27 Temmuz 2009

Revolver

Konu bu karikatürle başladı.

pippi: Hani bir kelime vardı tabanca'nın eş anlamlısı. Remember'a benziyordu. Hatta Ataol'un şiirinde geçiyordu da Haluk Levent bestelemişti şiiri.
kardeş: Gülendam
pippi: Yuh..
kar: Revolver
pippi: Heh tamam

Öyle sıradan bir diyalog. Yaşamayan bilmez ama Gülendam dedi ya.. Hey allam.

Hayal Et Sevgilim

Bundan 8 sene önceydi. Annem babamla tartışıp evden ayrıldı buraya 50-60 km uzakta oturan anneannemin yanına gitti. Bir hafta kadar bekledik dönmedi. Sonunda aile meclisi toplanıp bir karar aldı, babam annemden özür dilemeli ve annemin eve dönmesini sağlamalıydı. Ben, kardeşim ve babam atladık arabaya, yola çıktık. Hiç unutmuyorum günlerden cumartesiydi, öğlen 12-1 gibiydi saat. Mevsim kış. Yollar karlı buzlu. Babam çok iyi şoför olduğu için ona güveniyoruz ama. O kötü yollardan güzel güzel gidiyorduk. Ta ki karşıdan bir minibüs gelene kadar. Ben aslında ne minibüsü ne de olayı hatırlıyorum sanırım o sırada sağa sola bakıyordum yol yerine. Ama evet bir kaza oldu. Kötü bir kaza. Ben önde oturuyordum. Kaza nasıl oldu ayrıntılı olarak hatırlamıyorum ama araba hurdaya dönmüş, gazetede gördüm resmini. Babam ve kardeşim burnu kanamadan çıkmış arabadan, bense arabaya sıkışmışım. Gözümü hastanede açtım. Ne mi oldu? Bacaklarımı kaybettim.
O günden sonra hayat yaşanması zor bir hal aldı. Ben böyle olacağını hiç düşünmemiştim, çocuk sayılırdım daha. 15 yaşındaydım. Okulu bırakmayı düşündüm, herkes bana acıyacaktı hem de hiçbir şey yapmadan öylece acıyacaktı. Babam beni okulun merdivenlerinden sınıfa kadar kucağında getirirken, ben gün içinde sandalyemde otururken, babam çıkışta beni alırken öylece seyredeceklerdi beni. Şükredeceklerdi iki bacaklarının da olmasına ama benim için bir şey yapmadan.

O lanet merdivenleri kullanamıyordum. Deprem olsa, yangın çıksa herkes giderdi ben kalırdım. Tehlikenin az olduğunu anladıklarında birinin aklına gelirsem anca o zaman gelip alırlardı beni. Bunları bilerek gidiyordum okula. O yüzden de isteksizdim işin aslı. Arkadaşlarım anlayışlılardı hiçbir zaman acımadılar bana, onlardan bir farkım olmadığını biliyorlardı ama onlar bile yaşadığım zorlukları göremiyordu.

Bir gün babam gelmedi ve benim eve gitmem gerekiyordu bir şekilde. İki üç arkadaşın yardımıyla okulun merdivenlerini atlattık ve tekerlekli sandalyemle eve doğru gitmeye kalktım. Gidebildim mi? Gittim ama eve vardığımda bütün umudumu yemişti sinirim.

Yokuş vardı okulla ana yol arasında, ordan aşağı indim ama kaldırıma çıkamadım. Yüksek yapmışlardı. Yola insem iki şeritli yolda sorun olacaktım. Etraftan birileri yardım etti ve çıkardılar beni kaldırıma. Biraz ilerde kaldırım ara verdi bu sefer de inemedim. Yine birilerini bekledim. Bütün bir yol böyle gitmez deyip dolmuşla gideyim dedim. Dolmuş durağına kadar geçmem gereken bir de anayol vardı. Onu atlat bunu atlat minibüse ulaştım ama binemiyorsun ki minibüse. Birileri yardım etmeye kalktı iyi hoş da birileri de eve geç kalıyoruz diye homurdanmaya başladı. "Tamam neyse siz gidin" dedim ama gitmediler ve yardıma devam ettiler. Beni kucağına alıp koltuğa oturttu biri, sonra da sandalyeyi aldı yanıma koydu. Homurdananlar susmuştu. Evin ordaki durağa geldiğimizde yine aynı seramoni yaşandı. Önce sandalyemi indirdiler sonra beni. "Gidebilir misin?" diye de sordular. "Evet gidebilirim" dedim ama bilmiyordum gidip gidemeyeceğimi. O zamana kadar hep babam bırakıp alıyordu beni bu yolları tek başıma aşmamıştım hiç.

Taşlıydı bizim sokağın yolları, ilerleyebilirsen ilerle. Tekerlekleri haşat oldu arabanın, ben artık sinirden ağlama aşamasına geldim. Babama kızıyorum bir yandan bir yandan da adamın ne mecburiyeti var ki diye düşünüyordum.

Kapıya kadar gelmeyi başardım. Eve çıkarken de merdiven vardı. Seslenerek anneme duyurdum geldiğimi, bu sefer o kucakladı taşıdı. Benim tek başıma gelmem yüzünden kendilerini suçladılar.

Ben şanslıydım çünkü beni okula bırakıp okuldan alan bir babam vardı. Almayabilirdi de, her gün bunu yaşıyor da olabilirdim. Başkalarına muhtaç olmadan -ki babam bile olsa bu ağır benim için- yaşamam lazım diyorum ama bu mümkün değil. Evden dışarı çıkmak işkence oluyordu, yetişkin olsam bile öyleydi ki ben daha çocuktum.

Belediyelerin bu konuda çalışması lazım. Halkın bu konularda belediyelere baskı yapması lazım. İstemelisiniz bunu, hakkımız bu bizim. Sadece benim gibi engelli arkadaşların toplanıp istemesiyle olmayabiliyor bazen bu. Bunu yapın lütfen bizim için..
Ve bir ricam daha var. Her gün işe, okula gittiğiniz yolu bir de engelli olduğunuzu düşünerek gidin zihninizde. Ancak o zaman "biraz olsun" anlayabilirsiniz ne hissettiğimi, ne yaşadığımı.

-Bugün size böyle bir yazı yazmıyorsam bu kimine göre kader, kimine göre rastlantı kimine göre tevafuk.. 2-3 sene önce bir gün oturdum düşündüm aynı yolları engelli olsam nasıl aşardım diye ve yaşadığım yerden nefret ettim çünkü koca koca kaldırımlar, engellilerin kullanımı düşünülmeden üretilmiş minibüsler, ayrı bir kısmı olmayan koca koca merdivenler... Taşlı, iğrenç yollar... O kadar zorlandım ki zihnimde bile, kalakaldım yolun ortasında. Yaşamadan bilemeyiz. O yüzden zihninizde yaşayın bunu. Korkmayın düşünmekten. Hayal edin ve hayalinizde yaşadığınız zorlukları, engelli insanların yaşamaması için bir şeyler yapın. Lütfen.

Bayiliciiim

Bu yazı, dikkat çekmek amacıyla yazılmıştır, duyurulur.

Ben üç kez bayıldım hayatımda. Üçüncüsü dündü işte.
1) 7-8 sene önceydi. Ben gece höyküre pöyküre ağlamıştım, bir de yemeden içmeden kesilmiştim işte.. Bir de üstüne regl idim. Gece 4 gibi uyudum öğlen 12'de kalktım. Tuvalete gittim, hacetimi giderdim. Sonra malum oturup da birden kalkınca ellerimi yıkarken -yazar bu cümlede, ne kadar temiz olduğunun altını çizmekte- gözüm karardı anladım acayip bir şeyler olacağını, bayılmak böyle bir şey mi, şimdi buralarda düşüp karizmayı çizdirmeyim odama gideyim en iyisi dedim. 4-5 adım atabildim salonda -siz antre de diyor olabilirsiniz bilmiyorum- şak ya da küt düştüm. Acayip bir şeydi böyle. Sürekli konuşuyordum içimden. Heh öl inşallah burda salak diyordum kendime. Sonracağıma öldüm mü lan yoksa dedim. Kalbim de atmıyor gibiydi aha şincik şapa oturduk öldüm ben öldüm dedim ruhumun havalanmasını beklemeye başladım. Havalanmadı. Kardeşim küt ya da şak sesini duyup gelmiş. Şebek bir insan olduğum için yine bir şebeklik yapıyorum sanmış önce ama bakmış yüzüm bembeyaz paniklemiş ben tabii bu aşamayı bilmiyorum zira yüzünü göremiyordum. Anneee diye bağırdı. "Ablam bayıldı." Annem de iplemedi şaka yapıyordur şebek dedi. Yok anne cidden yatıyor yerde dedi kardeşim. Duyuyorum, beynim faaliyetine devam ediyor. Havuz problemi getirseler çözeceğim ama işte hareket edemiyorum haliyle zihinden de çözemeyeceğim için çözemem de diyebiliriz buna. Öhöm neyse işte kolonya koklattılar bana sağ olsunlar. Biraz toparlandım cidden işe yarıyormuş bayılana limon kolonyası. Koltuğa oturdum ama çok feci durumdaydım. Sonracığıma benim çok sorumlu ebeveynlerim beni hastaneye götürmediler bir hafta kendime gelemedim sersem sersem yattım.

2) İkincisinde daha da salaktım. Geçen seneydi. KPSS sonuçları gelmişti ben de bunalıma girdim ciddi ciddi. 40 kilodan aşağılarda seyrediyordum. Yemek yemiyordum fazla. Evde de değildim, halamda kalıyordum aslında evet onun evi de bir ev sonuçta değil mi neyse işte. Yine çişim geldi, yine tuvalete girdim ama yapacak işim olmadığı için aman canım sıkılmasın azıcık oturayım ne olacak ki deyip telefonu çıkarıp tavla oynamaya başladım. Bilgisayarı mars ettim tamam bari kalkayım artık dedim. Kalktım yine elimi yıkıyorum. Birden gözümü bir açtım yerdeyim. Düşmenin şiddetiyle uyanmışım hemen ama sanki çok uzun bir zaman geçmiş gibiydi anlamadım bir türlü ne kadar zaman karanlıkta kaldım ve tabii yerde. Sonracığıma tuzlu ayran içirdi halam. Öylelik toparladım bünyeyi.

3) Dün oldu bu da. Yatıyordum tembel tembel, birden kalkınca küt ya da şak. Yine böyle düşmenin etkisiyle mi kalktım bilmiyorum ne kadar zaman kaldım yerde hiçbir fikrim yok. Yatağa zor attım kendimi. Akşama kadar da yattım. Düzelttim sonra ayarımı. Artık alışkınız malum. Düşe kalka büyüyoruz işte.

Yeterince dikkat çekebildim mi bilmiyorum ama çekemediysem kollarımı jiletlemeyi deneyeceğim.

26 Temmuz 2009

Bora Akkaş


Ergen aşkı köşesi içindeki en küçük arkadaşımız Bora Akkaş oldu efendim hayırlı uğurlu olsun. Kendileri 90 doğumlu imiş.
Müzisyenmiş esasında ama bence oyunculukta da yetenekli ve önü açık. Bu önü açık lafına da hep gülüyorum öhöm neyse, iyi birine benziyor.
Bendeniz bu zatı şahaneyi ne zaman keşfettim.? Son Tercih diye bir dizide oynuyordu. Silik ama sevimli birini canlandırıyordu. Yaz dizisiydi sanırım çok net hatırlamıyorum ama bu çocuğu hatırlıyorum.
Şimdilerde yine bir dizide oynamaya başlamış. Arada görüyorum, sırf onun için oturup izledim hatta dizinin adını hatırlamıyorum o ayrı. Neyse sevimli, sempatik, yetenekli de bir çocuk ama hafiften poposu kalkacakmış gibi duruyor, fazla üzerine düşmemekte de yarar var bu kadar yeter :)
Kendisine ergen aşklarıma yaptığım vahşi girizgahlardan yapmama sebebim yaşıdır, sübyancıya çıkmasın adım.
İyidir iyi, yaşı tutanlara işaretledim.
Görüşürüz sevgilim blog.

Edit Cafe: Ben bugün bayıldım lan ciddi ciddi. Tansiyonum düşmüş. Neyse dur bundan da yazı konusu çıkar heyecanı kaçmasın, boşuna mı bayıldım canım aaa..

25 Temmuz 2009

Not

Az önce geldi bu mesaj. Yorum yapamıyorum :)
---

Hepinize hayırlı geceler.
NOT: Bedava mesajları bitirmek amacıyla gönderilmiştir :)

Kadir İnanır


Olmazsa olmazdı ama liste kabarık malum sıra gelmiyor kolay kolay.
Eski hali diyeyim de ben özellikle şimdiki halini sevmiyorum. Eski haline aşığım bu adamın. Deli divane oluyorum o derece.


Çocukluğumda ayrı sevdim şimdi ayrı seviyorum. Şuna bakın ama sevilmeyecek gibi mi?


Şerefe anam babam şerefe.. Oy yerim :)

Orgazmik sesler çıkarmak suretiyle çevreye verdiğim zarardan dolayı özür dilerim.

Goncagül Sunar


Erkek olsam hastası olacağım kadınlardan biri. Teee Mahallenin Muhtarları zamanından beri seviyorum. Harika bir yüzü var. Oyunculuğunu da seviyorum, hatta çok seviyorum. Samimi oynuyor ve etkileniyorum kesinlikle.
Mis gibi Türk kızı işte. Görün bu güzel kadınları.
90'larla ilgili bir şey ararken aklıma Mahallenin Muhtarları geldi, sonrasında da Goncagül.. Çemberimde Gül Oya'daki rolü de bir başkaydı ya, neyse işte öyle demem o ki seviyorum bu kadını, siz de sevin :)
Sitesi de burda buyrun:

21 Temmuz 2009

Davulcu Zurnacı Gazozcu

Bir başbakanımız olsun isterdim aklı selim
Bir başbakanımız olsun isterdim haklıyı bilen
Onu çok sevmek isterdim delice sevmek
Konvoya katılıp katılıp sonunda gülmek

Evet sevgilim blog, gün geçmiyor ki ülkemizde görevler yer değiştirmesin. Evet başbakanımız çıkıp ahlak bekçiliğine soyunuveriyor mesela. Aile terbiyesinden söz ediyor. Şimdi en başta şunu söyleyelim. Bu tür sözler sakıncalı sözlerdir. Aileler böyle bir konuda ahkam keserken o ailelerin çocuklarıyla ilgili sırları bilenler kıs kıs gülüyorlardır. Çünkü her gencin ailesinden sakladığı sırları vardır. Ben çok iyi çocuk yetiştirdim demek zordur. Ki terbiye denilen şey de eğitim demektir ve bu, aile içinde bir mevzu için kullanılıyorsa çok da görecelidir. Kimine göre ahlaksızlık sevgilinin evine gitmesi iken kimine göre ahlaksızlık kardeşine "kız ayarlamak" için verdiğin mücadeledir, hatta yalan söylemektir hatta haram yemektir.

Evet bir başbakan nasıl olmalıdır? Aslında bunları yazıyor olduğum için bile çok büyük utanç duyuyorum. Yirmi birinci yüzyıl diyorlar, evrensel ahlak diyorlar ama biz hâlâ toplumun bir kısmı olarak toplumun diğer yarısını ve hatta başbakanı eğitmeye çalışıyoruz. Trajik sadece. Başbakan aynı zamanda partisinin lideridir ama parti toplantılarında öyle sıradan bir adam gibi eline mikrofonu alıp ahkam kesemez. Neden, çünkü keserse böyle olur. Parti başkanı değil her şeyden önemlisi ülkenin başbakanıdır. Söylediği sözleri ülke başbakanı sıfatıyla söylemiş varsayılır. Sonuç da haliyle halkın tepkisi olur.

Açığa çıkarmakta bu kadar aciz kalınan bir olay hakkında kimse böyle rahat konuşmamalı. Buna rağmen eline mikrofonu alan ahlâk bekçiliğine soyunuyor. İnsanda biraz da olsa bir utanç olmalı. Sperm rezaleti ortada. Bunun üzerinden zaman bile geçmeden kızlarınızı, evlatlarınızı boş bırakmayın, boş bırakırsanız ya davulcuya ya zurnacıya...
Bu arada şöyle de bir şey var, sen kim olursan ol, bir ailenin ahlâkını, çocuk yetiştirme tarzını yargılamak sana düşmez. Bu Münevver Karabulut'un ailesi için olduğu kadar Cem Garipoğlu'nun ailesi için de geçerlidir. Onların da ahlâkını yargılamak kimseye düşmez. Ortada bir suç var ve suçun en kısa zamanda cezalandırılması gerekiyor. Cezaları neyse çeker suçlu olanlar. Daha ötesi değil. Hele hele devlet yönetiminde etkin olan kişiler tarafından hiç değil. Zaten aksi takdirde AİHM'den çok güzel bir ceza daha alıp aşağı oturulur, aldığımız bu cezalar bize yol su elektrik olarak geri döner. Obama'nın peşinde dönenmekten daha etkili olacağına eminim bu cezaların. Ee reklamın iyisi kötüsü olmaz tabii değil mi? He bunlar benim için önemli mi? Yoo zerre kadar umursamıyorum ama umursayanları uyarıyorum.

"Son dönemde bazı cinayetler duyuyorsak anne babalar olarak kendimizi hesaba çekmeliyiz. Çocuğumuz nereye giderse gitsin diyemezsiniz, diyemeyiz. Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya" İlgili haber: cnnturk.com

Bu söz kime ait deseler çok düşünmeden "Saçma salak bir tarikatın sözde liderinin ağzından çıkmıştır en fazla" derim. Ama hayır; bu sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı söylüyor.

Kadınlar Yazıyor'da anlattığımız takip olaylarına teşvik değil midir bu?
Başbakan, ona oy veren kesimi bile tanımaktan aciz, başına ne tür işler açacaklarını bilmiyor henüz. Daha geçenlerde "Siz vatandaşın mağazasını yakarsanız, canına kastederseniz o da elindeki imkanlarla karşı koyacaktır" dedi. Adam makineliyle sokakta ateş açtı aklınca terörist avlayacak. Ve vatandaşa soruldu "Siz olsanız ne yaparsınız?", cevap belliydi "Başbakan bile söylüyor, biz de kendimizi savunuruz elimizdekilerle." Şimdi de birileri namus temizlemeye kalkacak sonuç "Ben namusumu temizledim, başbakan bile söylüyor, başıboş mu bıraksaydım?" Buyrun.

Başbakanı eleştirmek için özel bir çabam yok benim. Bu cümleler kimin ağzından çıksa onun için de söylerim. Tarafım olmadığı gibi düşmanım da yok. Keşke halkın bu kadar büyük bir kesiminden destek gören bir lider, bazı evrensel ahkâk kuralları da benimsemiş olsaydı.

18 Temmuz 2009

Yetti Bu İlişkiler Mevzusu


İnsanoğlunun salaklaştığı nokta bu aslında. Tanrı bence bizim ne kadar salak olduğumuzu vurgulamak için bu konuya gizem katmış bayağı bayağı. Arkadaşım istemiyor işte bilinmesini ne diye zorluyorsun.? Hangi bilim adamı çözebilmiş, hangi astrolojik yorum anlatmış bunu..? Yok arkadaşım yok. Zilyon zilyon zilyon tane insan düşün bunların burçları, genetikleri, modelleri, düşünceleri, tecrübeleri, beğenileri, huyları... Her şeyleri farklı işte. Zilyon zilyon zilyon üstü zilyon zilyon zilyon ihtimal var. Bu hariç bütün genellemeler göte girer diyorum efendim.

Yok ben ona böyle dersem bu bana böyle der. Yok "Kaçan kovalanır" yok 4S yok şu yok bu.
Bir durun arkadaşım bir durun..
Akışına bıraksanıza, amma yoruyorsunuz kafanızı bu işlere.
Hayır buna ayırdığımız zamanı işimize ayırsak kariyerimiz o biçim olur. Dünya adına da birer Obama oluruz adeta.
Ben sıkıldım ben sıkıldım.. Aldatma konusunu işledim. Yaptım evet ben de yaptım, yapmıştım, yapacağım.. Ama pişmanım. Çoğunluğun gazına geldim.
Herkesin tuttuğu kendine arkadaşım, bırakın genelleme falan kalsın, kasmaya gerek yok. Bu saçma salak genellemeler yüzünden arada ne ilişkiler kaynıyor ne boktan adamlar baş tacı ediliyor. Gözümün yağını yedireyim nolur lan valla lan yapma, yaparsam uyar beni blogcum. Girdap gibi bir konu bu, çektikçe çekiyor içine. Elimi verdim hiçbir tarafımı kurtaramıyorum.
Biri beni durdursun kendini de durdursun hazır eli değmişken.

Tanrıyı sevin, bir şeyi ayrıntılarıyla anlatmadıysa eğer bir bildiği vardır. Bre sersem ayrıntılı anlattıklarıyla şimdiye kadar ne kadar ilgilendin de gizemli kısımları çözmeye çalışıyorsun derler adama sonra. Yo, yoo ben değilim değilim.

Anneee, bitti.

Asabiyim Ulan


Bir hamak keyfi yapamaz mı insan?
Yapamıyor arkadaş. Dünyanın dilendiği bütün yağmur buraya yağıyor. Şikayetçi olmamam gerek biliyorum ama burda zaten topu topu 1,5-2 ay yaz yaşanıyor o da yağmurla geçti bu sene. Temmuz ayını yarıladık daha yaz yüzü görmüş değilim düşünün gerisini.
Az önce kitabımı, not defterimi, kalemimi aldım, indim bahçeye. Vişne ağacının altında kitabımı okumaya başladım. 15 dakika geçti geçmedi yağmur başladı. Islanacaktım aslında ama kitaba kıyamadım, çıktım odama. Odam karanlık, yapılacak işler birikmiş, güneş olmadığı için içimden hiçbir şey yapmak da gelmiyor.
Sevgilim işe başladı, ben perişan.
Napsam napsam bilemedim.
Annem evde değil annesinin yanına gitti. Akşama gelmesini ümit ediyorum çünkü katil babaannemle kahvaltı yapma faslı bitti ben de bittim bunun daha akşam yemeği var. Şunu al, bunu bırak.. Mutfakta tepemde biri beklerken bir şey yapamıyorum ben. Yalnız olmam lazım. Nöbetçi gibi beni bekliyor. Bir de beceremez düşüncesi var ki off. Alt tarafı bir kahvaltı nedir yani, dünyayı mı kurtarıyoruz.? Zilyon kez doyuruyor insan karnını, bir kere de abuk bir şey yemiş olursun en fazla, nedir ki? Yok ama off insanların hayatı bu kadar ciddiye alması öldürecek beni, kalp hastası oldum bunların yüzünden.

İçim şişti yeminle. Öyle işte kafamda bir iki konu var yazmak istediğim, birkaç bir şeye giydiresim var şöyle ama dur bakalım ne zaman.
Görüşürüz sevgilim blog.

Ayrıca kaynayıncaya kadar karıştırmak nedir ya, bizim zamanımız değerli arkadaşım. Kaç yıl yaşayacağımız belli değil ömrümün çeyreğini kaynayıncaya kadar karıştırmakla geçiremem ki..
Acaba o arada kitap mı okusam, misal kitaplığı mutfağa taşısam Suç ve Ceza'ya soğan kokuları sinse falan ne bileyim..
Offf..

17 Temmuz 2009

Aşılarım da Tam Bilemiyorum Artık

Aşımı oldum efendim. Kızamıkçık aşısı olunması gerekiyormuş gittim oldum geldim.
18-35 yaş arası kadınların en yakın sağlık ocağına başvurması gerekiyor.
Öğrendiğim kadarıyla anlatayım şimdi.
Bu aşıyı neden oluyoruz, hamileliğin erken dönemlerinde geçirilirse eğer bu hastalık, sakat bebek doğumlarına ve düşüklere neden olabiliyormuş.

Hatta şöyle özet geçmiş olayım -görüntü iyi değil ama büyütmek lazım:


Heh işte ben doğuştan mazoşist bir insan olduğum için bugüne kadar hiçbir iğne beni korkutamadı. Bu aşı da keşke bir tane daha olsam etkisi yarattı. Öyle değişik bir haz işte.
Olalım olmayanları uyaralım.
Sağlık karneme ihtiyaç olmadı. Gittim sağlık ocağı zaten o yaş aralığındaki bütün kadınların adını listelemişti, aşımı olunca adımın üstüne bir çizgi çekti hemşire. Bir de aşı kartı ile beraber şu resmini gördüğünüz bilgilendirici zımbırtıyı verdi. Bitti.. Kanamadı bile kolum.
Bir an önce gidin hanımlar, ihmale gelmez sağlık, hele de işin ucunda çocuklar varsa.

16 Temmuz 2009

Sigara Yasağı Hakkında

Evet o büyük gün geldi çattı. Birkaç gün sonra ayvayı yedik biz sigara severler. Tamam sigarayı artık içmiyor olabilirim ama bunun nedeni tamamen parasızlık. Para bulduğumda tekrar içmeye başlamayacağımın garantisi yok. Keyfimden içiyordum ben.

Bizde bir vur deyince öldürme olayı var sanırım.
Hayır yasaklanmasın demiyorum, ki bunu dersem uvv hiç mi bizi düşünmüyorsun biz senin dumanını çekmek zorunda mıyız diyecek zilyon tane adam var biliyorum.
Sigara devlet dairelerinde, onların bahçelerinde kesinlikle yasaklanmalı. Bu tamam. Ama arkadaşım bir kafeye girdiğin zaman zaten sana soruyorlar sigaralı bölüm mü sigarasız bölüm mü? Heh bu oluyor, uyguladınız oldu. Neyi yetmedi de komple yasaklıyorsunuz bunu anlamadım. Mükemmel bir şekilde işliyor her şey. Sigara içenler dışlanıyor. Dışlansınlar da bundan şikayetçi olan birini görmedim şimdiye kadar.
Ben bugüne kadar sigara içmeyen birinin yanında fosur fosur sigara içmedim, ya soruyorum ya da direkt çıkıyorum onun yanından. Doğrusu bu. Yok ağzımız, üstümüz başımız kokuyormuş. Bazı parfümlerden rahatsız oluyorum onları da yasaklayın mümkünse. İstediğim gibi kokarım arkadaşım, kokum da mı kanser ediyor seni.?
Daha Karadeniz'deki ölümlerin, sakat doğumların sebeplerini araştırmaya üşenirken, gidip yok işte bu çayda bir şey diye kameraların önünde höpürdete höpürdete çay içen zatlarımız varken anlamıyorum bu düşmanlığı.
İçkiyi yasaklayamadık sigaradan başlayalım önce.
İçki içilen mekanlara gidemeyeceğiz, kahvehaneler için de üzülmüyor değilim. Tamam adamlar orda pinekliyor bunun yerine gitsin kitap okusun diyordum ama emekli olmuş bir adama sigarayı yasaklayarak kitap okuma sevgisi de kazandıramazsın. Adamlar sigara içmeye gidiyor zaten kahveye.
Bir zamanlar köylerde kadınların bile efkarlanınca yaktığı, misafire ikram edilen sigaranın hazin dramı...
Ben çok sinirlendiğimde sigara içmezsem barut fıçısı gibi oluyorum arkadaş, etrafa zarar veriyorum. Kafam bozulunca o sigarayı içmezsem kendime zarar veriyorum. Katil olma potansiyelim artıyor. Öyle de zararlı böyle de.
Sigara içmek özgürlük değildir deniliyor. Doğru. Birini sandalyeye bağlayıp yüzüne duman üflersen o kişinin özgürlüğünü hiçe saymış olursun ama bugüne kadar ben kimseyi pasif içici yapmadım. Çocukların yanında yöresinde sigara içmedim, dumanının olduğu yerlere çocuk kabul etmedim.

Sen içmiyorsun ve sağlığa zararlı diye yasaklanması mı lazım anlamadım bunu.
Bunları sigara içen biri olarak değil, içmeyen biri olarak yazıyorum. İçsem de farklı şeyler söylemezdim zaten.
Normalde sigara içmeyen biri sinir krizi geçirmek üzereyken teklif ettiğim sigarayı sevinerek alıyor ve sinir krizi geçirmeyip sakinleşiyorsa bu meret bazen işe de yarıyor demektir.
Bundan sonraki adım komple yasaklamak olacak zaten eminim.
Tütün üretimi yapan tarlaların çoğu sanırım sadece tütün kolonyası için ekilecek. Bakalım bakalım. Tütün güzel şeydir.
Şairler sever.

Bir de balkonumda içtiğimde alt/üst/yan/karşı komşu şikayet edecek mi beni? Edecekse kime şikayet edecek? Evde bir odayı sigara odası yapsam eve gelen misafir odanın varlığını anlasa ve beni kolluk kuvvetlerine şikayet etse, ben suç işlemiş mi olacağım.?

Sigara iyi bir şey değil ama bazıları iyi olmayan şeyleri tercih eder. Ve yine bazı şeylerin iyi olup olmadığı konusundaki düşünceler dönem dönem değişir. Sigaranın hazin durumu bu şekilde özetlenebilir ama vur deyince öldürmenin anlamı yok özeti budur efendim.

Ve nargile.. Kültürel özellik taşıyor onu yasaklamayın. Onun da yasaklanması için çalışmalar başlamış sanırım bakalım ne olacak. Abartmayın derim ben. Yasaklanmasın desem şimdi her yerde nargile içilmeye başlanacak, yasaklansın desem hepten kötü ama buna da başka bir çözüm bulunmalı.

Aldatma Mevzusu Konuşulmaya Başlandı

Annemin telefon dinleme alışkanlığı arttı. Emniyet'ten daha istekli bu konuda. Geçen babamın kuzenimle yaptığı konuşmayı dinlemiş ve ondan saklanmış bazı bilgiler almış.
Bunun üzerine daha da gerildi ortam, kardeş kardeş oturmalarından geçtim düşmanca bakmaya başladılar birbirlerine.

Bugün halamlar geldi, aile meclisi toplandı ve babamdan savunma yapması istendi. Babam vallaha da billaha da bir şey yok dese de bizi inandıramadı. O değil de halamlar çok abartıyorsun dediler anneme sık sık. Bilmem bence abartmıyor, yok canım. Fiziki bir şey olmadığı belli ama sanal da olsa böyle muhabbetlere girmesi aldatma sayılmıyor mu? O oyun sitelerindeki bazı hatunları anlamak mümkün değil. Yengem erkek nickiyle girdiğinde kadınlar msn adreslerini verip konuşalım diye ısrar etmişler, yengeme asılmışlar. Alt tarafı oyun oynuyorsun bu kadar azmanın alemi ne? OKEY'in adı tahrik edici olabilir ama yok canım daha neler..

Evet babamın beceriksiz savunmasının yarısında kapı çalıp yeni misafirler gelince konuşma yarıda kaldı ama anladığım kadarıyla annem babamı affedecek. "Sen böyle yaparsan teselliyi başkalarında arar" uyarılarına kanacak kadar aşık çünkü annem.

Babamın msn'ini kırıp aldığım msn adreslerini bilgisayar masamda unutmam, babamın bunları görmesi de tuz biber ekti olaya. Savunma sırasında bana da giydirdi azıcık ya neyse.

Kardeşim gelmeden barışsalar da şu kız bir gün yüzü görse evde. Her gelişinde bir sorun her gelişinde bir dert... Eve gelmek istemiyor artık garibim.

Ayrıca ödevi için internet kafelere giden, arada da Google'a pippi haşmet yazıp bloga gelen güzide kardeşim, dilerim bunu okumuyorsundur, okuyorsan da el salla bana.. Çok özledim lan seni.. Gel valla lan valla bak çok özledim. Öptüm falan. Görüşürüz..

13 Temmuz 2009

Kız Çocuğuydum Bir Zamanlar


delininbiri, öyle güzel bir yazı yazmış ki lütfen okuyun, gerçekten okunmalı. Bir nebze olsun anlamak için kadını. Yazı burda: Kadın Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Kadın olmakla ilgili çeşitli yazılar yazdım hep ama bu sefer somut daha somut bir yazı olacak bu. Bu yazıda ben olacağım her şeyden önce. Ama "Kadının Adı Yok", yani bu kadın sensin, arkadaşın, sevgilin, annen.. Bu kadın herhangi bir kadın. Üstelik burda eziyet eden sadece bir erkek değil. Toplumun yetiştirdiği annem.

Annem küçük bir ilin küçük bir ilçesinin varlıklı ve kendi tabisiyle soylu bir ailesinin kızı. Çok başarılı bir öğrencilik hayatı yaşamış biri. Sporcu, edebiyata ilgili, her derste de başarılı. Liseyi bitiriyor. Ama öğrenci olaylarını bahane eden ailesi annemi üniversiteye göndermiyor. Oysa o resim öğretmeni olmak istiyor. Yok ama fazla bu istediği. Bir yere işe gireyim diyor. Olmaz, biz bilmem kimin kızı çalışıyor dedirtmeyiz, sana bakamıyor muyuz biz.. Annem, annesini örnek almış olsa gerek ki sesini çıkarmıyor, kırıyor dizini oturup koca bekliyor.
Bir gün babamlar çıkıp annemi istemeye geliyor. Annem, babama aşık oluyor ilk görüşte. Babam gençliğinin zirvesinde gezip tozmadığı kız kalmamış yaşadığı yerde. Ama kendisine eline erkek eli değmemiş bir kız arayışında. Annemle de bu yüzden evlenmek istiyor. Hatta annemle evlenmek için hemşire olan sevgilisini de terk ediyor, gerekçesi "Hemşireden eş olmaz.".
Evleniyorlar. Babam alkol hastalığına devam ediyor. Her gece içiyor, eski sevgilisini düşünüp. Annem evde kaynanasıyla mücadele halinde, sabrediyor. Sonra annem hamile kalıyor. Doğduğum gece babam evde olmuyor, içiyor dışarda.
Sonra kardeşim doğuyor. Annem alt katta sancılar çekerken o uyumayı tercih ediyor.
Annem alışıyor bu hayata, yazgısının bu olduğuna inandırıyor kendini. Ailesine anlatmıyor bunları. Çünkü gelinlikle girdiğin evden kefenle çıkarsın..

Babam eve girmiyor, her gece sarhoş. Bize yaptığı tek iyilik içtiğinde çeşit çeşit oyuncaklar getirmesi.

Annem, toplumun ona öğrettiği şekilde, kendi bildiği şekilde yetiştirmeye çalışıyor kızlarını. Belki kıskançlıktır bunun diğer adı. Ben yapamadım o da yapmasın.
Daha miniciktim, lazımlık kullanıyordum "Oje sürme." dediğinde. "Allah taş edecek ellerini oje sürersen." "Babam izin veriyor." "Ben konuşurum izin vermez. Sürmeyeceksin bir daha.." Halamın yanına gittiğim yazlarda aldırırdım oje bütün bir sene sürerdim onu göğsümü gere gere.. İnatçı olmasam süremeyecektim.

Annemlerin yanında yatıyordum. Birkaç yıldır altıma işemediğim halde annem yatağıma naylonlar sererdi yattığımda kımıldayamazdır utanırdım babamın o gacır gucur naylon seslerini duymasından. Bir gün babam anneme bağırdı ve o naylonlardan öyle kurtuldum.

Yine annemlerin yanında yattığım okul öncesi zamanlar.. Her gece bir işkence.. "Okula başlayacaksın ama özgür olacağım sanma.. Baban seni takip edecek. Erkeklerle görüşürsen kıçını yakarım senin. Sakın silgi bile alıp verme adın çıkar. Sonra bilmem kimlerin kızı erkeklerden silgi alıyorum bahanesiyle fingirdiyor derler. Okuldan kızlarla çık yanında bir erkek görürsek seni okuldan alırız."

Yaz tatillerinde halamın yanına giderdim. Bir sabah alt kapıya sütçü geldi ve aceleyle elime tutuşturdu halam boş süt şişelerini. Bunları şu adama ver dedi. Gittim koşa koşa verdim şişeleri, halamın yanına döndüğümde söylediğim şey şuydu: "Eee, bana bir şey yapmadı."

"Kızlık zarı diye bir şey var. Erkeklerden saklaman gereken bir şey bu. Evlenemezsin yoksa. Kimseye satamayız seni. Başımıza kalırsın. Erkekler oranı aç derse açma sakın. Evlenince orandan kan gelecek. Bisiklete de çok binme bir şey olur. O kanı kaybetme sakın."

Aybaşı kelimesini hiç sevmem. Hangi anlamda olursa olsun sevmem.. Çünkü aybaşı anneme göre reglin karşılığı.. Ve benim de çocukluk günlerimin iğrenç anılarından sadece birinin.. "Aybaşı olacaksın, bir sürü kan gelecek. Rezil olacaksın. Memelerin çıkacak saklayacaksın onları."
Bir gün evde otururken bir şey hissettim. Garip bir şeydi. Biraz bekledim sonra tuvalete gittim. Baktım kırmızı bir leke külodumda.. Korktum önce yanlış bir şey mi yaptım, bu kan o kızlık kanı dedikleri şey mi acaba..? "Anneeeee... Ben şey oldum galiba.."Koca koca bezler koydu altıma, yürüyemiyordum. Yatırdı beni oturma odasına. Hastaymışım gibi davranıyor. Babam, "Git gazete al" dedi. Tam kalkacaktım annem, "O kalkamaz hasta, ben sana anlatırım sonra". Utandım. Utanmam gerektiğini öğrettiler çünkü. Okula gittim sonraki günlerde acaba anladılar mı, dışardan belli oluyor mudur kanadığım.? Ya anlarlarsa.. Ya üniformama bulaşırsa ya dalga geçerlerse.. Çantama alayım yedek bir tane. Yok ama karıştırırlarsa çantamı rezil olurum. Tenefüste gider değiştiririm. "Tenefüste Nereye gidiyorsun.?" "Eve, flüdümü unuttum hocam."

Okul müsameresi için hazırlanıyordum. Külotlu çoraba külotlu çorap denmez mi? Bunu dediğim için dalga geçmişti erkek çocuklar. Ahaha külot.. Senin külodun mu var ahahaah..

5. sınıfa gidiyordum, o zamanlar saçların ön kısmını hafifçe kabartmak modaydı. Okula gitmeden önce saçımı taradım ve hafifçe ön kısmını kabarttım. Orospu dedi annem bana. Okula saçımı tarayarak gittiğim için orospu oldum. Okula ders dinlemeye mi gidiyordum yoksa koca bulmaya mı?

Babam walkman almıştı. Okul dışında dışarı çıkmıyorum ki tabii ki okula giderken dinleyeceğim ama hayır orospu olursun, adın çıkar. O yüzden küçük hanım çıkarmalısın kulaklıkları.. Evde dinle müziğini.

Ana sınıfından beri beğendiğim bir çocuk vardı ama söylenmezdi bu ayıptı. Büyüdük 8. sınıfa geldik. Açıldı bana. "Benimle arkadaş olur musun?" dedi. Ne olacak ki şimdi dedim içimden. Ama onu kaybedemezdim yaptım. Arkadaş olduk. Okul bahçesinde kar topu savaşı yapıyorduk sık sık ve evet yasak olan başka bir şeyi: eve birlikte yürüyerek gitmeyi. Ve bir gün okul müdürü çağırdı beni. "Sen yanlış yapıyorsun, daha yaşın kaç başın kaç. Evde kalmazsın korkma, ne bu acelen, bak iyi bir ailenin kızısın, daha kimler kimler ister seni, acele edip yanlış karar verme."
Yerin dibindeydim. O yetmedi gençliğinde babama asılan mahalle komşumuz aynı zamanda ana sınıfı öğretmeni hatun kişi yanına çağırdı beni. Yüzündeki pis sırıtışı unutmuyorum hiç. "Ne bu acele, sizi yan yana görüyorum sürekli, nedir aranızdaki, daha yaşınız kaç başınız kaç ne bu neee, şimdilik babana anlatmıyorum ama bir daha yan yana görürsem söylerim seni babana."

Ve memelerim.. Saklamalı onları. Daracık şeyler giymemeli. Kambur dur dedi annem aldırma aldırma... Aldırmadım dimdik durdum.

Arkadaşlarla dışarı çıkmadım hiç. 12 yaşımda bile geliştirdiğim güzel bir teknikle çocukken alınan üç tekerlekli bisiklete biniyordum. Neden almadıklarını sorduğumda araba çarpar diyorlardı. Yalandı biliyordum. Kapının eşiğine oturup bisikletle gezen erkek çocukları seyrederdim. Neyim eksik diye düşünürdüm neyim eksikti..? Araya akrabalar girdi bir bisiklet alındı. 100 metre çizdi babam şurdan şuraya kadar gidip geleceksin. Başka bir yerde görürsem bisikleti alırım elinden. Tamam baba.. Arkadaşlarım bu yüzden beni istemedi, çünkü annemler onları her seferinde bir bahaneyle kovdu. "Kızım akşam oldu hadi yavrum annen merak eder seni, hem biz de yemek yiyeceğiz."

İki ev ötede bir arkadaşım vardı yanına gittim. "Saat 5'te evde ol" dendi. Aksilik saatime bir şey olmuş geri kalmış bir şey olmuş işte. Yaz günü havanın karardığı anlaşılmıyor. Tam 5'e 10 kala evdeydim. Evde kıyamet koptu meğer saat 7 olmuş. "Nerdeydin, kimlerle sürttün, bir daha dışarı çıkmayacaksın."

Bir gün büyükbabam eve girdiğinde bağırmaya başladı. Bir köy yolunda görmüş beni. Oysa ki ben o gün evden dışarı bile çıkmamıştım. Az kaldı dayak yiyordum. Anlaşıldı sonra o görünen kızla bisikletlerimiz aynıymış sadece.

Ortaokul bitti. Lise geldi. Babamın adımlarını hissediyordum bir iki metre arkamda. Başın önünde yürü uyarıları gelmeye başladı. Haberleşmem için telefon alındı. O telefon her gün kontrol edildi, erkeklerden mesaj geliyor mu diye. Bir keresinde çocuğun biri nasılsın yazdı diye telefonuma iki gün el konuldu. Ardından çocuğun biri bana aşık oldu. Hayır dedim. Hayır Hayır Hayır.. Beni kaçırmaya karar vermiş. Yaşadığımız yerdeki herkese sevgili olduğumuzu duyurmuş, beni kaçıracağı yeri de ayarlamış her şey tamammış.

Bir de fındık sopamız meşhurdu. Kendisini anmadan edemem. Bir yanlışım olursa beni fındık sopayla dövmek için hazır bulunduruyorlardı. Ve sık sık onunla tehdit ediliyordum.

Ben her şey için mücadele ettim. Ailemi aklımca dize getirmeye çalıştım. Dönüp baktığımda evet bir sürü şeyi halletmişim, bir sürü şeyin üstesinden gelmişim. Kardeşimin benimle aynı sorunları yaşamasını önlemişim. Ama diyorum kızım pippi, her şeyi yaptın mı gerçekten.? Alıp başını gidebildin mi arkadaşlarının yanına, istediğin şehri tercih edebildin mi, eve çıkabildin mi üniversitede.?
Hayır hep eksik bir şeyler var.

Bunlar yetmez gibi analarının şımarttığı çük beyinli erkeklerin kısıtlamalarına da maruz kalmak var. Başta her şey mükemmel, duymak istediğim şeyler söyleniyor sonra bir bakıyorsun açık saçık bir dize yazdığım için orospu olmuşum, parmaklarımın kırılması gerekiyormuş, çocuğum olunca onunla dalga geçmezler miymiş.? Neden çünkü terbiyesizim ben. Neden kalemim özgür olduğu için.. 2 yıllık sevgilin bir gün gelip "Tecavüze uğrarsan seni eskisi kadar sevebileceğimi sanmıyorum, o yüzden koru kendini." de diyebilir. Olabiliyor.

Tacizleri saymıyorum bile, bacak kadar çocukkenden beri tacize uğruyorum. Kimisinde ölümün eşiğine geliyorsun, kimisinde şaşıp kalıyorsun.
Boğazına yapışıveriyor bir adam tenhada. Dolmuşta deden yaşındaki adam sürtünüyor arkadan. Sana değen o şeyin ne olduğunu bile bilmediğin zamanlarda..

Sonuç bölümü yok farkında mısınız?

12 Temmuz 2009

Özür Dileriz İdil Biret


Haber şu ve şu.

Sözüm bu insanların vahşi olmadığı konusundaki ısrarlara. Böyle bir rezilliğin sorumluları saygısız değildir de nedir.?

Sivas'ı analı kaç gün oldu şurada, neydi amaç, içerdekileri yakacaklar mıydı yine?
Uzakta kaldığını sanıyordum o günlerin gerçekten içimde minicik bir umut vardı ülke için. Her seferinde bunu bana yapmak zorunda mısın, her seferinde her olaydan sonra belki dediğim için mi bu inadın..?

Eh Vakit Gazetesi.. Yine yaptın yapacağını..

9 Temmuz 2009

Babam Annemi Aldatıyor ama Zıçan Benim..!


Babam çapkın bir insan. Evlenmeden önce yediği haltlar hâlâ konuşuluyor. Bir de yakışıklı ki sorma. O zamanlar parası da varmış arabaya kızları atıp geziyormuş artık tenhada ne yaşadığı onların bileceği iş.
4-5 sene önce telefon faturasında dikkat çeken bir iki numara olmuştu, o numaraları cep telefonunda kayıtlı numaralarla karşılaştırdım abuk sabuk kayıtlar. Neyse numaraların sahiplerini öğrendim, evinin adresine kadar öğrendim. Bir arkadaşa söyledim babamı takip ettirdim kadının evini buldum falan filan. Bunu anneme anlatmadım tabii çünkü annem direkt evi terk ederdi. Babamla oturdum konuştum karşılıklı açtık biraları dertleştik. Babam bir ara bir konu yüzünden davalık oldu işler karıştı o dönemde bu kadın babama yardım etmiş bir şekilde, kadınla ordan tanışıyormuş. Kadın da evliymiş. Babamın dediğine göre sadece telefonlaşmışlar ama ben eve gittiğini de biliyorum. Bu böyle.
Büyükbabamı doktora götürdüğünde kadının biri de annesi için tahlil sonuçları mı ne bekliyormuş. "Ay bu işlerden hiç anlamam bana yardım eder misiniz?" demiş. Tahlili alınca beni çaldırır mısınız deyip babamdan numarasını almış. Sonra işte mesajlaşmalar başlamış. Doktor işleri bitince bir gün babamı aramış ben oraya geliyorum demiş. Babam kabul etmemiş. Bir hafta sonra mı ne işte kadın çıkmış gelmiş, ben geldim diye aramış babamı.. Ben bu kısımdan sonrasını kuzenden öğrendim, kuzen erkek olduğu için ona anlatmış. Kızla oturmuşlar bir yerde kız bariz para avcısı bir şeymiş. Yer mi babam bunları.? Benim senin yaşında kızım var deyip kızı geri göndermiş. Bu da böyle..

Bu aralar babamda yine bir gariplikler var. İnternetsiz yapamaz oldu. Oyun sitelerine takılıyor sürekli. Telefon elinden düşmüyor. Bir gün gizlice aldım telefonu karıştırdım bir iki bir şey var Tarık diye kayıtlı biri babama aşkım diyor.. Adam gay babama asılıyor olabilir. Babam gay olabilir.. Bunlar uzak ihtimaller.. :) Neyse işte ben aldım numaraları. Kardeşime verdim sen Telekom'dan ara bakalım kadın mı erkek mi bunlar onu öğren dedim. İkisi de açmamış telefonu. Üstünde fazla durmadım olayın, öğrenip ne yapacağım ki hiç. Geçen gün Küçük Kara Balık'la telefonda konuşurken annem konuşmamızı dinlemiş ve ben de rastlantıya bak ki telefonda bu olayı anlatıyordum. Annem geldi babandan şüpheleniyorum elimde iki numara var bana öğren ne olup bittiğini. Haydaaa.. Anladım tabii konuşmamın dinlendiğini, annem kabul etmedi ama elimde iki numara var diye tehdit etmiş babamı yani kesinlikle benden öğrendi olayı. Şimdi küsler. Geçen sene kardeşim "Sen beni takip edeceğine kocanı takip et" demişti anneme. O zaman da 15 gün küs kaldı annem babama, benim zeka oyunlarım sayesinde barıştılar. Ama şimdi olayı başlatan ben olunca barıştıramam da.. Ve işin ucunda benim olduğum anlaşılınca herkes üstüme gelecek. Tam anlamıyla zıçtım.

Nasıl çözeceğim ben bu olayı bilemiyorum.

6 Temmuz 2009

Çin Urumçi Türkler - Düzgün ve Düzenli Cümle Kurmak Sana Kalmış

İki gün önce haberleri izlerken son dakika olarak verilen, Çin'de daha çok Türklerin yaşadığı Ürümchi bölgesinde Türklerin ayaklanma başlattığı ve çoğalarak yürüdükleri haberine rastladım. Hemen internete baktım çünkü belli başlı internet siteleri hiç atlamadan anında hazırlıyorlardı haberi. Yok yok yok bulamadım. Ertesi akşama anca çıkarabildiler.

Türk oldukları için yazmıyorum bunu ama birilerinin sesini duyurabilmesine sevindim. Darısı Türkiye Türklerinin başına.

Olayların sebebi, geçen ay bir fabrikada yaşanan kavgada Çinlilerce öldürülen iki Uygur vatandaşının ölümüyle ilgili soruşturma açılmaması ve tabii Uygurların ısrarlarının sonuçsuz kalması. Ayrıca yine farklı yerlerde Uygurlara yönelik işkence söylentileri de tuz biber ekmiş.

Evet buraya kadar oh iyi ayaklansınlar seslerini duyursunlar diyordum içimden ama iş sandığımdan çok daha ciddiymiş. Bölgede zaten sık sık yaşanan gerilimlerin etkisiyle, farklı iç kışkırtmalarla (söylentilerle) iş daha da büyümüş büyümüş kocaman olmuş. Uygurlar önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkma yoluna gitmişler, Çinliler de şiddet.. Uygurların geldiği şu durum gösteriyor ki Çinliler tarafından uzun zamandır zorlanıyorlar, sınırları zorlanmak denir ya o hesap.. Çünkü Uygur Türklerinin girişmiş oldukları eylem "ölmeye ölmeye ölmeye geldik" nidalarını da içinde barındırıyor. Dıştan görünüşü bu. Çinliler olayları kontrol altına alma bahanesiyle ne kadar Uygur vatandaşı varsa onlara dolaylı ya da doğrudan işkence etmeye başlamış. Yani adamların istediği buydu gibi aslında. Ayaklandılar biz de öldürdük demeleri onlar için iyi. Türklerin de bu konuda mantıklı düşünmesi farklı yöntemler geliştirmesi gerekiyordu. Yol kesip adam dövmekle, adam öldürmekle özgürlük mücadelesinin devri geçeli çok oldu.
Burada yapılması gereken şey belliydi Çin bu konuda bir şeyler yapmalı bölgeyi bir şekilde sakinleştirmeliydi. Her iki taraftan da can gitmeden önce bu önlemleri almalıydı. Ama olmadı. Bu basiretsizliğinizi neye borçluğunuz efendim?

Bu bir özgürlük mücadelesine dönüşmüştür ve Uygur Türklerine yapılan da şu an için soykırımdır.

Hükümetti muhalefetti bu konuyla fazla ilgilenmezler, neden, çünkü bu bir özgürlük mücadelesi. Ağızlarının kenarıyla kınıyoruz derler o kadar. Çünkü bu tür meseleler bürokraside tehlikeli olarak görülür. Hımm bilmem valla öyle görüyorlar işte. Bu tür bir ayaklanma milliyetçileri ve her türlü şiddet, işkence olayına karşıt, özgürlükçü kaç kişi varsa işte onları ilgilendirir o da belki yani. Milliyetçileri malum sebeplerden ilgilendiriyor da beni yaşanan haksızlığı, akabinde şiddeti doğru bulmadığım için ilgilendiriyor. Yalnız böyle olaylar Türklere sık sık oluyor, gittikleri her ülkede bu tür muamelelere uğruyorlar burda Türklerin birleşip örgütlenememesi yatıyor. Hemen acil müdahale edecek durumları yok, kasdettiğim müdahale askeri bir müdahale değil yalnız. TÜRKSOY adı altında kültürler için olduğu gibi güvenlik için de birleşilse ve güç birliği adına çeşitli anlaşmalar imzalansa şu olsa bu olsa şimdi Çin'e tehditler savuruyor olunurdu. Ama nerde.. Haliyle de öyle ortada kalınması normal.

İnternette Türkistan araması yapar, farklı sitelerden farklı yorumlar okursanız farklı fikirler de edinebilirsiniz, hiçbir siteye kefil olmayacağım için direkt link veremiyorum. Güzel şeyler var konuyla ilgili, yalnız saçma salak sitelere dalmayın yanlışlıkla.

Çin'e en kısa zamanda ayaklanmaya sağlıklı müdahale edecek hatta sonrasında da Uygur Türklerinin derdine derman olacak bilgi, beceri, izan, us diliyorum.

Ayrıca bir katliama ses çıkardınız diye faşist damgası yemezsiniz. Ordakiler Türk olabilir Müslüman olabilir ama en önemlisi insan.!


*İki gün önce yazılmış, üzerinde düzenlemeler yapılmıştır.