Metrobüste her gün piştiğim için dün kalın montum yerine hırkamla gideyim işe dedim. Demez olaydım, bir yağmur başladı gün içinde of ki of.. Akşama kadar diner nasılsa dedim, maalesef dinmedi. İşten çıktım eve yürümek imkansız, hadi dedim dolmuşa bineyim ama o da mümkün olmadı trafikten. En sonunda tıpış tıpış geri döndüm ajansa.
Oturduk FB-GS maçını izledik. İzlemez olaydım, normalde aboneliğim olmadığı için gizli saklı izliyordum maçları, adam gibi bir televizyonla adam gibi bir maç izleyecek oldum onda da yenildik. Gerçi güzel oynadı GS, yalan yok. Alex de teselli etti çok acı olmadı benim için. İki Galatasaraylı bir Beşiktaşlı ile birlikte izledim maçı, ne kadar çok alay edildi tahmin edersiniz. Üçüncüde de gözlerim doldu, yalnız olsam ağlardım herhalde.
Maçtan sonra çıkmayı tekrar denedim, yağmur yine vardı ama trafik açılmıştı. Çok geçmeden minibüs geldi bindim metrobüse gittim. Metrobüste önce bir delikanlıyı kurtardım, fazladan para verdi ne diye aldım bilmiyorum, hiç almasam da olurdu. Vicdan azabı çekiyorum ama helal etti. Çocuğun yüzüne de bakmadım hiç, neden bazen yüzlere bakmıyorum bilmiyorum.
Sonra Zincirlikuyu'ya kadar geldim ama o da ne Avcılar gelmiyor, hep Edirnekapı. Kaza olduğu için seferler aksamış. Ben zaten panik bir insanım, yağmur var, üstümde doğru dürüst bir şey yok, sıçtım dedim. Yanımdaki hanıma sorayım bakalım nasıl gidebilirmişim dedim. "Ne olmuş, Bahçelievler'e nasıl gidebilirim?" diye sordum, o da Bahçelievler'e gidecekmiş ve İstanbul'un yabancısıymış. "Arkadaş ol bana beraber gidelim" dedi, girdi koluma. O oğlunu aradı ben kardeşimi aradım, yolları az çok öğrendik hadi bakalım binelim Edirnekapı'ya dedik. Kimse nereye kadar gideceğini bilmiyor metrobüsün. Edirnekapı'ya kadar geldik devamına gidemedik. Metroyla mı geçsek dedim ama uzun olacaktı iş. Beklemeye başladık. Kadıncağız, üşüdüğümü görünce çantasındaki polar montu çıkardı bana giydirdi. Fermuarı da kendi elleriyle çekti. Girdi koluma konuştuk, dua etti. O dua eder etmez Avcılar metrobüsü geldi. Bindik ve eve doğru yola çıktık. Sohbetimiz orada da devam etti. "Mont sende kalsın, içimden geldi lütfen kırma beni" dedi. O kadar içten söyledi ki kıramadım ve gerçekten baktıkça dünü hatırlayacağım bu hediyeyi almayı kabul ettim. Öyle güzel konuşuyordu, içimi öyle aydınlattı ki söyledikleri. Annelik hakkında yorumları, sevgiye dair düşünceleri... İnerken adını sordum, "Ceylan" imiş adı. Ceylan Anne var, aramızda ve bizimle. İçimi mutlulukla, inançla, sevgiyle doldurdu.
Metrobüsten inip taksiye atlayıp eve yakın bir yere gittim. Oradan da yürüyerek annemi aradım, hemen anlattım bu olayı. Hoşuna gideceğini biliyordum, güzel şeyleri anlatayım da içi rahat etsin dedim. "Dışarı çıkmanın güzelliklerini gördün mü?" dedi bana. "Bak ne güzel insanlar tanıyorsun." dedi. Mutlu oldu annem. Ben de mutlu oldum. Eve geldiğimde de yüzüm gülüyordu, uyurken de.
Bugün o pembe montla geldim işe. Baktıkça Ceylan Annemi hatırlıyorum, güzellik doluyor içime.