez dünya Türk olsun!


+Haber
Erkek akademisyen hakimiyeti sürüyor. Cam tavan etkisinden bahsediliyor. Kadınların, öğrenilmiş çaresizliğe düştüklerine değiniliyor.


+Haber
Küresel Kadın Zirvesi, 5-7 Mayıs'ta İstanbul'da.


+Haber
Çernobil'de nükleerin etkisi hâlâ devam ediyor mu?


+Haber
Kanal İstanbul için kesilecek ağaçlara mı üzüldünüz!? Çözüm Çevre Bakanımızdan geldi: "Kesilecek ağaçların en az beş on mislini dikeceğiz." Tamam mı millet, sorun kalmadığına göre dağılalım artık.


+Haber
Bilmiyorsanız öğrenin. Hz. Adem'in boyu 17 metre eni de 10 metreymiş.


+Haber
Yenen nanenin nasıl düzeltileceği konusunda çalışmalar var sanırım. Zaten şimdiden binlerce dava açılmış, haliyle de bir tutuşma söz konusu.


+Haber
Kaddafi'nin askerlerine kadın ve çocuklara tecavüz etmeleri için viagra dağıtıldığına dair bir haber.


+Haber
Herifin biri bir köpeğe tecavüz ederken yakalanmış ve bu durumu "Köpek ilgi gösterince kendimi tutamadım" diyerek açıklamış.

Kalem Silgi İp

Eğitim hakkı deniliyor ama bu hakkı kullanmak için de bir sürü engel çıkarıyorlar önümüze. Bir genç okumak istiyor ama devlet diyor ki, şu şartları taşımıyorsan okuma sen, otur oturduğun yerde. Akıl alacak gibi değil esasında ama alıyor ve biz bu sisteme yıllardır katlanıyoruz sessiz sessiz. ÖSYM'nin rezillikleri ortaya çıkmasaydı daha da kimsenin sesini çıkaracağı yoktu. 
Öyle bir başbakan isterdim ki, çılgın proje diyerek ortaya çıksın ve eğitim sistemini komple değiştirsin, "düzenlesin". Kafasına göre değil tabii, eğitime yıllarını vermiş deneyimli insanlarla otursun konuşsun, bir şeyler yapsın. Sınavları kaldırsın, yepyeni bir sistem getirsin. Yapsın da yeter ki bir şeyler yapsın. Atama bekleyen öğretmenlerin atanmasını sağlasın, imamların kaymakamların girdiği dersleri onların elinden alıp yine öğretmenlere versin. Ama öyle olmadı tabii..


+ Haber
Mersin’in Erdemli İlçesi’nde YGS’den aldığı düşük puana üzülen lise son sınıf öğrencisi 18 yaşındaki Sıdıka Soydan, kendini iple asarak yaşamına son verdi.
Hiç uğraşmayayım siz gidebildiğiniz kadar geriye gidin buyrun: Google

KPSS intiharları da bildiğim kadarıyla 20'yi aştı.
Bir ülkenin utancı olması gereken bu intiharlara hâlâ müdahale edilmiyor, hâlâ kimse bu konuda bir şeyler yapmıyor. 

Ne şartlarda okuyor bu çocuklar..? Kızlar ailelerine karşı durarak okuma çabasında ama gel gelelim bir sınav var ve geçemezsen eve mahkumsun. Herkes dershaneye gidemiyor, hele de ailesi tarafından okutulmak istenmeyen çocuklar nasıl gitsin dershaneye.? Şanslıysa liseyi de okuyor ve ardından evlenmek zorunda kalıyor. Sonrası malum, kadın cinayetlerine kadar gidiyor.
He daha da şanslı ve okudu diyelim, bu sefer de iş yok. Aile para bekler, ama yok yok yok..! Bunu yaşamayan bilemez herhalde, bu yükü taşımayan bilemez. İntihara sürüklüyor işte bu da.. Öğretmen adayları bu yüzden intihar etti. Kolay bir şey değil..
Bir de şu var tabii, çocuğunu okutmak istemeyen ailelere de gün doğuyor. Bak bilmem kimin kızı okudu da ne oldu, evde oturuyor işte, okuyup ne yapacaksın? Eee haksız da sayılmaz öyle değil mi? Eğitimini aldığı işi yapamadıktan, para kazanıp ayakta duramadıktan sonra okumuş neye yarar? Herkes aileden şanslı değil maalesef. Bir şeyler yapıp kendi hayatını kuramazsa sefil olmaya mahkum ve devlet kendi eliyle gencecik insanları ölüme sürüklüyor. Üstelik "Üniversite okumazsan senden hiçbir şey olmaz" düşüncesini yerleştiren de yine devletin kendisi. Çiftçilik devam ediyor olsaydı, usta-çırak ilişkisini tamamen yok etmek yerine kontrol altına alabilselerdi gençler bu kadar çaresiz kalmayacaktı. 
Hadi bakalım şimdi çıkın işin içinden. Olan bu nesle oldu, sonrası daha da kötü olmaz dilerim.

El insaf el insaf artık!

29 Nisan 2011

Şu Çılgın Türkler

AKP'nin demokrasiyi benimsediğine inanmamakla ne kadar haklı olduğumu son günlerde yaşanan olaylarla bir kez daha anladım. 
Seçim yaklaşıyor değil mi? Seçim yaklaşırken siyasi partiler ne yapar? İktidardaki parti, iktidarda kaldığı süre içinde yaptığı faaliyetleri güzel güzel anlatır, ki "Yine bizi seçin, daha da çok çalışalım." demektir bu. Diğer partiler ise, yapacaklarını anlatır, "Bizi seçerseniz bunları yapacağız." der. Şimdi AKP'ye bakıyoruz, yaptıklarını anlatmaktan çok, "Çılgın Proje"sini anlatıyor. Bunu da vaat olarak anlatmıyor, asıl sorun bu. Yapacağız diyor.. Hayırdır inşallah, koltukta kalacağının garantisi mi var, "Kut"landın mı ne oldu? Bu, halka saygısızlıktan başka bir şey değil. Halk da tabii bunu fark eden bir halk olmayınca oh yeah..

Başbakanın ne kadar zeki olduğunu her seferinde söylüyorum. Kesinlikle müthiş bir satranç zekası var. Hal böyle olunca da, işsizlikten kırılırken hepimiz bunlardan bahsetmek yerine Çılgın Projesinden bahsediyor ve seçim öncesi güzel bir oyun oynuyor aslında. Hem gündemi oyalamak adına hem de mitinglerde anlatılmasından açısından harika bir seçim bu. 

Tabii oyalandığımızı biliyoruz diye de çılgın proje hakkında konuşmamak olmaz. Şunu belirteyim, evet bu proje işlerlik açısından güzel bir proje yani boğazı rahatlatacağı kesin ama boğaz rahatlayacak diye de eyvallah denilebilir mi buna, sorun bu.
Ben demem. Köprünün inşası zamanında yaşamış biri olsaydım, köprüye de karşı olurdum.
Sağlam da sebeplerim var aslında. Doğa mesela. Her şeyin doğalı güzel değil midir? Doğayı bozmadan yaşamak elbette mümkün değil şimdilik ama bunu en aza indirebiliriz. Özellikle bozmaya çalışmak yerine doğaya uyum sağlayabiliriz. Dünyaca ünlü modern bir şehirden çok, kimsenin umurunda olmadığı doğal bir şehri tercih ederim.
El kadar bir ülke Türkiye, yine de bu el kadar ülkede hâlâ medeniyet denilen şeyin uğramadığı yerler var. Üstelik sadece doğudan bahsetmiyorum. Karadeniz'de, Ege'de, İç Anadolu'da da var bu yerlerden. Eh madem, bir şeyler yapmaya yetecek paramız var, o halde neden diğer yerler için bir şey yapmıyoruz da, zaten haddinden fazla "şehir" olan İstanbul için çalışıyoruz. 
İstanbul nüfusu fazla değil mi? Bunu azaltmak yerine, neden artırma çabasındayız?
Elimde olsa İstanbul'daki bütün üniversiteleri doğu illerine yayarım. Akademisyenleri ve öğrencileri ile birlikte doğuya taşırım. Hem nüfus rahatlar hem doğu şenlenir. Aktarabileceğim daha başka ne varsa onları da aktarırım. Karadeniz'e ya da doğuya.. 

Belediye başkanından başbakan olunca, demek ki böyle oluyormuş. Diğer her şeyimiz eksik ama köprümüz, adamız, boğazımız tam.. Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider sıçmaya. Halimizin özeti bu olsa gerek. 

Velhasılı kelam, zenginlerin daha da zenginleştiği yoksulların açlıktan öldüğü bir ülkedeyiz. Bunu da değiştiremiyor kimse. Hep kayırma, hep çıkar..
Kim gelirse gelsin iktidara, durum bu. 
Eh hadi hayırlısı..

27 Nisan 2011

Göğüs Free Çıplak Emme Erotik Gerdek Geciktirici Haydar Haydaaar


Daha Şu Haberin şokunu atlatamamışken -ki birkaç aydır biliyor ve endişeleniyordum- yeni bir yasaklama daha gelmiş anladığım kadarıyla. Çok yeni öğrendiğim ve herhangi başka bir ortamda daha ayrıntılı bilgi alamadığım için şu an sadece ntvmsnbc'ye güvenerek yazıyorum. 


Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, yememiş içmemiş şöyle bir yazı hazırlamış. Hayır hazırladın tamam, yazdığına bak utan sonra da göndermekten vazgeç ama yok utanmadan gönderilmiş efendim bu yazı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, hosting firmalarına bu yazıyı gönderiyor. Yukarıda görülen kelimeler ve dahası bundan sonra alan adlarında bulunmayacak, bulunanlar da kapatılacakmış. Hey maşallah!

Şu yazıda şöyle de bir şeyden bahsediliyor ki, dünya alem götüyle güler herhalde bize:
"Bu alan adları incelendiğinde gerçekten de internetin bütünlüğüne zarar veren yasaklamaların yaşanacağı dikkate çarpıyor. Örneğin içinde Beşiktaş geçen hiçbir alan adı içindeki üç harf yüzünden kullanılamayacak. Bu alan adlarından birkaçının örneğini vererek aslında olayın ne kadar kötü bir duruma geleceğini dikkatlerinize sunalım.

Degisikmezeler.com – herkesokusundiye.com – sokmarket.com – bayramcikolotasi.com – bilgisayarakademisi.com – sanaldestekunitesi.com – tiklayarak.com – donanimalani.org – bakireklam.com – citirkurabiyem.com – kredikartiborcunubitir.com – burcunubil.com – globaldizayn.org – casperminishop.net – anlayarakokuma.com"

Sitenin konuyla ilgili iki yazısı daha bulunuyor: 1 , 2 (Daha ayrıntılı bir yazı). Anladığım kadarıyla Ntvmsnbc de haberi bu siteden almış zaten.

Bu konunun yorumluk bir tarafı yok aslında. Tek tek her kelimeyi yazacak değilim çünkü hepsi birbirinden komik. Sansürün bokunu çıkarmak olarak özetlenebilir ancak, başka izahı yok.
Şakadır şaka diyorum hâlâ, çünkü çok ürkütücü, çok!!
Şakaysa, sansüre dikkat çekmek açısından güzel bir şaka kesinlikle. Hatta eylem diyelim.. Ve dileyelim.

26 Nisan 2011

Uçurtma Avcısı

"Beni, bu apaçık sırıtan istisnayı saymazsak babam, çevresindeki dünyayı gönlüne göre yoğurmuş biriydi. Sorun, Baba'nın dünyayı siyah-beyaz görmesiydi ve neyin siyah neyin beyaz olduğuna karar verişinde. Hayatı böyle yaşayan birine duyduğunuz sevgiye mutlaka korku eşlik eder. Belki biraz da nefret."
Uçurtma Avcısı'ndan

25 Nisan 2011

Minibüs Simitçiye Girdi


Tamam, bir yerde haklısın ama olmaz ki yine de böyle başlık atılmaz ki!


etiket: ekran görüntüsü

23 Nisan 2011

Sarıl Bana




Biraz pasaklı olmuş müslümcük ama olsun sevgi doludur benim pıtırcığım..

etiket: müslüm

21 Nisan 2011

Bu Kadarcık


Ağda sakızından açacağa ojeden fısfısa ne ararsan var ve birinin bana yardım etmesi lazım ki pirüpak olayım. Masamın üstüdür kendileri. 

19 Nisan 2011

Şimdiki Aklım Olsaydı I



* Şimdiki aklım olsaydı, bekçinin oğlunun bana almaya kalktığı şekeri "Kimseden bir şey alma, şeker verirlerse hemen kaç." tembihini ciddiye almayarak kabul ederdim. Ben reddedince kardeşime aldı, kız karşımda şapır şupur yedi şekeri. Ben de gözleri hülyalı bir şekilde anne eli değmiş salyalarımı sildim. hık

* Şimdiki aklım olsaydı, lisede "patates ekmek" adı altında satılan kilolarımı almazdım, alsam da hemen verirdim. Zaten koca popolusun ablacım, neyine gerek senin kilo almak? Hadi aldın, ver bari.. Yok, neymiş efendim, sınav stresiyle herkes kilo alıyormuş, sınava çalışmıyor olsa da arada kaynarmış.. Bok kaynamışsın affedersin. Aç bak fotoğraflara, herkes cillop bir sen hırkalara sığmaz taşıyorsun. Patates kafa!

* Şimdiki aklım olsaydı, elini her öpüşümde kocaman sahte yüzüğünü burnuma burnuma çarpan "misafir kadın"ın elini öpmezdim. Öptün de harçlık mı verdi, öptün bari boşa öpme, oğlu olsun yeğeni olsun bir şeyi olsun. Ama yok anca salak salak öp bir de burnun aksın o acıyla.

* Şimdiki aklım olsaydı, lisede de şimdi ettiğim kadar küfür ederdim ama saf salağım ya hani, hani öğretilmiş ya "küfür kötüdür" diye.. ı ıh etme sen küfür, e mi? İdiot işte. Hayır görüyorsun da küfür eden kızların ne kadar popüler olduğunu.. Allan salağı, hem şişkosun hem kısasın hem de "temiz ağızlı"sın.. Mal, yemin ediyorum gerizekalı ben.!

* Şimdiki aklım olsaydı, camide çok güldük diye bizi abdest almaya yollayan imamın sözünü dinlemezdim. Doğaya ayaklarımı göstermekten nefret ederim ama imam dedi ya, yarış hemen, bok var gibi abdest al. Hayır bir de işe yaramış olsa bari, neymiş efendim belki gülerken altımıza kaçırmışmışızdır. Bir şey var gibi gidip abdest aldım, bir sürü potansiyel kocayı "gülerken altına kaçıran kız" damgası yediğim için maşa kadarken kafadan kaybettim. Salak ben!

17 Nisan 2011

İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar

                                                       Erkek işte nasıl da kirli bardağı


İstanbul, iyiydi hoştu ama mini gezimin esas önemli kısmı İzmir'di.
İstanbul'da terminalde sevdiceğim ile bulaşacaktım. Biraz erken gitmişim, aslında onun yanlış bilgi vermesi yüzünden oldu yine, neyse.. Erken gidince firmanın yazıhanesinde oturmak zorunda kaldım, kaldık aslında çünkü yanımda kardeşim de vardı. Başıma iş gelmeden uslu uslu oturamadığım için yine bir gariplik yaşadım. Yazıhanedeki adamın da canı sıkıldığı belliydi, bize sardı. İlla o biletleri satacak adam, "Erkenden alın siz, ne olur ne olmaz." diye diye kafamı ütüledi, inat ettim almadım, iyi ki de almamışım. Bir çift turist geldi yazıhaneye. Sultanahmet'ten bineceklermiş otobüse, bunun nasıl olduğunu öğrenmeye çalıştılar. Adam benim kadar İngilizce biliyor, "ok, yes, no, wellcome, go go go, turn right" gibi, bir saatte işin içinden çıkamadı. Arada başka yolcular geldi, sırf zaman kazanmak için oyaladı turistleri. Turistler de pek şekerlerdi içim acıdı. Olaya el atayım dedim ama ben Sultanahmet'e yakın servisin yerini bilmediğim üstelik anlayamayacağım için süpersonik İngilizcem bile olsa anlatamazdım, bir süper kahramanın gelip olayı çözmesini beklemeye karar verdim ancak yazıhanedeki adam gözünü bize dikti ve sonunda o mühim cümleyi kurdu: "Siz yardımcı olabilir misiniz?". Soğuk terler eşliğinde kardeşime baktım. Kardeşim kalktı, adama önce Türkçe olarak yardımcı oldu ama iş İngilizce kısmına gelince o da çuvalladı. Bu sefer ben kalktım ve "Birazdan arkadaşım gelecek, size yardım eder bir beş dakika bekleyin" dedim. Verdiğim sözün ağırlığından ve çoook uzun süredir özlemle beklediğim için gelecek kişiyi, dışarı çıktım ve orada beklemeye başladım. Telefonum çaldı, "Karşıya bak".. Çok romantik sahneler yaşanacakmış gibi hissettim, sanki bir filmin içindeydim. Karşıya baktım ama o da ne, göremiyorum. Uzun uzun baktım, sonra vazgeçip telefondaki sesin "Aptalsın, salaksın, gerizekalısın" demesini beklemeye başladım, ama demedi. "Tamam, dur geliyorum" dedi ve geldi. Elindeki çantaları bırakmadan sarıldı bana, sarıldık yani, sarılma eylemi bence iki kişiyle yapılmalı evet. Sarıldık, "Gerçekmişsin" dedi bana. Gerçekmişim. Kardeşim de bu sırada bizi seyrediyordu, bu onun için önemli bir deneyimdi. Durumumuzu anlatsak birilerine, belgesel değeri olurdu zaten bu sarılmanın. Neyse efendim, aklımda içeride yardıma muhtaç turistler var. "Gel bak sana ne göstereceğim" diyerek sevgiliyi kandırıp içeri sürükledim. "Ahanda al sana turist" diyerek onu turistlerin ve yazıhanedeki adamın önüne ittim. Daha sarılmanın şokunu anlatamadığı için "Hayır" bile diyemeden turistlere harika bir İngilizceyle yardım etti, ödül olarak da 5'er lira indirim aldık biletlerden. Otobüsümüze 10 dakika kaldığı için haldır haldır koştuk. Kardeşimle vedalaşıp bindik otobüse..

 Otobüs çok geçmeden hareket etti ve İzmir'e, güzel İzmir'e doğru yola çıktık. Konuştuk konuştuk, öpüştük koklaştık ama hormonları tavan yapmış bir çift için bunların çok da doğru olmadığına karar verip kendimizi filmlere, müziklere verdik, dikkatimizin dağılması gerekiyordu zira. Az önce de dediğim gibi hormonlar tavan yapmıştı ve hormonları tavan yapmış bir çifte verilecek en büyük ceza onları bir otobüse koyup "Hadi 10 saat yol gidin bakalım" demektir ama bundan daha kötüsü oldu ve 12 saat sürdü eve varış yolu.. Gecenin köründe girebildik eve. Yorgunluk, açlık, uykusuzluk.. Off ki off.. 

İlk gün geçti, uyandık muyandık neyse asıl işe geldi sıra.. Hayır içi fesat arkadaşlarım, "o" değil.. Kaynana ziyareti.. Akşam oldu ve biz heyecanla bizi bekleyen kaynanamı ziyarete gittik. Merdivenleri çıkmaya başlayana kadar heyecanlanmamıştım ama o merdivenler, işi bozdu, kalbim yerinden fırlayacaktı sanki. Kapıda bizi iki güzel insan ve onlara ait dört meraklı göz karşıladı. İçeri girdim, el öptüm, boydan boya süzüldüm -ki bu hiç zor olmadı çabucak bitti, kısa boylu olmanın yararları- , ölçülüp tartıldım. Oturma odasına girince göz sayısı 6'ya çıktı, dedemiz de vardı çünkü. Büyükbabam geldi aklıma, görgü olarak benziyorlardı sanki.

Bende süper bir yetenek var efendim: Feraset, insan sarraflığı da diyebilirsiniz bu kısmına. Bunu kendimi övmek için söylemiyorum, millet yeni tanıştığı insanları bana sorar hep, gerçi sonra kendi bildiklerini okurlar ve burunları sürtülür ya neyse.. Neydi konumuz evet, hepsini öyle çok sevdim ki of ki of.. Müthiş insanlardı, beni sevdiler, beğendiler.. Aklımda onlara dair hiçbir şüphe yok, çok samimi çok iyi niyetli insanlar. Kaynanama anne, sevgilimin anneannesine anneanne, dedesine de dede diyorum hatta.

İlk gün, ikinci gün, üçüncü gün... Her şey karman çorman olduğu için bütün olarak anlatacağım. 
*Bana güzel bir çift patik hediye ettiler, daha da örecekmiş anneannem. Annem, ayakkabı bir de terlik hediye etti. Ben de elim boş gitmemiştim tabii, yaşadığım yere özgü bir masaüstü ve şeker götürmüştüm. 

                                                     malum patik, nasıl da ısıtıyor oh mis

*Sevgilim odadan çıkar çıkmaz hemen beni soru yağmuruna tutuyorlardı. Bir de sevgilim hakkında konuşuyorlardı. Çok eğlenceliydi her şey. 

                                                               ayakkabılar da bunlar


*Bir de beni çok endişelendiren bir şey vardı, "ya kaynanam bana iş yaptırmaya kalkarsa..." ama bu da olmadı ve gak desem su guk desem yemek geldi önüme. Sadece tabak taşımaya, çay doldurmaya kalktım yerimden o da ben istediğim için hani. "Gel sen de şunu yap" demediler hiç. 
*Bir belalı komşu vardı. Dişsiz Fatma Teyze. Bizim geldiğimizi görür görmez damlıyordu eve, ilk görüşünde hiç çekinmeden o da süzdü beni. Herkes rahatsız oldu ama kimse bir şey diyemedi tabii. Bir kez daha gelseydi anneannem azarlayacaktı artık, öyle dedi. "Konuşacak şeyimiz olur canım aaa her gün her gün siz gelince geliyor deli mi ne".. Bir gün de başka bir kadın geldi, ışığı gören geldi yani ama hepsi beğendi o ayrı tabii.
*Ben yemek seçen bir insanım, kolay kolay kimsenin evinde yemek yiyemem çünkü beğenmiyorum ama yemekler hiç yabancı gelmedi bana. Sanki kendi annem yapmış gibiydi. 
*Annem bir gün fal baktı bana. Güzel fal bakıyor, çoğu çıktı bile. 
*Düğün dernek nişan işleri konuşuldu biraz ama hiç şikayet etmediler durumdan.
*Sevgilimin odadan çıktığı bir zaman, anneanne yine sorular sormaya başladı. Sonra yanına gidip "Durun ben size her şeyi anlatayım" diyerek ilişkimizi hızlı bir şekilde özetledim. Sarılıp ağladı bana, "Seni torunumdan daha çok sevdim kızım, kendi kızım olsan anca bu kadar severdim." dedi. Bu çok farklı bir mutluluktu, anlatması zor.
İstanbul'a döneceğim gün sabah erkenden kalktık, kapı çalınca panikledik bir baktık annemiz. Bana börek çörek almış yolluk olarak, hatta biraz da harçlık verdi. Çok duygulandım. İstanbul'a gidince haber verdim geldiğimi, içleri rahat etti. İstanbul'dan kendi evime döndükten sonra da bir gün aradılar, çok özledik diye elden ele dolaştı telefon. Çok mutlu oldum yine. 
Aile ile tanışma faslı böyleydi.

                                                             bir ayak onun bir ayak benim

Bir de arkadaşla tanışma faslı vardı ki off düşman başına. Ben çok kıskancım, herkesle mutlu olamayacak kadar çok kıskancım. Suskun bir kıskancım bir de, en kötüsü. Sevgiliye mesaj geldi, "Görüşelim kanka" gibisinden. "İyi bari görüşelim" dedim, demez olaydım ama bu kadarını bilmiyordum. 
Kız bizi bayağı bekletti, bir de soğuk ki of.. Oradan bir sinirlendim zaten. Sonra geldi bu, allaaaaaaah cort cort öptü sarıldı sevgilime. Dayanamam bu görüntüye diye kafamı çevirdim, bir müddet durdum anaaa döndüm baktım hala sarılıyor. Saçını başını yolsam dedim ama yolmadım tabii, yazık sevgilime. Neyse hiç istemediğim bir şey oldu ve suratım biraz düştü ama sadece birazdı neyse ki, "Bu gece idare ederim, iyi iyi buna da şükür" dedim, ama erken söylemişim. Yürüdük yürüdük bir mekana geldik, oturduk.  Sevgilimle ben yan yana, kız da karşımızda. Çay kahve bir şeyler söyledik bir yandan da sohbet ediyoruz. Sevgilim ilk başlarda beni de konuşmaya dahil etmeye çalışıyordu, güzel çabalardı aslında ama sonra konu onların ortak arkadaşları olunca bana da bok yemek düştü tabii, biraz itildim. Bir yandan da kıza bakıyorum, gözlerini dikti benimkinin gözüne... Şeytan dedi, "Oy şu gözleri, bir daha kimseye bakamasın" ama yine dinlemedim şeytanı. İçim ne kadar çirkefse dışım da o kadar mülayimdir. Sesim çıkmadı, sadece suratım düştü. Sonra bunlar beni konuya dahil etmeye çalışmak yerine "Aaa neden sustun?" demeye başladılar. Ağızlarına ağızlarına ıslak çorapla vurasım geldi. "Yok bir şey uykusuzum" deyip geçtim, sevgili de beni onayladı zira gün ziyan olmasın diye içtima misali sabahın köründe kaldırıyordu beni. Biraz daha konuştu bunlar, sonra ufak bir sessizlik oldu. Benim salak herif, başını masaya koydu, o da uykusuzdu biraz. O gerzek kız bunu fırsat bilip benim salak sevgilimin saçını okşamasın mı..?!! Allam allam kızın kafasını gözünü hatta masayı hatta mekanı dağıtmak istedim o an. Böyle anların fotoğrafını çekmeye bayılan hafızam iş başındaydı hemen kaydetti bu görüntüyü. Hani olur da benim adam beni aldatırsa bir gün, ondan ayrılmak, onu unutmak hiç de zor olmayacak bu görüntü sayesinde.. O derece!!
Tam tepemde televizyon vardı, Athena'ın Skalonga klibi dönüyordu, onu izledim ve ondan sonra çıkan bütün klipleri.. Yine de kendimi takdir ediyorum, bu şekilde de olsa geceyi mekandan çıkana kadar idare ettim. Mekandan çıktıktan sonra bir surat bir surat bir sinir bir sinir.. Sessizce ağladım bile sinirden, dişlerimi sıkmaktan gözyaşım döküldü resmen. Neyse intikamımı aldım sevgilimden.. Sevgilime neden salak dediğime gelince, çok sonraki bir konuşmada ortaya çıktı ki saçını okşayanın ben olduğumu sanmış benim salak sevgilim.. 
Sonuç ise tabii ki benim zaferim: Artık görüşmeyecek o bıcırık gıcırık kızla. 
Arkadaş faslı da bu şekilde oldu.


Bunun dışında ise filmler izledik, gülüp eğlendik, biraz da olsa gezip tozduk, öpüşüp koklaştık, sevgilinin eşyalarını karıştırdık, kitaplarını çaldım. Eski sevgililerinin yazdığı mektupları okuyup alay ettik, eski sevgililerinin fotoğraflarına baktık alay ettik. Sonra da hepsini ayin düzenleyip yırtıp attık.

                                           sigara-kahve içtik bir de bol bol, kötü insanlarız biz

İzmir'de 6 gün kaldım sanıyorum. Hayatımın en hızlı geçen zamanlarını yaşadım. Döneceğim gün bile sanki o gün gelmişim gibiydi.. 
Dönmeden bir gece önce deli gibi ağladım sevgilimin koynunda, artık tutamadım kendimi napayım. İyi ki de ağlaşmışız ve ağlama faslını bitirmişiz. Döneceğim gün güle oynaya çıktık evden, terminalde de pek eğlendik. Sonra malum, yol yine.. Canım çok acıdı tabii ki ama sevgilimin canı daha çok yandı, ben ayrıldıktan sonra o evde yaşamaya devam etti çünkü. Bilmiyorum sanırım ben dayanamazdım buna..

                                                             salıncağa da bindim ehi ehi


O salak kız vakasını saymazsak hayatımın en güzel günlerini yaşadım. 
Ben döndükten sonra sevgilimin ailesi benimle ilgili konuşmaya devam etmiş tabii. Mükemmel bir kız, tam ailemize göre, biz çok sevdik, sakın bu kızı kaçırma, bir daha onun gibisini bulamayız, elini çabuk tut bir an önce evlenin gibi gibi gibi.. Kendimi nasıl bu kadar sevdirdim bilmiyorum ama çok şükür çok şükür çok şükür.. 
Darısı dileyenlerin başına..