17 Nisan 2011

İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar

                                                       Erkek işte nasıl da kirli bardağı


İstanbul, iyiydi hoştu ama mini gezimin esas önemli kısmı İzmir'di.
İstanbul'da terminalde sevdiceğim ile bulaşacaktım. Biraz erken gitmişim, aslında onun yanlış bilgi vermesi yüzünden oldu yine, neyse.. Erken gidince firmanın yazıhanesinde oturmak zorunda kaldım, kaldık aslında çünkü yanımda kardeşim de vardı. Başıma iş gelmeden uslu uslu oturamadığım için yine bir gariplik yaşadım. Yazıhanedeki adamın da canı sıkıldığı belliydi, bize sardı. İlla o biletleri satacak adam, "Erkenden alın siz, ne olur ne olmaz." diye diye kafamı ütüledi, inat ettim almadım, iyi ki de almamışım. Bir çift turist geldi yazıhaneye. Sultanahmet'ten bineceklermiş otobüse, bunun nasıl olduğunu öğrenmeye çalıştılar. Adam benim kadar İngilizce biliyor, "ok, yes, no, wellcome, go go go, turn right" gibi, bir saatte işin içinden çıkamadı. Arada başka yolcular geldi, sırf zaman kazanmak için oyaladı turistleri. Turistler de pek şekerlerdi içim acıdı. Olaya el atayım dedim ama ben Sultanahmet'e yakın servisin yerini bilmediğim üstelik anlayamayacağım için süpersonik İngilizcem bile olsa anlatamazdım, bir süper kahramanın gelip olayı çözmesini beklemeye karar verdim ancak yazıhanedeki adam gözünü bize dikti ve sonunda o mühim cümleyi kurdu: "Siz yardımcı olabilir misiniz?". Soğuk terler eşliğinde kardeşime baktım. Kardeşim kalktı, adama önce Türkçe olarak yardımcı oldu ama iş İngilizce kısmına gelince o da çuvalladı. Bu sefer ben kalktım ve "Birazdan arkadaşım gelecek, size yardım eder bir beş dakika bekleyin" dedim. Verdiğim sözün ağırlığından ve çoook uzun süredir özlemle beklediğim için gelecek kişiyi, dışarı çıktım ve orada beklemeye başladım. Telefonum çaldı, "Karşıya bak".. Çok romantik sahneler yaşanacakmış gibi hissettim, sanki bir filmin içindeydim. Karşıya baktım ama o da ne, göremiyorum. Uzun uzun baktım, sonra vazgeçip telefondaki sesin "Aptalsın, salaksın, gerizekalısın" demesini beklemeye başladım, ama demedi. "Tamam, dur geliyorum" dedi ve geldi. Elindeki çantaları bırakmadan sarıldı bana, sarıldık yani, sarılma eylemi bence iki kişiyle yapılmalı evet. Sarıldık, "Gerçekmişsin" dedi bana. Gerçekmişim. Kardeşim de bu sırada bizi seyrediyordu, bu onun için önemli bir deneyimdi. Durumumuzu anlatsak birilerine, belgesel değeri olurdu zaten bu sarılmanın. Neyse efendim, aklımda içeride yardıma muhtaç turistler var. "Gel bak sana ne göstereceğim" diyerek sevgiliyi kandırıp içeri sürükledim. "Ahanda al sana turist" diyerek onu turistlerin ve yazıhanedeki adamın önüne ittim. Daha sarılmanın şokunu anlatamadığı için "Hayır" bile diyemeden turistlere harika bir İngilizceyle yardım etti, ödül olarak da 5'er lira indirim aldık biletlerden. Otobüsümüze 10 dakika kaldığı için haldır haldır koştuk. Kardeşimle vedalaşıp bindik otobüse..

 Otobüs çok geçmeden hareket etti ve İzmir'e, güzel İzmir'e doğru yola çıktık. Konuştuk konuştuk, öpüştük koklaştık ama hormonları tavan yapmış bir çift için bunların çok da doğru olmadığına karar verip kendimizi filmlere, müziklere verdik, dikkatimizin dağılması gerekiyordu zira. Az önce de dediğim gibi hormonlar tavan yapmıştı ve hormonları tavan yapmış bir çifte verilecek en büyük ceza onları bir otobüse koyup "Hadi 10 saat yol gidin bakalım" demektir ama bundan daha kötüsü oldu ve 12 saat sürdü eve varış yolu.. Gecenin köründe girebildik eve. Yorgunluk, açlık, uykusuzluk.. Off ki off.. 

İlk gün geçti, uyandık muyandık neyse asıl işe geldi sıra.. Hayır içi fesat arkadaşlarım, "o" değil.. Kaynana ziyareti.. Akşam oldu ve biz heyecanla bizi bekleyen kaynanamı ziyarete gittik. Merdivenleri çıkmaya başlayana kadar heyecanlanmamıştım ama o merdivenler, işi bozdu, kalbim yerinden fırlayacaktı sanki. Kapıda bizi iki güzel insan ve onlara ait dört meraklı göz karşıladı. İçeri girdim, el öptüm, boydan boya süzüldüm -ki bu hiç zor olmadı çabucak bitti, kısa boylu olmanın yararları- , ölçülüp tartıldım. Oturma odasına girince göz sayısı 6'ya çıktı, dedemiz de vardı çünkü. Büyükbabam geldi aklıma, görgü olarak benziyorlardı sanki.

Bende süper bir yetenek var efendim: Feraset, insan sarraflığı da diyebilirsiniz bu kısmına. Bunu kendimi övmek için söylemiyorum, millet yeni tanıştığı insanları bana sorar hep, gerçi sonra kendi bildiklerini okurlar ve burunları sürtülür ya neyse.. Neydi konumuz evet, hepsini öyle çok sevdim ki of ki of.. Müthiş insanlardı, beni sevdiler, beğendiler.. Aklımda onlara dair hiçbir şüphe yok, çok samimi çok iyi niyetli insanlar. Kaynanama anne, sevgilimin anneannesine anneanne, dedesine de dede diyorum hatta.

İlk gün, ikinci gün, üçüncü gün... Her şey karman çorman olduğu için bütün olarak anlatacağım. 
*Bana güzel bir çift patik hediye ettiler, daha da örecekmiş anneannem. Annem, ayakkabı bir de terlik hediye etti. Ben de elim boş gitmemiştim tabii, yaşadığım yere özgü bir masaüstü ve şeker götürmüştüm. 

                                                     malum patik, nasıl da ısıtıyor oh mis

*Sevgilim odadan çıkar çıkmaz hemen beni soru yağmuruna tutuyorlardı. Bir de sevgilim hakkında konuşuyorlardı. Çok eğlenceliydi her şey. 

                                                               ayakkabılar da bunlar


*Bir de beni çok endişelendiren bir şey vardı, "ya kaynanam bana iş yaptırmaya kalkarsa..." ama bu da olmadı ve gak desem su guk desem yemek geldi önüme. Sadece tabak taşımaya, çay doldurmaya kalktım yerimden o da ben istediğim için hani. "Gel sen de şunu yap" demediler hiç. 
*Bir belalı komşu vardı. Dişsiz Fatma Teyze. Bizim geldiğimizi görür görmez damlıyordu eve, ilk görüşünde hiç çekinmeden o da süzdü beni. Herkes rahatsız oldu ama kimse bir şey diyemedi tabii. Bir kez daha gelseydi anneannem azarlayacaktı artık, öyle dedi. "Konuşacak şeyimiz olur canım aaa her gün her gün siz gelince geliyor deli mi ne".. Bir gün de başka bir kadın geldi, ışığı gören geldi yani ama hepsi beğendi o ayrı tabii.
*Ben yemek seçen bir insanım, kolay kolay kimsenin evinde yemek yiyemem çünkü beğenmiyorum ama yemekler hiç yabancı gelmedi bana. Sanki kendi annem yapmış gibiydi. 
*Annem bir gün fal baktı bana. Güzel fal bakıyor, çoğu çıktı bile. 
*Düğün dernek nişan işleri konuşuldu biraz ama hiç şikayet etmediler durumdan.
*Sevgilimin odadan çıktığı bir zaman, anneanne yine sorular sormaya başladı. Sonra yanına gidip "Durun ben size her şeyi anlatayım" diyerek ilişkimizi hızlı bir şekilde özetledim. Sarılıp ağladı bana, "Seni torunumdan daha çok sevdim kızım, kendi kızım olsan anca bu kadar severdim." dedi. Bu çok farklı bir mutluluktu, anlatması zor.
İstanbul'a döneceğim gün sabah erkenden kalktık, kapı çalınca panikledik bir baktık annemiz. Bana börek çörek almış yolluk olarak, hatta biraz da harçlık verdi. Çok duygulandım. İstanbul'a gidince haber verdim geldiğimi, içleri rahat etti. İstanbul'dan kendi evime döndükten sonra da bir gün aradılar, çok özledik diye elden ele dolaştı telefon. Çok mutlu oldum yine. 
Aile ile tanışma faslı böyleydi.

                                                             bir ayak onun bir ayak benim

Bir de arkadaşla tanışma faslı vardı ki off düşman başına. Ben çok kıskancım, herkesle mutlu olamayacak kadar çok kıskancım. Suskun bir kıskancım bir de, en kötüsü. Sevgiliye mesaj geldi, "Görüşelim kanka" gibisinden. "İyi bari görüşelim" dedim, demez olaydım ama bu kadarını bilmiyordum. 
Kız bizi bayağı bekletti, bir de soğuk ki of.. Oradan bir sinirlendim zaten. Sonra geldi bu, allaaaaaaah cort cort öptü sarıldı sevgilime. Dayanamam bu görüntüye diye kafamı çevirdim, bir müddet durdum anaaa döndüm baktım hala sarılıyor. Saçını başını yolsam dedim ama yolmadım tabii, yazık sevgilime. Neyse hiç istemediğim bir şey oldu ve suratım biraz düştü ama sadece birazdı neyse ki, "Bu gece idare ederim, iyi iyi buna da şükür" dedim, ama erken söylemişim. Yürüdük yürüdük bir mekana geldik, oturduk.  Sevgilimle ben yan yana, kız da karşımızda. Çay kahve bir şeyler söyledik bir yandan da sohbet ediyoruz. Sevgilim ilk başlarda beni de konuşmaya dahil etmeye çalışıyordu, güzel çabalardı aslında ama sonra konu onların ortak arkadaşları olunca bana da bok yemek düştü tabii, biraz itildim. Bir yandan da kıza bakıyorum, gözlerini dikti benimkinin gözüne... Şeytan dedi, "Oy şu gözleri, bir daha kimseye bakamasın" ama yine dinlemedim şeytanı. İçim ne kadar çirkefse dışım da o kadar mülayimdir. Sesim çıkmadı, sadece suratım düştü. Sonra bunlar beni konuya dahil etmeye çalışmak yerine "Aaa neden sustun?" demeye başladılar. Ağızlarına ağızlarına ıslak çorapla vurasım geldi. "Yok bir şey uykusuzum" deyip geçtim, sevgili de beni onayladı zira gün ziyan olmasın diye içtima misali sabahın köründe kaldırıyordu beni. Biraz daha konuştu bunlar, sonra ufak bir sessizlik oldu. Benim salak herif, başını masaya koydu, o da uykusuzdu biraz. O gerzek kız bunu fırsat bilip benim salak sevgilimin saçını okşamasın mı..?!! Allam allam kızın kafasını gözünü hatta masayı hatta mekanı dağıtmak istedim o an. Böyle anların fotoğrafını çekmeye bayılan hafızam iş başındaydı hemen kaydetti bu görüntüyü. Hani olur da benim adam beni aldatırsa bir gün, ondan ayrılmak, onu unutmak hiç de zor olmayacak bu görüntü sayesinde.. O derece!!
Tam tepemde televizyon vardı, Athena'ın Skalonga klibi dönüyordu, onu izledim ve ondan sonra çıkan bütün klipleri.. Yine de kendimi takdir ediyorum, bu şekilde de olsa geceyi mekandan çıkana kadar idare ettim. Mekandan çıktıktan sonra bir surat bir surat bir sinir bir sinir.. Sessizce ağladım bile sinirden, dişlerimi sıkmaktan gözyaşım döküldü resmen. Neyse intikamımı aldım sevgilimden.. Sevgilime neden salak dediğime gelince, çok sonraki bir konuşmada ortaya çıktı ki saçını okşayanın ben olduğumu sanmış benim salak sevgilim.. 
Sonuç ise tabii ki benim zaferim: Artık görüşmeyecek o bıcırık gıcırık kızla. 
Arkadaş faslı da bu şekilde oldu.


Bunun dışında ise filmler izledik, gülüp eğlendik, biraz da olsa gezip tozduk, öpüşüp koklaştık, sevgilinin eşyalarını karıştırdık, kitaplarını çaldım. Eski sevgililerinin yazdığı mektupları okuyup alay ettik, eski sevgililerinin fotoğraflarına baktık alay ettik. Sonra da hepsini ayin düzenleyip yırtıp attık.

                                           sigara-kahve içtik bir de bol bol, kötü insanlarız biz

İzmir'de 6 gün kaldım sanıyorum. Hayatımın en hızlı geçen zamanlarını yaşadım. Döneceğim gün bile sanki o gün gelmişim gibiydi.. 
Dönmeden bir gece önce deli gibi ağladım sevgilimin koynunda, artık tutamadım kendimi napayım. İyi ki de ağlaşmışız ve ağlama faslını bitirmişiz. Döneceğim gün güle oynaya çıktık evden, terminalde de pek eğlendik. Sonra malum, yol yine.. Canım çok acıdı tabii ki ama sevgilimin canı daha çok yandı, ben ayrıldıktan sonra o evde yaşamaya devam etti çünkü. Bilmiyorum sanırım ben dayanamazdım buna..

                                                             salıncağa da bindim ehi ehi


O salak kız vakasını saymazsak hayatımın en güzel günlerini yaşadım. 
Ben döndükten sonra sevgilimin ailesi benimle ilgili konuşmaya devam etmiş tabii. Mükemmel bir kız, tam ailemize göre, biz çok sevdik, sakın bu kızı kaçırma, bir daha onun gibisini bulamayız, elini çabuk tut bir an önce evlenin gibi gibi gibi.. Kendimi nasıl bu kadar sevdirdim bilmiyorum ama çok şükür çok şükür çok şükür.. 
Darısı dileyenlerin başına..