2 Mayıs 2010

Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda

Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda adlı kitabında kadınların kendilerine ait bir odalarının olması öğüdünü veriyor. Ne olursa olsun, şartlarınız nasıl olursa olsun, kendinizle baş başa kalacağınız bir odanız ve az da olsa bir gelirinizin olması gerektiğini belirtiyor.
Ayrıca Woolf bu kitabında, kurmaca yazında kadınların rolünü araştırıyor. Çeşitli yazarlardan örnekler veriyor. Ayrıca kadın karşıtı yazarlardan, düşünürlerden de alıntılar yapıyor.
Sadece birkaç gün içinde kadınlığından dolayı yaşadığı zorlukları da anlatıyor.
Her anlamda bir başucu kitabı. 

Kitap: Kendine Ait Bir Oda (A Room of One's Own) 
Yazar: Virginia Woolf
Orijinal dilinde İlk Basım: 1941
Çeviren: Suğra Öncü
Yayınevi: İletişim Yayınları
9. Basım 2009 

Alıntılar:
"...Cinsellik ve doğası, doktorlarla biyologları ilgilendirebilir ama ilginç ve açıklanması güç olan, cinselliğin -başka bir değişle kadının- kimi saygın deneme yazarlarını, hafif roman yazarlarını, master derecesi almış genç adamları, hiçbir derece almamış olanları; kadın olmanın dışında hiçbir belirgin özelliği olmayan erkekleri de ilgilendirdiği gerçeğiydi...."
--
"...Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü birer ayna görevini yerine getirmişlerdi. Bu güç olmasaydı belki de dünya hâlâ bataklıktan ve sık ormanlardan ibaret olurdu. ... Uygar toplumlarda kullanımları nasıl olursa olsun, aynalar tüm şiddete dayalı ve kahramanca eylemler için gereklidir. Napolyon ve Mussolini, her ikisi de, bu nedenle kadınların zayıflığı üzerinde önemle dururlar, çünkü kadınlar daha aşağı düzeyde olmasalardı büyüteç işlevini yerine getiremezlerdi. Bu durum kadınların, erkekler açısından gerekliliğini kısmen açıklamaya yarar. Kadının eleştirisi karşısında duydukları tedirginliği ve bir kadının herhangi bir eleştiriyi, bir kitabın kötü, bir resmin yetersiz olduğunu ya da başka bir şeyi, aynı eleştiriyi getiren bir erkekten çok daha fazla acı vermeksizin söylemesinin olanaksızlığını da açıklar. Çünkü kadın, gerçeği söylemeye başlarsa erkeğin aynadaki görüntüsü küçülmeye başlar; yaşam karşısındaki uyumluluğu yok olur. Erkek sabah kahvaltısında ve akşam yemeğinde kendini gerçek boyutlarının en az iki katında göremezse, kararlar vermeyi, yerlileri uygarlaştırmayı, yasalar koymayı, kitaplar yazmayı, özenli giyinip yemekli toplantılarda konuşmalar yapmayı nasıl sürdürecektir?"
--
"Hep hoşa gitmeyen işleri yapmak zorunda olmak, üstelik bunu bir köle gibi pohpohlayarak, yaltaklanarak yapmak; bütün bunlar gerekli olmasa da gerekli görüldüğü için yapmak; çünkü aksi taktirde ödenmesi gereken bedel tehlikeye atılamayacak denli büyüktür. Ve dahası o saklanması ölüm demek olan önemsiz ama sahibinin çok sevdiği yeteneğin yok olması ve onunla birlikte kendimin ve ruhumun da yitip gitmesi -işte bunlar, ilkbaharın yeni açmış çiçeklerini kemiren, ağacı can noktasından yok eden hastalık gibiydi. ... Hiçbir erkekten nefret etmem gerekmez, çünkü o bana kötülük yapamaz. Hiçbir erkeği pohpohlamam gerekmez; onun bana verecek bir şeyi yok ki!"
--
"On altıncı yüzyılda üstün bir yetenekle doğan herhangi bir kadın hiç kuşkusuz çıldırır, kendini vurur ya da yaşamını köyün dışında bir kulübede, korkulan ve alaya alınan bir yarı cadı, yarı büyücü olarak geçirirdi. Çünkü üstün yeteneğini şiire dökmeyi denemiş bir kızın başkalarınca önüne çıkarılmış engellerin ve zorlukların altında ne kadar ezildiğini, öte taraftan kendi çelişik güdülerinin etkisinde bir o yana bir bu yana çekilip acı duyduğunu bu yüzden beden ve akıl sağlığını bir ölçüde yitirdiğini bilmek için ruhbilimden bir parça anlamak yeterlidir. ..."
--
"Kadınlar, erkekler gibi yazıp erkekler gibi yaşar ya da erkeklere benzerlerse çok yazık olur, çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz. ... üstelik Profesör X'i hemen koşup cetvellerini alarak kendini üstünlüğünü ölçerken izleme zevkine de ancak böyle kavuşabiliriz."

Hiç yorum yok: