15 Nisan 2010

Atlara Tecavüz Eden Aygır Olunca

Milletcek gülme krizine girdik.

Bugün 5N 1K'de Cüneyt Özdemir canlı yayında gülme krizine girdi. O güldükçe benim de sinirim bozuldu o güldü ben güldüm.

Tecavüz Edilen Atlar Canlı Yayında
Çapkın Beygir
Mağdure Atlar
gibi girince haber, Cüneyt Özdemir de neye uğradığını şaşırmış olacak ki, tutamadı kendini.

Olayı bilmeyenler için anlatayım, yanılmıyorsam İzmir'de oldu bu olay. Şöyle ki, bir aygır, birkaç yarış atının bulunduğu bir yere ipini koparıp girdi ve saf kan yarış atlarına sırayla tecavüz etti.
Ee nolmuş yani derseniz.?
Eğer bu "cinsel birliktelik" gebelikle sonuçlanırsa malum yarış atları hazırlandıkları yarışlara katılamayacak, doğan yavrular da saf kan olmayacak haliyle.

Aslında olay tecavüz falan değil tabii, atlar gayet istekli bir şekilde birliktelik yaşamışlardır malum şimdi onların çiftleşme isteğinin olduğu bir dönem.

Gülmemek lazım birileri gerçekten mağdur olmuş ama ne yapılabilir tabii işin içinden çıkmak zor. Hele de atların sahibi mi seyis mi olduğunu anlayamadığım Mustafa Akın, pek sevimli anlatıyor olayı. Polisi aradım anlattım polisler gülme krizine girdi diyor.

Mustafa Akın şimdi aygırın sahibini arıyormuş, yüklü bir maddi taleple dava açacak.

Bakalım ne olacak bu işin sonu, merakla bekliyoruz.

Ahmet Türk'e Yumruk Olayı Hakkında

Evet malum artık herkesin haberi var bu olaydan. 

Kimisi "Oh iyi olmuş, eline sağlık adamın, benim yerime de vursaydı" diyor, kimisi bu hareketi kınıyor özürler diliyor.

Evet ben de özür dileyenlerdenim ve bu yüzden de bir sürü yeni yaftam oldu, bir sürü küfür yedim yarebbi şükür..

Bu olay birinin gelip birine yumruk atması gibi basit bir şey değil. Her zaman yöneticileri eleştiren biri oldum, sevmedim yönetenleri, yönetilmeyi sevemedim. Minnet etmedim kimseye. Hep de haksız bulmuşumdur kendilerini. Çünkü diğer tüm insanlardan daha ılımlı olmak zorundalar. Balık baştan kokar misali, onların yaptığı herhangi bir şey tüm toplumu etkiler. Gelelim Ahmet Türk'e yumruk olayına.. 

Bu olay dediğim gibi sıradan bir "siyasetçiye şiddet" vakası değil hepimiz biliyoruz. Öncelikle, malum davanın yeri ve alınan önlemlerin kısıtlılığı ile zaten bu olaya meydan verilmiş belli. Yani bariz bir güvenlik zaafı var. Yalnız polisin neden böyle bir şey yapmış olacağını anlamak da zor. Polis artık hükümetin zaten. Hükümetin bu olaydan ne gibi bir çıkarı olabilir? Bulamadım açıkçası mantıklı bir neden. Ülkenin bu kadar karışacağı belli ve şu sıralar muhtaç olduğu bir partinin önde gelen isimlerinden birinin başına böyle bir şey gelmesi ona yarar değil zarar getirir bu da belli. Eee?

Peki neden Ahmet Türk seçildi.?
Ben paranoyak bir insanım o yüzden en alakasız neden de dahil tüm nedenleri sıralarım. Bana mantıklı gelen neden, bu olayın bariz provokasyon olduğu.  
Bunu şunlar yapmıştır demeyeceğim elbette ama Ahmet Türk'ün parti geneline göre daha ılımlı olduğunu çoğumuz anladık artık. Partisinin fikirlerine dahi ters düşebiliyor bu özelliğiyle.. 
Birileri belki de bundan rahatsız oldu, neden olmasın. Al bak istediğin barış bu mu, demek istedi belki de.. Partinin ya da örgütün kendince bir iç hesabı olabilir yani bu ve kuvvetle muhtemel de böyle bu.

Yumruktan sonra olacakları da anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu, şu sahnelerin yaşanacağını hepimiz biliyorduk. Pamuk ipliğine bağlı huzurumuz yine "siz-biz" oldu. Birileri bu "Tüm Kürt halkına yapılmış bir harekettir." dedi. Bunu söyleyen birinin amacı da bellidir zaten, "Haydin sokağa, acımadan kafa göz dalabilirsiniz bu sefer." Bu bu demektir. Ahmet Türk, şiddete maruz kalan kişi olmasına rağmen "Bu provokasyondur, oyuna gelmeyin" diye bas bas bağırırken, birilerinin çıkıp milleti bile bile galeyana getirmesi nedendir? 
O yüzden de işte paranoyaklıkta sınır tanımayan bendeniz bu olayın bir iç hesap olduğunu düşünüyorum. 

Sakık, yumruk olayından sonra bas bas bağırdı ya, "siz göreceksiniz" deyip salladı ya parmağını.. Bu an işte insanın özüne döndüğü an olsa gerek. 

BDP'nin benim gözümde MHP'den farkı yok. Irkçılığı BDP yapınca anlamı değişmiyor, benim gözümde hepsi aynı. Irkçı işte, ister Türk ırkçısı olsun ister Kürt.. Kusura bakmasın da önce üstündeki şu kini bir boşaltsın artık ondan sonra eğer gerçekten içlerinin temizlendiğine inanırsam gider desteklerim bile haklı mücadelelerini ama seçtikleri yol, ırkçılıktan öteye gidemiyor maalesef. Keşke BDP yerine adam gibi bir partiyle çıkılmış olsaydı, arkada bir katilin, uzun zaman kardeşi kardeşe düşürmüş kanlı bir örgütün gölgesi olmadan, samimi, temiz insanlardan oluşan.. O zaman hem halkım halkım diye bahsettikleri o halk hem de zamanında yapılan yanlışları bilen ve hakkı olanın hakkını vermek isteyen diğer herkesi de destekçileri olarak görebilirlerdi. Sanırım bu ancak hayal, şu saatten sonra.. 

Otobüs yakıldı, sanırım beğendiler bu olanı. Ben beğenmedim ve ben aslında toplumda en sevilmeyenim. Çünkü ne oyum ne buyum, kendi doğrularım var, insanı seviyorum. En çok ben kaybediyorum, biz kaybediyoruz. 

Yumruk yanlış da molotoflu o olay ve devamındaki diğer olaylar doğru mu? İkisi de yanlış.  Demokrasi, barış bir şeyler bir şeyler.. Hangimizi hazırladınız da bunu anlatıp duruyorsunuz şimdi? Bütün kesimlere lafım.. Devletin eğitim kurumlarına çeki düzen vermesi lazım ki barış ne demek, demokrasi ne gerektirir bunları bir öğrenelim. Almanlar yenilince yenilmiş sayıldık, Anadolu kapıları Türklere açıldı ezberlerinin zamanı çoktan geçti artık. O ezberler hangi işimize yaradı şimdiye dek? Bırakın şu saçma sistemi bırakın artık hiç olmazsa bizim evde öğrettiklerimizi okuldaki eğitimsiz eğitmenleriniz bozmasın.

Ağır oldu sanki ama olsun bunu da yazdım gitti. Yaftalanmaya alıştım nasıl olsa, sırf insana saygım var diye hem de. 

PH FM- Ayşe Tunalı - Aynı Çatı Altında

Ayşe Tunalı, müziği bırakıp ortadan kaybolanlar kervanında ama ben ona hâlâ hayranım. Geçenlerde hatırladım bunu. Eski bir eser tabii, sadece Ayşe Tunalı söylemedi ondan önce de bilinen bir eserdi.

Aynı çatı altında aşkımız bir yalanmış
Dönüp baktım maziye paylaşacak ne kalmış
Yıllar yorgun ben yorgun boşa geçmiş seneler
Bende hicran yarası bende bitmez çileler

Gözlerinde kin nefret bana sevgin hiç yokmuş
Benim kalbim boş yere sana sevgiyle dolmuş
Yıllar yorgun ben yorgun boşa geçmiş seneler
Bende hicran yarası bende bitmez çileler

Saatler Neden 10'u 10 Geçeyi Gösterir


Minikken oyuncaklarım içinde bir de oyuncak saat vardı. Saat, aynı şu resimdeki gibi 10'u 10 geçeyi gösteriyordu. O zamandan sonra kime sorsam cevap alamadım. Büyüdüm ben bakayım bari kimseden hayır yok dedim ve buldum efendim geçenlerde. 

Evet saatlerin geneli 10:10 olarak karşımıza çıkar, peki neden?
Bildiğim kadarıyla kesin bir şey yok ama ben tee fi tarihindeki bir geleneğin devamı olarak düşünüyorum nedense bunu. Neyse asıl ulaştığım sonuç pazarlamaya bağlanıyor. Şöyle ki:

Saatler 10:10'u gösterdiğinde gördüğünüz gibi akrep ve yelkovanda bir tik meydana geliyor. Bu tik de tüketicide olumlu bir izlenim bırakıyor. Ayrıca şöyle de bakacak olursak saatin gerçekten bu şekilde estetik göründüğünü söyleyebiliriz, olumlu düşünceden dolayı olabilebilir. Gülümsemeye, barış işaretine farklı farklı şeylere de benzetebilirsiniz bunu ama özü müşteride olumlu düşünce oluşmasını sağlamak.

Bu şekilde simetriktir de.
Elimizi bir şeyi izlemek için şekilden şekle sokarız ya hani ona da benzetenler var.

Ayrıca bir diğer rivayet de Abraham Lincoln'un vuruluş saati olduğu. Güya saatler bu nedenle 10:10 olarak ayarlanıp satılıyor. Bilmiyorum ama bu bana biraz abartılı bir şey gibi geldi. Zaten sanıyorum saat de 10:10 değildi. Eğer öyle olsa bunu bütün bir milletin biliyor olması gerekirdi zannımca.

Hiroşima'ya bağlayanlar da var ama buna dair bir kanıt bulduğum söylenemez.

İşin ilginç yani dijital saatlerde bile 10:10 olarak gösterilmesi. Bu da muhtemelen analog saatlerdeki geleneğin devamıdır. Zaten analog saatlerdeki gibi sık da rastlanmıyor buna.

Evet rahatladım.

Tost Ayran Ekmek Yoğurt Sen Ben Biz


4-5 katlı bir lisede okudum. 
Kantin en alt kattaydı bizim sınıfsa en üst. Bir gün ayran aldım tostun yanında, hem ayranı çalkalıyorum itinayla hem de yanımdaki arkadaşla konuşuyorum hem de merdivenleri tane tane yavaş yavaş çıkıyoruz. Dalmışız tabii sohbete.. Sınıfa geldiğimizde ekmeğe sürüp yedik ayranı. Bu da böyle bir anımdı işte.